Kayıtlardan sonra Türkiye

Kayıtlardan sonra Türkiye

Türkiye, 24 Şubat akşamı internete düşen kaynağı belirsiz bir telefon kaydı ile adeta siyasi bir depremin eşiğine geldi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile oğlu Bilâl Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen telefon kaydı, 17 Aralık soruşturması ile başlayan rüşvet ve yolsuzluk iddialarını yeni bir boyuta taşıdı. Ana muhalefet partisi CHP, ‘hükümetin meşruiyetini yitirdiğini’ öne sürerken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise kayıtların ‘montaj’ olduğunu belirtti ve hükümete karşı komplo kurulduğunu savundu. Konu şimdi yargıya intikal etti, savcılık internete düşen kayıtlarla ilgili bir soruşturma başlattı.

'İnfial duyuluyor'

Peki, toplum bu siyasi çalkantılardan ve hesaplaşmalardan ne şekilde etkileniyor? Bahçeşehir Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Nilüfer Narlı, DW Türkçe'ye şu değerlendirmeyi yaptı: “Ses kayıtlarıyla birlikte sivil siyasi kurumlara olan güvende bir zedelenme olacağını düşünüyorum. Ayrıca birçok insan sadece güvenini kaybetmiyor, büyük bir infial duyuyor. Çünkü Türkiye'de ekonomik krizlere rağmen son yıllarda istikrarını muhafaza edebilse de, yine de yoksulluk çizgisi altında yaşayan belli sayıda insan var. O yüzden birçok insan bu kadar yüksek miktarda paraların dönmesinden, bunların telefon konuşmalarında konu olması nedeniyle büyük bir şaşkınlık ve infial içindeler.”

Herkesin merak ettiği konu ise tüm bu gelişmelerin 30 Mart'ta yapılacak yerel seçimlere ne şekilde yansıyacağı. Yerel seçimlerin hemen öncesinde birbiri ardına yayınlanan ses kayıtları seçmenlerin de aklında soru işaretleri oluşmasına neden oluyor. Sosyal medyada kayıtların gerçek ve yolsuzlukların birer kanıtı olduğunu düşünenler kadar, sahte olduğunu ve her koşulda hükümeti desteklemeye devam edeceklerini ifade edenler de var. Sosyolog Prof. Dr. Nilüfer Narlı, “Başbakan Erdoğan'ı onların dini inançlarını yaşamaları için bir garanti olarak gören insanlar da var. Bunların sayısının tam olarak ne olduğunu bilmiyoruz. AKP'nin kemikleşmiş seçmeni, Sayın Erdoğan'ın sadece ve sadece onların dini inançlarını yaşamasının garantisi olduğunu, başörtüsü takabilmelerinin garantisi olduğunu düşünüyor. Fakat bunun yanı sıra diğer bir yoksul kesim, ayrıca orta sınıflar da bu yolsuzluk ve rüşvet iddialarının Türkiye'yi yıprattığını ve sandıkta buna bir tepki verilmesi gerektiği görüşünde" şeklinde konuşuyor.

'Toplumsal krizden geçiliyor'

Öte yandan Türkiye'de yaşanan bu gelişmeler, Avrupa'da da yakından takip ediliyor. İngiliz "Times" gazetesinde bir süre önce yer alan bir haberde, Avrupa Parlamentosu'nun liberal İngiliz üyesi Andrew Puff'un açıklamalarına yer verilmiş ve Avrupa Birliği'nin Türkiye'yle müzakereleri askıya alabileceğini öne sürülmüştü. Başbakan Erdoğan'ın ‘otokratik yönetime kaymaya başladığına dair kaygılar' buna gerekçe gösterilmişti. Berlin Hür Üniversitesi Transnasyonal İlişkiler, Dış ve Güvenlik Politikası Merkezi'nden siyaset bilimi uzmanı Bilgin Ayata, Türkiye'nin yurt dışından ‘çok gergin' bir ülke olarak göründüğünü söylüyor: “Şaşkınlıkla izlediğimizi söyleyebilirim. Daha 1-2 yıl evvel Türkiye Avrupa basınında çok olumlu algılanıyordu. Fakat son aylarda olup bitenler oldukça değiştirdi havayı. Çok sabit ve keskin konuşmak zor. Çünkü her gün yeni bilgiler ortaya çıkıyor. Bir sosyal bilimci olarak toplumla da oldukça ilgiliyiz. Bana son dönemde bir hükümet krizinden ziyade, sanki bir toplumsal kriz geçiriyor ülke, endişeyle izliyorum buradan.”

'Şeffaflık da şiddet'

Siyaset bilimci Bilgin Ayata, Türkiye'deki kayıt skandallarına ilişkin değerlendirmesinde ise dışarıdan çok fazla minüpülasyon olduğunda bunun toplum için sorunlu bir duruma dönüşebileceği uyarısı yapıyor: “İlk etapta, ‘ne güzel bir şey ortaya çıkıyor' gibi geliyor, sanki bir şeffaflık varmış gibi duruyor. Ama Almanya'da yaşayan bir filozofun çok şahane bir kitabı ve eleştirisi vardır, aslında şeffaflık bir şiddet de içeriyor. Çünkü o kadar çok bilgi elimizde var ki, bunun içinden neyin önemli, neyin gerçek, neyin güvenilir olduğunun bilinmemesi bir güvensizlik yaratıyor. Artık hiç kimse hiçbir şeyden emin olamıyor.”

Ayata'ya göre, Türkiye'de yaklaşan yerel seçimlerin sonuçlarını kestirebilmek de oldukça güç. Siyaset bilimci, yerel seçimlerin yerel olmaktan çıkıp hükümet için bir ‘güvenoyu oylaması'na dönüştüğü değerlendirmesinde bulunuyor.