Sözcü Başyazarı Rahmi Turan, Bakanlar Kurulu tarafından Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında çıkartılan 15 Temmuz darbe girişiminin "bastırılmasında" rol oynayan sivillere yargı muafiyeti getiren ve gelecek için de yargı bağışıklığı taşıdığı eleştirilerine hedef olan 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'ye (KHK) ilişkin Anayasa Mahkemesi'ni eleştirdi. "Anayasa Mahkemesi'nin görevi nedir?" diye soran Turan, AYM'nin görevini yapmadığını belirterek "Kanun Hükmünde Kararname ile tüm yetkiler aşılarak Anayasa'nın değiştirilemez maddeleri değiştirilse yüksek mahkeme yine 'Ben karışmam arkadaş!' mı diyecek?" dedi.
Rahmi Turan'ın "İnsanların yaşam hakkı tehlikede!" başlığıyla yayımlanan (31 Aralık 2017) yazısı şöyle:
Anayasa Mahkemesi'nin görevi nedir? Adı üstünde Anayasa'yı korumak! Peki, sayın mahkeme bunu yapıyor mu? Yani Anayasa'yı koruyor mu? Hayır! Anayasa açık bir şekilde çiğnenirken yüksek mahkeme: “Benim OHAL'de çıkartılan Kanun Hükmünde Kararnamelere bakmak, incelemek yetkim yok” diyor. Peki, soralım, Kanun Hükmünde Kararname ile tüm yetkiler aşılarak Anayasa'nın değiştirilemez maddeleri değiştirilse yüksek mahkeme yine “Ben karışmam arkadaş!”mı diyecek? Yoksa “Siz şaşırdınız mı, Anayasa bu şekilde değiştirilemez!” diye iptal mi edecek?
* * *
Anayasa Mahkemesi “Demokratik, laik ve sosyal hukuk devletini korumakla”yükümlüdür. Anayasa göz göre göre KHK'larla çiğnenirken, mahkeme nasıl olur da “Ben buna bakamam. Anayasa bana bu yetkiyi vermiyor” diyebilir? Anayasa Mahkemesi, 1990 yılında çıkarılmış olan iki OHAL kararnamesini: “424 ve 425 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler, Anayasa'nın 121'inci maddesinin öngördüğü ve yine Anayasa'nın 148'inci maddesi ile Anayasa Mahkemesi'nin denetimi dışına çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler niteliğini taşımamaktadır” diyerek iptal etmişti. Demek ki neymiş? KHK'ların, konu bakımından yalnızca Olağanüstü Hal durumunun gerektirdiği pratik önlemleri içermesi ve Olağanüstü Hal rejimi uygulanmasına neden olan şiddet olaylarını kapsaması gerekiyor. Oysa Anayasa Mahkemesi 20 Temmuz 2016'da ilan edilen Olağanüstü Hal'in bütün Kanun Hükmündeki Kararnamelerini denetim dışı bırakarak vazifesini yapmaktan kaçınıyor!
* * *
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu 696 sayılı son KHK için: “Bu kararname insanların yaşam hakkını tehlikeye atmıştır. Darbe girişiminin devamı niteliğindeki eylemler ne demektir? Bunu kim, neye göre tespit edecektir? Mutlak sorumsuzluk getiren bu düzenlemeyle ne amaçlanmaktadır?” diyor. Haksız mı? CHP, bu KHK'yı Anayasa Mahkemesi'ne götüreceğini açıkladı. Bakalım yüksek mahkeme bu defa ne yapacak? Bazı gözü dönmüş kişiler “Bunlar 15 Temmuz darbe girişiminin devamını istiyorlardı, biz de bunun için öldürdük, bu nedenle evleri bastık, insanları linç ettik” derlerse ne olacak? Türkiye'nin en önemli hukukçularından Prof. Dr. Metin Feyzioğlu olası ciddi bir tehlikeyi haber vererek “Toplumsal kaosun ve şiddetin fitilini yakmak kolay ama söndürmek zordur” diyor. Haksız mı?
Olağanüstü Hal ile ülkeyi yönetmeyi çok sevdiği anlaşılan iktidarın çıkarttığı 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, insanlarımızı huzursuz etti. Muğlak ifadeler içeren KHK'nın ileride çok tatsız olaylara sebep olmasından endişe ediliyor.
Birçok siyasi ve hukuk adamı bu kararname ile hem geçmiş suçlara af çıkartıldığını hem de sivillere silahlanma ve adam öldürme yetkisi verildiğini ileri sürdü. Adı Cumhurbaşkanı adayları arasında geçen CHP Milletvekili İlhan Kesici, bu şartlar altında âdil seçimlerin yapılmasının tehlikeye girdiğini belirterek şu görüşü paylaştı: “Son KHK'da terör olaylarını önleyen sivillere yargı muafiyeti maddesi var. Böyle bir durum, dağ başı ve orman kanunu olur! Bu görevler devletin yalnızca kanuni görevlileri (polis, asker, jandarma) tarafından yapılabilir. Olağanüstü Hal (OHAL) altında bu tür düzenlemelerle nasıl âdil seçimler yapacağız, bilenler beri gelsin!” İlhan Kesici, endişelerinde hiç de haksız değil.
Diktatörün kaderi!
Şili'nin diktatörü Pinochet vakti zamanı gelince, öbür dünyayı boylamış.
Cehennemde zebaniler ona sormuşlar: “Sen Allah'a güvenmiyor musun? Allah'ın verdiği canı Allah'ın alacağına inanmıyor muydun?” “İnanıyordum tabii ki… ‘Allah bir' demeden sokağa çıkmazdım…” “Öyleyse neden yanında tepeden tırnağa silahlı yüzlerce koruma ile dolaşıyordun?” “Allah'a güven ama eşeğini sağlam kazığa bağla, demişler. Ben de bunu yapıyordum.” “Peki, politikaya neden girdin?” “En tatlı, en beleş, en kıyak para orada var da ondan!” “Tamam da… Paraları cebe indirip dünyalığını yaptıktan sonra niye devam ettin?” “Sonra da, tabii ki g.tü kurtarmak için devam ettim!”
Kuzunun kendisini yemek isteyen kurda âşık olduğu görülmemiş şey değildir!