'Katliamdan yine ben mahkum oldum!'

'Katliamdan yine ben mahkum oldum!'

Umur Talu

(HaberTürk, 28 Mart 2012)

Onca acı ve haksızlık yanında böyle “şahsi” şey ayıp ama… Belki şahsi değildir!

Bu davayı kesinlikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürüyorum.

Bakalım “eleştiri sınırı, matufiyet, özgürlük, katliam sorgulamak” neymiş!

***

1. KATLİAM: 18 Nisan 2007’de Malatya Zirve Yayınevi’nde üç insan gırtlakları kesilip öldürüldü. Dört zanlı olay yerinde, biri kaçarken yakalandı.

2. MEDYA: Böyle bir olay tüm dünyada gazetecilik (ve yargı) için her bakımdan sorgulanmaya muhtaçtı.

3. HABER: 4-5 Aralık’ta çok sayıda gazetede “Sanıklardan biriyle mesajlaşan bir telefon numarasının Kartal Cumhuriyet Savcısı Başverdi’ye ait olduğu” haberi çıktı.

4. ŞÜPHE: Başından beri “bazı kamu görevlileri”ne dair kuşkular yer aldı.

5. HABERE DAVA: Savcı, gazeteciler M. Erkan Acar, Sedat Güneç (Zaman), Kemal Göktaş (Vatan), Gökçer Tahincioğlu (Milliyet), Oya Armutçu, Aslı Sözbilir, Ali Dağlar (Hürriyet), Ersin Bal (Akşam), Hilal Köse (Cumhuriyet) için suç duyurusu yaptı; dava açıldı.

6. YAZI: 12 Aralık’ta Sabah’ta yazdım:

“Çok sayıda kamu görevlisi fedakârca görev yapıyor. Bazıları da "katillerle yarenlik" yapıyor. İnsanları ensesinden vuran kahpelikle, gırtlak kesen vahşilikle ahbaplığı "devlete, millete hizmet" zanneden bir faşist kültür "hukuk devleti"nin en büyük iç düşmanı. Sıradan insanların "sıradan faşo" damarlarını coşturarak, lanet bir toplumsal zehirlenme, kitlesel şiddet ve nefret kültürü yayıyorlar. Trabzon'da, Malatya'da veya başka yerde kimi "resmi"nin böyle pervasız veya taammüden, hatta hücre gibi yürüttüğü ilişkiler, herhalde "kanlı kol da yen içinde kalır" geleneğine güvenildiğinden… diye gidip kimi kamu görevlisine işaret ediyordu…

Sadece son paragrafta, “ise” denip yukarıdan ayırarak, 7 gazetedeki “haber”e, gazetecilere davaya atıfla, hem de isim vermeden, şöyle yazmıştım:

Telefonu ile Malatya vahşeti sanıklarından birini aradığı "haber" yapılan savcının, o gazetecileri "suçlu" sayabilmesi ise "demokratik hukuk devleti şakası" olmalı!”

7. TELEFON: Savcı, bakanlıktan tahsis o telefon hattını bir yakınına verdiğini, kendisinin kullanmadığını raporla açıkladı!

8. DAVA: Savcı beni de dava etti. Başka kamu görevileri için yazdığım ifadeleri, nokta noktayla alttaki son bölüme bağlayan bir şikayetnameyle.

9. MAHKEME: Dava reddedildi; yani bir bakıma “beraat” ettim. Karar, yazının eleştiri olduğuna; üstteki kısımla son paragraf arasında, davacıya dönük “matufiyet” olmadığıydı.

10. CAMİ AVLUSU: Sabah’tan ayrılmıştım. Sabah avukatları mahkemeye davamdan çekildiklerini bildirmiş ama, avukatlığa sığmayacak biçimde dosyamı adeta cami avlusuna atıp kaçarak bana bildirmemiş, dava seyrini bilmemi bir bakıma önlemişlerdi.

