Kıbrıs sorununda tarihsel dönüm noktaları

Akdeniz’in en büyük ve stratejik adalarından biri olan Kıbrıs, 19’uncu yüzyıl sonlarına kadar Osmanlı hâkimiyeti altındaydı. 1877–1778 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, İngilizler, Süveyş suyolunu olası Rus işgalinden korumak bahanesiyle, Kıbrıs’ı fiili olarak yönetim altına aldı. 1923 Lozan Antlaşması ile birlikte, Kıbrıs’taki İngiliz hâkimiyeti yeni Türkiye Cumhuriyeti tarafından da tanındı.1950’li yıllara kadar, İngiliz yönetimi, geleneksel sömürge politikaları aracılığı ile adanın Rum ve Türk toplumlarını yönetmeye çalıştı. İkinci Dünya Savaşı sonrasında sömürge ülkelerinde bağımsızlık yanlısı hareketlerin yaygınlaşmasına paralel olarak Kıbrıs’ta çoğunluğu oluşturan Rumlar EOKA (Ethniki Organosis Kyprion Agoniston – Kıbrıs Savaşçıları Milli Örgütü) adlı teşkilat etrafında İngiliz yönetimine karşı silahlı mücadeleye başladı. Kıbrıslı Türkler ise, Türkiye’nin desteğiyle TMT (Türk Mukavemet Teşkilatı) etrafında örgütleniyordu. TEMSİL SİSTEMİ SORUNU İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan Birleşmiş Milletler kurucu antlaşmasında sömürge ülkelerine kendi kaderini tayin hakkı tanınması, savaş sonrası dünya siyasetine damgasını vuran Soğuk Savaş güç dengeleri içinde İngiltere’nin belirgin rolünü kaybetmesi, 1950’li yılların sonunda Kıbrıs’ta bağımsızlık sürecinin yolunu açtı. Bu dönemde, Kıbrıs’la ile ilgili temel tartışma konusu, yeni kurulacak cumhuriyette Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk toplumlarının nasıl bir temsil sistemiyle yönetileceğiydi. Kıbrıs sorununa müdahil olan Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin NATO üyesi ülkeler olmaları ve Soğuk Savaş sürecinde Sovyetlerin karşısında batı kampında yer almaları, Kıbrıs sorununda bu ülkeleri karşı karşıya getirmeyecek bir çözümü gerektiriyordu. BAŞKAN RUM; YARDIMCISI TÜRK Bu temelde, Zürih (1959) ve Londra (1960) antlaşmalarıyla Kıbrıs Cumhuriyeti 1960 yılında kuruldu. Bu antlaşmalara göre, Kıbrıs Cumhuriyeti Başkanı Rumlardan, Başkan Yardımcısı ise Türklerden seçilecekti. Ayrıca, hükümette ve bürokraside Kıbrıslı Türk ve Rum toplumlar nüfusları oranında bir kota sistemiyle temsil edilecekti. Kıbrıs Cumhuriyeti kurucu anlaşmalarının en önemli noktalarından biri ise, Türkiye, İngiltere ve Yunanistan’ın garantör ülke statüsü çerçevesinde ülkenin bağımsızlığını ve anayasal sisteminin korunmasında söz sahibi haline gelmeleriydi. ENOSİS VE 'TAKSİM' EOKA gibi Kıbrıslı Rum siyasal örgütler,1950’li yıllardan başlayarak Ada’nın Yunanistan’a bağlanmasını öngören Enosis planını geçekleştirmek için uğraş veriyordu. TMT gibi Türk siyasal örgütler ise adanın Türkler ve Rumlar arasında paylaşılmasını öngören taksim tezini savunmaktaydılar. İki toplumun siyasal önderleri arasındaki derin görüşleri ayrılıkları, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşu sonrasında da devam etti. Bu bağlamdaki en önemli kriz, 1963 tarihli anayasa kriziydi. Bu tarihte, Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios, kurucu antlaşmalarla Kıbrıs Türk toplumuna tahsis edilen kontenjanların indirilmesini öngören bir anayasa değişikliği paketini gündeme getirdi. Ayrıca, bu paket aracılığıyla, Makarios, cumhurbaşkanı yardımcısı Fazıl Küçük’ün yetkilerini azaltmak istiyordu. TÜRKLER TECRİTE ZORLANDI Makarios’un bu girişimi, Kıbrıslı Türk siyasetçiler tarafından reddedildi. 1963 anayasa krizi sonrasında, EOKA, Kıbrıs Türk toplumuna yönelik saldırılarını yoğunlaştırdı. Kıbrıs Türk toplumu ‘anklav’ olarak tanımlanan, tecrit edilmiş bölgelerde yaşamaya zorlandı. 1967 yılında Yunanistan’da albaylar cuntasının işbaşına gelmesiyle, Kıbrıs’ta Türklere yönelik EOKA saldırıları tekrar ivme kazandı. Albaylar cuntası, Kıbrıs’ın Yunanistan tarafından ilhakını öngören Enosis projesini gerçekleştirerek, Yunan kamuoyu nezdinde saygınlık kazanmayı ve iktidarını pekiştirmeyi amaçlıyordu. Askeri cuntanın bu yöndeki en büyük adımı, Nikos Sampson liderliğinde Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios’a karşı bir askeri darbe düzenlemekti. Bu darbeyle birlikte, Makarios iktidardan düştü ve EOKA lideri Nikos Sampson kendini “Kıbrıs Cumhurbaşkanı” ilan etti. ECEVİT'TEN BARIŞ HAREKATI 19 Temmuz 1974 tarihinde, Bülent Ecevit liderliğindeki Türk hükümeti, Zurih ve Londra antlaşmalarıyla belirlenen garantör ülke statüsü çerçevesinde Sampson liderliğindeki askeri yönetimi devirmek ve Kıbrıs Türk toplumunun haklarını korumak için Kıbrıs Barış Harekâtı’na başladı. Harekât sonrasında, Yunanistan’da askeri cunta, Kıbrıs’ta ise Sampson cuntası devrildi. Tük ordusu, adanın yüzde 37’sini ele geçirdikten sonra harekâtın bittiğini açıkladı. 1974 harekâtı sonrasında, Birleşmiş Milletler gözetiminde nüfus mübadelesi yapıldı ve Kıbrıs fiili olarak iki ayrı bölgeye dönüştü. Kıbrıs’ın siyasal olarak iki toplum temelinde bölünmesindeki bir diğer aşama 1983 yılında Rauf Denktaş başkanlığında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulmasıydı. TÜRKLER İKİ BÖLGELİ ESNEK FEDERASYON İSTİYOR Kıbrıs sorununun nihai çözümü konusunda 1980’li yıllardan itibaren Birleşmiş Milletler misyon üstlenirken, 1990’lı ve 2000’li yıllarda Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin birliğe üye olması ve Türkiye’nin aday ülke olmasıyla birlikte, Avrupa Birliği sorunun çözümünde inisiyatif almaya başladı. Kıbrıs sorununun nihai çözümü konusunda yapılan müzakerelerde, Türk tarafı genel olarak “iki toplumlu, iki bölgeli bir esnek federasyon” tezini savunuyor. Rum tarafı ise geniş yetkilere sahip bir merkezi otorite tarafından yönetilen bir federasyon modeli temelinde Kıbrıs sorunun çözümünü savunuyor.