'Kaza yerine gidip, kafana kask geçirip, ağlamaklı surat ifadesi takınmakla insan hayatı değer kazanmıyor'

'Kaza yerine gidip, kafana kask geçirip, ağlamaklı surat ifadesi takınmakla insan hayatı değer kazanmıyor'

Taraf gazetesinde yazan Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Murat Belge, işçi ölümleriyle sonuçlanan iş kazaları için “insan hayatına verilen değerde büyük eksiklik var” derken, bunu “Allah kerim” ideolojisi olarak adlandırmanın mümkün olduğunu söyledi. Yaşanan kazalar için “mukadderat”, “fıtrat” gibi nitelemeleri örnek gösteren Belge, “Kaza olan yere gidip, kafana kask geçirip, ağlamaklı surat ifadesi takınmakla da insan hayatı değer kazınmıyor” ifadelerini kullandı.

Murat Belge’nin Taraf’ta “Kazalar ve AKP” başlığıyla yayımlanan (1 Kasım 2014) yazısı şöyle:

 

Kazalar ve AKP -I

 

İş kazasından geçilmiyor. AKP iktidarıyla birlikte bunların artmış olması da yanılmıyorsam bir olgu. Bu iki olgu arasında bir nedensel ilişki kurmak istemiyorum, ama dolaylı bir bağlantı olabileceğini düşünüyorum. Ama AKP’ye gelmeden önce, bu toplumun genelgeçer ideolojisinde böyle bir gelişmeye imkân hazırlayan ögeler olduğu kanısındayım.

Bunu bir “Allah kerim” ideolojisi olarak adlandırmak mümkün. Böylesine yaygın olmasında, “insan hayatına verilen değer” anlayışının büyük eksikliğinin önemli bir payı var.

Çernobil günlerini bir hatırlayın: böyle bir felâket olmuşsa, oradan buraya hiçbir şeyin savrulmadığını tesbit etsen bile, yurttaşa, “Ne olur, ne olmaz, tedbirli olun. Şunu yapmayın, bunu yemeyin,” yollu uyarıda bulunursun. Burada ilgili Bakan TV ekranına fırlayıp çay içti! Türk Büyükleri’nden Kenan Evren de “Bize bir şey olmaz” hikmetini salladı.

Sonraki yıllarda, Çernobil sonucu olabilecek her türlü garabetin bilgisi örtbas edildi, sıkı sıkı saklandı. Çay içen Bakan bir aşamada bundan ötürü günah çıkardı, ama gerçekte ne olduğunu hiçbir zaman öğrenemedik. Tabii kulağımıza doğru yanlış türlü türlü şeyler çalındı.

Üstüste gelen şu maden kazaları... “Geliyorum dedi” türü manşetlerle duyurulan, “Cinayet gibi kaza” türü kelimelerle anlatılan kazalar. Örtbas etme çabaları gene var ve kısmen başarılı. Ama çok gergin bir ortamda ve çok göz önünde oldukları için, büsbütün örtülemiyor, ne gibi koşullarda bu kazaların olduğuna dair bilgiler çıkıyor. Depremlerde niçin koca apartmanlar çöküyorsa madenlerde de benzer nedenlerle kaza oluyor. Tabii kazanma hırsının payı büyük bu etkenler arasında.

Alınan tedbirlere, genel koşullara bakınca, belki olanlara yerinmeyi bırakıp olmayanlara sevinmek daha doğru. Bu koşullarda daha fazla kaza da beklenir.

Apartmanın bilmem kaçıncı katında pervaza çıkıp cam silen gündelikçi kadınlar gibi.

“Bize bir şey olmaz”, “Allah kerim” ve “mukadderat!”

Hepsinde yüzeysel bir dinî anlayışın etkileri olan “felsefe”ler!

Kazalarla AKP iktidarı arasında olabileceğini düşündüğüm dolaylı bağlantı işte bu ideoloji alanında ortaya çıkıyor.

“İslâm şöyledir, böyledir” diye genellemeler yapmayacağım; ama sözgelişi AKP gibi bir siyasî hareketin benimsediği İslâm’da çok kuvvetli bir “ataerkil/ patriyarkal” damar var. Bu, para-mal sahibi, “patron” konumundaki adamla çalıştırdığı insanlar arasında feodal (ya da “kapitalizm-öncesi” diyelim) bir ilişki öngörüyor. Modern dediğimiz dünyanın gerektirdiği türden bir “kontrat”a dayalı bir ilişki değil bu. “Minnet” falan gibi kavramlarla anlatılan bir şey. “İşveren” pozisyonundaki adam, aynı zamanda “baba” pozisyonunda (aynı feodal ahlâkın “babası”). Çalışan, onun sayesinde “ekmek yiyor”.

Bu ataerkil (aslında “ilkel”) işçi-işveren ilişkisinin yol arkadaşı da gene yukarıda değindiğim “mukadderat” ideolojisi. Bu da epey kullanışlı bir ideoloji. Kendi yapman gereken, yapması da sana masraf çıkaran şeyleri yapmak yerine, bunları “mukadderat” adında soyut bir varlığa havale ediyorsun. Olacaklardan artık sen değil, o sorumlu. Sonra olan oluyor, sen de “mukadderat” diyorsun.

Ya da, Tayyip Erdoğan gibi, “Bu işin fıtratında bu var,” diyorsun.

Enerji politikasının “talep”leri, “termik santral”, “kömür madeni” vb... Uzmanlar bunlar arasındaki nedensel ilişkileri, oluşan kısır döngüleri anlatıyor. Ama onların arasında “insan hayatının değeri” diye bir şey yok. Kaza olan yere gidip, kafana kask geçirip, ağlamaklı surat ifadesi takınmakla da insan hayatı değer kazanmıyor.