"Karşı yürüyüş yapacakların sloganı ne olacak, 'Adalet istemiyoruz' mu?"

"Karşı yürüyüş yapacakların sloganı ne olacak, 'Adalet istemiyoruz' mu?"

Milliyet yazarı Mehmet Tezkan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun öncülüğünde, partinin İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu'nun tutuklanması sonrası başlatılan "adalet yürüyüşü" ile ilgili olarak "İktidara yakın yazarlar karşı çıkmanın yollarını aradılar. Bir hayli zorlandılar, bir hayli ter döktüler. Karşı çıkmak için buldukları gerekçe şuydu;  ‘Ya bu yürüyüşe karşı milliyetçi-muhafazakâr yürüyüş başlarsa! Ya bu iki grup karşı karşıya gelirse!" dedi. Tezkan, sözlerinin devamında "Karşı yürüyüş yapacakların sloganı ne olacak? Adalet istemiyoruz mu? Adalete karşıyız mı?" ifadesini kullandı. 

Mehmet Tezkan'ın "Adalet yürüyüşü bize ne söylüyor" başlığıyla yayımlanan (18 Haziran 2017) yazısı şöyle:

Kılıçdaroğlu ‘Yürüyeceğim’ dedi..

Yürüdü..

Elinde ‘Adalet’ yazılı pankart vardı.. Sözünün altına kalın çizgi çekti: ‘Bu iş parti meselesi değil, adalet arayışı.’ 

***

Kimse itiraz etmedi.. Çünkü CHP’li vekile verilen 25 yıl hapis cezası kimsenin içine sinmedi.. Vicdanlara sığmadı..

Ekranlara kurulanlar..

Köşelerine yayılanlar (birkaç trol hariç) ettiğini buldu, hapiste çürüsün diye beddua etmedi..

İktidar da sessiz kaldı..

İlk gün sadece Çalışma Bakanı konuştu.. Yürüyüş için ‘Kendi takdirleri’ demekle yetindi..

***

Karşı çıkılacak bir durum da yoktu.. Yürümek sadece yürümek keşfedilen en barışçı protesto eylemiydi..

Dünyanın saygı duyduğu hak arama yöntemiydi..

Ne meydanları işgal ediyorsun..

Ne cam çerçeve indiriyorsun..

Ne şiddete başvuruyorsun..

Ne ortamı terörize ediyorsun..

Ne başkalarına zarar veriyorsun..

Sadece yürüyorsun..

***

Birinci gün, ikinci gün, üçüncü gün derken iktidardan itirazlar yükselmeye başladı..

Çünkü sessiz sedasız yürüyüş toplumdan karşılık bulmuştu..

Toplumun takdirini kazanmıştı..

Bizde genelde şöyle olur.. Daha doğrusu, son zamanlarda böyle oluyor.. Bir sorun doğduğunda toplum karnıyarık gibi ortadan ikiye bölünüyor..

Birinin ak dediğine, öteki kara der..

Birinin destek verdiğine, öteki karşı çıkar..

Yüzde 50, yüzde 50..

***

Bu sefer böyle olmadı.. Mahkeme kararının adaletsiz olduğuna olan inanç, terazinin dengesini bozdu..

Ağızlar konuşmasa bile vicdanlar sessiz kalmadı.. 

Hatta çoğu kişi ‘İşte protesto dediğin böyle olmalı, kavgasız gürültüsüz.. Türkiye’ye yakışan bu’ demeye başladı..

***

İktidar giderek rahatsız olmaya başladı.. Çünkü, adalet yürüyüşüne fiilen olmasa bile fikren destek artıyordu..

‘İnsanları sokağa dökmek doğru değil’  tepkileri dillenmeye başladı..

Başladı ama insanları sokağa döken falan yoktu.. İsteyen E-5 karayolunun kenarında seyreden eyleme katılır.. Dağ tepe tabana kuvvet yürürdü..

O kadar..

***

Meydanlarda toplanalım, oturma eylemi yapalım, trafiği kapatalım, günlük hayatı felç edelim,

türü bir protesto değildi bu..

Yürümekle sınırlıydı..

Sadece yürümek!.

Kimseyi karşısına almadan, kimseyi hedeflemeden, kimseye dalaşmadan..

Sadece adalet isteyerek yürümek..

***

Hal böyle olunca, iktidara yakın yazarlar karşı çıkmanın yollarını aradılar.. Bir hayli zorlandılar, bir hayli ter döktüler..

Karşı çıkmak için buldukları gerekçe şuydu; 

‘Ya bu yürüyüşe karşı milliyetçi-muhafazakâr yürüyüş başlarsa!. Ya bu iki grup karşı karşıya gelirse!’

Tamam da sormak lazım..

Karşı yürüyüş yapacakların sloganı ne olacak?

Adalet istemiyoruz mu?

Adalete karşıyız mı?

***

Şu da var.. Adaletin muhafazakârı, milliyetçisi, solcusu, sosyalisti yok ki; tartışalım..

Adalet üzerinden bölünelim, ayrışalım..

Adalet adalettir..

Dini, dili, ırkı, cinsiyeti ne olursa olsun, herkes için anlamı birdir, tektir..

***

Şu da var; yürümek suç değil..

Protesto amaçlı yürümek anayasal hak..

Haksızlığa boyun eğmemek vatandaşlık görevi..

İyi pazarlar!.