Kılıçdaroğlu: 29 Ekim'de Ak Saray'da Zarrab'la yolsuzluklarını kutlasınlar

Kılıçdaroğlu: 29 Ekim'de Ak Saray'da Zarrab'la yolsuzluklarını kutlasınlar

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Önümüzde Cumhuriyet Bayramı var. Davetler geldi. Sizlere de gelmiştir. Bizi Ak Saray’da bekliyorlarmış. Şunu söyledim. Gitmeyin kirlenmeyin. Gidenler kirlenecektir. O bina alın teriyle ödediği vergilerle yapıldı. Kaçak bir bina. Bir ülkenin cumhurbaşkanı, başbakanı kaçak binada oturur mu? Gece kondu binada oturur mu? Bekliyorlar orada cumhuriyet kutlayacaklarmış. Hangi cumhuriyeti? Alın teri ve gözyaşıyla kurulan cumhuriyeti mi, yolsuzlukların başkenti yaptıkları orayı ak sarayı o cumhuriyeti mi? Hangi cumhuriyeti kutlayacaklar?” dedi.

Kılıçdaroğlu, “Biz cumhuriyeti meydanlarda kutlayacağız, fener alaylarıyla kutlayacağız. Halkımızla kutlayacağız, coşkumuzu yaşayacağız. Onlarda oraya gidenler de kimliği ne olursa olsun. ister sanatçı ister iş adamı. Mahkeme kararıyla yapımı durdurulan, ama mahkeme kararı dinlenmeyen, kaçak bir yapıya gidip, Erdoğan’ın dizinin dibine çöken insanları tarih affetmeyecektir. Bırakın kendi kendilerine kutlasınlar. Yolsuzluklarını kutlasınlar orada. 17 Aralık hırsızlık haftası olarak kutlansın ve ak sarayda kutlansın. Otursunlar, dört bakanı çağırsınlar, Reza Zarrab’ı çağırsınlar. Onlara yakışır. Otursunlar kutlasınlar” diye konuştu.

Kılıçdaroğlu, “Partiyle devletin iç içe geçtiğini gösteren başka bir unsur, yasama yürütme ve yargı erklerinin yok olmasıdır. Güçler ayrılığı ilkesi sadece anayasada yazılı olan madde olmanın ötesinde bir işlev yerine getirmiyor” dedi. Kılıçdaroğlu, “Führer modeli. Geldiğimiz nokta bu. Sadece içerde değil dışarda da sorun olmaya başlayan bir siyasal iktidar var. Çünkü biz batının bir parçasıyız, iki yüz yıllık mücadele bunun üzerine inşa edildi. Geldiğimiz nokta uygar dünyadan kopan ortadoğunun parçası olan ülke konumuna geldik” diye konuştu.

Kemal Kılıçdaroğlu, Parti Meclisi Toplantısı'nda "Partiyle devletinin iç içe geçtiğini görüyoruz. Valisi, emniyet müdürü, kaymakamı… Biz diyorlar ki ‘Hükümetin memuruyuz’ Geldikleri nokta bu. Savcı ve hakimler de böyle. Bu çok tehlikeli bir süreç" dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Parti Meclisi öncesinde konuştu.

Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından satırbaşları şöyle:

Deniz Feneri’nin sanıklarının tamamı serbest bırakıldı. Savcılar önce görevlerinden alındılar, sonra yargılandılar. 17-25 Aralık soruşturması bunun ikinci adımıdır. Geldiğimiz nokta budur. Bir başka önemli saptama 12 yılda AKP’nin geldiği nokta bir devlet partisine dönüşmüş olmasıdır. Devleti yöneten değil, kendisi devlet olan bir parti konumuna gelmiştir. Bu gerçeğin herkes tarafından bilinmesi gerekiyor. Bizim siyasal mücadelemizin, sıradan bir partiyle olmadığını, AKP devletine karşı mücadele ettiğimizi herkesin bilmesini isterim. Çocuklarımıza karşı Türkiye’ye karşı borcumuzdur. Demokrasiyi yeniden getirmek, Türkiye’yi tek partiden kurtarmak CHP’nin görevidir.

Partiyle devletinin iç içe geçtiğini görüyoruz. Valisi, emniyet müdürü, kaymakamı… Biz diyorlar ki hükümetin memuruyuz, geldikleri nokta bu. Savcı ve hâkimler de böyle. Bu çok tehlikeli bir süreç. Yine geldiğimiz noktada en küçük demokratik tepkiyi kendisine tehdit olarak algılıyor. Demokratik tepkilere asla izin vermiyor.

 

‘Uygar dünyadan kopan...’

 

Yani bir siyasal iktidarın doğal yollardan yasalarla tanımlanan şekilde eleştirilmesine tahammül edilemiyor ve onu tehdit olarak algılamaya başladı. Partiyle devletin iç içe geçtiğini gösteren başka bir unsur, yasama yürütme ve yargı erklerinin yok olmasıdır. Güçler ayrılığı ilkesi sadece anayasada yazılı olan madde olmanın ötesinde bir işlev yerine getirmiyor.

Führer modeli. (Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi'nin ve Üçüncü Alman İmparatorluğu'nun yöneticisi olduğu dönemde, Adolf Hitler'in kullandığı ve “lider” anlamına gelen unvan – T24) Geldiğimiz nokta bu. Sadece içerde değil dışarda da sorun olmaya başlayan bir siyasal iktidar var. Çünkü biz batının bir parçasıyız, iki yüz yıllık mücadele bunun üzerine inşa edildi. Geldiğimiz nokta uygar dünyadan kopan ortadoğunun parçası olan ülke konumuna geldik. Sözlerime yolsuzluk ve rüşvet olaylarıyla başlamıştım. Sadece yolsuzluk yapanların rüşvet alanların aklandığı değil, namuslu insanların cezalandırıldığını görüyoruz. Haram parayla haça gideceksin, bakanların çocuklarının evinde milyon dolarlar olacak, onları aklayacaksın. Rüşvet almadı diye Teoman Memuru süreceksin.

 

‘Gizlemeye çalışıyorlar’

 

Böyle bir düzeni Türkiye Cumhuriyeti kendi tarihinde yaşamadı. Her yurttaşımın oturup düşünmesi lazım. En çok ihtiyaç duyduğumuz şey düşünme. Sağ duyu ile düşüneceğiz. Kaygınız varsa, bu ülke nereye gidiyor diye düşünüyorsanız, düşüneceksiniz. Bütün bu olaylar kamuoyunun önünden gizlenme çalışılıyor. Kullanılan iki unsur var. Etnik kimlik ve inanç siyaseti. Yasalarda bu alanlarda siyaset yapılması yasak. Bütün çağdaş demokrasilerde bu var. Yasak olan bu iki alan Türkiye’de acımasızca kullanılıyor. Yolsuzluklara karşı tabanını bloke etmek istiyor bu alanı kullanarak. Senin inancını kendi yolsuzluğuna malzeme eden bir siyasal iktidara izin verme. Haksızlığa hukuksuzluğa ortak olma. Senin inancın bizim başımızın üstündedir. Senin kimliğin bizim başımızın üstündedir. Sorun inançta ve kimlikte değil sorun senin inancını ve kimliğini kullanarak devleti soyanlardadır. Bunu bileceksin ve öğreneceksin. Nereye kadar biz bunu ifade edeceğiz? Herkesin ortak görevidir bu.

Bir başka önemli gerçek, Davutoğlu Türkiye’yi yönetmekten aciz. Başbakanlık koltuğu da boş, cumhurbaşkanlığı koltuğu da boştur. Birileri oturuyor orada biliyoruz ama anayasayla çerçevelenmiş görevlerini yapmıyor. Davutoğlu’nun görev alanını abisi belirlemiş, onun dışına çıkamıyor. Devleti yöneteceksen  adam gibi yönet, yönetmeyeceksen o koltuğu boşalt. Vesayet altında başbakanlar görev yapmaz. Kimin koltuk değneği olacaksın sen? İçerde çuvalladınız, dışarda da çuvalladınız.

 

‘Bütün dünya görür’

 

Başbakanın boynuna davulu asıp tokmağı başkasına verirseniz ülkenin iyi yönetilmediğini bütün dünya görür. İcra organının başında başbakan var. Devlet başkanları kimi arıyorlar? Cumhurbaşkanını arıyorlar. Davutoğlu’nu pas geçiyorlar. Onlar da biliyolar ki Davutoğlu ülkeyi yönetmiyor, yöneten başkası. Davutoğlu’nun ağırına gitmeyebilir bu. Ama bu ülkenin ana muhalefet partisinin genel başkanı olarak demokrasi mücadelesi veren bir kişi olarak bu benim ağrıma gidiyor.

