Karar gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren, eğitim sistemindeki yetersizliklere dikkat çekerek, "Şimdi 'Eğitimde başarılı olamadık' gibi bir itiraf varsa, bunun hesabını kimden soracaksınız, gitti 20 yıl" değerlendirmesini yaptı.
Taşgetiren yazısında, "Eğitim başladı. Çocuklarımız okul yoluna koyuldular. 18 milyon çocuk – gençten söz ediyoruz Türkiye’nin ilk – orta eğitiminden söz ettiğimizde. Bunun birçok ülkenin nüfusundan fazla olduğunu, bunun bir ülke için büyük zenginlik anlamına geldiğini, yine bunun ülkeyi yönetenlere büyük sorumluluk yüklediğini ve o sorumluluk idrak edilmediği takdirde ortaya ciddi sorunlar çıkaracağını biliyoruz. Bugün ülkemizde üniversiteyi bitirmiş ancak “vasıfsız eleman” kategorisinde değerlendirildiği için iş bulmakta güçlük çeken, “ne olursa yaparım” yüzbinlerce genç varsa ve bunlar, beklemekten usanmış, küskün, kırgın…. ülke için önemli bir sorun haline gelmişse, bundan eğitim sisteminizin kalite yüklemiyor olması gibi hayati bir hastalıkla malül olduğu sonucu çıkar. 4 artı 4 artı 4…. Artı üniversite yılları. En az 16 yıl… Belki 17, 18… Ana okulunu kattığınızda 20 yıl. Yüksek lisansı, doktorayı kattığınızda 25 yıl. Bütün bu süre sizin hayattaki varlığınızı daha anlamlı kılacak bilgi birikimine ulaşmanız için. Soru şu burada: İçi ne kadar doluyor bu 20-25 yılın?" düşüncesini dile getirdi.
Taşgetiren şu ifadeleri kullandı:
"Bu soru doğrudan eğitim sistemine sorulabilir, ülkeyi yönetenlere, eğitim alanını yönetmek üzere görevlendirilenlere, ya da eğitim sürecinin içinde sorumluluk üstlenen tek tek her kişiye: Annelere - babalara, öğretmenlere, okul yöneticilerine ve tabii eğitim yoluna giren çocuklarımıza, gençlerimize…
Son 20 yıl içinde 7 bakan görev yaptı, şu an sekizincisi iş başında. 20 yıl tek bir bakan görev yapmış olsaydı, şu anki eğitimin başarısı ya da başarısızlığı ondan sorulabilirdi. Şimdi “Eğitimde başarılı olamadık” gibi bir itiraf varsa, bunun hesabını kimden soracaksınız? Gitti 20 yıl.
Oysa geçen yazımda çağımızda “saliseler önemli” diye yazdım. Çocuklarımız futbolu izliyor, son saniye gollerini görüyor, çocuklarımız olimpiyatları izliyor, salisenin 60’ta biriyle kırılan 100 metre koşularını, salise farkıyla iplerin göğüslendiğini, bir santimlik farkla yüksek atlama rekoru kırıldığını biliyor.
Ama çocuklarımız kendi hayatları söz konusu olduğunda o saniyelerin ne anlama geldiğini hatırlayamıyor.
Hayat böyle oysa. Kendine bir katma değer yükleyerek engelleri aşacaksın. Bunun için de hayatımızdan geçen her saniyenin değeri var. Zaman durmuyor, akıyor, akıyor, akıyor.
18 milyon çocuktan – gençten bahsettim. Bir milyonu aşkın öğretmenimiz var ayrıca. Onu da ekleyince içi doldurulmayan zamanların nasıl korkunç bir israf anlamına geldiğini tahmin edebiliyor muyuz?
Eğitimle ilgili çok çok şey yazılabilir ve yazacağız. Ama bu işin bir -zaman bilinci- işi olduğunu belirtmek geliyor bu ilk günlerde benim aklıma.
Geçen gün torunum, etrafındaki büyükle topluluğundan her birine “9 Yaşında olsaydınız ne yapardınız?” diye sordu tek tek. Eminim herkes kendi yaşadığı yıllara baktı, yılların tecrübesi içinden “Hayata yeni başlasaydım” sorusunun cevabını aradı. Yıllar geri gelmiyor. Çocuklarımıza zaman bilincini kazandırmalıyız.
Tabii ülkeyi yöneten büyüklerimize de… Çünkü çocuklar tek tek kendilerinden sorumlu, büyükler ise bütün çocukların kazandıklarından veya kaybettiklerinden…"