KHK ile ihraç edilen akademisyenler için emsal olacak dava: "Anayasa’ya göre savunma almadan disiplin cezası verilemez"

KHK ile ihraç edilen akademisyenler için emsal olacak dava: "Anayasa’ya göre savunma almadan disiplin cezası verilemez"

GÖKÇER TAHİNCİOĞLU

Anayasa’yı ihlal suçundan hakkında dava açıldıktan sonra KHK ile 30 yıldır çalıştığı İstanbul Üniversitesi’nden ihraç edilen ve göreve iade başvurusu OHAL Komisyonu’nca reddedilen Mehmet Altan, komisyon üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmasının ardından bu kez de kararın iptali için idare mahkemesine başvurdu. Başvuruda, komisyonun Anayasa’nın çok sayıda maddesini ihlal ettiği belirtildi. Başvuruda, OHAL Komisyonu’nun Anayasa Mahkemesi ve AİHM’nin Altan hakkında verdiği, tutuklanmasının ve hakkındaki kanıtların basın ve ifade özgürlüğüne aykırı olduğu, gözaltına bile alınamayacağı kararlarının Anayasa’ya rağmen yok sayıldığı vurgulandı. Son olarak Yargıtay Başsavcılığı’nın hazırladığı tebliğnamede, Altan’ın anayasayı ihlal suçundan yargılanamayacağının belirtildiği anımsatılarak, yargı süreci bitmeden ihraç kararı verilmesinin de anayasaya aykırı olduğu kaydedildi. Başvuruda, Anayasa’ya göre kamu görevlileri hakkında savunma alınmadan ceza verilemeyeceği, akademisyenlere ise sadece YÖK’ün uzaklaştırma yaptırımı uygulayabileceği de kaydedildi. Altan, avukatı Figen Çalıkuşu aracılığıyla, OHAL Komisyonu başkan ve üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu. Komisyon üyeleri hakkındaki ilk suç duyurusu olma özelliği taşıyan dilekçede, başkan ve üyelerin anayasaya aykırı hareket ettikleri belirtilerek, yargılanmaları istendi.

Altan’ın avukatı Figen Albuga Çalıkuşu tarafından açılan davanın dilekçesinde, “OHAL Komisyonu yargı makamı değildir. OHAL Komisyonu yasama makamı değildir. OHAL Komisyonu suç ve cezasını yaratamaz. OHAL Komisyonu T.C Anayasası’nın ve Anayasa Mahkemesi’nin üzerinde değildir. OHAL Komisyonu T.C Anayasası bağlıdır. OHAL Komisyonu Anayasa Mahkemesi kararı ile bağlıdır, kesinleşmemiş ve üstelik bozulması istenen bir mahkeme kararı ile bağlı değildir. OHAL Komisyonu T.C Anayasası’na aykırı olarak “davacının savunmasının alınmadığı bir idari soruşturma raporuna itibar edemez” denildi.

OHAL Komisyonu’nun Altan’ın başvurusunu, savunma alınmadan hazırlanan idari soruşturma raporu ve kesinleşmemiş mahkeme kararına dayandırarak reddettiğinin anlatıldığı dilekçede, şöyle devam edildi:  

“OHAL Komisyonu Anayasanın açık hükümlerini yok sayarak, bireysel temel hak ve özgürlüklere müdahale ederek fiili yol oluşturmuştur. OHAL komisyonu, Anayasa Mahkemesi’nin müvekkil Mehmet Hasan Altan hakkında verdiği 11 Ocak 2018 tarih, 2016/23672 başvuru nolu kararına karşı ise kör ve sağır kalmış, bu kararı yok saymıştır. Hem Anayasa Mahkemesi kararı hem de 20 Mart 2018 tarihli AİHM- Mehmet Altan kararı hatırlatılmış ve bu bağlayıcı ve kesin kararlara göre değerlendirme yapılması istenmiştir.”

Anayasa Mahkemesi’nin Mehmet Altan’ın dosyasının tamamını inceleyerek verdiği kararda, dosyadaki kanıtları yeterli görmediğinin, ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna vardığının vurgulandığı dilekçede, komisyonun ve Altan’a ceza veren mahkemenin bu kararı yok saydığı ifade edildi.

AİHM’nde Anayasa Mahkemesi ile aynı yönde karar verdiği, devletin bu nedenle tazminata mahkum edildiğinin anlatıldığı dilekçede, bu kararın da anayasanın açık hükümlerine rağmen görmezden gelindiği kaydedildi. Böylece, anayasanın 90 ve 153. Maddelerinin ihlal edildiği vurgulandı.

“Yasaya aykırı rapor”

Dilekçede, OHAL Komisyonu’nun kararını dayandırdığı idari soruşturma raporu için de “Bir akademisyen hakkında soruşturma usul ve koşulları ilk önce Anayasa’da sonra YÖK Yasası ve 657 SY’da bildirilmiştir. OHAL komisyonunun kararında gerekçe yaptığı “idari soruşturma raporu” bu anayasal ve yasal koşullara uygun bir rapor değildir, olamaz da. Esasen böyle bir raporun varlığından ilk kez bu ret kararı ile haberdar olunmuştur.  Davacının haberdar olmadığı, savunmasının alınmadığı bir idari soruşturma raporundan söz etmek nasıl mümkün olur?” denildi.

Anayasanın 129.maddesinde  “Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları mensuplarına savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemez” düzenlemesinin yer aldığının anımsatıldığı dilekçede, “Memurlar için savunma hakkının tanınması anayasa hükmü haline getirilmiştir. Savunma hakkı tanınmadan” en azından hakkında başlatılan cezai soruşturmanın sonucu beklenmeden yapılan uzaklaştırma ve ihraç uygulaması ağır bir hak ihlalidir, yasalara aykırıdır” ifadesi kullanıldı.

Anayasanın 130. Maddesinde de “Üniversite yönetim ve denetim organları ile öğretim elemanları; Yükseköğretim Kurulunun veya üniversitelerin yetkili organlarının dışında kalan makamlarca her ne suretle olursa olsun görevlerinden uzaklaştırılamazlar” denildiğinin vurgulandığı dilekçede, şöyle devam edildi:

“Müvekkil anayasada düzenlenen bu güvence gereği, olağanüstü hâl dönemi de olsa yetkili makam dışında başka hiçbir makam tarafından görevinden uzaklaştırılamaz, görevine son verilemez. Çünkü Anayasa hükmü çok açık ve bir o kadar bağlayıcıdır. Hem savunma hakkı tanınmaması hem de anayasada bildirilen yetkili organ dışında ihraç işlemi uygulanması açık açık TC Anayasası’na aykırılıktır. Anayasa’nın 130/9 maddesinde ise akademisyenler için uygulanacak kanunun YÖK kanununu olduğu tariflenmiştir.  Böylelikle; Yükseköğretim Kurumu mensupları diğer devlet memurlarından farklı olarak 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununu ve yine bu kurum personeline özel çıkarılan kanun hükümlerine tabi olmuştur.”

“Anayasa Mahkemesi baksın”

Dilekçede, ihraç kararının yer aldığı 675 sayılı KHK’nın yasalaştığı anımsatılarak, KHK’daki ihraçlarla ilgili hükümlerin muğlak ve belirsiz olduğu, anayasaya uygun olmadığı savunuldu. İdare mahkemesinden, KHK’nın Anayasaya Mahkemesi’ne taşınarak, anayasaya uygunluk incelemesi yapılmasını sağlaması talep edildi.