Eşi Metin Serezli'nin yaşamını yitirmesinin ardından Milliyet gazetesinden Asu Maro'ya konuşan Nevra Serezli, 45 yıllık eşi Metin Serezli için, "Kolejin son sınıfındayken Metin’i bir piyeste seyretmiştim, çok hayran kalmıştım oyuncu olarak. Sonra bir lokantada eşi ve Haldun Dormen’le birlikte gördüm, “Ayy ne yakışıklı adam” dedim. Hiç unutmuyorum; kahverengi süet bir montu ve dik yakalı beyaz bir kazağı vardı, çok çok yakışıklıydı." ifadesini kullandı.
Metin Serezli'nin kendisine kısaca 'Nev' dediğini belirten Nevra Serezli'nin Milliyet gazetesine verdiği röportajın tamamı şöyle:
İlk nerede gördünüz Metin Bey’i?
Kolejin son sınıfındayken Metin’i bir piyeste seyretmiştim, çok hayran kalmıştım oyuncu olarak. Sonra bir lokantada eşi ve Haldun Dormen’le birlikte gördüm, “Ayy ne yakışıklı adam” dedim. Hiç unutmuyorum; kahverengi süet bir montu ve dik yakalı beyaz bir kazağı vardı, çok çok yakışıklıydı. Son ana kadar da hep yakışıklı bir insan olarak kaldı, o yüzden de son zamanlarda resim çektirmekten fazla hoşlanmadı çünkü görüntüsüne, havasına, şıklığına hep çok düşkündü. Bir yere gitmeden önce bana “İyi mi kıyafetim?” derdi, “Çok hoşsun Metin ama kravatının rengini beğenmedim” derdim, “E sen seç o zaman” derdi, ben seçerdim, “Yok benimki daha iyiydi” der, gene değiştirirdi. 40 sene üşenmedi, sordu ve 40 sene kendi bildiğini okudu.
Tekrar başa dönersek, o lokantada gördüğünüzde “Ne yakışıklı adam”dan öte bir şey düşündünüz mü?
Ne düşünürüm? Talebeyim daha. Sonra Dormen Tiyatrosu’na girdim, ilk oyunumda kulise geldi, bana iyi oyunlar diledi. Sonra “Aşk” diye bir oyun çıktı, o piyeste karşılıklı oynadık. Artık eşinden ayrılmıştı ama gene hiç kafamızda bir şey yok. Ama o turnelerin sonuna doğru bir yakınlaşma başladı. Ondan sonra her şey kendiliğinden gelişti. Hep espri yaparım, “Metin bana hiç evlenme teklif etmedi” diye çünkü o kadar doğal gelişti ki...
Kim kimi tavladı peki?
Ben ona inanmıyorum, muhakkak iki tarafta da eşit derecede bir kayma ve etkileşim oluyordur. Benim baştan beri ona erkek olarak hayranlığım vardı, o da beni ilk gördüğü anda “Ne güzel kız” demiş. Özellikle ellerime çok hayran kalmış, son güne kadar da hep derdi “Ellerine bayılıyorum senin” diye. Sonra işte birbirimize karşı duygularımız yoğunlaştı. Metin’in yakışıklılığı, çok erkeksi duruşu, tavrı, kişiliği çok caziptir. Hem çok kızarsınız, hem ona âşık olursunuz, öyle enteresan bir insandı. Hiç monoton bir beraberlik olmasına fırsat vermiyorduk, kavgalarımızla, sözlü düellolarımızla, sevgimizle, esprilerimizle, komikliklerimizle, kızmalarımızla...
Zıt karakterlersiniz aslında değil mi?
Tabii, ben Aslan burcuyum, benim dediğim dedik, o Oğlak burcu, tutturuk. İkimiz de kendimizin istediği olsun istiyor.
Kimin dediği olurdu?
