KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın "PKK amasız silah bırakmalı" sözlerine ilişkin olarak "HDP siyasette yeterince yaratıcı ve başarılı olamadı. Başkalarına çağrı yapıyorlar, ama kendileri neyi başardılar da çağrı yapıyorlar" dedi.
Selahattin Demirtaş, MYK öncesi gazetecilerin sorularını yanıtlarken "PKK amasız silah bırakmalı" çağrısına KCK Başkanı Cemil Bayık'ın cevabı olarak sunulan "Bütün bu açıklamalar değerli ancak bundan sonra tek taraflı ateşkes olmayacak" içerikli sözlerinin iki gün önce verilen bir röportajda yer aldığını ve çağrılarına yanıt olmadığını savundu. Demirtaş'ın bu açıklamasının kısa bir süre sonra PKK'ya yakınlığıyla bilinen Fırat Haber Ajansı'nda (ANF), KCK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan'ın röportajı yayımlandı. Kalkan, partileri genel olarak eleştirirken HDP için de "Siyasette yeterince yaratıcı ve başarılı olamadı. Başkalarına çağrı yapıyorlar, ama kendileri neyi başardılar da çağrı yapıyorlar! Biraz gerçekçi olmaları lazım" dedi.
Duran Kalkan'ın ANF'de yayımlanan (25 Ağustos 2015) söyleşisinin öne çıkan bölümleri şöyle:
Seçimden sonra biz 10 Haziran‘da yönetim olarak toplandık. Seçim sonuçlarını değerlendirdik ve eş başkanlığımız iki üç açıklamayla görüşlerimizi kamuoyuna duyurdu. Neydi görüşlerimiz? Türkiye kritik bir süreçten geçiyor, bölgede sert bir savaş var, dolayısıyla bu seçim sonuçları hayırlı bir sonuçtur, bunları demokratikleşme ve demokratik yeniden yapılanmaya vesile yapmak lazım. Meclis kendisini bir kurucu meclis gibi ele almalı, yeni bir demokratik anayasa ve yasal reformlar yaparak bu 12 Eylül faşist askeri darbesinin ortaya çıkardığı anayasa ve yasalardan Türkiye toplumunu kurtarmak lazım dedik. Bu temelde MHP de dahil bütün partilere çağrı yaptık. MHP olmayacaksa, en azından üç parti bunu yapmalı, dedik. HDP'yi bu konuda öncülük etmeye yönlendirdik. Öncülük yap, fedakârlık yap, aktif siyaset yürüt ki, sonuçlar buraya evrilsin dedik.
Süreci demokratikleşme süreci olarak ele aldık. Peki, ne oldu? Bir ay sonra Ahmet Davutoğlu'na hükümet kurma görevi verildi. 45 gün gezdi tozdu, ondan sonra "kuramıyorum" dedi.
(...)
Diyelim, biz halklar olarak, Türkiye toplumu olarak temsilcilerimizi seçtik ve Ankara'ya gönderdik ki, sorunları çözsün diye. Gelinen nokta nedir, "Biz yapamıyoruz, yeni meclis seçilecek." Hiç kimse sorumluluk üstlenmedi, bu 550 kişi yapamadı, yeni bir 550 kişi mi gelecek. Belki hepsi yeniden gelecek. O zaman nasıl yapacaklar? Bunun hiçbir inandırıcılığı yoktur. Ortaya çıkan sonuç şudur, siyaset kurumu iflas etmiştir. Bu meclis bir hükümet bile kuramadı. 7 Haziran‘da seçilenler tarihi vebal altındalar. Halkın iradesi diye gösterilen meclisi iflasa götürdüler. Bu meclis sorun çözemez, hükümet kuramaz, ama sadece PKK'ye karşı savaş kararı alır. PKK'ye karşı savaş tezkeresini sundular, 7 Haziran‘da seçilen meclis sadece bu kararı alacak.
Buna rağmen bazı siyasetçiler bize çağrı yapıyor, "Kayıtsız şartsız mücadeleyi bırakın, teslim olun" diye. Nereye teslim olacağız? Siz ne yaptınız ki, bize çağrı yapıyorsunuz? Siyaset kurumu işledi, sorunları çözdü de PKK engel mi oldu? Demokratik çözüm iradesini PKK tanımadı mı? Tam tersine biz hareket olarak yalvar yakar ettik, herkesi buna yönlendirmeye çalıştık. Önder Apo ve halk üzerindeki baskıya rağmen, seçimlerdeki hileye rağmen yine de bunda ısrar ettik ki, bunlar Türkiye toplumun yararınadır.
Şimdi, "Yeni seçim olacak, o seçimden yeni irade çıkacak" deniliyor. Peki 7 Haziran‘daki seçim değil miydi? Niye o iradeye saygı duyulmadı? Niye o irade işletilmedi? Yeni iradeye saygı duyulacağı, onun işletileceğini kim biliyor?
(...)
Şimdi "yeni bir seçim gelecek ve seçim bize çare olacak" deniliyor. 7 Haziran seçimi niye çare olmadı da 1 Kasım‘daki seçim çare olacak? Bu bakımdan da bütün partiler ve milletvekilleri vebal altındadır. Özellikle HDP ve CHP'ye de şunu söylemek isterim: Zayıf kaldılar. AKP'nin, Tayyip Erdoğan ve MHP'nin kaos ve savaş politikalarını alt edemediler. Tutarlı, hızlı, iradeli, iddialı bir demokrasi programıyla öne çıkıp onların kaos ve savaş politikalarını geri itecek, süreci demokrasi temelinde yönlendirecek bir etkinlik gösteremediler. Siyasette yaratıcı ve başarılı olamadılar.
