Strasbourg
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yargıcı Işıl Karakaş, AİHM’nin Türkiye’yi 1974’teki Kıbrıs Harekâtı nedeniyle zarar gören Rumlara 90 milyon Euro tazminat ödemeye mahkûm etmesini değerlendirdi. Karara, tazminat talebinin yaklaşık 10 sene gecikmesi nedeniyle katılmadığını söyleyen Karakaş’a göre, “AİHM, Kıbrıs’a noktayı koydu.”
Strasbourg’da “Türkiye ve AİHM” başlıklı bir seminerde konuşan Karakaş, Türkiye’nin Kıbrıs’a ilişkin iki davada tazminat ödemediğini hatırlattı ve “Benim burada işim çok zor ama Türk diplomatların işi daha zor” dedi. Karakaş, “Buradaki diplomatların halini görseniz, (Avrupa Konseyi) Bakanlar Komitesi’nin düzenlediği bazı toplantılarda neler çekiyorlar” ifadesini kullandı.
Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) kararlarının AİHM tarafından izlendiğini belirten Işıl Karakaş, “AİHM’nin AYM için ‘etkili bir yol’ değil, ‘tüketilmesi gereken bir yol’ dediğini” vurguladı. Karakaş, AYM’nin uzun tutukluluklar için verdiği kararları olumlu bulduğunu belirtirken, “Özellikle yaşam hakkı ve ifade özgürlüğü ihlali, kötü muamele ve polislerin haklarında açılan davaların zamanaşımına uğramasına ilişkin olarak henüz AYM’den hiçbir karar çıkmadı” dedi. Yargıç Karakaş, “AYM’nin transseksüeller hakkındaki kararlarını merak ettiklerini” söyledi ve eşcinsel Ahmet Öztürk cinayeti için AYM’nin haksız tahrikten yana verdiği kararı “olumlu bulmadığını” belirtti. Karakaş, bekledikleri AYM kararları arasında Gezi Parkı eylemlerine ilişkin davaları da saydı.
AİHM’ye Türkiye’yi temsil eden ilk kadın yargıç olarak 2008’de seçilen Işıl Karakaş, Friedrich Ebert Vakfı’nın Strasbourg’da düzenlediği “Türkiye ve AİHM” başlıklı seminerde konuştu. T24’ün de katıldığı seminerde Karakaş, farklı davalar üzerinden Türkiye’nin AİHM’deki güncel durumunu aktardı.
“AİHM’ye şikâyet sayısında Türkiye’nin yaklaşık 16 bin başvuruyla bulunduğu 2. sıradan 4. sıraya düştüğünü” söyleyen Karakaş, 31 Mayıs 2014’te hazırlanan AİHM raporuna göre “mahkemenin önünde Türkiye’den 10 bin 400 başvurunun bulduğunu” belirtti. Ancak Karakaş, bu sıralamanın yakın zamanda değişeceğini ve Türkiye’nin yukarı sıralara çıkacağını söyledi. Karakaş, olası değişimin sebebini diğer ülkelerin durumunu da aktararak şöyle açıkladı:
“Malum sebeplerle Ukrayna, 19 bin 400 başvuruyla birinci sırada. Arkasında 14 bin 900 başvuruyla İtalya var. İtalya’nın durumu yargılama süresinin uzunluğuna ve tazminatların ödenememesine ilişkin yapısal bir sorundan kaynaklanıyor. İç hukuktaki prosedürün nasıl işleyeceğini görmek için AİHM’de bu davalar biraz donmuş durumda. Bu probleme çözüm bulunursa sayı düşebilir, İtalya’nın yaşadığı çok ciddi bir problem değil.”
“Üçüncü sırada Rusya var. Rusya’nın cezaevlerinin koşulları, kötü muamele, Çeçenistan davaları, yargısız infazlar gibi sorunları var. Ama Rusya çok hızlı bir düşüş kaydetti, iki yıl önce 44 bin olan başvuru sayısı 12 bin 450’ye düştü. Çok yakın bir gelecekte biz Rusya’nın önüne geçeceğiz. Çünkü Rusya’dan başvurularının yüzde 90’ı kabul edilemez nitelikte.”
“Türkiye’den gelen 10 bin 400 başvurunun yüzde 60’ı, bir ihlal bulunacak ve 7 hâkimli dairelerde görülecek nitelikte. Bizim kabul edilemez nitelikte olan davamız çok az. Türkiye dördüncü gibi durmakla birlikte aslında yeri burası değil.”
Yargıç Karakaş, Türkiye’den yapılan başvuru sayılarındaki düşüşü, Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuru hakkı ve Ankara’da kurulan Tazminat Komisyonu’nun sağladığını belirtti ve konuşmasına şöyle devam etti:
“Umarım bireysel başvuru yolu, etkili bir yol olarak çalışır. Mahkeme (AİHM) şu anda (AYM’nin) tüketilmesi gereken bir yol olduğunu söyledi. Ama AYM’ye bireysel başvuru için henüz ‘Etkili bir yoldur’ demedi. Bu demektir ki AYM’nin verdiği kararlar AİHM tarafından izleniyor.”
“Özellikle yaşam hakkı ve ifade özgürlüğü ihlali, kötü muamele ve polislerin haklarında açılan davaların zamanaşımına uğramasına ilişkin olarak henüz AYM’den hiçbir karar çıkmadı. Dolayısıyla bunları bekliyoruz. Ama uzun tutukluluklarla ilgili olumlu yaklaşımları olduğunu söyleyebilirim.”
