Karayalçın: Bu kez kesin kazanacağım

Yıllarca ittifakı görüştüler, sonuç alamadılar. Solun iki lideri Deniz Baykal ve Murat Karayalçın, Ankara için uzlaşmaya vardı. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı için adaylığını açıklayan Karayalçın, bu kez iddialı. O seçilirse, kendisinden sonra hiçbir ekleme yapılmayan metroyu tamamlayacak, TOKİ projelerini halkla birlikte yapacak, onur kıran ‘torbalı yardım’lar yerine, 600 YTL’lik başka bir planı devreye sokacak İpek Özbey Murat Karayalçın ile adaylığını açıklamasının hemen ardından İstanbul’da buluştuk. Açıklamayı yapalı kısa bir zaman olmasına rağmen, vatandaşta uyandırdığı izlenim olumluydu. Pek çok kişi Karayalçın’ın yanına geldi, elini sıktı, şans diledi. Karayalçın, durumun Ankara’da da bundan farklı olmadığını söylüyor. Ona göre hiçbir zaman kaybetmedi, Gökçek de kazanmadı aslında. Karayalçın, “Biz bölündük, başkanlığı Gökçek’e armağan ettik” diyor. Şimdi, ‘hor kullanılan’ armağanı geri alma peşinde. Ne oldu? Bir gün telefon geldi ve Baykal, “CHP’ye gel” mi dedi? Görüşmeler çok yeni. 14 Ekim akşamı Deniz Baykal, beni Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Merkezi’nde çay içmeye davet etti. Deniz Bey ile en son 1 Mayıs 2007’de görüşmüştüm. Ali Dinçer’in ölümü nedeniyle başsağlığı ziyaretiydi. Zira, 22 Temmuz’da yapılacak seçimler için solda bir ittifak zorunluluğuna ilişkin düşüncelerimi de dile getirmiştim. Ama olmadı. Sosyal Demokrat Halk Partisi (SHP) ile CHP ve Demokratik Sol Parti’nin (DSP) birlikteliği sağlanamadı. Sizi hep solu birleştirmenin ya da bir ittifakın peşindeyken gördük. Sizce SHP ile CHP’nin solu aynı yere mi bakıyor? Ben solun birlikteliği konusuna o kadar önem veriyordum ki, o zaman genel başkan yardımcımız olan İlhan Göğüş Bey ile İtalya Başbakanı’ndan randevu istemiş, İtalya’ya gidip 17 sol partinin iki yıl arayla seçim ittifakına ilişkin bilgi almıştım. Fakat buna karşın sonuç alınamayınca, biz artık yeni bir girişimde bulunmamamız gerektiğini düşündük. Sorunuza gelince; hayır, SHP ile CHP’nin solu aynı yere bakmıyor. Zaten aynı yere baksaydı, ittifak değil, birleşme olurdu. Biz, sol olduğu söylenen öteki partilerden çok farklıyız. Ama size İtalya’da 17 sol partinin bir araya geldiğini söyledim. Bunların içinde Stalin’ciler de var, Margerita’cılar da... Ben bunun programını Türkçeye çevirdim. Merak ediyordum, bu kadar farklı parti nasıl oluyor da ortak bir seçim programı hazırlıyor diye. Bizim buluşmamızın daha kolay olacağı düşüncesindeydim, ama buluşamadık. Bu sefer oldu. En azından bir adım atıldı. Öncekilerde biz daha kapsamlı, daha makro, biçimsel, bürokratik bir mekanizma düşünüyorduk. Bunun sakıncası şuydu. Bir adım atma konusunda mutabakata vardığımız halde, kapsamlı hale geldiğinde mutabakat sağlayamıyorduk. Bu kez öyle yapmadık. Bu kez Ankara Anakent, İzmir Dikili ve Hatay’da dört belediyeyi konuştuk. Böyle olunca sonuç alındığını gördük ve ilan ettik. Hiç, ‘acaba’ dediniz mi? Aslında benim Ankara Büyükşehir Belediyesi başkan adaylığım biraz hemşerilik refleksine dönüştü. Ama bu kez biraz daha farklı olduğunu hissediyorum. Ankara benim için büyük bir proje. 1989-93 yılları arasında uyguladığım projelere ne yazık ki ekleme yapılamadı. Bir milyar dolarlık kredi kullanarak, 23 kilometrelik metro tüneli inşa ettik; bu, Türkiye’nin ilk metrosuydu. 