Karar yazarı: Reyting tüccarları, topluma hayali bir İslam anlayışı boca ediyor

Karar yazarı: Reyting tüccarları, topluma hayali bir İslam anlayışı boca ediyor

Eski AKP Bursa Milletvekili ve Karar yazarı Mehmet Ocaktan, ramazan ayında yayınlanan "iftar" ve "sahur" programlarıyla ilgili olarak "Maalesef utanç verici bir müşteri kapma yarışı içinde her gün ekranlarda boy gösteren reyting tüccarları, aslı astarı olmayan menkıbelerle bol bol gözyaşı döktürerek topluma hayali bir İslam anlayışı boca ediyorlar" dedi.

Mehmet Ocaktan'ın "Reytingci Ramazan hocaları ve aziz İslam dini" başlığıyla yayımlanan (2 Haziran 2017) yazısı şöyle:

İnanıyoruz ki gönlümüzün en güzel misafiri oruçla birlikte bütün İslam toplumlarının ruhunda yeni bir oruç iklimi doğacak. Ve Müslümanların kalbi birbirine değdikçe yeni bir barış ve dayanışma mevsimi başlayacak, buna bütün kalbimizle iman ediyoruz.

Ancak Ramazan vesilesiyle televizyonlarda boy gösteren reltingçi hocaları gördükçe içimiz sızlıyor, Müslümanlar adına umutsuzluğa kapılıyoruz. Tamamen işportacı bir mantıkla ve de müşteri kapma esasına dayalı öyle bir din anlayışı sunuluyor ki, İslam adına hayıflanmamak mümkün değil.

***

Sanırsınız ki İslam esrarengiz, melankolik, asılsız hurafeler üreten bir din. Maalesef utanç verici bir müşteri kapma yarışı içinde her gün ekranlarda boy gösteren reyting tüccarları, aslı astarı olmayan menkıbelerle bol bol gözyaşı döktürerek topluma hayali bir İslam anlayışı boca ediyorlar.

Oysa İslam hayatımızı tanzim eden ve hayatın bütün alanlarına ilişkin temel doğruları vazeden bir din. Ve biliyoruz ki İslam sadece ibadetleri vazeden bir din değil, aynı zamanda hak, hukuk, adalet, toplumun imarı ve özgürlüklerin korunması gibi temel doğruları da emrediyor. Çünkü Allah, İslam’ı bu dünyada yaşanmak için Müslümanlara armağan etmiştir. Kısacası İslam, hurafe pazarlayıcısı hocaların anlattığı gibi sadece ahirete ait bir din değildir. Ve İslam, son yıllarda isteğe bağlı fetvalar üreten hocaların anlattığı gibi ‘müşteri memnuniyeti’ne dayalı bir din de değildir.

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu Hoca’nın geçtiğimiz günlerde Hürriyet’te nefis bir söyleşisi yayınlandı. Hoca, İslam dünyasının halihazırdaki perişan halinden, hurafeci din anlayışına, dünya ahiret dengesini yitirdiği için İslam’ı menkıbelere hapseden ulemanın trajik haline kadar her alanda önemli tespitlerde bulunuyor.

“Reytingi en yüksek programlar en çok menkıbenin anlatıldığı, en çok gözyaşının döküldüğü programlar. Din artık melankoli ve gözyaşı olarak sunuluyor ve algılanıyor. Böyle bir din anlayışı sizi dünya sahnesinde yukarı çeker mi? Hazreti Muhammed’in hayatını öyle bir anlatıyorlar ki, öyle bir hayatın örnek alınması ve yaşanması mümkün değil. Bugün İslam dinini gizemli, esrarengiz bir din olarak sunanlar, asılsız kutsallıklar üretenler aslında kendi din ticaretleri için müşteri artırımı peşindeler.”

Başımıza geleni de hep “ya Allah’ın gazabı ya da ötekinin kötülüğü” diye anlattık. “Sen sadece dua et, hatta en etkili ve gizemli duayı ve zamanı bul yeter, bunlardan kurtulursun” diyerek piyangocu bir anlayışı besledik.”

Maalesef İslam uleması, İslam’ın evrensel ilahi bir mesaj olduğunu bildiği halde dini neredeyse sadece menkıbelere ve fetvalara indirgedikleri için topluma kuşatıcı bir İslam anlayışı sunamıyorlar.

Bardakoğlu Hoca’nın İslam’ın cihanşümul yaklaşımı konusundaki tespitleri de son derece dikkat çekici: “İslam uleması tıkandığımız ekonomik alanlarda sorunları aşmada son derece mahirler. Ama insan hakları, kadın hakları, ötekinin hakkı ve özgürlüğü, cinsiyet ayırımcılığı, sosyal adalet gibi daha geniş tabanlı konuları gündeme taşımaya pek istekli değiller. Sadaka ve iane kültürüyle ya da retorikle bunları sağlayamayız.”

***

Toplumun değişik kesimlerinden zaman zaman “İslam dünyası neden bu halde?” benzeri soruların yükseldiğini hepimiz duymuşuzdur. Her ne kadar bu ve benzeri sorular yüreğimizi yaksa da, maalesef İslam coğrafyaları son yıllarda terör üreten, terörden mağdur olan ve de ekonomik olarak perişan haldeler. Bu konuda elbette pek çok sebep sayabilir ve farklı mazeretler üretebiliriz. Ama ne yazık ki gerçekleri örtmek mümkün olmuyor. Kabul etmek zorundayız ki, İslam ülkelerinin neredeyse hemen hepsinde adaletin tecellisini sağlayacak evrensel normlarda bir hukuk nizamı yok, özgürlükleri ve insan haklarını teminat altına alan demokratik bir sistemden mahrumlar ve koyu bir istibdat rejimiyle yönetiliyorlar.

En acısı da her türlü adaletsizliğe, sömürüye, eşitsizliğe, hak ve hürriyetlerin ihlal edilmesine karşı çıkması gereken İslam ulemasının menkıbeler ve hurafelerle dolu bir İslam anlatımıyla sorumluluklarından kaçıyor olmalarıdır.