TBMM Adalet Komisyonu’nda bugün görüşülecek kayyumların atama yetkisinin genişletilmesine ilişkin yargı paketi tartışma yarattı. Prof. Dr Köksal Bayraktar, düzenlemeyi sakıncalı bulduğunu belirterek, “Devlet ticari hayata çok müdahale edebilecektir. Bu da tehlikeler doğuracaktır” dedi. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu da kayyum atama yetkisinin genişleyecek olmasına ilişkin olarak, "Sanıyorum asıl soruyu artık herkes yüksek sesle sormalıdır; mahkemeler gerçekten yargılama yapmak için mi vardır, yoksa siyasi iktidarın istediği kişileri hapse atmak, mallarına mülklerine el koymak, tüm toplumun üzerine iktidarın baskısını uygulamak için?" diye konuştu.
Hürriyet'ten Oya Armutçu'nun haberine göre, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Devrim Güngör, “Şirket yönetimi için kayyum tayinini düzenleyen hüküm, bir koruma tedbiri olup geçici süreyle ve orantılı bir şekilde uygulanmalı, müsadereyi çağrıştıracak uygulamalardan kaçınılmalıdır” uyarısı yaptı. Muhalefet düzenlemeye karşı çıkarken AKP düzenlemenin bir eksikliği gidereceğine dikkat çekti.
Avukat Prof Dr Köksal Bayraktar şöyle devam etti:
"Öncelikle güveni kötüye kullanma ile dolandırıcılık suçları, ticari ve iktisadi hayat içerisinde yaşanan pek çok olayda iddia edilen suç biçimleridir. Başka bir deyişle bu suçlar toplumsal hayatta daima rastlanan suç biçimleridir. CMK 133. maddeyi güveni kötüye kullanma ve dolandırıcılık suçlarını da içine alır biçimde düzenlendiğinde, kayyum tayini çok geniş bir alana yayılacak, her türlü iktisadi ilişkide iddia edilebilecektir. Bugünkü CMK 133. madde incelendiğinde kayyum tayininin daha çok devlete karşı suçlar, toplumsal hayatı alabildiğine zarara uğratan suçlar ve uluslararası ilişkileri zarara sokabilecek suçların öngörüldüğü saptanabilmektedir.
"Güveni kötüye kullanma ve dolandırıcılık suçları ise kişinin iktisadi hayatı ile doğrudan ilgilidir ve bugünkü CMK 133. maddenin içersine bu suçların sokulması, maddenin temelini sarsacak nitelik taşıyacaktır. Bu açıdan güveni kötüye kullanma ve dolandırıcılık kişinin mal varlığına yönelik bir suç biçimidir; kişinin çalışma ve sözleşme hürriyeti ile ilgili bir eylemdir. Bu eylemin üzerine kayyum tayinin öngörülmesi çalışma ve sözleşme hürriyeti yönünden sakıncalar doğurabilecektir. Son yıllarda sık sık rastlanan bir yasama faaliyeti yanlışlığının burada da yapıldığı görülmektedir. Yargıtay ve Danıştay’ın yapısı ile doğrudan doğruya ilgili olmayan ve ayrı bir sistematiği bundan on yıl önce yürürlüğe konulmuş olan CMK değişikliğini bu kanunun içerisine sokmak, kamuoyunun dikkat ve incelemesinden kaçırma anlamını taşımaktadır. Bu değişikliğin yürürlüğe girmesi halinde gelecekte kayyumun faaliyetlerinden dolayı tazminat davasının idare mahkemelerinde mi yoksa hukuk mahkemelerinde mi açılacağı tartışmaları ortaya çıkacaktır. Bu yönden de değişiklik sorunlar içermektedir."
Doç. Dr. Devrim Güngör yasal düzenlemeye dair şunları söyledi:
"Mevcut düzenlemeye göre, bir şirkete kayyum tayin edilebilmesi için bir suçun, şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığının yanı sıra maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli olması aranmaktadır. Şirket yönetimi için kayyum tayinini düzenleyen hüküm bir koruma tedbiri olup geçici süreyle ve orantılı bir şekilde uygulanmalı, müsadereyi (el koyma) çağrıştıracak uygulamalardan kaçınılmalıdır. Ama Türkiye’de asıl problem kayyum tayini tedbirinin el koyma gibi uygulanıyor olmasıdır. Üç beş ay süreyle geçici olması gereken kayyumlar yıllarca görev yapıyor ve o şirketin mülkiyeti sanki devlete geçirilmiş gibi bu tedbir uzun ve orantısız uygulanıyor.
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nun değerlendirmeleri şöyle:
"Ceza muhakemesinin zorunlulukları sebebiyle kabul edilmiş olan kayyum kurumunun uygulamada mülkiyet hakkının Anayasa aykırı bir şekilde sahibinin elinden alınması, teşebbüs hürriyetinin de yok edilmesi şeklinde hayata geçirildiğini görüyoruz. Sanıyorum asıl soruyu artık herkes yüksek sesle sormalıdır; mahkemeler gerçekten yargılama yapmak için mi vardır, yoksa siyasi iktidarın istediği kişileri hapse atmak, mallarına mülklerine el koymak, tüm toplumun üzerine iktidarın baskısını uygulamak için? Bu soru bizi gerçek soruna götürmektedir: Bağımsız, tarafsız, adil yargılama yapabilen, hesap verebilen yargı. Böyle bir yargı oluşturmadan, CMK’daki her tedbir, TCK’daki her suç, iktidarın istediği ceza yargının keyfi bir şekilde belirlediği kişiye acımasızca uygulanabilir. Böyle bir düzenin adı da demokrasi olmaz."