11. YARGITAY: Karar aleyhime bozuldu.

12. YİNE MAHKEME: Mahkeme Yargıtay’a uyup bu kez beni ağır bir tazminata mahkûm etti.

13. GAZETE: Karar gazeteyi de mahkûm ediyordu. Ama şirket mirket değiştiği için, Sabah ne mahkumiyeti ne de beni tanıdı. Oysa yazı Sabah arşivindeydi; nice yazım gibi hala orada!

14. GAZETECİLERE DAVA: Davacı Savcı; o paragrafın atıf yaptığı haberi yazan gazetecilere davayı çekmek istedi. Gazeteciler itiraz etti. Dava sürdü; hepsi Eylül 2008’de beraat etti.

15. KAMU GÖREVLİSİ: Katliamdan yıllar sonra, Mart 2011’de, yazımdaki “yarenlik eden kamu görevlileri” katliam sanığı olarak tutuklandı. Alay Komutanı ve subaylar dahil.

16. YİNE YARGITAY: Bu kez biz Yargıtay’a gittik.

17. LEHİME: 4. Hukuk Dairesi 5 Ekim 2011’de dedi ki: “Davalı yazar telefonla ilgili haberlere dayalı olarak açılan ceza davalarını ‘şaka olmalı’ ifadesiyle eleştirmiştir. Haberleri yapan muhabirler hakkındaki davalar beraatla sonuçlanmıştır. Güncel, görünür gerçeğe, öz ve biçimi birbirine uygun ve davacının kişilik haklarına saldırı oluşturabilecek ibare taşımamaktadır. Davanın tümden reddi gerekirken kısmen kabulü doğru olmamıştır.”

18. ÜYELER: Sadece bir üye, Selma Bellek muhalefet etti. Kamil Kancabaş, Ahmet Kütük, Bilal Köseoğlu, Hüseyin Kulaç yazı lehine karar verdi.

19. KARAR DÜZELTME: Davacı kararın düzeltilmesi için (hukukçulara göre çok düşük ihtimal) aynı daireye başvurdu.

20. DİLEKÇEMİZ: Karşı yazımızı 4 Ocak 2012’de İstanbul’da teslim ettik.

21. AYNI DAİRE, JET KARAR: Normalde epey zaman gerekirken, lehime karar hemen düzeltildi! 4. Hukuk Dairesi beni yine mahkûm etti. Bir süre önce “bu eleştiridir” diyen aynı daire şimdi de “eleştiri sınırını aşmış” hükmüne vardı! Aceleyle olsa gerek, 2012’deki karara “16.02.2010” tarihi atarak!

22. İLK GARİPLİK: Ekim kararında, haberi yapan gazetecilerin beraatı vurgulanırken bu kez sadece onlardan şikâyetçi olunduğuna dair muğlak bir ifade yer aldı; beraat buharlaştı.

23. İKİNCİ GARİPLİK: Ekimde lehime karar verilirken, aleyhteki tek üye Bellek’in kayda geçen itirazı (herhalde tartışılmış) kabul görmemişti; ama aynı daire, birkaç ay önce tartışıp kabul etmediği o gerekçeyi aynen bu kez aleyhime kabul etti.

24. ESAS GARİPLİK: Hep yazının aleyhinde olan üye Bellek kendi oyunda tutarlıydı. Beş üyeden ikisi yeniydi. Ama ekimde “bu makul eleştiridir” diye imza atan iki üye, Bilal Köseoğlu ve Hüseyin Kulaç birden karar değiştirivermiş, “eleştiri sınırı aşılmış” diye oy vermişti!

25. O süre içinde ne olduysa oldu böyle oldu! Katliam sanıkları bile daha hüküm giymemiş birer “masum” iken, ben bir daha mahkûm oldum! Hem de muhabirlerin beraat ettiği bir habere açılan davaya atıf yaptığım için!

Yasin Hayal’in bomba mahkumiyeti dosyasının Dink öldürülene kadar bekletildiği Yüksek Mahkeme’de, jet hızında “karar değişikliği” ile!

Madem iç hukuk bir de böyle tükendi; ben de AİHM’e başvuruyorum!

Eleştiriyi, hatta ağır eleştiriyi cezalandırmak, gözdağı vermektir” diye içtihadı bulunan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne!