Kerestecioğlu: 'Niteliksiz okul' açıklaması utanç verici bir itiraf

Kerestecioğlu: 'Niteliksiz okul' açıklaması utanç verici bir itiraf

HDP Grup Başkanvekili Filiz Kerestecioğlu, Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz tarafından dün (5 Kasım 2017) açıklanan Temel Eğitimden Ortaöğretimine Geçiş (TEOG) sınavı yerine getirilen yeni eğitim sistemini eleştirdi. 'Nitelikli' okullara girmek isteyen öğrencilerin "isteğe bağlı olarak" hazırlanacak merkezi sınava girmesi gerekliliğine, "Hayatım boyunca eğitimle ilgili çok söz duydum ama bakanın bile niteliksiz okul itirafında bulunduğunu duymadım. Bu utanç verici bir şey" diyerek tepki gösterdi.

HDP Grup Başkanvekili Filiz Kerestecioğlu'nun, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmeleri şöyle: 

Geçen hafta mahkemeler vekillerimiz için çalıştılar. Bu anlamda iktidarın iki eylem planı var. Birincisi kısa vadede istinaf yoluyla kararları kesinleştirip milletvekilliklerini düşürmek. İkincisi daha uzun süre cezaevinde kalmaları için üyelikten ceza almalarını sağlamak. Bunun için epey çaba sarf etti hükümet.

Yargı siyasidir, yargılamalar siyasidir. İstinaf mahkemeleri adeta vekillerimiz hızla ceza alsınlar diye kurulmuş gibi. Ardı ardına her türlü hukuku hiçe sayarak, kendi varlıklarını ve okudukları kitapları da aslında hiçe sayarak karar veriyorlar. 

"İstanbul Kitap Fuarı'nda rekor kırıldı"

Ben sizlere uzun uzun hukuk anlatabilir, yapılan hukuksuzlukları sıralayabilirim. Ama bu hikayeyi artık tüm Türkiye biliyor. O yüzden başka bir hikaye anlatacağım! Geçenlerde röportaj için gelen iki yabancı gazeteci, Türkiye’deki durum, seçim ihtimaline ilişkin söyleşi yaptık. Sonrasında çok endişeli bir ifadeyle 'Seçim olsa Selahattin Demirtaş konuşamıyor, bu nasıl olacak' dedi. Ben de 'Demirtaş konuşuyor, yazıyor, tweet bile atıyor' dedim. Dün İstanbul Kitap Fuarı'nda bir rekor kırıldı ve 3000 kişi Seher kitabını imzalattı. Kimse kaygılanmasın. Hani diyoruz ya bu da size dert olsun! Olsun gerçekten! Buradan sevgili Selahattin Demirtaş’ı da, ona ve yazdıklarına gönül verenleri de sevgiyle selamlıyorum.

"Kavala’nın tutuklanması gözdağıdır"

Bir gazete 1 ay boyunca Osman Kavala’yı hedef gösterdi, Erdoğan yine esti gürledi ve Kavala gözaltına alındı! Daha ortada iddianame yokken bir ülkenin Cumhurbaşkanı sıfatını taşıyan bir kişi, Kavala’yı kürsüden itham etti, 'Hesabını soracağız' dedi. Berkin Elvan, Ali İsmail Korkmaz, Ahmet Atakan, Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş, Medeni Yıldırım ve Hasan Ferit Gedik’i öldürenler ve buna azmettirenler, 'Polisimiz tarih yazmıştır' diyenler değil, bu toplumsal tepkiden taraf olanlar mı yargılanacak?

Kavala, hem geziyi hem 15 Temmuz’u organize etmekten yargılanıyor. Hâlbuki Gezi’nin sponsoru yoktu. Sadece yurttaşlar, Ali Amcalar, Fatma teyzeler ellerinde yiyeceklerle geliyorlardı. Bu ülkenin gülen yüzünün, gencinin, kadınının bir araya geldiği yerdi Gezi. Bu hafızayı kimse unutturamaz, kimse de unutmasın. Kavala’yı bir de Sorosçu olmakla suçladılar. 2003 yılında Davos’ta Soros’la buluşup, 'Türkiye’de açık toplum biziz, bizi destekleyin' diyen Erdoğan değil miydi. Hatta Esra Erdoğan bugün iktidarın tehdidi altında olan Soros’un da maddi olarak desteklediği ve aslında önemli araştırmaları olan bir STK’da TESEV’de staj yapmıştı. Kendisi bu çelişkiyi açıklamak isterse, söz hakkı kendisindedir.