Benim dediğim olur ama ben çok akıllı bir kadın olduğum için bütün kararları kendisinin verdiğine inandırırdım onu.
Oyuncu olarak uyuşuyor muydunuz?
Çok. Sahne üstündeki enerjimiz müthiştir ikili olarak çünkü aynı şeyleri hissederiz ve aynı ritimde oyuncularız. Onu çok iyi bir rejisör olarak gördüğüm için hep ona danıştım. Mesela bir dizim oynar, ben o gece yokumdur evde, “Metin ne olur sen seyret, banda al, gelince konuşuruz” derim. Anahtarla kapıyı açar, ilk onun yüzüne bakardım. Eğer onun yüzünde gülücükler varsa, “Nev, çok iyi olmuş” dediyse tamamdır.
Nev mi diyordu size?
Nev. Ben de ona Met.
Sizinki ayaklarınızı yerden kesen bir aşk mı, zamanla olgunlaşan bir sevgi mi?
Ayakları yerden kesen aşktı ama o böyle çok yakışıklı adam, ben güzel bir kız, ay birbirlerine vuruldular, laylaylom değildi. O beni tanıyıp enteresan buldu, iyi kalpli, güler yüzlü, iyi niyetli, doğrucu buldu, bunlara herhalde âşık oldu. Ben de onun yüreğine âşık oldum, iyi insan olmasına, saygılı olmasına, güzel Türkçe’sine, ses tonuna, insanları sevmesine âşık oldum. Bak, arkasından sadece beyefendi ve iyi insandı diye konuşuluyor. Metin iyi insandı, sevilen insandı, sayılan insandı. Aynı zamanda kızılan insandı çünkü tutturuklukları vardı. Bir şeye takardı, onu ille isterdi. Aynı yemeği yerdi, 40 sene kahvaltısı değişmedi.
Nasıl öğrendiniz hastalığını?
Ağrılar, nefes darlığı ve öksürük başladı, “Kontrole gidelim, nedir bu?” dediğimizde çıktı meydana.
İyileşeceğini düşündünüz herhalde...
İnsan hep öyle düşünüyor, yoksa o gün ölmüştük zaten. İki sene iki ay her gün “Daha iyiye gider inşallah” diye düşünmek zorundasın yoksa baştan pes edersin. Bence hiç pes etmedi, belki son gün etmiştir. Piyes bile düşünüyordu daha iyi günlerinde.
Kendinizi nasıl hazırlayabildiniz bu süreçte?
Valla hiçbir psikolojik tedavi görmedim, hiçbir ilaç almadım, şu anda da almıyorum. Acımı hissetmek zorunda hissediyorum kendimi, uyuşturulmak istemiyorum. Bunu yaşamak zorundaydım, kim bilir daha neler yaşayacağım; biz hayata bu imtihanları vermek için geliyoruz. Aslında düşündüğümden daha kuvvetliymişim.
Onun yanında ağlamamayı başardınız mı?
Hep başardım. Burası kaçtığım odaydı. Onun önünde hiç bakımsız dolaşmayıp, üstüme başıma dikkat edip, rujumu sürüp sanki hayat güzel devam ediyormuş havasını verdim.
Siz bu arada 45’inci evlilik yıldönümünüzü de kutladınız...
7’sinde kutladık, 10’unda öldü. O gün bütün aile buradaydı, torunlar, çocuklar... Pasta aldım, ayağa kalktı, masaya geldi ve mumu üfledik. Düşünebiliyor musun, iki gün önce koltuğundan kalkıp masaya gelebiliyordu.
Hastaneye yatması gerekmedi mi?
Gerekemeden o kendi karar verdi gitmeye. İstemedi hastaneyi, yoğun bakımdan çok korkuyordu, “Oraya giren çıkmıyor” diyordu. Ne kadar şanslı ki hiç oralara düşmeden kendi koltuğunda, evinde, oğullarının ve karısının yanında öldü. Bence hiç acı çekmedi.