Dış politikada tam bir çuvallama var. Yüksek tepede bulunan kişi uçağa binerken ayrı, inerken ayrı konuşuyor. Başbakan ayrı, dışişleri bakanı ayrı konuşuyor. Böyle bir yönetimle Türkiye ilk kez karşılaşıyor. Tam bir kaos yönetimi var, kimin ne yaptığı belli değil. Biz hükümeti samimi olarak uyarıyoruz. Yanlış yapıyorsunuz diyoruz. Söylediklerimizin tamamı ortaya çıktı. Dış politikada dilimizde tüy bitti, yanlış yapıyorsunuz, "Türkiye’yi bataklığa sürüklüyorsunuz" dedik. "Siz bilmezsiniz" dediler. Buyrun geldiğimiz noktaya bakın. Kim biliyormuş. Sizin aklınıza ihtiyacımız yok dediler, buyrun sizin aklınızla ortaya çıkan tabloya bakın.

 

‘Diplomatik darbedir’

 

Bizim yaptığımız iyi niyetli eleştirilere verdikleri cevap var, muhalefet sussun. Böylece demokraside de yeni bir evreye geldik. Herkesin sustuğu sadece hükümetin konuştuğu bir anlayış içindeler. Buna demokrasi denmez. Şimdi o sözcüğü kullanmak istemiyorum ama yeri geldiği zaman da kullanacağız. Bu farklı bir rejim, anlayıştır. Hele hele bunu ünvanında profesör doktor yazan bir kişi tarafından kullanılması bizim kabul edeceğimiz bir olay değildir.

Bu ülkenin cumhurbaşkanı BM’de boş sıralara konuştu. Ulusal kurtuluş savaşını veren, dünyada bütün mazlum ülkelerin önderi olan bir Türkiye’yi bu noktaya getirdiler. Oylama yapılıyor Türkiye’ye 60 oy çıkıyor. Bu diplomatik bir darbedir. Neden bize susun diyorlar, millet bunları öğrenmesin diye. Nasılsa havuz medyaları var. ama biz bunları anlatmak zorundayız.

Çözüm sürecinde de çuvalladılar. Bi iç isyan yaşadık 40’a yakın vatandaşımız öldü. Çıktı valisi kaymakamı, “efendim bu ölenler vatandaşlar birbirini öldürmüş” sormadan edemiyorum. Sen seyirci misin, bakan mısın? Seyirci bile buna tahammül edemez. Bakanlık koltuğunda oturacaksın, vatandaşların birbirlerini öldürmelerini dile getireceksin, benim sorumluluğum yok diyeceksin. Sen o koltukta niye oturuyorsun? Kendi yolsuzluğun olduğu zaman, polisi hakimi sürüyorsun. Vatandaş birbirini öldürdüğü zaman seyirci oluyorsun. Böyle bir devlet yönetimini asla kabul etmiyoruz. o bakan da o koltukta oturmamalı.

Şiddete misliyle karşılık vereceğiz ne demektir? Almanya’ya baksınlar, tarihine baksınlar. Şiddete misliyle karşılık verilen ülkeye, Führer dönemindeki Almanya’ya baksınlar. Çıktım şunu söyledim “devlet şiddetle yönetilmez, akılla yönetilir, irfanla, bilgiyle yönetilir. Şiddetle öfkeyle yönetilmez. Biz muhalefetiz sağ duyu çağrısı yapıyoruz. Onlar iktidarlar şiddet çağrısı yapıyorlar.

 

‘Öcalan’a yalvardılar’

 

Biz siyaseti kişisel çıkar amacı olarak kullanmadık. Ama bunlar ülkeyi kendi çıkarları için acımasızca kullanıyorlar. Olaylar büyüdü, önleyemediler. Alanlara asker çıktı, yine önleyemediler. Koşa koşa İmralı’ya gittiler, Öcalan’a gittiler. Yalvardılar yakardılar. Görüşmeler sağlandı olaylar bitti. Şu hükümetin geldiği noktayı nasıl içinize sindirirsiniz? Böyle bir devlet yönetimi olabilir mi? Ben buna itiraz etmeyeceğim de kim itiraz edecek? Bana sen sus diyor, önce sen sus. Aklını başına topla, devleti adam gibi yönet. Yönetmiyorsan o koltuğu bırak. Biz konuştukça halk gerçekleri öğrendikçe, baskı uygulamaya başlıyorlar. Baskıyı sanatçıdan başlattılar. Hepimizin gururu onur duyduğu Fazıl Say’a yasak getiriyorlar. Akıl var mantık var. Bana dünyanın hangi demokrasisinde sanatçıya yasak getirildi diye örnek veren bir adam çıkar mı acaba?