(...)
Buradan açık söylüyorum: Bizim böyle bir çatışma geliştirme düşüncemiz yoktu. Hele hele orduyla böyle bir çatışmaya girme politikamız yoktu. Biz paradigma değiştirdik. Teorik, ideolojik yaklaşımlarımızda değişimler ve gelişmeler oldu. Devleti, orduyu reddetmiyoruz. Devlet ve ordu var olsun, ama asli görevlerine dönsünler.
Ben o annelere cevap olarak şunu söylüyorum ve HPG-YJA STAR güçlerine şu çağrıyı yapıyorum: Kesinlikle operasyona çıkmayan, gerillaya ve halka saldırmayan, siyasi yönetimle ilgilenmeyen, vatanı korumak adına sınırda, karakolunda duran askerlere dönük saldırı yapmamalılar. Bu bizim görüşümüze uygun değildir. Bu savaşa katılmayanlara karşı eylem yapılmamalıdır. Sivil halka kesinlikle zarar verici hiçbir uygulamada herhangi bir gerilla gücü bulunmamalıdır. Yapanlar olursa biz bunu suç sayarız ve yargılarız.
(...)
Demokratik özyönetim çabaları, çözüm çabaları şiddetle, savaşla sürdürülen çabalar değildir. Bunlar demokratik siyaset çalışmalarıydı. Biz teorik olarak da öyle anlıyoruz, böyle planladık ve yürütüyoruz.
(...)
Bu anlamda Gezi ruhu canlanmalıdır. AKP parça parça karşısına alıp ezmek istiyor. Bu stratejiyi yenilgiye götürecek ortak tutumu geliştirmeliler. Bu yapılırsa Türkiye çok kısa sürede AKP'nin de MHP'nin de faşist blokundan kurtularak Ortadoğu'nun en demokratik ülkesi haline gelir.
(...)
Adı üzerinde Demokratik Özerklik bir siyasi kavramdır. Meclisle yönetimdir. Seçilmişlerin yönetimini kurmak, kendi sorunlarını kendileri çözmek istiyorlar. İşte sorunları Ankara çözemedi. Bir de bütün sorunları Ankara çözemez ki. Toplumlar, herkes kendi sorununu çözeçek. Ankara'da ortak sorunları çözülsün, ama yerel sorunlar ise bulunduğu yerde çözülsün. Bu bakımdan da özyönetim ilanlarının savaş ilanıyla bir arada ele alan yaklaşımlar doğru değildir. Sivil toplum bunu geliştiriyor. Bunun HPG'nin müdahalesiyle bir alakası yoktur. Gerilla dağdadır. İkincisi, "Silahla sonuç alacağız" türünden yaklaşımlardan uzak durulmalıdır. Onu öne çıkartmaya çalışanlar oluyor, bu AKP'nin oyununa gelmek oluyor. Sadece silahlı çatışma varmış gibi, Demokratik Özerklik ilanı savaşmış, çatışmaymış gibi gösteriyorlar. Bazı basın organları da bunu körüklüyorlar.
(...)
HDP siyasette yeterince yaratıcı ve başarılı olamadı. Başkalarına çağrı yapıyorlar, ama kendileri neyi başardılar da çağrı yapıyorlar! Biraz gerçekçi olmaları lazım. Halkların, Kürt halkının temsilciliğini iyi yapmaları gerekli. Meclisi niye işletemediler, bunun üzerinde yoğunlaşmalılar. En azından şimdi Kürdistan'daki gelişmeleri Türkiye toplumuna, dünya kamuoyuna daha iyi anlatabilmeliler. Kendi işleriyle, meclis işleriyle uğraşsalardı ve çözüm getirselerdi, savaş yerine demokratik siyaset temelinde olurdu. Bu temelde çalışmalarında ısrar etmeliler. Merkezi siyaseti faşist, milliyetçi düşüncelerden kurtararak demokratik temelde işletmek için çaba harcamalılar.
Kürdistan'daki seçilmişler bu iş için seçildiler. Belediye eşbaşkanları, diğer seçilmiş kurumlar, özyönetimin en önemli unsurlarıdır. Buna göre hareket etmeliler. Tek onlar değil elbette, her şeyden de sorumlu değiller. Toplumun örgütlenmesine saygı duymalılar, ama kendileri de katılmalılar. Özyönetimlere katılmalılar, katkı sunmalılar. Halkla bir olmalılar. Zaten halk da onun için seçti. Halkın iradesinin parçası olarak yeni irade beyanına katılmalılar. Bu konuda bazı tutumlar zayıftır ve kabul edilir değildir. Kendi ayaklarıyla hapse gidiyorlar. Halk sizi özyönetimin geliştirilmesi için seçti. Seçilirken bunu düşünmeliydiler. Halkın önderi, öncüsü olarak seçildiler. Yoksa devletin memuru olsun, maaş alıp kendilerini yaşatsın diye kimse kimseye oy vermedi, kimseyi de seçmedi.