KKTC'de ana muhalefeti yürüten UBP, CTP iktidarı seçimde mağlup edip ülkenin başına geçti. Şimdi yeni iktidarının, Türk tarafının çözüm sürecindeki pozisyonunu ne ölçüde etkileyeceği merak konusu. Radikal yazarlarından Erdal Güven 'Talat tedirgin' (21 Nisan 2009) başlıklı yazısında, konuyu masaya yatırdı: Evet, beklenen gerçekleşti ve KKTC’de önceki gün yapılan erken genel seçim sonucunda Ulusal Birlik Partisi (UBP), yaklaşık beş yıllık bir aranın ardından yeniden iktidara geldi. Seçim öncesi yazdığım yazılarda, beş yıldır iktidarda bulunan Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin (CTP) gerilemesinin nedenlerini anlatmaya çalışmıştım. Özetle, CTP hem çözüm vizyonu hem sosyoekonomik vaatler açısından kendi yükselttiği çıtanın altında kaldı. Hal böyle olunca, seçmen CTP’yi cezalandırdı.
Eroğlu: Rumlara mahkûm olmayacağızOlan oldu. Artık bundan sonrası önemli. Özellikle de UBP iktidarının, Türk tarafının çözüm sürecindeki pozisyonunu ne ölçüde etkileyeceği. Dolayısıyla şimdi bütün gözler müstakbel başbakan Derviş Eroğlu ile Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat arasındaki ilişkinin nasıl seyredeceğine çevrilecek. Eroğlu seçim öncesindeki görüşmemizde, yürütülen çözüm sürecine karşı olmadıklarını, cumhurbaşkanı olduğu müddetçe Talat’ın müzakereciliğini destekleyeceklerini söylemişti. Seçim akşamı bu pozisyonunu teyit etti Eroğlu. Ancak bilinmeli ki bu destek koşulsuz olmayacak. Şekil açısından Eroğlu, öncelikle görüşmelerin içeriğinden doğrudan haberdar olmak istiyor; dolayısıyla görüşme heyetinde bir temsilcisinin bulunmasında kararlı. Tabii burda önemli nokta şu: UBP müzakere sürecine dahil mi olacak müdahil mi? Bir başka deyişle, “UBP haddini bilecek mi?” İçerik açısından bakıldığında, Eroğlu ile Talat arasında görüş ayrılıkları olduğu sır değil. Talat, Rum lider Hıristofyas’la ortaklaşa altına imza attığı metinlerle bağlı durumda. Eroğlu’nun bu taahhütlere bağlı kalıp kalmayacağı belirsiz. En önemlisi, Talat Rum tarafıyla federal bir devlet zemininde çözüm ararken, Eroğlu konfederal bir çözümden yana. Bir başka önemli görüş ayrılığı: Talat ile Rum tarafı kurulacak devletin tek egemenlik esasına dayalı olmasında anlaştı, Eroğlu eşit/ayrı egemenlik istiyor. UBP’nin bariz zaferiyle sonuçlanan seçim sonrası, ‘Saray’da, farklı bir döneme girildiği ve işlerin CTP dönemindeki kadar kolay yürümeyeceği kanısı hâkim. Buna karşılık UBP’nin Talat’la doğrudan çatışmaya girmekten kaçınacağı, ama gerekli gördüğünde ‘diş göstereceği’ne inanılıyor. UBP’nin olası hareket hattını düşünürken şu gerçeklere dikkat etmek lazım: (1) Cumhurbaşkanı olarak toplum lideri ve müzakereci hâlâ Talat, (2) Türk hükümeti Talat’ın arkasında, (3) Güvenlikten ekonomiye her alanda Türkiye’ye bağımlı bulunan KKTC’de Ankara’ya rağmen hükümet edilemez, (4) BM’den AB’ye, ABD’den Britanya’ya tüm aktörler çözüm sürecini destekliyor. Şu da var: Seçim öncesi ve sonrasındaki kamuoyu araştırmalarına gören seçmen, UBP’yi çözüm sürecini baltalasın diye değil, ekonomik sorunları çözsün diye işbaşına getirdi. Gelgelelim, tüm bu gerçeklere rağmen ‘Saray’da ciddi bir tedirginlik de var. Bu tedirginlik, UBP’nin şekil ve içeriğin ötesinde, çözüm sürecini pratikte sabote edecek, hatta berhava edecek adımlar atabileceği kaygısından kaynaklanıyor. İlk akla gelen, CTP döneminde askıya alınan Rum mallarının dağıtımına yeniden başlanması. Bu UBP’nin seçim vaatlerinden biri. Böyle bir durumda, Hıristofyas’ın masadan kalkabileceği belirtiliyor. İkinci kaygı, Türk tarafını bir hayli rahatlatan Mal Tazmin Komisyonu’nun işlevsiz hale getirilmesi. Anayasa kararı gereği UBP’nin söz konusu komisyonu feshetme yetkisi yok, ancak tüm uygulamalar hükümetçe yürütüldüğü için, UBP eğer isterse komisyonu kitleyebilir. Bu da Türk tarafının hem müzakere masasında hem de AİHM karşısında zor durumda bırakabilir. Şu an için Talat ve yakın çevresinin en büyük güvencesi, Ankara’nın, daha doğrusu AKP hükümetinin, çözüm sürecinin devamından yana olması; süreç çökecekse sorumlusunun Türk tarafı olmaması yönündeki kararlılığını sürdürmesi. Bu durumda, ‘Saray’daki beklenti Eroğlu ve arkadaşlarının, Türk tarafının halihazırdaki uzlaşmacı yaklaşımı kadar, hatta belki ondan da fazla, Rum tarafının uzlaşmaz yaklaşımına oynayacağı; bunu öne çıkararak hem Kıbrıs Türk toplumunu hem Türkiye’yi kendi çizgisine çekmeye çalışacağı. Tabii UBP’nin bu taktiğinin ne kadar başarılı olacağı, müzakerelerin seyrine, özellikle de Rum tarafının UBP’ye ne kadar ‘malzeme’ vereceğine bağlı; çözüm süreci Rumların tavrı nedeniyle zora girdikçe UBP’nin sesi daha gür çıkacak, daha fazla yankı bulacaktır. Yalnız Kıbrıs Türk toplumunda değil, aynı zamanda Türkiye’deki çözüm ve AB karşıtı cephe nezdinde de. Hele bu seslere AKP içinden de kulak vermeye başlayanlar olursa...