15 yıldır bu metroya 23 santimlik bir eklemede bulunulmadı. Nasıl oluyor da çok şey yapan kaybediyor, yapmayan kazanıyor? Aslında ben seçim kaybetmedim. Benimle birlikte yarışan arkadaşlarım Doğan Taşdelen, Yılmaz Ateş de kaybetmedi. 1994’te ben yoktum, seçimi Melih Gökçek kazandı. Üç dönem boyunca da Melih Gökçek’in seçim kazandığını düşünmüyorum. Olay şu, biz bölündük ve Ankara Belediye Başkanlığı’nı Melih Gökçek’e armağan ettik. Ankara alt geçitler ve fıskiyeler belediyesi oldu. 15 yıldan bahsediyoruz. Bunu sadece solun bölünmesiyle açıklayabilir miyiz? Evet, bence öyle. Geçen yıllarda kaybettiğim seçimlerden birinden sonra Ankara’da bir grup kadın hemşerimle karşılaştım. El sıkıştık, “Sana oy verdik, ama ziyan oldu” dediler. “Neden oyunuzun ziyan olduğunu düşünüyorsunuz” dedim. “Kazanamadın da ondan” dediler. Biz de böyle bir anlayış var. Seçmen bölünmüşlüğün neyi getireceğini çok iyi biliyor. Ankara çok göç alan bir il. Gökçek’in varoşlarda oyu fazla. Bunu nasıl halledeceksiniz? Yalnızca Ankara’da değil, diğer kentlerde de benzer işleyiş var. İstanbul Büyükşehir Belediyesi geçen yıl 500 bin adet yardım paketi dağıttı. Bu yıl 1 milyon 600 bine çıktı. Acaba neden? Çok büyük iktisadi bir olay mı ortaya çıktı da böyle oldu? Gelecek yıl daha da artacak. Ankara’da da 234 bin yardım paketi dağıtıldı 2007’de, 2008 yılında rakam 400 bine çıktı nedense. Neden? Yoksul insanlarımızın gıda gereksinmeleri bununla karşılanıyor. Bir defa ilke olarak önemli bir olay. Bunun dağıtılışında insanlık onurunu yaralayan görüntüler olduğunu biliyoruz. Buna karşı iki görüş geliştirildi şimdiye kadar: “Arkadaş al bunu, ye iç, bu senin ananın ak sütü gibi helaldir, ama oyunu ona verme.” Biraz daha bürokratik olansa, “Biz geldiğimizde bataklığı kökünden kurutacağız. Tam istihdam sağlayacağız. Zaten yardım paketlerine gerek olmayacak.” Tutmadı. Biz şimdi SHP olarak, ‘Yerel Yaşam’ adını taşıyan çok önemli bir program hazırladık. ‘Hemşerilik Geliri Kurumu’ adıyla yeni bir kurum öneriyoruz. Bizim belediye başkanlarımız, yönettikleri kentlerde yoksulluk çizgisinin altında hiç kimseyi bırakmayacak. Yalnızca yandaşlar için değil bu. Hemşerilik geliri, 2008 fiyatlarıyla dört kişilik aileler için 600 YTL olacak. Bu, belediyenin saymanının, yanına belediyenin kasasını çekip, gelene geçene 600 YTL vermesi şeklinde değil. Örneğin 10 ton suya kadar tüketim için bedel almayacağız. Örneğin o ailede iki öğrenci varsa, eğitim süreleri boyunca bu öğrenciler bilete para vermeyecek. Kaçak linyitler değil de, nitelikli kömür verilecek. Eğer dört kişilik aileden birine istihdam sağlanabiliyorsa, o da dikkate alınacak. Biz kimsenin cebine para koymayacağız. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı geçen yıl, “50 ton da karpuz dağıtın” demiş, bu halkçılık değil, goygoyculuk. Bu yerel yönetimin işi midir? Yerel yönetimin işi olmayan bir şey yok. Belediyenin işi yalnızca su, kanal değil. Her şey, dert babası. Bu, her şeyden önce sosyal demokrat bir belediyenin düşünmesi gereken bir şey. Maliyet çıkardınız mı? Ankara için ayda 100 bin aile üzerinden yıllık 700 milyon dolarlık bir maliyet ortaya çıkıyor. Bu, toplam bütçenin beşte biri dolaylarında. Bu arada çapraz finansman modeliyle belediyeden nakit çıkmayacak. 