Çiğdem Toker (Akşam - 28 Nisan 2013)
KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan'ın bir grup meslektaşımıza verdiği röportaj, farklı başlıklarda önemli ayrıntılar içermekte.
Bunların başında hiç tereddütsüz "silahlı mücadele konusunda kapının hep açık olduğu" ifadesi geliyor. Türkiye'de siyaset tarihinin birden hızlanması, kaçınılmaz olarak anlam kayması ve kafa karışıklıklarına yol açmakta. Karayılan'ın yukarıda alıntıladığım cümlesi de birbiriyle rahat karışabilen iki konunun, birbirinden farklı iki aşama olduğunu ilgilisinin ağzından netleştirdi:
"Çekilme" başkadır, "silahların bırakılması" çok başka.
Röportajda tartışılmayı hakeden öteki başlıklar da görünür kılınmalı. Bunu yaparken, benim "röportaj kaderi" adını verdiğim konuya dair bir notum var:
Gazeteci, kapsamlı ve kritik bir röportaj yaptığında içinde her zaman "bazı bilgiler güme gider mi" huzursuzluğu hisseder. Hem herşeyi vermek ister, hem de "yer" denen o somut dert yüzünden bunun imkansız olduğunu bilir. Bütünlüğü bozmamaya çalışarak kıvrana kıvrana, metin kesilir, belli bir uzunluğa sığdırılır. Bahsettiğim bu derdin, farklı gazetelerde ve internette yer alan Karayılan röportajında da çok yoğun yaşandığını hissettim. Ana başlıklarda önemli sapmalar olmasa da, her bir versiyon diğerinden farklıydı.
Karayılan röportajı, teknik ve fiziki anlamda internet medyasının mukayeseli üstünlüğe sahip olduğunu gösteriyor. Mülakatın yapıldığı mekanı, atmosferi en detaylı resmedebilen Karayılan röportajı T24'te Aydın Engin'in kaleme aldığı metindi. Bunda Engin'in kıdem ve deneyimi kadar, internetin "yer" derdi olmamasının payı bence büyük. Gazete yazarı arkadaşlar, yer kısıtını aşabilmek için tasvir ile bilgi arasında tercih yapmak zorunda kalmış.
Murat Karayılan röportajında altı çizilmesi gereken önemli başlıklar:
- Karayılan, Uludere faciasında, ABD şüphesini çok açık ve ciddi biçimde dile getiriyor. "Bilinçli bir imha operasyonu" diyerek, normalde bir bombardımanın 1 saat 48 dakika süremeyeceğini, herkesin tek tek öldürüldüğünü söylemesi, MİT'i dışarıda tutarak, istihbaratın predatörlerden geldiğini anımsatması önemli vurgular. Bu cümleleler, AK Parti oylarıyla kabul edilen raporda, faciayı koordinasyon zaafiyetine bağlayan TBMM İnsan Hakları Komisyonu'nun da dikkatini çekmiş olmalı. Acaba Uludere Komisyonu, ABD Büyükelçiliği'ne yazı yazmış mıydı, merak ettim.
- Karayılan, Paris suikastinde de Avrupa kuşkusunu yansıtıyor. Bu soruyu yanıtlarken, binada biri markete açılan dehliz gibi üç kapı ayrıntısı dikkat çekiyor.
- Karayılan'ın, AKP ile ittifak içinde olmadıklarını, AKP'yi daha da zorlayacaklarını, asıl istediklerinin "demokratik federalizm" olduğunu belirtmesi, özellikle önümüzdeki Anayasa süreci açısından dikkat çekmeli.
Karayılan, KCK Yürütme Konseyi'nin başkanı sıfatıyla verdiği mülakatta yer yer bir akademisyeni hatırlatan analizler yapıyor, perspektifler öneriyor. Son tahlilde sayısız insan evladının ölümüyle sonuçlanan emir ve talimatların öznesi olan Karayılan'ın geldiği noktaya üzülecek halimiz yok. Ama, yüzlerce insanın, aylardır terör örgütüne yardım suçlamasıyla cezaevinde bulunmasındaki tuhaflık ve çifte standart da iyice sırıtmaya başladı.
Kaç hukuk ve kaç devlet sorusunu sık sormamız, ısrarla cevap aramamız gereken günlerden geçiyoruz...