KCK Yürütme Konseyi Üyesi Murat Karayılan, 'izleme heyeti'nin gözetiminde bir müzakere sürecinin başlatılmasını istediklerini söyledi. Dolmabahçe mutabakatına uyulması gerektiğine dikkat çeken Karayılan, ciddi ve tutarlı bir yaklaşım olmadan sürecin gelişeceğine inanmadıklarını belirterek, "Bu çocuk oyuncağı değil; bir savaş başlamış bulunuyor" dedi.
ANF'nin sorularını yanıtlayan Murat Karayılan, "Gerillanın şimdi yaptığı, savunma hakkıdır. Meşru savunma hakkı çerçevesinde misilleme eylemlerini yapmaktadır ama süreç artık başlamıştır ve bu süreç daha da derinleşecek, bizim de topyekûn savaşa karşı topyekûn direniş sürecimiz gündeme girecektir… Madem onlar bizi savaşla yok etmek istiyorlarsa buyursunlar; yapabiliyorlarsa yapsınlar. Onlar gelişmiş istihbarat imkanlarına ve yüksek teknolojilerine güvenerek bizi yok edeceklerini sanıyorlar. Buyursunlar etsinler bakalım…" dedi.
Murat Karayılan, çözüm sürecinin sona ermesiyle ilgili olarak da şunları söyledi:
"Gerçek şu ki Recep Tayyip Erdoğan ve AKP, Kürt sorununun demokratik yollarla çözümüne samimi yaklaşmadı. Hep seçim ve oy hesabıyla yaklaştılar. 2013 Newrozu’nda Önder Apo’nun yayınladığı deklarasyon çok önemli ve tarihsel bir içeriği taşıyordu. Biz o deklarasyonun çerçevesine bugün de katılıyoruz. O zaman da çok samimi yaklaştık. Gerekenleri yapmak için kararımızı basın toplantılarıyla kamuoyuna açıkladık. Bu temelde geri çekilmeyi pratikleştirme sürecine koyduk ama AKP hükümeti ve devleti üzerine düşeni yapmadı. Şimdi, ‘geri çekilme sözünü yerine getirmediler’ diyorlar ya; bu büyük bir çarpıtmadır. Geri çekilme süreci AKP hükümeti görevini yapmadığı için durdu. Yasal ve anayasal düzeltmelerin yapılması gerekiyordu ama bunlar yapılmadı.
"2015 Newrozu yaklaştığında ise; Önderliğimiz çözüm sürecini bütün gücüyle gündemleştirdi. 28 Şubat Dolmabahçe Mutabakatı yayınlandı. İzleme Heyeti de belirlendi. Eğer İzleme Heyeti İmralı’ya gitmiş olsaydı, bu süreç tamamlanmış olacaktı ve Önder Apo’nun yapacağı çağrı temelinde biz de kongre toplayıp gerekli kararları alacaktık. Ancak Erdoğan buna da bizzat müdahale etti. Önce 15 Mart’ta, ‘Kürt sorunu diye bir sorun yok’ dedi. Peşi sıra ise, sırasıyla ‘İzleme Heyeti’ne katılmıyorum’, ‘Dolmabahçe’ye de katılmıyorum’, ‘masa falan yok’ dedi. Kısaca bir darbe yapar gibi süreci Erdoğan durdurdu."
Karayılan’ın değerlendirmelerinden satır başları şöyle:
“Recep Tayyip Erdoğan ve AKP, Kürt sorununun demokratik yollarla çözümüne samimi yaklaşmadı. Hep seçim ve oy hesabıyla yaklaştılar. 2013 Newrozu’nda Önder Apo’nun yayınladığı deklarasyon çok önemli ve tarihsel bir içeriği taşıyordu. Biz o deklarasyonun çerçevesine bugün de katılıyoruz. O zaman da çok samimi yaklaştık.
"Gerekenleri yapmak için kararımızı basın toplantılarıyla kamuoyuna açıkladık. Bu temelde geri çekilmeyi pratikleştirme sürecine koyduk ama AKP hükümeti ve devleti üzerine düşeni yapmadı. Şimdi, ‘geri çekilme sözünü yerine getirmediler’ diyorlar ya; bu büyük bir çarpıtmadır. Geri çekilme süreci AKP hükümeti görevini yapmadığı için durdu. Yasal ve anayasal düzeltmelerin yapılması gerekiyordu ama bunlar yapılmadı. 2015 Newrozu yaklaştığında ise; Önderliğimiz çözüm sürecini bütün gücüyle gündemleştirdi. 28 Şubat Dolmabahçe Mutabakatı yayınlandı. İzleme Heyeti de belirlendi. Eğer İzleme Heyeti İmralı’ya gitmiş olsaydı, bu süreç tamamlanmış olacaktı ve Önder Apo’nun yapacağı çağrı temelinde biz de kongre toplayıp gerekli kararları alacaktık.
