Kerkük hezimeti sonrası sonrası Irak Kürdistanı'nı ne bekliyor?

Kerkük hezimeti sonrası sonrası Irak Kürdistanı'nı ne bekliyor?

Kerkük'ü Kürdistan'ın kalbi yapmak isterken İran sınırındaki Celevle ve Hanekin'den Tuz Hurmatu ve Mahmur'a, batıda Şengal ve Rabia'ya kadar tüm tartışmalı bölgelerin kontrolünü yitiren Kürdistan Bölgesel Yönetimi düştüğü yerden nasıl kalkacağı tartışılıyor. "Kürt'ün başını öne düşüren" bu hezimetin faturasını kim ödeyecek? Bunun siyasal haritaya yansıması ne olacak?

Kerkük'e binlerce güç yığıp halka seferberlik çağrısı yaptıktan sonra Peşmerge'nin Irak ordusu ve Haşd el Şaabi karşısında hızla çekilmesi 25 Eylül referandumuyla büyük beklenti içine sokulmuş Kürtler arasında büyük bir öfke yarattı.

Kürdistan siyasetinin paralel iki omurgası Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) bu hezimetten birbirini sorumlu tutarak üste çıkmaya çalışıyor.

Dönen tartışmalara bakılınca genelde Talabani ailesi sorumlu tutulsa da KDP'ye eleştirilerin odağında. Siyasal ve ekonomik rantın Talabani ve Barzani aileleri arasında döndüğü bir düzenin sonunu görmek isteyen çok.

Referandum sürecinde KDP'yle birlikte hareket eden KYB Genel Sekreter Birinci Yardımcısı Kosret Resul, Mele Bahtiyar ve görevden alınan Kerkük Valisi Necmeddin Kerim faturayı Talabani'nin çocuklarına kesmeye çalışıyor. Kerim'e göre 3 Ekim'de yaşamını yitiren eski Irak Cumhurbaşkanı ve KYB Genel Sekreteri Mam Celal Talabani'nin büyük oğlu Pavel, yeğenleri KYB Terörle Mücadele Gücü Başkanı Lahur Cengi ve KYB'li Peşmerge Komutan Araz Şeyh Cengi operasyondan hemen önce İran Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani'nin temsilcisiyle bir araya geldi. Talabani ailesi mevziler terk edilmediği takdirde saldırı olacağı ültimatomu üzerine çekilmeyi kabul etti. Milletvekili Mesud Haydar da 9 maddelik bir anlaşmanın Haşd el Şaabi liderlerinden Hadi el Amiri ile Pavel Talabani tarafından imzalandığını iddia etti.

Talabani ailesi anlaşma olduğu iddiasını kesinlikle reddediyor.

Farklı Kürt kaynaklar ise çekilme kararında belirleyici olan buluşmanın Süleymaniye'nin Dukan ilçesindeki toplantı olduğunu söylüyor. 15 Kasım'daki bu toplantıya Irak Cumhurbaşkanı Fuad Masum, Mesud Barzani, Başbakan Neçirvan Barzani ve KYB'den Hero İbrahim Ahmed, Kosret Resul, Pavel Talabani ve Mela Bahtiyar katıldı. İddia o ki bu toplantıya Kasım Süleymaniye de katıldı. Bir kaynak "Sadece KYB değil KDP de çekilmeyi kabul etti. Ama basına yansıtıldığı gibi dokuz maddelik bir anlaşma da söz konusu değil" dedi.

Eleştirilerden en fazla KYB payını alırken KDP de anlaşmaya dahil değilseler neden kendi alanlarından çekildiklerini izah edemiyor.

