T24
- AKP Mardin Milletvekili Gönül Bekin , yeni yıl için süslemeler yapan Mardinli esnafa sitem ederek, “Modernleşme adına özümüzü kaybediyoruz” dedi.Milletvekili Gönül Bekin'in sözleri kulislerde tartışma konusu olurken, bugünkü (3 Ocak 2011) köşesinde konuyu kaleme alan Aslı Aydıntaşbaş'ın yazısı şöyle:Mardin “çok kültürlülüğün” sembolü. Arapça da konuşuluyor, Kürtçe, Süryanice de. Acaba yılbaşına kızan vekil kendi kentini mi sevmiyor? Kendi şehrinden nefret eden vekil
Yazık, yazık... Mardinliler , ahalisi, işadamı, siyasetçisiyle yıllardır bu ufak mücevher kutusuna benzeyen şehirlerini “medeniyetler kapısı”, “dinlerarası hoşgörü köprüsü” gibi temalarla dünya haritasına yazdırmak için çabalarken, bir Mardin milletvekili çıkıp Yılbaşı’nı “hoşgörüsüzlük” gecesi haline getirmiş durumda. Ak Parti Mardin milletvekili Gönül Bekin Şahkulubey, Mardin belediyesinin düzenlediği alternatif yılbaşı kutlamasında “modernleşme adına özümüzü kaybediyoruz” diyerek, kent dükkanlarındaki yılbaşı süslerinin kendisine “üzüntü” verdiğini anlatıyor. Kadın vekil, teselliyi ilahı Kuran-ı Kerim ve semah gösterilerinin yapıldığı alternatif kutlamada bulduğunu anlatıyor. Mesele İslamcılık değil Neresinden tutsanız dökülen laflar. Ben “Eyvah her tarafı İslamcılar sardı!” tarzından yaygara haberlere hiç tamah etmem, kasıtlı ya da abartılı olduğunu bilirim, zaten de insanların dinlerini istedikleri gibi yaşaması gerektiğini savunurum. Yılbaşını kutlamak istemeyenlerin o geceyi Kuran okuyarak bir spor salonunda geçirmek istemelerine lafım yok. Zaten buradaki mesele İslamcılık, mufazakarlık değil, düpedüz patavatsızlık. İster açık olsun ister bikinili, bir milletvekilinin, Türkiye’nin çokkültürlülük başkentinde gidip hoşgörüsüzlük çağrısı yapması, Yılbaşı’nı kutlayan binlerce Mardinli ve milyonlarca Türk vatandaşını aşağılaması, kabul edilir bir durum değil. Bakın o vekilin Yılbaşı kutlamasına tahammül edemediği şehir, Türk, Kürt, Süryani, Arap, Keldani, Yezidi kültürünü bir arada yaşatan, Türkçe’nin yanında sokaklarında Arapça, Kürtçe, modern Süryanice ve hatta Süryani ve Keldanilerin kullandığı, Hazreti İsa’nın konuştuğu ve insanlık tarihinin en eski dillerinden biri olan Aramca konuşuluyor. Bu gezegende 3000 yıllık bu dili konuşan tek tük yer kaldı; bunlardan biri Mardin. Mardin okadar özel ki, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, geçen yılki Dışişleri toplantısında diplomatlar ve yabancı ülke büyükelçilerini Mardin’de toplayarak, “7 ayrı din, 7 ayrı kültür yaşar Mardin’de. Medeniyetlerin hülasası, özeti olan şehirler vardır; Biblo medeniyet şehri Mardin de herhalde öyle” demişti. Çünkü Mardin sıradan bir şehir değil, Hatay gibi, Kudüs gibi çok kültürlülük sembolü. Ya Noel kutlayanlar? Dün ajans haberinde vekilin sözlerini okuyunca merak ettim. Acaba Sayın vekil, Mardinlilerin Yılbaşı’nı kutlamalarından bu kadar rahatsızlık duyuyorsa, Mardin Artuklu Üniversitesinde Kürtçe öğretilmesini ya da dünya Süryanilerinin en önemli dini merkezi Darül Zafaran’da Noel kutlamalarını nasıl içine sindiriyordur? Dün Mardin’deki Süryani ve Keldani’leri temsil eden bir sivil toplum kuruluşu, Süryani’lerin yoğun yaşadığı köy ve şehirlerde “çift dilli tabela” ve çocuklara Süryanice eğitim olanağı istemiş. Bu dil ve kültürün yok olma tehlikesi altında olduğunu düşünürseniz, anlaşılabilir bir talep. Ama Yılbaşı süsüne katlanamayan Şahkulubey bunu duysa herhalde daha da üzülür. O şehirde mırra da içiliyor, şarap da. Kuran da okunuyor, İncil de... Bakanı kahredecek daha vahim işler de var Mardin il sınırları içinde... Bu yıl İslam ülkelerinden bir grup ulema, Mardin’de olağanüstü önemli ve bir o kadar da radikal bir zirve için buluştu. İlahiyatçı ve akademisyenler, İslam dünyasının önde gelen alimlerinden İbn-i Teymiyye ’nin 1300’lerde verdiği ve Müslümanları işgalcilere karşı savaşmaya çağıran ‘Cihat Fetvası’ nın modernize edilmesi ve değiştirilmesi gereğini tartıştı. Bu yaygınlaşırsa, şu zamana kadar “cihat” kavramıyla ilgili Mardin’den yükselen ciddi bir kırılma anlamına gelecek. 