"Karşılıksız basılacak 20-30 milyar lira, ekonomide en az 20 kat maliyet oluşturur"

"Karşılıksız basılacak 20-30 milyar lira, ekonomide en az 20 kat maliyet oluşturur"

Karar yazarı İbrahim Kahveci kamusal malların ucuz olmalısını gerektiğini söyleyerek, "Özel sektörün kar odağı ile kamusal hizmetler verilemez. Aksi halde ülkenin toplam maliyeti artar" dedi. Kahveci, 20-30 milyar lira karşılıksız para basılma ihtimalinin olduğunu söyleyerek "Bu paranın dolaşım hızı hesaba katıldığında oluşacak enflasyonla beraber ekonomide en az 20 kat maliyet oluşturur" dedi.

Kahveci'nin "Bütçe açığına farklı bir bakış" başlığıyla (11 Ağustos 2018) yayımlanan yazısı şöyle:

Eğer IMF olsaydı bize ilk vereceği ödev bütçe disiplini olacaktı. Şimdi hemen şunu diyebilirsiniz; “Sayın yazar siz de bir çok yazınızda bütçe açığını eleştiriyorsunuz”

Burada bir hatırlatmada bulunmak isterim: Savurgan bütçe açığı çok ama çok büyük risktir. Üretim süreçlerinden ağır vergiler alıp, bunu alt gelir gruplarına sosyal adalet adı altında, ülkenin kaldıramayacağı şekilde dağıtmak savurganlıktır.

Üretimi cezalandırmak-tüketimi özendirmektir.

Çalışma isteğini ve çalışma gereğini azaltarak, yüksek  işsizlik oranında çalışacak işçi bulamamak demektir.

Bakın IMF Yunanistan’da ne yaptı? Zaten iflas eden özel sektörün sırtına çok ağır yeni vergiler getirdi. Bu sayede yabancı alacaklıların parası kurtarıldı. Aynı olayın bir benzeri 2001’de bize de uygulandı.

Hatırlayın o yılları. Bütün gözler ‘Faiz Dışı Fazla-FDF’ hedefindeydi. GSYH’nın yüzde 6,5’u oranında faiz dışı fazla verilmesi şart koşulmuştu.

Hazine Nakit Gerçekleşmeleri Raporuna göre, 2005 yılında Merkezi Bütçe Faiz Dışı Dengesi 32 milyar 265 milyon lira fazla vermişti. Bu tutar Hazine nakit gelirlerinin yüzde 25’i demekti.

2017 yılında Hazine nakit gelirleri 624 milyar lira oldu. Buna göre eski politika sürseydi, Hazine Faiz Dışı Dengesi 155 milyar lira fazla vermesi gerekiyordu. Ama öyle olmadı. Bırakın fazla vermeyi, Hazine Faiz Dışı Dengesi bile 17 milyar 964 milyon lira açık verdi. Böylece 2017 yılında Hazine Nakit Dengesi 60,5 milyar lira toplam açık vermiş oldu.

Hazine Faiz Dışı Dengesi AK Parti döneminde daha önce sadece 2009 küresel kriz yılında 4,4 milyar açık vermişti. 2015 yılında son olarak 21,3 milyar fazla veren Faiz Dışı Nakit Dengesi, sonraki yıllarda açığa dönüştü.

2016 yılında 5,3 milyar TL olan açık, 2017 yılında 18,0 milyar ve 2018 yılı ilk altı ayında da 3,6 milyar TL açık verdi.

Şimdi kilit noktaya gelelim.

Bütçe açığı arttı da, bu açık yatırım ve üretim yüzünden mi oldu?

O nedenle yıllardır bütçe açığına yeni bir bakış açısı getirmek için çalışıyorum. “Faiz Dışı Fazla -FDF” kavramı yerine “Yatırım Dışı Fazla-YDF” modelini öneriyorum.

Bütçe açığı verebiliriz. Ama bu açık ileriki yılların kalkınma hamlesi için üretimi destekleyen kamu yatırımları, eğitim ve bilgi ekonomisine geçiş için kabul edilebilir. Hatta, Türkiye gibi genç ve dinamik bir ülkenin toplam verimliliğini artıracak genişleyici kamu yatırımlarına bile ihtiyacı vardır.

Savurganlığa ve tüketime değil yani.

Dün “Genel Devlet Dengesi” verilerini paylaştım. 2005 yılında faiz dışı harcamaların yüzde 11,2’si (18 milyar 775 milyon TL) yatırım harcamasına gidiyormuş. 2017 yılında bu oran yüzde 10,6’ya düştü (108 milyar 396 milyon TL)

Kısaca, biz bütçede açığı artırıyoruz ama yatırımları artıramıyoruz. O nedenle bir çok kamusal malı yüksek Hazine garantileri ile özel sektöre yaptırmaya başladık.

Bilmeliyiz ki, kamusal mallar ucuz olmalıdır. Özel sektörün kar odağı ile kamusal hizmetler verilemez. Aksi halde ülkenin toplam maliyeti artar.

Buna farklı açıdan şu örneği verelim: Ankara belki de bir takım siyasi düşüncelerle bütçede yıllık açığı 20-25 milyar lira seviyelerinden 60-80 milyar lira seviyelerine yükseltti. Ama bu 40-50 milyar liralık ek açık toplam ekonomiye çok kaba hesap ile yaklaşık 1 trilyon lira civarında bir maliyet oluşturdu.

Ekonomi ısınınca cari açık arttı ve döviz ihtiyacı ile kurlar yükseldi. Talep arttı ve enflasyon yükseldi. Enflasyon yükselince faizler ve kurlar yükseldi.

2016 sonunda 409 milyar liralık dış borç, 3,50 liradan 1 trilyon 430 milyar liraya karşılık gelirken, şimdi aynı döviz borcu TL olarak 2 trilyon 210 milyar ediyor.

İşin bir de faiz maliyeti var tabi. 2016 sonunda yüzde 14,0 seviyelerinde seyreden ticari kredi faizleri, artık yüzde 24,0 seviyelerinde. 2 trilyon liraya yakın olan ferdi ve tüketici dışındaki kredi faizlerinin 10 puandan fazla artışını hesaplayın. 

Ya da şöyle bir örnekle kapatalım: Karşılıksız basılacak olan bir 20-30 milyar lira, paranın dolaşım hızı hesaba katıldığında, oluşacak enflasyonla beraber ekonomide en az 20 kat maliyet oluşturur.

İşte bu nedenle IMF’nin bütçe disiplini mantığına karşıyım. Ama bütçe disiplinini de sonuna kadar savunuyorum.