Zeynel Özgün
İstanbul’da bir süredir devam etmekte olan bir direniş, emek mücadelesinin yeni dönemi için hayli önemli sayılacak deneyimler üretiyor. Bu deneyimler, uzun süredir devam eden ‘emek alanının ve emek mücadelesinin yeniden yapılandırılması’ tartışmalarına oldukça büyük katkılar sağlayacak türden gelişmeleri de beraberinde getiriyor.
Kazova işçileri, yaklaşık Şubat ayında işten çıkarıldıkları fabrika önünde kurdukları direniş çadırı ile başladıkları eylemlerine, bugün aynı fabrikada patronsuz bir şekilde üretim yaparak devam ediyorlar. İşten çıkarmalara karşı başladı ‘Gezi’ ile görünür oldu
Kazova işçilerinin direnişi, Türkiye’de emek mücadelesi alanında karakteristik hal almış olan az sayıdaki direnişçi ile uzun soluklu olarak devam edecek bir eylem iken, giderek değişen koşullar ve işçilerin direnişe kattıkları başka boyutlarla sendikal mücadele tartışmalarına önemli ve yeni bir perspektif kazandırma noktasına kadar ulaştı.
Kazova işçileri, işverenin 94 işçiyi dört aylık maaşlarını vermeden ve tazminat ödemeden toptan işten çıkarması üzerine 27 Şubatta direnişe geçtiler. Başlangıçta alışılagelen yöntemlerle, yani az sayıdaki işçinin uzun soluklu mücadelesi şeklinde devam eden bu direniş, 1 Mayıs ile birlikte işveren ve polis tarafından daha belirgin olarak baskı altına alınmaya başlamıştı. İki ay boyunca işyeri önünde direniş çadırı kuran işçiler, Temmuz başında işverenin makineleri tahrip etmeye çalışması üzerine iş yeri işgaline başladılar. Kazova direnişindeki önemli dönüm noktası ise Gezi direnişinin yarattığı sonuçlar ve direnişçilerde oluşturduğu etkiyle birlikte yaşandı. Kazova işçileri, Gezi’den de aldıkları güçle direnişlerini bir başka boyuta taşıdı, önce fabrikayı işgal ettiler sonra da işgal ettikleri fabrikada patrondan bağımsız olarak üretime başladılar.
Gezi direnişi bu güne kadar, gerek siyasal, gerekse toplumsal ve ekonomik nedenleri göz önüne alınarak birçok açıdan irdelendi. Oldukça geniş kapsamlı ve çeşitli açıdan farklı etkiler yaratan Gezi sürecinin, bu etkilerle uyumlu ve aynı çeşitlilikte sonuçlar üretmesi de kaçınılmazdı. Bu sonuçlardan biri de emek mücadelesi alanında hem örgütlenme hem de yeni mücadele biçimlerinin denenmesi bakımından yeni ihtiyaçları belirgin hale getirmesi oldu.
Gezi direnişi, bir yanda örgütsüz olan ‘beyaz yakalıların’ önemli bir emek öznesi olduğunu ortaya çıkarırken, diğer yandan alışılagelmiş sınıf kavramı içinde tanımlanan kesimlerin mücadelesinin de etkili bir şekilde görünür olmasına yol açtı. Ayrıca, Gezi direnişiyle birlikte belirginleşen katılımcılık, yerinden ve doğrudan yönetim deneyimlerinin toplumun bir çok kesimi gibi emekçiler üzerinde de dönüştürücü bir etki yarattığı kuşkusuzdur. Aslında Gezi ruhu denilen şey, tam da bunlara benzer birçok olgunun deneyimlenmesine zemin hazırlayan ve bu zeminde oluşan sonuçları ortaya çıkaran ufuk açıcı bir sürecin bütünüydü. Bu nedenle, Kazova direnişinin görünür hale gelmesinde, yepyeni bir eylem ve direniş biçimine dönüşmesinde hızlandırıcı bir etkiye sahip olması bakımından Gezi’nin önemli bir işlevi olduğu kuşkusuzdur.