"Ancak Erdoğan buna da bizzat müdahale etti. Önce 15 Mart’ta, ‘Kürt sorunu diye bir sorun yok’ dedi. Peşi sıra ise, sırasıyla ‘İzleme Heyeti’ne katılmıyorum’, ‘Dolmabahçe’ye de katılmıyorum’, ‘masa falan yok’ dedi. Kısaca bir darbe yapar gibi süreci Erdoğan durdurdu.
"Ateşkesin koşulları olan karakolların ve askeri amaçlı barajların yapımı durdurulmadığı gibi Ağrı-Diyadin saldırısı oldu. En son ise seçim sonrası, 30 Haziran’da uçak saldırısı gerçekleşti. Biz o zaman, ‘Türk devleti ateşkesi bitirmiştir’ dedik. Bakın, ‘kendimiz bitirdik’ demedik. Tek taraflı yürüttüğümüzü söyledik.
"Karşı tarafın ateşkesi ihlal ettiğini, bitirdiğini ifade ettik. Yani tek taraflı bir biçimde ateşkesi hiçe sayma, ayaklar altına alma girişimleri zaten vardı. Oysa 7 Haziran seçimlerinin sonuçları, Türkiye toplumunun barıştan ve demokrasiden yana iradesini ortaya koymuştu. Ama AKP gittikçe gerginliği arttırdı. Çünkü 7 Haziran seçim sonuçlarını kabul etmiyor, çözüm sürecinden dolayı bu sonucun ortaya çıktığını düşünüyor, dolayısıyla yeni bir savaş dönemi açarak erken seçime gidip aklı sıra bunu telafi edeceğini hesap ediyor. Bu yüzden 24 Temmuz’da hareketimize karşı tek taraflı olarak alınmış bir kararla topyekûn savaş ilan edildi ve saldırı başlatıldı. Yani burada bizim değil karşı tarafın ateşkesi bozma durumu açık ortadadır.
Ceylanpınar’daki iki polisin öldürülmesini gerekçe olarak göstermeleri büyük bir sahtekarlıktır. Herkes de biliyor ki, daha 15 gün öncesinden Bülent Arınç, ‘onları zor günler bekliyor; görecekler’ dedi. Yani önceden karar almışlardı, hazırlıklarını yapmışlardı. İki gün içinde topyekûn bir harekatın başlatılması mümkün mü?
"Belli ki önceden hem topluma dönük operasyon, hem de Medya Savunma Alanları’ndaki merkezlerimize dönük kapsamlı bir hava saldırısı, karadan da top ve tank atışı saldırısı planlanmış, büyük ve kapsamlı bir harekatın kararı alınmış ve hazırlıkları yapılmış. Yani her şey planlı bir biçimde geliştirilmiş.
"Ceylanpınar’da iki polisin öldürülmesi bizim merkezi bir kararımızla yapılmış bir eylem filan değildir. Hatta resmi bir birimimizin yaptığı bir eylem bile değildir. Kendine ‘Apocu Fedailer’ diyen bir grup tarafından yapılmış bir eylemdir. Biz de zaten bunu böyle açıkladık. Hemen buna sarıldılar. Oysa hükümet tarafından daha önceden karar alınmış, hazırlıkları yapılmış ve bilinçli olarak 24 Temmuz gününde saldırıyı başlatmışlardır.
"Her iki tarafın ellerini tetikten çekme çağrısı eski bir çağrı. Daha 2009’larda Sayın Hasan Cemal’in çok dillendirdiği bir çağrıdır. Şimdi de söyleniyor. Biz karşı değiliz. Yalnız gelinen aşamada bir konsepte dayalı bir topyekûn saldırı vardır.
"Eğer bu konsepte dayalı saldırıyı başlatan güç bundan vazgeçerse ve eskisi gibi oyalama, çeşitli oyunlarla kamuoyunu yanıltma manevraları değil, ciddi bir çözüm projesine sahip olunursa, olabilir.”