Şikayet ettikleri darbecilerle, derin ve karanlık odaklarla ve ordunun bir kısmıyla şimdi kol kolay yürüyorlar. Bu yüzden gerçek ve hayali düşmanlarla sürekli savaş halindeler. Osman Kavala’yı tanımayanlar için söyleyeyim Osman Kavala, gerçekten demokrasi için söz söylemek isteyen herkese kapısını açmış, herkesin kendi mekanında basın toplantısı yapmasına izin vermiş bir insandır. Kavala’nın tutuklanması, Türkiye’nin demokratlarına, entelektüellerine ve insan hakları savunucularına gözdağı vermektir. Bu dava da vekillerimizin davaları gibi siyasi ve talimatlı bir davadır.

"Yerli otomobil seçim malzemesi"

Dolar neden hızla artıyor? Çünkü Suriye’deki savaşa dahil olduk, herkesle düşman herkesle kavgalıyız, ihracat gelirleri azalıyor, Türkiye ağır insan hakları ihlalleriyle artık herkesin gözünde tekinsiz bir ülke. Doların artması demek, dışa bağımlı Türkiye ekonomisinde hammadde fiyatlarının artması, çarşıda pazarda aldıklarımızdan konut fiyatlarının artmasına kadar her şeyde enflasyon demek. Buna karşılık getirilen Yerli otomobil! Neymiş, buradan ortaya çıkacak tecrübeyle dünyaya meydan okuyacakmışız… Canı gönülden isterdik ki dünyaya kabadayılanmak yerine doğayla, ekolojiyle, insanla uyumlu bir teknoloji üreten, bilim üreten bir ülke olalım. Fakat ne yazık ki, yerli otomobil konusu da bir seçim malzemesine, içi boşaltılmış, popülist bir vaade dönüşmüş durumda.

Üstelik hükümet yerli otomobil yapacağız diye ilk yola çıkıldığında İsveçli Saab firmasıyla anlaştı ve aracın üretileceği platformdan prototip araçlara kadar hepsi İsveç’ten getirildi. Üstelik daha sonra bu proje de rafa kalktı ve bu proje için harcanan 40 milyon TL vatandaşın cebinden çıktı. Türkiye bugün bırakın teknoloji üretmeyi, sanayinin hemen hiçbir alanında faaliyet göstermiyor. Üretmeden tüketen bir ülkeyiz.

"Bu hükümet yerlilikten söz edemez"

Eğer bilimi ve teknolojiyi esas alan, yerli yatırımcıyı koruyan ve istihdam yaratmak için yeni üretim alanları yaratan, fabrikalar açan bir hükümet yerlilikten söz edebilir. Çelik fabrikalarını, limanları, bankaları, telefon şirketlerini, çimento fabrikalarını, madenleri, devletin, ülkenin ne kadar birikimi varsa hepsini yabancı firmalara satan bir hükümetin yerlilikten söz etmesi hamasetten başka bir şey değildir.

AKP Başkanı Erdoğan’ın anlaşmasını imzaladığı otomobil için otomobili oluşturan motor, şanzıman, diferansiyel ve araç elektroniği gibi otomobilin katma değeri yüksek önemli parçaları kendi mühendislerimizce tasarlanmadığı sürece yerlilikten söz edilemez.

