Politikacı ve Yazar Kemal Burktay, Uludere’de 34 kişinin katledilmesinin derin devlet işi olduğunu savundu. Burkay, "Ben başından beri Uludere’nin derin devlet işi olduğunu söyledim. Derin devletin her iki tarafta da insanları var. Bölgedeki gerginlikten yarar uman, rant sağlayan kesimler var. Bu son olayda da bu var" dedi.
"Bence Hüseyin Çelik doğru bir değerlendirme yaptı. İçişleri Bakanı’nın bazı sözleri tartışma yaratıyor ama bu son sözleri tartışılmayı özellikle hak ediyor. İçişleri Bakanı’na göre orada ölenler kaçakçılıktan dolayı yargılanabilirdi. Yargılansalar da, cezası idam olmazdı, ülkede idam cezası artık yok. İkincisi bu basit bir kaçakçılık suçuyla örtülemez. Yöre insanının kaçakçılığa mecbur edilmesi sistemin suçu. Çatışmalar nedeniyle normal koşullarda geçinmesi zor. Devletin çok önemli sorumluluğu var. Kaçakçılık da olsa buna oradaki yetkililer göz yumuyordu. Bu köy koruculardan oluşuyordu. Bu biliniyordu. Karakol ne zaman, nereye gittiklerini biliyordu. Bu insanların bombalanması kabul edilemez. PKK’lılar ile ilgili istihbarat alınmış olabilir ama köylülerin geçişleri zaten biliniyor. Bunlar nasıl karıştırılır?"
"Böylesi ciddi bir olay karşısında hükümet daha sorumlu davranmalıydı. İyi bir kriz yönetimi yapılmadı. Başbakan en baştan “Devlet vatandaşını bombalamaz” dedi. Ama biz biliyoruz ki devlet pek çok kez vatandaşını bombaladı. Dersim bunun kanıtı ki bununla ilgili kendisi özür dilemişti. Önemli bir jestti. Yıllardır bölgede köyler, ormanlar bombalanıyor. Bunun acısını siviller de çekiyor. Yapılması gereken askeri birimlere teşekkür etmek olmamalıydı. Bu çok yanlıştı."
“Bence bu olayda hükümet gerekli ve doğru tavrı koyamadı. 34 masum insan katledildi. Bu çok büyük acı. Bu durumda tereddüt etmeden özür dilemek gerek. Ayrıca olayın üzerine gitmek gerekirdi. Tazminat konusundaki söylemler talihsizdi. Biz Sayın Erdoğan’dan bunu beklemiyorduk. Dönüm noktası çıkışlar yapan bir Başbakan bunu yapmamalıydı.
"Hasip Kaplan’ın üslubu da sert. Yapıcı bir üslup değil. Yaşanan olay acı da olsa sert kelimeler kullanmamak gerekiyor. Böyle olayları siyasal amaçlarla kullanmamak lazım. CHP de bu olay üzerinden hükümetin üzerine gidiyor. Aslında hepimiz eleştiriyoruz, bunda haklıyız. Ama sadece eleştiri değil. Önemli olan mesela BDP çatışma ortamının sona ermesi için ne gibi adımlar atacağını açıklıyor mu? Ya da CHP Kürt sorununun çözümü için projesi var mı?"
"Ben yeni anayasa konusunda iyimser değilim. Ne yazık ki hükümet de, diğer partiler de ülkenin ihtiyacı olan bir anayasa yapabilecekler mi? En başta başbakan bazı söylemlerle bunun önüne geçiyor. Kürtçe eğitim dili olmadan, kamuda kullanılmadan nasıl özgür bir dil olabilir ki? Onlarca ülkede pek çok ülke resmi dil de oluyor, kamuda da kullanılıyor. Bir tek resmi dil Türkçedir bakış açısı ile nasıl demokratik anayasa olabilir? CHP ve MHP de demokratik bir anayasaya açık değiller."
"Dünyada da kürtajdan yana olanlar, olmayanlar var. Görüş olarak savunulabilir. Kürtaj kadın hakları açısından önemli. Bunu cinayet olarak suçlamak haksızlık. Başbakan’ın görüşüne katılmıyorum. Uludere ile kıyaslanamaz. Uludere ciddi bir olay. 34 kişinin öldürülmesi bir katliamdır."
“Demokratik gelenekler güçlü olsa sorun yok. Ama ben başkanlık sistemi konusunda kaygılıyım. ABD ve Fransa bu konuda başarılı ama ABD’de kurumlar yerli yerine oturmuş. Senato, kongre, başkan, kabinesi, yargı bunların hepsinin etkinliği belli. Bu nedenle sistem iyi işliyor. Türkiye için aynı şey söyleyebilir misiniz? Demokratik geleneklerin zayıf olduğu ülkelerde tek adam yönetimine, diktatörlüğe dönüşebilir. Türkiye için koşulların olduğu kanısında değilim. Bence şu andaki Cumhurbaşkanı’nın yetkisi bile fazla”
"BDP’ye düşmanlık yok benim söylediklerimde. BDP’nin durumunu önemsiyorum. Önemli bir kitle desteği var. Bölgede önemli belediye başkanlıkları var. Bu süreçte önemli ve olumlu bir rol oynayabilir. Ama ben BDP’nin zaman zaman bizim verdiğimiz önemi kendine vermediğini görüyorum. Topu Kandil’e atıyorlar. Onlara hiç sorumluluk düşmüyor mu? Ben kendi adıma söylüyorum: PKK silah bırakmalıdır. Tabi devletin de operasyonlarını durdurmasını istiyorum. BDP bunu neden PKK’ya söyleyemiyor? Bakın biz miting yapıyoruz, Meclis’teyiz diyemez mi? Silahlar sigorta değil, engel."
“Şerafettin Elçi çok büyük bir hata yaptım. 1960 öncesinden arkadaşım. Ben sosyalistim o değil ama ilişkilerimiz uygarcaydı. Beni devletin adamı olarak nitelemesi çok haksızcaydı. Ben sözde PKK’yı suçlamakla getiriliyormuşum. PKK kimseyi katletmemiş, kendine ihanet edenleri cezalandırmış. Bu PKK gerçeğini bilenler için doğru değil. Herkes bilir ki PKK günahsız insanlara da infaz yaptı. Sadece devletin yargısız infazlarını gündeme getirmemek gerek. Elçi bunu çok iyi bilir. Stockholm’e geldiğinde PKK bu toplantıyı bastı. O toplantıyı düzenleyen kişi arkadaşıydı ve o kravatı ile boğuluyordu. İsveç polisi onu kurtardı. Bunu bilen Şerafettin Elçi neden PKK’nın avukatlığına soyunuyor? Benim linç edilmek istendiğim dönemde, dürüst olup bana sahip çıkması gerektiği dönemde PKK’ya yaranmaya çalıştı. Kürtçe bir söz vardır: Gerçeği bir kenara bıraktı. Öyle olunca da benim eleştirimi hak etti. Daha fazlasını da hak etmişti.”
"Şivan Perwer ile Mart ayında görüştüm. Sohbet ettik. Gelmesini istiyorum. Gelebilir ama o bir sanatçı biliyorsunuz. Kitleler karşısında sanatını icra etmesi gereken biri. Burada güçlüklerle karşılaşabilir. Bana karşı açılan kampanyadan fazlası ona açılabilir. Ben siyasette rakip olabilirim ama Şivan Perwer’e neden karşılar? Ya onların emrindesiniz ya da düşman. Bu çok yanlış bir bakış açısı. Bunu göze alıp gelir mi bilmem. Ama gelse çok sevinirim."