Barzani ayrıca ABD ve İran'ın verdiği bazı taahhütlere rağmen referandumda ısrar ederek elde olanı da kaybettirmekle eleştiriliyor. Amerikan yönetimi referandumun Irak'taki seçimlerden sonraya bırakılmasına karşılık Bağdat'ta bir yıl sürecek bir müzakere sürecine girilmesi ve eğer Irak hükümetinden kaynaklanan bir başarısızlık olursa Kürtlerin referandum hakkının tanınmasını öngören bir çözüm önermişti. Kasım Süleymani'nin yürüttüğü temaslara vakıf bir yerel kaynağa göre İran da referandumun iptal edilmesi ve Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması halinde tartışmalı bölgelerin Kürdistan'ın kontrolüne geçecek bir süreci işletme taahhüdünde bulundu. Bu garantilerin heba edilmesine hayıflananlar şimdi Barzani'nin istifasını istiyor.

İki parti arasındaki tartışmalardan daha da önemlisi Kürdistan'ın iki yakasının tekrar ayrılacağı yönündeki kötümser senaryolardır. Peşmerge, asayiş ve istihbarat dahil Süleymaniye ve Erbil merkezli iki farklı güç yapılanması tek parlamento ve hükümetin tesis edildiği 2005'ten beri zaten muhafaza edildi. Son krizde Irak Başbakanı Haydar el İbadi'nin, Kerkük yönetimini KDP'yi tamamen dışlayarak KYB'ye bırakma planı bölünme senaryosunun temelini oluşturuyor. Hatta bazı kaynaklar, Irak hükümetinin KDP'nin çekildiği Şengal ve Mahmur gibi yerlerin kontrolünü de KYB'ye verebileceğinden bahsediyor. Ancak bu tür bir hamlenin hem Irak güçleri ile KDP Peşmergesi hem de Kürtler arasında bir çatışmayı tetikleyebilir. Bu yüzden Barzani iktidarını sürdürebilmek ve tartışmalı bölgelerde en azından yönetimi paylaşmak için Bağdat'la yeni bir diyalog zemini bulmak durumunda.

KDP'yi cezalandırıp KYB'yi ödüllendiren bir süreç, 1994-1998 arasında yaşanan ve Kürtlerin "Birakujî" (Kardeş Katli) diye andığı iç savaşın tekrarlanmasına yol açabilir. 1996'da Barzani, İran'dan yardım gören Talabani güçlerine karşı dönemin Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'den yardım istemiş; Irak ordusu da Erbil'e kadar girerek müdahale etmişti. Şimdi de kulislerde yeni bir iç savaş çıkması halinde bu kez KYB'nin KDP'ye karşı Irak ordusunu çağırabileceği ihtimali dillendiriliyor. İki partiye bağlı medya üzerinden yürütülen sert kavgaya karşın Kürtlerin lanetlediği 'Birakujî' anısı geçmişten günümüze güçlü bir fren etkisi de yapıyor. Barzani'nin "Bir daha asla kardeş kavgasına izin vermeyeceğim" sözü kriz dönemlerinde hep güçlü bir vaat olarak hep tekrarlanır.

Bağdat ile anlaşmanın olup olmadığı ya da ne tür bir anlaşmanın olduğu tartışması ne yönde gelişirse gelişsin Kürt siyaseti her türlü senaryoya açık hale geldi.

Celal Talabani'nin 3 Ekim'deki ölümünden sonra zaten KYB'yi liderlik çıkmazı bekliyordu. Güncel soru şu: "Talabani ailesi partiyi elinde tutabilecek mi?" Talabani ailesinin büyük yara alacağı ve partiye kolayca liderlik edemeyeceğine dair yorumlar öne çıkıyor. Ancak perde önünde Pavel Talabani'nin, perde arkasında Lahur Cengi'nin olduğu bir mücadeleyle Talabani ailesinin ağırlığını koruyacağı ve son süreçte Barzani ile birlikte hareket eden Kosret Rasul'ün çıkarlarını dikkate alarak parti içinde suların durulmasını tercih edeceği yönünde beklentiler de var.