Emek mücadelesi tarihinde ‘makine kırıcılarının’ eylemi önemli bir başlangıcı ifade ediyor. Bugüne göre ilkel olarak görülse bile tarihte ‘ludizm’ olarak bilinen bu eylem, 18.yüzyıl ortalarında İngiltere’deki tekstil işçilerinin üretim yaptıkları makineleri kırma, onları tahrip etme biçiminde gelişmiş ve işçi sınıfının ilk eylemleri olarak tarihe geçmişti. O dönemde uzun süre çalışmak zorunda kalıp oldukça düşük ücret alan İngiltere’deki tekstil işçileri bu eylemi, uzun çalışma sürelerine, ücret politikasına, güvencesiz çalıştırılmaya ve giderek artan işsizliğe tepki olarak yapmış, tepkilerini de bütün bunların nedeni olarak düşündükleri makinelere yöneltmişlerdi.
Bundan sonra emek mücadelesi, gerek boyutları gerekse biçimleri bakımından giderek daha fazla organize olmuş yeni direniş hareketleri ile tanıştı. 18. Yüzyıl sonlarından itibaren özellikle Avrupa’da ve ardından İngiltere’de yaygınlaşan, sonra da bütün dünyada kullanılan mücadele aracı ise ‘Grev’ oldu. Çalışanların toplu bir şekilde işi, yani çalışmayı durdurması, reddetmesi ve bu durumu hak elde etmek için bir yaptırım aracına dönüştürerek kullanması olan Grev, işçi sınıfının bugüne kadar geliştirdiği en etkili ve en yaygın mücadele aracı oldu.
Ancak 21. Yüzyıla gelinceye kadar hem yapısal hem de biçimsel açıdan çok büyük değişiklikler gösteren kapitalizm, eskiye göre daha çok karmaşık hale getirdiği çalışma biçimlerinin de etkisiyle işçilerin kullandığı bütün mücadele araçlarının işlevini büyük ölçüde zayıflatmayı ve işçi sınıfının elindeki en önemli silah olan grevi büyük oranda etkisiz hale getirmeyi başardı.
Uzun yıllardan beri kitlesel grevlerin yapılamaması, bunun yerine az sayıdaki işçiyle uzun soluklu eylem süreçlerinin yaşanması, gerçekleştirilen grevlerin sonunda ise kayda değer kazanımlar elde edilemeden, yani işçi sınıfının mücadele birikimine yeni deneyimler katamadan bunların etkilerinin zaman içinde sönümlenmesi, emek mücadelesinin bu açmazlarını Türkiye’de de açık olarak ortaya koyuyor.
Kazova işçilerinin, işyeri işgalinden sonra üretime geçerek direnişi başka bir aşamaya taşıması, emek örgütlerinin yeni mücadele biçimleri konusundaki tartışmasına da faklı bir boyut kazandırdı.
Makine kırıcılığı ile başlayan işçi sınıfının mücadele biçimi, uzun yıllar boyunca üretim yapmayı kesmeyle (grevle) devam etmişti. Kazova işçileri ise, işyerinde öz yönetim oluşturarak hem yerinden yönetim için oldukça değerli bir örnek oluşturuyorlar, hem de ‘üreterek direniş’ diyebileceğimiz yeni bir mücadele biçimi kullanıyorlar.
Şimdilik sonucunun nereye varacağı çok net olmasa bile Kazova işçilerinin direnişi, Türkiye’de iç içe geçmiş olan birçok tartışmanın odak noktasına oturmayı başarmış ve bu tartışmaları yürütmek isteyen zihinlerde önemli ufuklar açmaya aday olmuştur.
Kazova işçilerinin bu direniş deneyimi emek alanının yeniden yapılandırılması tartışmalarında hak ettiği şekliyle ele alınıp, bu tartışmalardan yol gösterici sonuçlar çıkarılmalı, bu sonuçlar Gezinin işaret ettiği diğer sınıf bileşenlerinin (beyaz yakalıların, göçmen işçilerin, kent yoksullarının vb) örgütlenme ihtiyacı ile birlikte ele alınıp değerlendirilmelidir.
Emek mücadelesinin yeniden kurgulanması tartışmalarında önemli bir deneyim olan Kazova direnişinin hem görünür olmasını sağlaması hem de bu eyleme esin kaynağı olması açısından Gezi’nin dönüştürücü ve yaratıcı etkisi de altı çizilmesi gereken bir başka olgu olarak vurgulanmalıdır.