KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı, bugün yaptığı açıklamada, "Silopi, Cizre, Nusaybin ve Şırnak halk meclisleri bundan sonra devlet kurumlarını tanımayacaklarını ve onlarla hiçbir işlerinin olmadığını, kendi işlerini kendilerinin yapacağını; kendi öz yönetimlerini kuracaklarını ilan etmişlerdir. Öz yönetimlerine saldırıldığı takdirde meşru öz savunma haklarını kullanacaklarını açıklamışlardır" ifadelerine yer verdi.
"AKP hükümeti ve Tayyip Erdoğan, halkın demokratik iradesine saygılı olacağına, tüm halkı terörist ilan ederek tek bir terörist kalmayıncaya kadar savaşı sürdüreceklerini ilan etmişlerdir" denen açıklamada, "Türkiye'nin demokratikleşmesi temelinde Türkiye'nin tüm sorunlarının çözümü yerine tekçi ulus-devletçi anlayışta ısrar eden; demokratik ulus anlayışıyla geliştirilmek istenen yerel demokrasi tanımayan bir siyasi zihniyet karşısında özyönetimden başka çözüm kalmadığı" yorumu yapıldı.
Halk meclislerinin aldığı özyönetim kararını desteklediğini duyuran KCK, "Türkiye'nin tüm demokrasi güçlerini ve uluslararası güçleri Türk devletinin halka saldırmasına karşı Türkiye'nin demokratikleşmesi ve sorunların çözümü için sorumluluk almaya çağırıyoruz" dedi.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamanın tamamı şu şekilde:
"Kürt halkı yüz yıldır Türk devletinin merkeziyetçi hegemonik kültürel soykırımcı egemenliği altında görülmedik baskı ve zulüm yaşamıştır. Kürtler üzerinde uygulanmayan hiçbir baskı ve zor yöntemi kalmamıştır. Kürtler üzerinde akla hayale gelmeyecek her türlü baskı, işkence ve zor yöntemi uygulanmıştır. Türk devletinin valisinin, kaymakamının, memurunun, askerinin ve polisinin Kürtlere nasıl baktığı Gever’deki işçilere yapılan uygulamada tüm çıplaklığıyla gözler önüne serilmiştir. Gever’deki zihniyet yüzyıldır katliamlar yapmış, faili devlet olan cinayetler işlemiş, köylerini yakıp yıkarak milyonlarca Kürt’ü zorla göçertmiş, görülmedik işkenceler yapmış, Kürt’ün iradesini kırmak ve sindirmek için her yol ve yöntemi denemiştir. Hiçbir biçimde Kürt’ün düşüncesini, sözünü, talebini, kararını ve tutumunu dikkate almamıştır. Kürt’ün her itirazı şiddet ve bastırmayla ezilmek istenmiştir.
Türk devletinin zihniyeti ve politikası değişmemiştir; yol ve yöntemde koşullara göre kimi değişiklikler olsa da kültürel soykırımcı amaç ve politika sapılmadan uygulanmıştır. AKP hükümeti de tek millet, tek vatan, tek devlet, tek bayrak zihniyeti ve politikasıyla Kürtler üzerinde yürütülen yüzyıllık kültürel soykırımcı politikaları sonuca ulaştırmak istemektedir. Bu nedenle Kürtler başta olmak üzere Türkiye halklarına deli gömleği gibi giydirilmiş soykırımcı merkeziyetçi sistemi gevşetmeden sürdürmektedirler.
Kürt halkı onlarca yıldır mücadele ederek varlığını koruma, özgür ve demokratik yaşamını kabul ettirme mücadelesini vermiştir. Mücadeleyi, gerilla mücadelesi dahil her türlü yol ve yöntemle yürütmüştür. Kürt sorununun çözümü için demokratik siyasal yöntemlere defalarca fırsat tanımıştır. Ancak AKP hükümetinin tutumunda görüldüğü gibi Kürt halkının iradesini tanımamada ısrar edilmektedir. Kürt haklı ve Türkiye'nin demokrasi güçleri HDP çatısı altında demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümünü demokratik güçlerin mücadelesiyle gerçekleştirmek istemişlerdir. Ancak 7 Haziran seçimlerinden sonra da HDP'ye düşmanlık arttırılarak demokratikleşme yönünde değil de gerilim ve çatışma doğrultusunda bir politika izlenmiştir. Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin 29 Mart 2009 seçimlerinde olduğu gibi her güçlendiği dönemde Türk devleti yine şiddeti ve tutuklamaları arttırarak Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin iradesini kırma kampanyası başlatmıştır.