KDP'de de görev süresi dolmuş olan Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani'nin koltuğunu kimin dolduracağına dair tartışma perde arkasında yürüyor. Tabii bu krizin tarafları Barzani'ye de kişisel bir bedel ödettirebilir. 1 Kasım'da planlanan ve Barzani'nin "Katılmayacağım" dediği parlamento ve başkanlık seçimleri son gelişmelere bağlı olarak ertelendi. İran fazla renk vermese de Türkiye, Barzani'nin görüşme taleplerini reddederek Kürdistan yönetiminde değişim beklentisini ortaya koyuyor. Hem Ankara hem Tahran'la iyi ilişkiler yürütmüş olan Neçirvan Barzani'nin parti içindeki rekabette önünün açıldığı düşünülüyor. Ancak bu konuda kesin ifadeler kullanmak mümkün değil.

KDP ve KYB'nin yıpranmasına karşı boşluğu dolduracak güçlü alternatif olduğunu söylemek zor. KYB'den kopanların kurduğu ve son seçimde parlamentoya ikinci sırada giren Goran Hareketi bu krizden en kârlı çıkacak parti konumunda. Ancak iktidardaki sorunlu ortaklıkla yara alan Goran, hareketin karizmatik lideri Noşirvan Mustafa'nın mayısta ölmesinin ardından Ömer Seyid Ali başkanlığındaki yeni yönetimle ne katar başarılı bir yol alacağı meçhul.

Mevcut partiler arasında 'İslamcı alternatif' olarak öne çıkan Kürdistan İslami Toplum Partisi (Komel) ve İslami Birlik Partisi (Yekgırtu) de düne nazaran daha fazla zemin bulsa da Ortadoğu'da İhvan ve Selefi hareketlerin yaşadığı veya yaşattığı hezimetler nedeniyle bu cenahta heyecana kapılmayı gerektirecek büyük bir dinamizm bulmak zor.

Son zamanlarda referanduma karşı 'Hayır' kampanyası yürüten ve sahip olduğu NRT kanalı sayesinde dikkat çeken genç kuşaktan Şasuvar Abdulwahid'in yakaladığı ivmeyi bir siyasal partiye dönüştürmesi mümkün. Fakat KYB'den ayrılanların kurduğu Goran gibi bir dalgayı yakalaması imkânsız.

Klasik güç dengeleri bireysel çıkışlara fazla geçit vermiyor.

Harici bir faktör olarak PKK'nin de nüfuz kapasitesine değinmek gerekiyor. Suriye'nin kuzeyindeki (Rojava) özerklik projesi ve Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) ile mücadeledeki performansıyla PKK, özellikle gençler arasında ilgi topluyor. ABD'nin Suriye'de IŞİD'e karşı Halk Koruma Birlikleri (YPG) ile kurduğu ortaklık da PKK'ye olan bakışın değişmesini kolaylaştırıyor. Ancak PKK'ye yönelik rezervler de az değil:

PKK'nin KDP'den ziyade KYB'nin bölgelerinde taban bulması daha kolay. Yine de Kerkük'teki PKK varlığı medyada abartıldığı düzeyde değil. Ayrıca yerel kaynaklar PKK'nin bu bölgede alternatif güç olarak ortaya çıkmak üzere verilmiş bir kararı olmadığını vurguluyor.

Özetle Kürt siyasetinde 15 Ekim çekilmesi bir sendrom olarak kalacak. Son hezimetle İran'ın 6 Mart 1975'te Irak'la Şatt'ul Arap üzerine Cezayir Anlaşması'nı imzalayıp Kürtlere desteği kesmesiyle yaşanan yenilgi arasında paralellik kuranlar var. O zaman KDP içinden KYB çıkmıştı.

Bugün yaşlısıyla genciyle insanlar kurulu düzene tepkili. Özellikle gençler huzursuz ve öfkeli. Bu insanlar geleneksel aile ve aşiret bağlarının üzerinde bir çözüm istiyor. Bunları mobilize edecek bir liderlik çıkar mı? Görünürde yok ama koşullar olağanüstüyse her şey mümkün.