10 tona kadar tüketilen suyun bedeli, 10 tonun üzerindeki tüketim tarafından finanse edilecek. Yine de AKP’nin bu anlamda sosyal demokrasiden rol çaldığını düşünüyor musunuz? Ama beceremiyorlar; bu, kötü bir şey. İstismarın olduğu yerde yolsuzluk var, görüyorsunuz. Biz kent rantlarının toplumlaştırılmasını öneriyoruz. Bunu Dikmen Vadisi’nde yapmıştık. Diyelim belediye başkanı oldunuz, TOKİ’yle ilişkiniz nasıl olacak? Benim TOKİ’yle bir ilişkim olmaz, olamaz. Ben belediye başkanıyken de TOKİ vardı. İki kentleşme destanı içinde yer aldım, biri Batıkent, diğeri Dikmen Vadisi projesi. Yapacağımız her şeyi halkla birlikte organize ediyoruz. Bunu lütfen bir sosyal demokrat söylem olarak değerlendirmeyin. Şimdi diyorlar ki: “Biz burayı güzelleştireceğiz, ama siz buradan gideceksiniz.” Olmaz böyle şey. Özel bir TOKİ muhalefeti içinde değilim ama ben bunu halkla yapacağım. Melih Gökçek, DEHAP ile yaptığınız seçim işbirliğini gündeme getirdi. Geriye dönüp baktığınızda var mı pişmanlıklarınız? Tabii, geçmişimde mutlaka hata vardır. Ama bunu bir hata olarak görmüyorum. Üstelik bir kentin üzerinde yarışırken, bunu malzeme yapmamalısınız. O zaman birileri Sayın Gökçek’e, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) kuruluşu sırasında bunun tutmayacağı, Recep Tayyip Erdoğan’ın başarılı olamayacağına dair sözlerini hatırlatır. Bunun bir anlamı yok. Bizim programımızda devletin tekliği, ulusun tümlüğü ve yurdun bölünmez bütünlüğü kavramı var. O bildiride DEHAP ve SHP metni kabul etti. Bu kadar tartışılan bir parti bunu söylüyorsa, neden bir kazanç olarak düşünmüyoruz. Hâlâ, “Sen Kürt’sün, sen Laz’sın, sen Çerkes’sin” demeye gerek var mı? Irkçılık yapmış olmuyor musunuz? Gökçek şu anda onu söylüyor. Teröre karşı daha güçlü bir doku elde etmek için bu birlikteliği inşa ettik. Ama istediğimiz sonuçlar elde edilemedi, kamuoyu da benimsemedi. Bunun yerel seçimle ilgisi yok. Sayın Gökçek, 15 yıllık başarısız yönetimini tartışmaya açmamak için birtakım fanteziler geliştiriyor. Seçimleri kaybederse istifa edeceğini söyledi Melih Gökçek. Sizden de bunu bekliyor. Neden istifa edeyim? Ben siyasi hayatımı neden Gökçek’in fantezileri üzerine kurgulayayım? Allah yolunu açık etsin. Hatta seçimlerden önce istifa ederse daha da iyi olur. Ya da seçimlere kadar biraz ray döşeyebilirse, borç ödeyebilirse, gaz üzerindeki ipoteği kaldırabilirse daha az yük alırım. Baykal’ın yerine geçeceğinizi de iddia ediyor Sayın Gökçek, ne diyorsunuz? İşte böyle fantezileri var. Hiçbir sağ partiden adaylık teklifi aldınız mı? Aldım. Hiçbiri imzalı konuşmalar değildi. Mesela Anavatan Partisi, 1984 ve 1989 yıllarında teklifte bulunmuştu. Adnan Kahveci iletmişti. Diğerlerini söylemeyeyim. “Ben kazanacağım” diyor musunuz bu kez? Evet. Geçen sefer kaybedeceğimi biliyordum. Anket sonuçlarını da görmüştüm. Şimdi Melih Gökçek’e hediye ettiğim şeyi geri alma vakti. Karayalçın’a göre Gökçek’in hataları - Raylı sisteme 15 yıldır hiçbir şey eklenmedi. - 1996’dan bu yana Ankaralılardan toplanan doğalgaz bedelini, BOTAŞ’a ödemedi. Bir milyar dolara yakın borcu var. Bu para nereye gitti? - Ankara’nın doğalgaz sistemi satıldı. Ankara için düşünülecek en vahim şeylerden biri. - Temiz su havzamız olan Bolu Gerede havzasında su ucuz ve temizdir. Işıklı Barajı’nı 2003’te bitirmesi gerekiyordu. Bunu yapmadı, 2007’de panikledi, suları kesti. Sonra gitti Kızılırmak havzasının kirli ve pahalı suyunu aldı, Ankara’ya dağıttı. - Kent yolları otoyollara dönüştürüldü. İnsanların birbirini gördükleri yerler kaldırıldı.