'Kevin Hakkında Konuşmalıyız' Türkçe'de

'Kevin Hakkında Konuşmalıyız' Türkçe'de
Kutsal sayılan anne-çocuk ilişkisine yaptığı eleştiriler nedeniyle çok tartışılan Kevin Hakkında Konuşmalıyız adlı kitap Türkçe’de. “Her gün her an bir çocuğa göz kulak olmanın ne kadar yorucu bir şey olduğu hakkında bir fikrin var mı? Bir anlığına çocuğunu gözünün önünden ayıran -kapıya bakmak ve gelen bir paketi imzalamak için banyoda yalnız bırakan, aceleyle geri döndüğünde küçük kızını başını musluğa çarpıp bir karış suda boğulmuş bulan- gayretli anneyi çok iyi anlıyorum. Bir karış su. Kimse kadına çocuğu bir şahin gibi izlediği üç dakikadan geriye kalan yirmi dört saat için tebrik ediyor mu? Aylar, yıllar değerindeki, onu-ağzına-alma-canım, hop-az-kalsın-düşüyorduk’ları gören var mı? Ah, hayır. Bu insanları dava ediyoruz, ‘ebeveyn ihmali’ ile suçlayıp kendi acılarının salya sümüğü arasında mahkemeye sürüklüyoruz. Çünkü yalnızca o üç dakika sayılıyor, o üç berbat dakika yeterli oluyor.” Kutsal annelik yaftası nedeniyle, düşünülse bile asla dile getirilemeyen bu ve çoğu zaman bundan da keskin duygularını kocasına yazdığı mektuplarla anlatan Eva’ya kulak verelim. Yazarı Lionel Shriver’a 2005 yılında Britanya’nın 30 bin pound değerindeki Kadın Edebiyatçılar Ödülü Orange’ı kazandıran Kevin Hakkında Konuşmalıyız kitabının ana kahramanı Eva, yüceleştirilen anne-çocuk ilişkisini sorgulama cesareti gösteriyor çünkü. Lionel Shriver’ın yayınlandığı 2003 yılında İngiltere ve ABD’de büyük tepkilerle karşılanan, onlarca ülkede yayınlanan ve anne-çocuk ilişkisini acımasız bir gerçekçilikle yansıttığı için asla kayıtsız kalınamayacak romanı Kevin Hakkında Konuşmalıyız Everest Yayınları tarafından yayımlandı ve yılın en dikkat çekici kitaplarından biri olarak değerlendiriliyor. “Hangi şeytan dürtmüştü bizi? Ne kadar da mutluyduk! O zaman neden elimizdeki her şeyi bir çocuk sahibi olmak gibi rezil bir kumara yatırdık.” Bu feryadın sahibi Eva Khatchadourian. İyi eğitim almış, hayatı boyunca kendini sınırlamaya çalışan her şeyle başa çıkmış, belki de Ermeni kökeni nedeniyle Amerikan tüketim toplumunu her saniye eleştiren, düşünen ve sorgulayan başarılı bir işkadını. Eva, hayatının aşkını, iki katlı banliyö evinde çocuklarıyla Amerikan konformizminin tadını çıkaracak birinde, Franklin’de bulur. Eva’nın her şeyi sorgulamaktan karışan kafasında bir gün “çocuk sahibi olmak” düşüncesi bir ampul gibi yanar ve Franklin’e özlediği Amerikan ailesini armağan etmeye karar verir. Öğretilmiş duygular ve düşüncelerle arası bozuk olan anne adayı, hamileliği öncesinde dünyaya bir çocuk getirmek fikrini sorgular ve hamileliğiyle birlikte çocuğunu, kendini sınırlayan-sınırlayacak bir varlık olarak görür. Öyle de olur. İlk büyük hatası kendisine uzatılan memeyi kabul etmemek olan oğlu Kevin’la, bundan sonraki yıllar boyunca karşılıklı saygı esasına dayanan bir soğuk savaş yaşar. Oğlunun gün geçtikçe saldırgan, korkutucu ve etrafına zarar veren bir birey haline geldiğinin farkında olan tek kişi Eva’dır, bu da oğlunun, kendisini tanımayan, onu aptal yerine koyan ve yapay ilgisiyle bunaltan babasını değil, annesini sevmesindeki en büyük nedendir. Kitabın anne-çocuk ilişkisi kadar çarpıcı olan bir diğer odağı da Eva’nın oğlu Kevin’ın gerçekleştirdiği okul katliamı. Henüz on beş yaşındayken yedi okul arkadaşını, bir öğretmenini ve bir yemekhane çalışanını, incelikle planladığı bir katliamla öldüren Kevin, kendisiyle beraber annesini de yıllarca bitmeyecek sorguların içine iter. Eva’nın bu katliamdaki yeri nedir? Annesi “herkes ünlü olmak istiyor, uzun vadede bu silahlı saldırıların sıradan hale gelip haberlere çıkmaması tek umut... Kevin, yerinde olsam, kamuflajlar giymeye başlayıp kendileri için üzülen sınıf arkadaşlarıma dikkat ederdim” dediğinde mi planlar oğlu her şeyi? Kevin’a bu katliamı gerçekleştiren sadece sevgisizlik midir? Yoksa annesine “ben senden de çok sorguluyorum, size düzgün ve sıkıcı hayatlarınızı renklendiren bir hikâye sunuyorum” demek midir? Okudukça insanın tüylerini diken diken eden Kevin Hakkında Konuşmalıyız, her okuyanı sarsacak, bir annenin en acı itiraflarını barındıran bir kitap. 30 yayınevi tarafından reddedildikten sonra yayınlanan, yayınlandıktan sonra anneler tarafından tepkiyle karşılanırken, feminist, kariyer sahibi ve çocuksuz kadınlar tarafından adeta kapışılan kitabın yazarı Lionel Shriver, yapılan röportajlarda çocukları sevmediğini büyük bir açıklıkla dile getiriyor.