Şair Hilmi Yavuz, Zaman gazetesinde yayımlanan yazısında Yılmaz Erdoğan'ın "Kelebeğin Rüyası" filmini eleştirdi. Filmde Yılmaz Erdoğan'ın canlandırdığı Behçet Necatigil karakterinin gerçeği yansıtmadığını söyleyen Yavuz, "Yılmaz Erdoğan’ın Necatigil tiplemesi, beni sadece büyük bir hayal kırıklığına uğratmakla kalmadı, çok üzdü de!" dedi.
İşte Hilmi Yavuz'un yazısının (6 Mart 2013) bir kısmı şöyle:
"Hoca’nın, edebiyatsever öğrencilerine bir şairi tanıtma konusunda, nevi şahsına mahsus yöntemleri vardı: Meselâ, müfredat programında olmayan çağdaş bir şairi mi tanıtmak istiyor, o şairden tahtaya iki dize yazar, çeker giderdi;- şiirin kime ait olduğunu bildirmeden! Daha önce de yazmıştım: Hoca’nın, Cevdet Kudret’i tanıtması böyle olmuştu. Dersin sonuna doğru, tam zil çalmak üzereyken, tahtaya “Kim olsa kırar yayı bir kere fazla gerse/ Aşkın bana cinnetin zevkini tattıracak/Seni her tahayyülüm eğer böyle giderse” dizelerini yazmış; biz, oracıkta, şaşkın şaşkın, öylece birbirimize bakarken, sınıftan çıkmıştı…"
"‘Kelebeğin Rüyası’nı seyrederken bu ân’ları hatırladım [çok severim Cesare Pavese’nin o sözünü: ‘Günleri değil, ân’ları hatırlarız!’]. Kıvanç Tatlıtuğ Muzaffer Tayyip Uslu’yu oynuyordu; Mert Fırat da Rüştü Onur’u! Filmin senaristi ve yönetmeni Yılmaz Erdoğan ise, Behçet Necatigil’i…"
"Ne Muzaffer Tayyip Uslu’yu ne de Rüştü Onur’u tanıdım. İkisi de ben çocukken ölmüşlerdi;- ama Behçet Necatigil’i tanıdım! Önce edebiyat öğretmenim, sonra da ustam olarak! İngiltere’den dönüşümden sonra, 1970 ile 1979 yılları arasında, Hoca’nın yakınında olanlardandım…"
"Yılmaz Erdoğan’ın Necatigil tiplemesi, beni sadece büyük bir hayal kırıklığına uğratmakla kalmadı, çok üzdü de! Çünkü, o tiplemede kişilik olarak yoktu Necatigil! İyiliksever, hoşgörülü ama herhangi, evet, herhangi bir edebiyat öğretmeni! Edebiyat öğretmeni, evet, ama kişi olarak Necatigil yoktu o filmde…"
"‘Herhangi bir edebiyat öğretmeni’ diyorum, çünkü Necatigil konuşması, yüz ifadeleri, el hareketleri, [mimikleri ve jestleri], yürüyüşü … kısaca, son derece karakteristik özellikleriyle, eski deyişle, gerçekten, nevi şahsına mahsus bir insandı. Yılmaz Erdoğan’ın, oynayacağı kişiyi hiç etüd etmediği, onu tanımak için en küçük bir çaba göstermediği o kadar belli ki! Tiyatro ve oyunculuk konusunda ukalalık etmek istemem, ama bildiğim, oyuncuların söylediği ‘rolün büyüğü ya da küçüğü olmaz!’ sözüdür. Erdoğan, bana göre elbet, o küçük rolde öyle bir Necatigil tiplemesi sergileyebilirdi ki, filmde, ‘yakışıklı’ Kıvanç Tatlıtuğ’dan bile öne çıkabilirdi! Ama elbette bu, karakteri etüd etmenin ötesinde, yetenek meselesidir de!"
"Bundan on yıl kadar önce, Yılmaz Erdoğan’ın şiirleri konusundaki düşüncelerimi söylediğimde, bana kızmış, “Hilmi Yavuz’un dizinin dibine otursaydım, böyle konuşmazdı!” kabilinden bir şeyler söylemişti. Erdoğan’ın ‘şair’ olarak rahle-i tedrisime oturması sözkonusu bile değildir; ama Necatigil tiplemesinde: ‘Sorsaydı, söylerdik!’* … Ah, kahrolası kibir!"