"10 Ekim'deki ihmalleri haberleştirenler yargılanıyor"

10 Ekim’de barış isteyen 102 kişinin katledildiği Barış Mitingine ilişkin ihmalleri haberleştiren gazeteciler 3 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. Bu ülkede en büyük suç hakikati söylemek. Bir yandan gerçek gazeteciler yargılanırken, diğer yandan medya patronları gerçek haberlere sırtını dönüyorlar. Ey Medya patronları, ey havuz medyası, Siz ömrü billah bu iktidar kalacak mı sanıyorsunuz! Azıcık basın ahlakı diyoruz! Binali Yıldırım’ın oğullarının offshore hesapları haber değil mi? Bizimle ilgili haberleri geçtik,  Zonguldak’ta 100.000 madenci Torba Yasadaki 51. maddeye karşı, 'Canımızı tehlikeye atıyorsunuz' diyerek yürüdü. Hepimize mektup gönderdiler. HAyatlarını kaybetmek istemiyorlar. Binlerce madencinin yürümesi haber değeri taşımıyor mu?  Bursa Barosu avukatları savunmaya yönelen saldırılara karşı büyük bir dayanışma ve protesto yürüyüşü gerçekleştirdi. Bu da mı haber değildi! Paradise belgeleri de mi haber değil? Mehmet Şimşek, 'Offshore hesapları üzerinden vergi kaçırılmasını engellemek istiyoruz' diyor. Binali Yıldırım’ın oğullarının offshore hesapları ne olacak? Bu da mı haber değil? 

"Meclis’te tacize karşı kriz merkezi kurulmalı" 

Bakın, İngiltere Savunma Bakanı Michael Fallon, 2002 yılında bir kadın gazeteciyi defalarca taciz ettiğine dair suçlamaların ardından istifa etti. Öyle bir sistem kurulmuş ki kadınlar şikayet etseler de bunlar gizleniyor, ne zaman çıkar ilişkileri değişse ancak o zaman ortaya çıkıyor. Bunlar başka zamanlarda şantaj malzemesi olarak kullanılıyor. Ama bugün tacizle suçlanan, biri muhafazakar partiden biri işçi partisinden iki milletvekili daha istifa etti. Kadınlar daha fazla söz söylemeye başladı. Bu parlamentoda sadece milletvekillerin değil tüm kadın çalışanların başvurabileceği tacize karşı kriz merkezi kurulması gerekiyor.

ENSAR Vakfı'nda yaşananlarla ilgili özeleştiri vermeyenler, sorumlu Bakanları koruyanlar, Vakfı koruyanlar yüzünden kim bilir tacize uğrayan kaç çocuk sessiz kaldı… Şimdi bu vakıflarla eğitim protokolleri yapıyorlar. Biz dayanışma gösterip denetimi sağlayamazsak sadece kadınların değil çocukların da tacizden tecavüzden mağdur olmasına tanık oluruz.

Bu hafta yine ENSAR ile Eğitim Bakanlığı'nın, 'Kuşaktan Kuşağa Değerler Eğitimi' için anlaşma yaptığı ortaya çıktı. Yine başka bir örnek, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı Ankara İl Müdürlüğü ve Muradiye Kültür Vakfı ortak bir projeyle, bakım altındaki çocukları, Suudi Arabistan’a umreye götürmüş. Küçücük çocuklar ağır dini eğitime tabi tutuluyor.

“Niteliksiz okul' açıklaması utanç verici bir itiraf"

Bir başka gündem Yap-boz tahtasına dönen eğitim. TEOG’u kaldırın deyince kaldıran bakanlar ve hiçbir zaman olmayan B planları! Önümüzdeki günlerde çok tartışacağız bu 'yeni' sistemi ancak ben size bir özeti var: Bakan Mumcu, Bakan Hüseyin Çelik, Bakan Nimet Çubukçu, Bakan Ömer Dinçer, Bakan Nabi Avcı, Bakan İsmet Yılmaz; hepsi, 'Sistemi değiştiriyoruz' açıklaması yaptı. Bu sistemde çocuk olmak istemezdiniz. Bu kadar belirsizlik intiharlara, birçok psikolojik soruna yol açıyor. Bir de tabii İsmail Kahraman’ın sözleriyle “Abdülhamit olsaydı Lozan’da toprak kaybetmez, eğitimde yıkım yaşamazdık” seviyesi var tabii ama buna hiç girmeyelim isterseniz, çünkü en zeki çocuklar için bile buradan çıkış zor!