2011’de seçim hesabı mı? Ama Ankara siyasetini bilenler, seçime 6 ay kala yapılan sansasyonel açıklamaları hep kuşkuyla karşılar. Acaba, diyorum, Mardin’den seçilen ilk kadın vekil olan Şahkulubey’in çıkışının arkasında, partinin muhafazakar tabanına cazip görünüp yeniden milletvekili adaylığını garantileme çabası mı var? Çünkü doğrusu Ak Parti’nin diğer Mardin milletvekili Cüneyt Yüksel’in ismini çeşitli kültürel ve uluslararası platformlarda sık sık duysak da, Şahkulubey’in şu zamana kadar Meclis’te fazla yankı uyandıran bir çalışması olmamış. Websitesi çeşitli hasta, hastane ziyaretleri, adını ilk kez duyduğum bir merkez tarafından verilen Stratejik Vizyon Ödülü ve Türkiye-Jamaika Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanlığı var. Başbakan Erdoğan, Meclis grubundan yüksek performans bekleyen, kendi temposunu yakalayamayanların gözünün yaşına bakmayan bir lider. Meclis grubundan genelde memnun, ancak 2011’de kuşkusuz bazı vekilleri liste dışı bırakacak. Belki Mardinli vekilin bu çıkışı da bu ortamda “tabana selam çakma” gayesiyle yapılmıştır. Avrupa’dan Türklere Çin Seddi
Kimse kendini kandırmasın. Yunanistan’ın Türkiye ile olan sınırına inşa etmeyi düşündüğü tel örgülü beton duvar, Avrupa’nın Türkiye’ye karşı örmek istediği Çin Seddi’nin sembolüdür. Güya 12,5 kilometrekarelik bariyer, kaçak göçmenlerin Yunanistan’a girmesini engellemeyi amaçlıyor. Oysa gerçekte Yunanlılar da, Avrupalılar da biliyor ki, dünyada eşitsizlik, gezegende fakirlik olduğu sürece bazı insancıklar ölmek pahasına da olsa, tırlara, gemilere, kapalı konteynerlara atlayıp Madrid’e, Miami’ye, California ya da Berlin’e ulaşmaya çalışacak. Yapacak çok şey yok. Üstelik Türkiye insan göçü için sadece transit ülke değil, bizzat kendisi göç alan bir ekonomik çekim merkezi. O kadar ki, son aylarda Türkiye kökenli Rumların yeniden burudu iş imkinlirı aradığını biliyoruz. Türkiye ekonomisi, yüzde 8 büyüyor; Yuyayistan”ın durumunu anlatmaya bile gerek yok... Yakın zaman öncesine kadar, Avrupa Birliği Türkiye’nin Doğu sınırını “Avrupa’nın sınırı“ olarak düşünüp, 10 milyar dolara kadar çıkan hibe ve kredilerle devasa bir “Entegre Sınır Güvenlik Projesi” peşinde koşuyordu. Şimdi belli ki o psikolojik sınır, Meriç’e kaydı. Bu yüzden Yunistan’ın yapmayı planladığı sınır, sadece fiziki bir bariyer değil, işsizlik, yabancı düşmanlığı, Müslüman endişesi ve ekonomik krizle içine kapanan Avrupa’nın, Türkiye’ye nihai mesajıdır. İsrail’i Filistin’den ayıran duvar gibi, bilinçaltında Türkleri Avrupa’dan uzak tutmak için tasarlanmıştır. Bu yüzden bu duvarın durdurulması, çimentonun asla karılmaması lazım. Umarım hükümet de böyle düşünür ve önümüzdeki hafta Erzurum’a gelmesi beklenen Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu nezdindeki ağırlığını kullanarak bu çirkin duvarın inşa edilmesini engeller. Bağış’tan Nâzım’lı yanıt
Dün, Yunanistan’ın Türkiye’yle arasına inşa etmek istediği “psikolojik Çin seddi“ konusunda Avrupa Birliği’nden sorumlu Devlet bakanı Egemen Bağış’ı aradım. O da bu duvar gelişmesinden son derece rahatsızdı. Duvarın sembolik anlamını sorduğumda, lafı eveleyip gevelemedi; “Berlin’de yıkılan duvarı Meriç kıyuılarında inşa etmeye meraklı bir zihniyet var. Asıl yıkamadıkları, zihinlerdeki önyargı.” Avrupa ilişkilerinden sorumlu bakan, AB’yle müzakere sürecinin zorlu gittiğini gizlemiyor. Dün Star gazetesinde yazdığı bir makalede, müzakere fasıllarının bir türlü açılamamasına “Evet top Türkiye. Ama AB de iyi oyuncuyu görmeli” açıklamasını getirmiş. Dün duvar meselesinin sorduğumda, “Merak ettiğim, Ege’de denizin üzerine de mi duvar örecekler? Bu tür kaçak işlerinde neresi tıkanırsa, başka bir yerden giriş oluyor. Yunanlılar istedikleri duvarı örsunler, kafaya koyan Moldova’dan, Ukrayna’dan, Beyaz Rusya’dan girer... Bence amaç biraz da gündem değiştirmek, ekonomik kriz ortamında “Doğudaki tehlike“ masalına sarılmak...” Bakan daha sonra Blackberry’den şu mesajı yollamış. “Bu duvar aslında bana Nazım’ın bir şiirini hatırlattı. Bunu Grup Yorum şarkı da yapmıştı. Ferhatın şirini kalır mı duvaksız/ hasret bitti bitecek düşman muradsız/ o duvar duvarınız vız gelir bize vız.(...)köhne duvarları demirden dökseniz/ özgürlük ellerimizde engel çaresiz/o duvar duvarınız vız gelir bize vız...”