Kürdistan halkı Kürt’ü, Arap’ı, Azeri’si, Türkmen’i, Terekeme’si, Süryani’si, Alevi’si, Şii’siyle yüzde 80 HDP'ye oy vermesine rağmen bu halkın iradesi dikkate alınmamaktadır. Kürdistan, merkezden alınan kararlar ve atanmış vali ve kaymakamlarla yönetilmekte, halkın aleyhine olan her türlü karar alınıp uygulanmaktadır. Son zamanlarda güvenlikli bölgeler adı altında köylülerin yaylalarına, ormanlarına, bağlarına ve bahçelerine gidişin yasaklanması, bu halk karşıtı yönetim gerçekliğinin kanıtı olmaktadır. Demokrasi, halkın kendi kendini yönetmesiyken, Türkiye'de halkın iradesini dikkate almayan merkeziyetçi otoriter bir sistem ısrarla uygulanmaktadır. Kürtler ve diğer topluluklar yararlanmasın diye halkın kendi kendini yönetmesi olan yerel demokrasiye izin verilmemektedir. Tekçi ve merkeziyetçi devlet her şehri ve kasabayı kendisi zorla yönetmek istediği gibi, köyleri, hatta aileleri bile kontrol altında tutan bir yönetim anlayışını bırakmak istememektedir. Kürdistan'da yüz yıldır yürüttüğü baskı, zor ve savaş politikası tamamen bu amaçladır.
Bu zihniyet ve politika bugün tüm il ve ilçelerde devlet terörü estirmektedir. Kendi despot sistemine itiraz eden herkesi gözaltına alma, işkence yapma ve tutuklama politikası yürütmektedir. Kürt halkı artık böyle despot, keyfi, merkeziyetçi, otoriter bir devlet yönetimi ile yönetilmek istemiyor. Nitekim birçok yerde evler bizim, sokak bizim, mahalle bizim, şehir bizim denilerek kendi kendini yönetme adımı atılmış bulunmaktadır. Türk devleti, halkın yerelden geliştirdiği bu yerel demokrasiye tahammül etmemekte ve saldırmaktadır. Bugün Kürdistan'ın birçok yerinde halk güçleriyle devlet arasındaki çatışmalar böyle ortaya çıkmaktadır. Devlet, yerel demokrasiyle halkın kendi kendini yönetmesine, yani özyönetimine saldırmakta, Kürdistan halkı da bu saldırıya karşı öz savunmayla direnmektedir.
Cizre, Silopi, Nusaybin ya da başka yerlerde Türk devletinin halka saldırarak birçok insanı öldürmesi böyle bir demokratik kurumlaşmayı ortadan kaldırmak amaçlı gerçekleşmektedir.
AKP hükümeti ve Tayyip Erdoğan halkın demokratik iradesine saygılı olacağına, tüm halkı terörist ilan ederek tek bir terörist kalmayıncaya kadar savaşı sürdüreceklerini ilan etmişlerdir.
AKP hükümeti ve demokrasi düşmanı Cumhurbaşkanı'nın tutumu ve halka yönelik saldırı politikası karşısında Silopi, Cizre, Nusaybin ve Şırnak Halk Meclisleri, bundan sonra devlet kurumlarını tanımayacaklarını ve onlarla hiçbir işlerinin olmadığını, kendi işlerini kendilerinin yapacağını; kendi özyönetimlerini kuracaklarını ilan etmişlerdir. Özyönetimlerine saldırıldığı takdirde meşru öz savunma haklarını kullanacaklarını açıklamışlardır.
Önder Apo’nun ve Kürt Özgürlük Hareketi'nin makul çözüm yaklaşımlarını istismar eden, demokratik siyasal çözümü reddeden, Türkiye'nin demokratikleşmesi temelinde Türkiye'nin tüm sorunlarının çözümü yerine tekçi ulus-devletçi anlayışta ısrar eden; demokratik ulus anlayışıyla geliştirilmek istenen yerel demokrasi tanımayan bir siyasi zihniyet karşısında Kürdistan halkı için başka bir seçenek kalmamıştır. Bu nedenle Halk Meclislerinin özyönetim ilanlarını haklı buluyor ve destekliyoruz. Tüm demokrasi güçlerini ve demokrasi ihtiyacı olan tüm toplulukları da halklarımızın bu iradesini anlamaya ve desteklemeye çağırıyoruz.
Kürt halkının; yerelden demokrasiyi geliştirme, kendi kendini yönetme, bu temelde Türkiye'yi demokratikleştirme ve tüm Türkiye halklarını ve toplumsal kesimleri özgür ve demokratik yaşama kavuşturma dışında başka bir amacı yoktur. Türkiye'deki siyaset kurumu Türkiye'yi demokratikleştirmeyi, yerel demokrasiyi tanıma iradesi ortaya koymayınca halklarımız böyle bir siyasi irade ortaya koymak zorunda kalmışlardır.
Türk devletini ve siyasi güçlerini halkımızın bu iradesine saygılı olmaya, demokratik oluşumları tanıyarak Türkiye'yi siyasi çıkmazdan ve savaş ortamından çıkmaya çağırıyoruz. Halklarımızın demokratik iradesine ve kendi kendini yönetme iradesine saldırmak çatışmaları derinleştirmekten ve Türkiye'yi Ortadoğu kaosunun içine sürüklemekten başka bir sonuç vermeyecektir.
Türkiye'nin tüm demokrasi güçlerini ve uluslararası güçleri Türk devletinin halka saldırmasına karşı Türkiye'nin demokratikleşmesi ve sorunların çözümü için sorumluluk almaya çağırıyoruz.
Halklarımızın demokratik iradesi kazanacak, yerel demokrasiyi inşa etme girişimlerine saldıran merkeziyetçi totaliter sistemde ısrar edenler ise kaybedeceklerdir.”