Düşünün bir ülkenin eğitim bakanı dün, 'Yüzde 10 sınav ile nitelikli okullara girecek' dedi. Hayatım boyunca eğitimle ilgili çok söz duydum ama bakanın bile niteliksiz okul itirafında bulunduğunu duymadım. Bu utanç verici bir şey. 

"Yoksullar imam hatiplere mahkum ediliyor"

Bir de evlere yakın okullara gidilecek açıklaması var. Yeni sistemdeki asıl amaç yoksul halk kesiminin çocuklarını İmam Hatip Okullarına ve Meslek Liselerine yönlendirilmesini, varsıl ailelerin ise çocuklarını özel okullara yönlendirilmesini hızlandırmak ve kolaylaştırmaktır. Türkiye’de sadece 300 Fen Lisesi bulunurken neredeyse her mahallede bir imam hatip lisesi açıldı. İmam Hatip Liselerine yeterli sayıda öğrenci bulamayan AKP yeni sistem ile öğrencileri kontenjan yetersizliği gerekçesi ile doğrudan imam hatip liselerine kaydedecek. AKP yeni sistem ile yoksul halk kesimini imam hatip ve meslek liselerine mahkûm etmektedir.

YÖK’ü de anmadan geçmeyelim. 36. Yılı YÖK’ün. Vedsayet kurumlarıyla mücadele edeceğiz diyen AKP hükümeti YÖK bütçesinde yüzde 100 artış yaptı. Bunu da bir kenara not edelim. 

"Servet vergisi düzenlemesi getirilmeli"

Meclis’in gündeminde bu hafta torba yasa var. ÖTV’den; MTV’ye, Damga vergisine; harçlardan, KDV’ye; Gider vergisinden, emlak vergisine neredeyse bütün vergi kanunlarında değişiklik yapılıyor. AKP yine, vergide adaletsizliği büyütüyor.

HDP olarak talebimiz çok açık ve nettir; vergide adaleti sağlayacak şekilde, servet vergisi düzenlemesinin getirilmesidir. Zira yoksul kesimler gelirinin neredeyse tamamını vergilere doğrudan veya dolaylı olarak öderken, zengin kesimlerin ödedikleri vergiler gelirleriyle kıyaslandığında bir toplu iğne ucu kadar bir vergi yükü altında oldukları görünmektedir. Bu yetmiyor, milyonlarca - eski parayla trilyonlarca lira vergi borçları siliniyor. Ama Adıyaman’daki tütün üreticisinin üç kuruş kazancına, tek geçim kaynağına göz koymaktadır AKP iktidarı.

SORU: Seçim öncesi ittifaklar konuşulmaya başlandı. Bakanların belediye başkanı olacağı yönünde haberler de var. Sizin değerlendirmeniz ne olur? 

Ortada seçim güvenliği yok. Propaganda özgürlüğü yok. Kimsenin sözünü özgürce söyleme imkanı yok. Bu biat ve tepeden inmecilik ortamında istifa ettirilen belediye başkanları oldu. İnsanlar demokrasiye aç. Tabi ki ittifaklar olacaktır. Bunlar konuşuluyordur da ama şu anda en önemli şey seçim güvenliğinin sağlanması. OHAL devam ederken seçimden söz etmek çok afaki kalıyor. Bundan söz edenler, daha fazla kaybedecekleri endişesiyle bu lafları ortaya atıyorlar. Demokrasi güçlerine düşen her zaman birlikte olmaktır. İttifak içinde olmaktır. Önce OHAL’in kalkması gerekiyor.

Yerelleşelim derken daha da merkezileşmenin taşlarından biri daha. Ancak bu şekilde yaparız endişesi. Binali Yıldırım’ın adı belediye başkanlığı için daha önce de geçiyordu. Burada halklarımıza düşen, yerelde güçlendikçe demokrasiye indirilen darbelerin olmayacağına vakıf olmasıdır."