“Nefret söylemi içeren ifadeleri nasıl sınıflandırdıkları” sorulan Karakaş, Hrant Dink davasını da örnek vererek bu konuyu “nefret suçu değil, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirdiklerini” anlattı. “AYM’nin transseksüellere ilişkin davalardaki kararlarını merak ettiklerini” söyleyen Işıl Karakaş, şöyle konuştu:
“AİHM’de nefret suçu meselesi ifade özgürlüğü kapsamında değerlendiriliyor, ayrıca nefret suçu diye bir şey yok. Bir ifadenin nefret içerip içermediğini o mahkeme kendi içtihadı doğrultusunda değerlendirir, nefret suçu diye bir şey yok.”
Karakaş, “Bir transseksüelin 15 bıçak darbesiyle öldürülmesini yaşam hakkı çerçevesinde mi değerlendirirsiniz” sorusuna şu yanıtı verdi:
“Vücut bütünlüğüne bir müdahale olduğu zaman, bunun nedeni ne olursa olsun, orada yaşamı ilgilendiren bir şey olduğuna kuşku yok. Mesela Hrant Dink davasında mahkeme, yaşam hakkının ihlal edildiğine karar verirken ifade özgürlüğü meselesini de birlikte değerlendirdi. Yargıtay’ın kararını göz önüne alarak da yaşam hakkının ihlal edildiğine karar verdi. Transseksüellerle ilgili de AYM’nin ne karar vereceğini merak ediyoruz.”
Karakaş, isim vermeden Ahmet Öztürk cinayetine ilişkin davada AYM’nin verdiği kararı olumlu bulmadığını belirtti. 2010’da öldürülen eşcinsel Öztürk’ün cinsel ilişki teklif etmesi “haksız tahrik” sayılarak katile ceza indirimi verilmiş ve buna karşı yapılan itiraz AYM tarafından Şubat 2014’te reddedilmişti.
Işıl Karakaş, AYM’nin kararlarını bekledikleri konular arasında Gezi Parkı eylemlerine ilişkin davaları da saydı. “Şu an önümüzde tıbbi hatalar, kışlada intiharlar, patlayıcı maddeler, polisin orantısız gücü, gaz fişeğinden yaralanmalar ve ölümler” var diyen Karakaş, “Gezi olaylarında AİHM’ye yapılan başvuruları iç hukuka zaman tanınması nedeniyle reddettiklerini” söyledi. Karakaş, “Henüz bir yıllık bir zaman geçti, iç hukuk organlarının harekete geçmesi için imkânın tanınması gerekir. Bunlar herhalde AYM’ye gidecektir. AYM’nin nasıl karar vereceği gene beklenen bir konudur” dedi.
Işıl Karakaş, AİHM’nin Türkiye’yi 1974’teki Kıbrıs Harekâtı nedeniyle 90 milyon Euro tazminat cezasına mahkûm etmesini de yorumladı. Güney Kıbrıs'ın 1994’te başvurması, AİHM’nin 2001’de 14 ayrı maddeden ihlal kararı vermesi ve 2014’te Türkiye’yi tazminata mahkûm etmesine ilişkin olarak yöneltilen “Kıbrıs kararı neden bu kadar zaman aldı, niçin şimdi ortaya çıktı ve siyaseten ‘Biz ödemeyeceğiz’ diyen Türkiye’ye bunun yaptırımı ne olabilir” sorusunu şöyle cevapladı:
“2001’deki ihlal kararından sonra, 2010’a kadar hiçbir hareket olmadı. Türkiye zaten o davaya katılmadı, savunma vermedi. Biraz da bunun sonuçlarını çekiyoruz. 2010’da Kıbrıs’ın ‘Bu davanın tazminatı olması lazım’ diyerek bize yaptığı bir başvuru oldu. Ve aslında tazminat davası 3,5-4 yılda bitirildi. Ben açıkçası karara katılmıyorum. Çünkü 2010’a kadar bekledikten sonra yapılan bu tazminat talebi gecikmiş bir taleptir. Bence Kıbrıs belirli kurallara uymadı. Fakat mahkeme yine de bunu kabul etti. Ondan sonra talebi inceledi ve bu kararı verdi.”
Karakaş, “Türkiye’nin sadece Loizidou davasında tazminat ödediğini, Aristis ve Demades davalarında AİHM kararına rağmen Türkiye’nin tazminatı ödemediğini” hatırlattı. Türkiye’nin tazminatı ödememesi nedeniyle “bir şey olmadığının” söylenmesi üzerine Karakaş sözlerine şöyle devam etti:
“Bir şey olmadı demeyin. Buradaki diplomatların halini görseniz, Bakanlar Komitesi’nin düzenlediği bazı toplantılarda neler çekiyorlar. Benim işim çok zor burada ama onların işi daha zor. Bakanlar Komitesi’nde Türkiye’nin yükümlülüğünü yerine getirmemesi sürekli gündeme gelecek ve Kıbrıs bunu kullanacak. Bu dava 90 milyon Euro’dur ama mahkeme bu işe noktayı koymuştur, bu iş kapanmıştır. Kayıplar meselesi bitmiştir, başka hiçbir mesele de kalmamıştır.”