Kerem Kılıçdaroğlu: Seçim ittifakı CHP'nin merkeze kaydığı algısına yol açtı; belediyeler partinin sosyal-demokrat kimliğini ortaya çıkarmalı

Kerem Kılıçdaroğlu: Seçim ittifakı CHP'nin merkeze kaydığı algısına yol açtı; belediyeler partinin sosyal-demokrat kimliğini ortaya çıkarmalı

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun siyaset bilimci oğlu Kerem Kılıçdaroğlu, CHP'nin sosyal-demokrat bir parti olduğunu ancak bu kimliğinin muhafazakâr partilerin katılımıyla oluşan toplumsal muhalefetin liderliğini yürüttüğü için CHP'nin merkeze kaydığı algısı  oluştuğunu söyledi. Partinin sosyal demokrat kimliğini daha önce çıkarması gerektiğini ifade eden Kerem Kılıçdaroğlu, "Son seçimlerde kazanılan belediyeler bu kimliğin öne çıkması için çok önemli bir fırsat" dedi.

Tekin Yayınevi'nden “Gelişmekte Olan Demokrasilerde Siyasi Partiler ve Parti Stratejileri” isimli kitap çıkaran Kerem Kılıçdaroğlu, kitabında Endonezya ve Türkiye'den iki partiyi mercek altına aldı. Bu iki siyasi partiyi ‘Klientalizm' yani “Seçmene yönelik kayırmacılık” kavramı üzerinden inceleyen Kılıçdaroğlu kitabı hakkında da bilgiler verdi.

Sözcü'den Özlem Gürses'in sorularını yanıtlayan Kerem Kılıçdaroğlu'nun açıklamaları şöyle:

– Türkiye'de siyaset uzunca bir zamandır en kritik toplumsal sorunlarımıza çözüm üretemiyor. Neden?

Bunun birçok nedeni var fakat durumu siyasi partiler açısından düşünecek olursak, Türkiye'de siyasi partiler için iktidar gücünü elinde tutmak çok önemli… Çünkü bu gücü kaybettiklerinde, yani muhalefet pozisyonuna düştüklerinde kayıpları çok büyük oluyor. Genellikle de sistem içerisinde eriyip yok oluyorlar. Hal böyle olunca iktidar partileri sorunlara kalıcı çözüm üretmekten ziyade kendi konumlarını sağlamlaştırmaya yönelik adımlar atıyorlar.

– Kitabınızın konusu olan ‘Klientalizm' ya da ‘Kayırmacılık' gibi…

Aynen öyle. Bu da seçimlere yönelik geçici hamleler veya daha fazla oy hesabı yapmaya yol açıyor… Bizdeki eksikliklerden biri de sivil toplum kuruluşlarının göz ardı edilmesi veya devre dışı bırakılması. Bunun yerine siyasi partiler veya parti liderleri çok fazla ön plana çıkıyorlar.

– Klientalist politikalarla ülkenin rejimini değiştirmek mümkün mü?

Tek başına mümkün değil. Bir seçmenin ayni yardımları kabul etmesi onun illaki yardım aldığı partiye oy vereceği anlamına gelmiyor. Fakat klientalist politikalar seçmen-parti ilişkisini kuvvetlendirmek ve uzun vadede seçmende bir bağlılık oluşturması açısından önemli. Bu da klientalist politikaların sürekli olmasını gerektiriyor. Süreklilik de devlet kaynaklarının yanlış kullanılmasına, ağırlıklı olarak sadece söz konusu partinin seçmenlerine harcanmasına sebep oluyor.

PARTİ İÇİ DEMOKRASİ RİSK Mİ?

– Kitabınızda ‘gelişmekte olan ülkelerde parti içi demokrasi riskli' diyorsunuz…

Parti içi demokrasinin güçlü olması için tabandan yukarıya etkili bir karar alma mekanizmasının olması gerek. Bence burada parti üyeliği ve parti içi eğitim önemli, siyasi partilerin bu konularda ciddi sıkıntıları var. Parti içi seçimleri etkilemek adına, dışarıdan partiye üye yapılan insanlar var. Seçmenler de sadece iş veya gelecek kaygısıyla partilere üye olabiliyorlar. Kısacası üyelerin hepsinin partiye ideolojik veya katkı sunmak amacıyla geldiklerini söyleyemeyiz.

– CHP'yi “sosyal demokrat, Kemalist bir siyasi parti” olarak tanımlıyorsunuz. Hala öyle mi sizce?

Evet, hala öyle, fakat sosyal demokrat kimliğini daha fazla ön plana çıkarmalı. Son seçimlerde kazanılan belediyeler bu kimliğin öne çıkması için çok önemli bir fırsat. Kurulan ittifakların bir sonucu olarak CHP'nin merkeze kaydığı algısı var. CHP'nin merkeze kaymasından ziyade, son yıllarda muhafazakâr partilerin katılımıyla oluşan toplumsal muhalefetin liderliğini yürüttüğü için böyle bir algı oluştu.

– Hizipçilik konusu kitabınızda önemli bir siyasi olgu olarak ele alınıyor. CHP'li bir nesil CHP'den hep, “Hizipçilik yapılıyor” diye şikâyet eder. Oysa hizipçilik parti içi demokrasinin önemli bir kavramı diyorsunuz.

Hizipler kısaca bir partinin ideolojik ve politik platformunu belirlemesi açısından önemli bir rol oynayan parti içerisindeki gruplardır. Çalışmanın kapsamından dolayı hizipçiliği iki gruba ayırdım; pragmatistler ve idealistler. Pragmatist tür hizipler klientalist (yani kayırmacı) yöntemlere daha yatkınken, idealist tür hizipler genellikle partinin ideolojik yönünden ve program tartışmalarından yola çıkarlar. Türkiye'de maalesef hizipler ideolojik tartışmalardan ziyade isimler üzerinden ilerliyor, program ve ideolojik tartışmalar da geri plana itiliyor.

– Türkiye'deki yüzde 10 seçim barajı için ne düşünüyorsunuz? Dünyada benzeri var mı ?

Bildiğim kadarıyla bir benzeri yok. Yanlış hatırlamıyorsam bizden sonra yüzde 7'yle Polonya geliyor. Bu durumun özellikle Kürt siyasi hareketini parlamento dışında tutmak için getirildiğini ve aynı nedenle de devam ettirildiğini düşünüyorum.

– Klientalizm ne demek?

Klientalizm kısaca siyasi partilerin seçmenlere sağladıkları çıkarlar karşılığında oy alması ilişkisine dayanan bir patronaj sistemi. Aslında Türkiye'de seçmenlerin çok da yabancı olmadığı bir mevzu! Partilerin sağladığı çıkarlar genellikle ayni yardımlardan, iş sağlamaktan veya devlet hizmetlerinden faydalanmalarından oluşuyor.