Kıbrıslı Rumlar ve Türkler, yaklaşık yarım asırdır süren “Kıbrıs sorununa” çözüm bulabilmek ve yeni bir ortaklık devleti kurmak için yakında başlayacak görüşmelere hazırlanıyorlar.
Serkan Demirtaş'ın BBC Türkçe'de yer alan analizi şöyle:
BM Genel Sekreteri Ban ki Moon’un “Çözüm için fırsat penceresi var” dediği Kıbrıs’ta, Türk ve Rum liderlerin 4 Kasım’da biraraya gelmeleri ve süreci başlatmaları öngörülüyor.
Herkesin merak ettiği soru ise şu: “Kıbrıs’ta beklenen barış ve çözüm, öngörüldüğü gibi 2014 baharında gelecek mi yoksa bu ‘son’ çabanın ardından herkes kendi yoluna mı gidecek?”
Bilinen tek gerçek ise müzakerelerin çok zorlu geçeceği ve tarafların birçok konudaki görüş ayrılıklarını muhafaza ettikleri...
Müzakere süreci öncesinde Türk hükümetiyle görüşmelerde bulunmak üzere Ankara’ya gelen Kıbrıs Türk tarafının Dışişleri Bakanı Özdil Nami, Kıbrıs’la ilgili ilk BM Güvenlik Konseyi kararının Mart 1964’te çıktığını anımsatırken, sorunun 50. yılına denk gelen Mart 2014’te gerçekleştirilecek referandumla çözümlenmesini hedeflediklerini söylüyor.
Kuzey Kıbrıs lideri Derviş Eroğlu ile Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiades arasında “tamamen Kıbrıslı bir çözüm” için başlatılacak görüşmelerin açık uçlu olmamasını isteyen Türk tarafının yol haritası oldukça sıkışık bir takvim öngörüyor.
Bu takvimin başlama noktası ise Ekim ayı sonlarında gerçekleşmesi öngörülen “çapraz görüşmeler.”
Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından “psikolojik eşiğin” aşılması olarak değerlendirilen bu çapraz görüşmeler kapsamında, Kıbrıs Rum tarafınının müzakerecisi Andreas Mavroiannis’in Ankara’ya, Kıbrıs Türk tarafının müzakerecisi Osman Ertuğ’un da Atina’ya giderek görüşmelerde bulunması öngörülüyor.
Ekim ayı sonunda gerçekleşmesi beklenen bu ilk niteliğindeki ziyaretlerin, müzakerelerin içeriğinden çok psikolojik ortamın güçlendirilmesini amaçladığı kaydediliyor.
Bu ziyaretlerin ardından ise Eroğlu ve Anastasiades’in tarihin henüz kesinleşmemesine karşın 4 Kasım’da ara bölgede biraraya gelmeleri ve süreci başlattıklarını ilan etmeleri öngörülüyor. Ancak Bakan Nami’nin işaret ettiği gibi, iki liderin görüşme sonunda okuyacakları açıklamanın içeriği için bile pazarlıkların günlerdir sürüyor olması müzakere sürecinin oldukça zorlu geçeceğinin bir göstergesi.
Özdil Nami ise iyimserliğini şu ifadelerle açıklıyor: “Müzakereler sıfırdan başlamayacak. Bugüne kadar Kıbrıs konusunun görüşülmeyen herhangi bir boyutu kalmadı, önemli yakınlaşmalar elde edildi. Bunlar kullanılarak sonuca gidileceği için biz Ocak ayına kadar olan sürenin yeni bir kapsamlı çözüm planını ortaya çıkarmak için makul bir süre olduğunu düşünüyoruz."
Bakan Nami’nin dile getirdiği yakınlaşmalar, tarafların 2008-2010 yılları arasında yürüttükleri müzakereler çerçevesinde BM tarafından kaleme alınan 77 sayfalık yakınlaşma (convergence) raporunda yer alıyor. Aynı zamanda müzakerelerin bırakılan yerden devam ettirilmesi ve dolayısıyla açıkta kalan noktalara odaklanılması olasılığı da Türk tarafının dile getirdiği takvimin işlemesini sağlayabilir. Ancak Kıbrıs Rum tarafının müzakerelerin sıfırdan başlaması ve dolayısıyla bahsedilen raporu bir temel olarak alıp almayacağı henüz kesin değil.
Rum tarafının müzakerelerle ilgili kuvvetli bir irade göstermiyor olması da önemli bir soru işareti olarak değerlendiriliyor.
“Türk tarafı bunun gerçekleşmesi için üzerine düşen tüm görevleri yerine getiriyor. Güçlü bir çözüm irademiz var, Türkiye Cumhuriyeti'nin verdiği çok güçlü bir destek var. Umarız, Rum tarafı da gereken cesareti gösterir, adımları atar ve kısa zamanda Kıbrıs konusunu tarihe gömeriz” diye konuşan Kıbrıslı Türk Bakan, yine de toz pembe bir tablo çizmemeye de özen gösteriyor.
Başlaması öngörülen Kıbrıs müzakereleri Ankara’nın da üzerinde önemle ve hassaiyetle durduğu bir gelişme.
Kıbrıs Türkleri’ne uygulanan ambargonun kaldırılması amacının yanısıra, sorunun çözümü, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyelik görüşmelerine de olumlu etki edecek.
Kıbrıs sorununun çözülmesi durumunda askıya alınan müzakere başlıklarının açılmasının, tıkanma noktasına gelen tam üyelik sürecine de ivme getirebileceği öngörülüyor. "Kritik bir eşikteyiz. Eğer güçlü bir irade sergilenirse Kıbrıs'ta uzun zamandır arzulanan uygun müzakere ortamı ve barış imkânı doğar” diye konuşan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türkiye’nin bu sürece desteğini sürdüreceğini ve ilgili taraflarla görüşmeye devam edeceğini kaydetti.
Kıbrıs Rum ve Türk tarafının başlaması öngörülen müzakerelerle ilgili üzerinde anlaştığı nadir unsurlardan birisi ortaya çıkacak çözüm planının “Kıbrıslılarca” hazırlanması.
BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Alexander Downer’ın kilit rol oynayacağı bu süreçte, AB’nin teknik destek dışında sürece katılması öngörülmüyor. Türkiye ve Yunanistan ile birlikte garantör ülke konumundaki İngiltere ise daha kapsamlı bir rol üstlenebilir.
Bakan Nami, İngiltere’nin sürece ilgisinden olumlu bir şekilde bahsederken, Londra’nın olumlu bir katkıda bulunabileceğini de söyledi.
Müzakareler “iki kurucu devletin eşitlik statüsüne dayalı federal bir hükümetin bulunduğu, bu birimler arasından herhangi bir hiyerarşinin olmadığı yeni bir devlet” kurulmasını amaçlıyor.
Altı ana başlıkta yürütülüyor: “Güç paylaşımı ve yönetim; AB üyeliği, ekonomi; mülkiyet; toprak ve güvenlik-garanti anlaşmaları.”
Türk tarafına göre, ilk üç başlıkta önemli ilerlemeler sağlandı ancak mülkiyet ve toprak konusunda çözülmesi gereken hala ciddi sorunlar bulunuyor.