Oğullarıyla ilişkisi nasıldı?
Muhteşem bir babaydı. Küçüklüğünden beri çocuklara prensipleri koydu.
İlk eşi Nisa Hanım’la aranız nasıldı?
Nisa hep saygı duyduğum bir oyuncuydu, benim onların ayrılığına sebep olmadığımın çok bilincindeydi. Ben tiyatroya girdiğimde onların kopuklukları başlamıştı zaten. Hep ahbaplığımız devam etti, o kadar ki çocuğumu doğurduğum zaman ilk tebrik edenlerden biri Nisa oldu, “Metin çok mutludur şimdi” diye. Çok değerli, çok muhteşem bir insandı. Hiç birbirimize kırgınlığımız olmadı.
“Benim hayatım şimdi nasıl devam edecek?” diye düşünüyor musunuz?
Benim hayatım kolay devam eder, aslan gibi iki oğlum var, iki güzel gelinim, iki torunum var. İnşallah tiyatrom olur, inşallah dizi çalışmam olur, beynim dağılır. Eve gelince didişecek insan olmayacak, ona üzülüyorum, hikayelerimi anlatacağım insan olmayacak, şöyle bir başarı sağladım diye onunla paylaşamayacağım. Artık çok güzel arkadaştık ya. Kötü bir şey olduğu zaman beni o kadar güzel cümlelerle teskin ederdi ki... Bu paylaşımlar zaten hayatı tatlı yapan şey. Kavga özleyeceğim diyorum ya.
Aranızdaki 10 yaş farkı hissettiniz mi hiç yıllar içinde?
Yok, şimdi hissediyorum ama. Çabuk kaybetmiş gibi hissediyorum. Bir 10 sene daha çok güzel yaşardık, kendi yaşımıza göre keyifli, eğlenceli bir yaşam daha bulur sürerdik, yapardık.
Siz sonun yaklaştığını tahmin ediyor muydunuz?
Hiç kimse zaman vermiyor ama siz önünüzde eski kuvveti, kudreti kalmayan, artık pek fazla yemek istemeyen bir insan görüyorsunuz, bunun iyi bir gidişat olmadığını aptal olmayan her insan anlar. Kendisine tabii ki hiçbir şey söylemiyorduk ama çok akıllı bir adamdı, bence her şeyin farkındaydı ama hiçbir zaman dile getirmedi. Düşün ki “Tören istemiyorum, Teşvikiye Camii olsun” diye oğluna ve kardeşime söylemiş. Bunu bile bana söyleyip moralimi bozmak istemedi.
Tören neden istemediğini biliyor musunuz?
Öyle görmek istemiyor kendini, tabutta olmak istemiyor sahnede. Adam 55 sene sahneye jön olarak çıkmış, güldürmüş. Hayattayken bunu bir düşün, resim çok kötü. Ben düşündüm şimdi, aynı şeyi.
Romantik biri miydi Metin Bey?
Ben daha romantiğim, o daha gerçekçi. Ben severim, çiçek olsun, mum olsun, müzik çalsın, mehtap olsun, el ele yürüyelim kıyıda, deniz sesi, fışır fışır, hani var ya. Evet şimdi seninle konuşurken bayağı bir keyifli geçmiş. Daha ne istiyorsun? Diyeceksin...
O zaman belki insanın kaybı da daha ağır oluyor...
Evet. “Şuna da çok kızardım Metin’de” diyeceğim bir şey olsa da keşke rahatlatsa beni. Ona kızayım da o hırs benim hüznümü alsın. İşte bir sigarası belki. “Sigara içmeseydin be adam, kendine daha iyi baksaydın be adam, ne hakkın var beni böyle yalnız bırakmaya be adam?” Bunlara hırs yapıyorsun yani... Ama şimdi kızdığım her şeyin ne kadar lezzetli olduğunu anlıyorum. Eve girsem de o bana söylense...