KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan Gezi Parkı eylemlerine ilişkin yaptığı açıklamada, Taksim Dayanışmasının taktiksel hata yaptığını belirterek, "Hükümetin yanlışlarını daha doğru değerlendirme olsaydı, bize göre ayın 13-14’ünde aslında bir değişim olabilirdi" dedi.
Karayılan, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Taksim Dayanışması ve sanatçılarla görüşmesini hükümet adına yapılmış bir taviz olduğunu belirterek, "Hükümetin bir takım girişimlerini, daha doğrusu bazı tavizlerini, daha iyi değerlendirip eylemsel sürecin başarısını ileriye taşımayı öngörmek daha doğru olurdu. Ama böyle yaklaşılmadı, sürdürülmesinden yana kararlar kılındı" dedi.
Murat Karayılan'ın Fırat Haber Ajansı'na yaptığı açıklamanın ilgili kısmı şöyle:
Nasıl ki Kürdistan’da yumuşama ve ateşkese rağmen keşifler yapılıyor, karakollar yapılıyor ve korucular örgütlendiriliyorsa; Türkiye’de de işte Gezi Parkı çevresinde gelişen bir toplumsal tepkinin üzerine hemen polis sürüldü ve orantısız güç kullanıldı. Halkın buna karşı tabii ki demokratik tepkisi ortaya çıktı. Yani hükümetin tekçi, baskıcı, dediğim dedik tarzda toplumsal alana müdahale tutumu ve öteden beri sürdürdüğü tarzının Gezi Parkı’nda toplumsal patlamaya yol açması biçiminde cereyan eden bir süreç olarak görmek gerekiyor. Yoksa dış güçlerin tertiplediği, çeşitli çevrelerin AKP hükümeti üzerinde hesapları neticesinde gelişen bir senaryo olduğu yönündeki değerlendirmelere sapma doğru sonuçlara götürmez. İşin özü o değildir. İşin özü halkın ve gençliğin bir talebi var, bu talebi doğru anlamak gerekiyordu. AKP bunu beceremedi, süreci doğru yönetemedi. Bu da zihinsel duruşla çok yakından bağlantılı bir durumdur. “Ben devletim, polisim var ve istediğimi yaparım” yaklaşımı, bir de şiddeti kullanma tutumu karşı şiddeti ortaya çıkarmıştır.
Biz Gezi Parkı çerçevesinde gelişen direniş sürecinin Türkiye demokrasi tarihinde önemli bir aşamayı ifade ettiğini, bunun yeni bir durum olduğunu, bunun geleceğe dönük de önemli verilerinin olacağını düşünüyoruz.
Fakat tabii ki bu sürece dahil olan bütün kesimlerin durumu aynı değil; farklı düşünce yapılanmasında olan çevreler de vardır. Oluşan bir birlik ya da örgütlü bir durumdan ziyade değişik grupların değişik düzeyde, herkesin kendine göre dahil olduğu bir toplumsal süreç oluyor.
Geç de olsa ciddiyeti kavradı; çeşitli görüşmeler yaptı, bazı tavizler verdi. Örneğin Gezi Parkı’nda yargının kararının bekleneceği, yargının kararı olumsuz olsa bile bunu referanduma götüreceğini belirtti. Aynı zamanda Taksim Dayanışması ve bir takım sanatçılardan oluşan kesimlerle görüşmeler yapıldı. Aslında bu bir tavizdi.
Direniş güçleri bunu bir başarı sayıp bu noktadan itibaren Gezi Parkı’ndaki durumu değiştirerek bu demokratik mücadeleyi farklı bir aşamaya taşıyabilirlerdi. Yani oradaki eylemsel duruşu olduğu gibi sürdürme değil de, sonlandırarak ve farklılaştırarak, geleceğe dönük kitlenin demokratik refleksini daha örgütlü hale getirme ve ileriye dönük bir sürece dönüştürme imkan dahilindeydi.
Ancak böyle yapılmadı. Bize göre burada hatalı bir taktik yaklaşım yetersizliği yaşandı. Hükümetin bir takım girişimlerini, daha doğrusu bazı tavizlerini, daha iyi değerlendirip eylemsel sürecin başarısını ileriye taşımayı öngörmek daha doğru olurdu. Ama böyle yaklaşılmadı, sürdürülmesinden yana kararlar kılındı.
Her ne kadar şimdi Türkiye’nin değişik yerlerinde direniş sürüyor da olsa -ki bu da önemlidir- hükümetin yanlışlarını daha doğru değerlendirme olsaydı, bize göre ayın 13-14’ünde aslında bir değişim olabilirdi. Bunun olmaması direniş güçlerini zorladı. Ama ne olursa olsun bize göre bu önemli bir çıkıştır.
Bunun doğru yola kanalize edilmesi ve demokrasinin gelişmesine dönük daha doğru yöntemlerle sürdürülmesi halinde Kürdistan’da gelişen süreçle birleştirilebilinirdi.
Ama şimdi iki ayrı kulvarda yürüyen iki ayrı süreç gibi gözüküyor -ki bu beraberinde bazı rizikoları da taşır-. Kürdistan’daki Demokratik Çözüm Süreci, Türkiye’nin demokratikleşmesini hedefliyor. Kürdistan’daki baskıların arkasında durmak, fakat Türkiye’deki baskıların ise karşısında durmak bir çelişkidir. Demokratiklik bu değildir. Türkiye’nin bir sorunu da zaten dosdoğru demokrasi sorunudur. Dosdoğru demokratik bir duruş sergilenecekse hem Gezi Parkı’ndaki baskılara karşı durulur, hem de Kürdistan’daki baskılara karşı durulur ve böylece Türkiye gerçek anlamda demokratik bir yola kanalize edilmiş olunur.