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel'in değerlendirmeleri şöyle:
"Kayyum ataması, şirketlerin batmalarına engel olup ticari hayatlarını sürdürmelerini sağlayarak kamunun, şirketlerin, hissedarların ve vatandaşların yararına koruma amaçlı hukuki bir tedbirdir. Ancak AKP bunu bir süredir siyasi bir silah olarak kullanıyor. Şimdi ise iki şey yapılmak isteniyor. İlki atanan kayyumlara hukuki ve siyasi dokunulmazlık kazandırmak; ikincisi de kayyum alanlarını genişletmek. Bu iş dünyası, sermaye piyasaları, yerli ve yabancı yatırımcılar için son derece korkutucu ve tehlikeli bir adım. Demokrasiyle de hukukla da iş hayatının gerçekleriyle de bağdaşmayan bir adım. Adeta, ‘kafamı bozana el koyar canına okurum, taraf olmayan bertaraf olur’ deniyor. Kabadayılar, sözümden çıkanın aşını ekmeğini keserim der ya, ceberrut kabadayı tehdit, bu da bugün AKP iktidarı tarafından tüm iş dünyasına ya yandaşım olacaksın ya da yok olacaksın tehdididir. Şiddetle karşı çıkıyoruz, elimizden geldiğince de engellemeye çalışacağız."
CHP Grup Başkan Vekili Levent Gök'ün şunları söyledi:
"Çok vahim ve hukuksuz bir değişiklik. Anlaşılıyor ki bu iktidar, kayyum atamalarını yaygınlaştıracak ve kayyumlara hukuk dışı işler yaptırılacak. Bu hukuk dışılığının kapsamı genişletiliyor. Bir yandan da kayyumları, yaptıkları hukuk dışı işlerden dolayı hukuki güvenceye kavuşturmak istiyorlar. Kayyumlara hukuk dışına çıkmayı serbest hale getirerek, bu şekilde atayacakları yandaş kayyumlarla hukuku yerle bir etmeyi düşünüyorlar, üstelik buna hukuki güvence sağlamak suretiyle. Hukuk devletini ayaklar altına alan düzenleme."
HDP Adana Milletvekili Meral Daniş Beştaş'ın değerlendirmeleri ise şöyle:
"Yasa önerisi, yargı üzerinde bu güne kadar yapılan operasyonların devamı niteliğinde. Bu düzenleme ile son darbe vurularak, HSYK yapısı değiştirilerek hükümetin emrinde sokuluyor. Bu paketle yüksek yargı tamamen lağvedilerek ortadan kaldırılıyor. Hem de bu anayasaya aykırı bir şekilde gerçekleştiriliyor. Kayyum atanması da bunu bir parçası. Hükümet uzun zamandır darbe pratiğiyle çalışıyor. Türkiye artık demokrasiyi uzun süredir rafa kaldırmıştı. Yasal anlamda da demokrasiden vazgeçerek, darbe mevzuatı oluşturma yolunda, başkanlık yolunda engel olan yasalar temizleniyor. Bütün Türkiye’yi bir kayyuma teslim etmek üzere hazırlık yapılıyor."
AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan:
"CMK 113. maddesinde zaten kayyum atama yetkisi düzenlenmiş durumda. Yeni düzenlemede ortaklık payları üzerindeki yetkiler de kayyuma devredilebiliyor. Ayrıca görevlerinden ötürü kayyumlara karşı açılacak davalarda da bir düzenleme getiriliyor. Kayyumlar, personel rejimimiz bakımından kamu görevlisi sayılmıyorlar. Ancak görevleri itibariyle kamu görevi yürütüyorlar. Anayasal düzeyde kabul edilmiş güvencelerden biri de kamu görevlilerine görevlerinden ötürü tazminat davası açılırken rücu hakkı saklı olmak üzere öncelikle devlete dava açılıyor. Kamu görevi yapan kayyumların da bu güvenceden yararlanması personel rejimimiz açısından hukuki eşitlik sağlamaktadır. Kayyumlara hem terör suçlarına benzer görevler için yetki verilmesi hem de bu kayyumların kamu görevlileri için sağlanan koruma mekanizmasından mahrum bırakılması uygun değildir. Bu bakımdan yapılan düzenleme bir eksiği tamamlamaktadır."
Tasarıya göre, Ceza Muhakemesi Kanunu’ndaki (CMK) değişiklikle, kayyum atanan şirketlerin ortaklık payları veya menkul kıymetler idare yetkilerinin kayyuma devredilmesi öngörülüyor. Tedbir uygulanacak suçlar arasında, güveni kötüye kullanma, nitelikli dolandırıcılık, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlarla Sermaye Piyasası Kanunu’nun 110. maddesinde tanımlanan suçlar da eklenerek suç listesi genişletiliyor.
SPK’nın, şirketlere kayyım atanabileceğini öngören “Güveni kötüye kullanma ve sahtecilik” suçları da “nakit ve diğer her türlü kıymeti kendisinin veya başkasının menfaatine satmak, kullanmak, rehnetmek, gizlemek veya inkâr etmek. Yönetim, denetim veya sermaye bakımından dolaylı veya dolaysız olarak ilişkili bulunduğu diğer bir teşebbüs veya şahısla emsallerine göre bariz şekilde farklı fiyat, ücret ve bedel uygulamak. Örtülü işlemlerde bulunarak halka açık ortaklıkların kârını veya mal varlığını azaltmak. Piyasa teamülleri, ticari hayatın ilkelerine aykırı olarak farklı fiyat, ücret, bedel, şartlar içeren anlaşmalar veya ticari uygulamalar yapmak veya işlem hacmi üretmek gibi işlemlerde bulunarak kârlarını veya malvarlıklarını azaltmak, kârlarının veya mal varlıklarının artmasını engellemek. Kayıtları bozan, yok eden, değiştiren veya erişilmez kılan” olarak sıralanıyor.