Fazıl Say eline silah mı aldı, Molotof mu aldı, yüzünü kapattı mı? Aydınlık bir yüzü var, tek çaldığı piyano. O piyano çalıyor öbürleri başka şey çalıyor. Daha iki gün önce hak iş’in bir toplantısında belgeselci arkadaşımız Suat Eroğlu bir belgesel sunuyor. Hükümetten bir yetkili tahammül edemiyor. Çıkıyor o sanatçı da, sanatçı yüreğiyle kendisinin belgeselinin izlenilmesine tahammül edilmemesine doğru olmadığını söylüyor. Ve yumruk atılıyor bu adama. Hangi vicdandan söz ediyorsun? Gözünün önünde bir sanatçı şiddete maruz kalıyor. Nasıl buna tahammül ediyorsun?

Şimdi parlamentoya yeni bir teklif yasa getirdiler. Tabi önce sormamız gereken soru şu. Niye yasa tasarısı olarak gelmedi de, teklif olarak geldi. Tasarı olsaydı bakanlar kurulunda görüşülürdü. Belki bilgi verilirdi. Ortak görüş oluşurdu ve TBMM’ye tasarıyı sevk ederlerdi. Teklif verildi ve Salı günü. Neden? Davutoğlu’nun abisi dedi ki, Salı günü Meclis’e yasal düzenlemeler gelecek dedi.

Demiştim ya bir dönem Almanya’da Führer’e doğru diye bir kavram var. Davutoğlu’na dediler ki tepedeki kişi talimat verdi biz yapıyoruz. Ne var bu teklifte? Bir yeri aramak için kuvvetli şüpheyi makul şüpheye dönüştürüyorlar. Bana göre makul şüphe, ben senin evini iş yerini basacağım diyor. Bütün iş verenlerin dikkatle dinlemesini isterim, başınıza gelecekleri ben şimdiden söyleyeyim. Taşınmazlarına el koymak için kolaylaştırıyorlar. Senin yıllar yılı biriktirdiğin taşınmazlara el koyacaklar. Bu da yetmiyor. Dava dosyası görüşülürken mağdurun avukatına hakim isterse dava dosyasını göstermeyecek. Fotokopi vermeyecek. Bu mudur demokrasi? Şöyle bir iş adamını düşünün. İş yeri basıldı, mal varlığına el konuldu, adam gitti avukat buldu. Avukat dosyaya gidip bakacak. Hakim karar vermiş dosyayı göremeyeceksin arkadaş. Bunun adı da ileri demokrasi, demokrasi adil düzen olacak.

Başına ne geleceğini bugünden söyleyeyim sana. Sen de AKP’ye niye oy verdim diye kendine sor bakalım. Bu mudur demokrasi? Senin güvencenin hukuk olması lazım. Senin güvencen kalmıyor artık. Bunun tipik örneğini parlamentoya gelen yolsuzluk dosyasında gördük. Milletvekillerine dosya verilmiyor. Oradan fotokopi alma yetkisi yok. Ama bakanların avukatlarına bütün dosya verildi. Bütün vatandaşlarım ellerine vicdanlarına koyup bir düşünsünler. Doğrusu hangisi acaba…

 

‘Gitmeyin, kirlenmeyin’

 

Önümüzde Cumhuriyet Bayramı var. Davetler geldi. Sizlere de gelmiştir. Bizi Ak Saray’da bekliyorlarmış. Şunu söyledim. Gitmeyin kirlenmeyin. Gidenler kirlenecektir. O bina alın teriyle ödediği vergilerle yapıldı. Kaçak bir bina. Bir ülkenin cumhurbaşkanı, başbakanı kaçak binada oturur mu? Gece kondu binada oturur mu? Bekliyorlar orada cumhuriyet kutlayacaklarmış. Hangi cumhuriyeti? Alın teri ve gözyaşıyla kurulan cumhuriyeti mi, yolsuzlukların başkenti yaptıkları orayı ak sarayı o cumhuriyeti mi? Hangi cumhuriyeti kutlayacaklar?

Biz cumhuriyeti meydanlarda kutlayacağız, fener alaylarıyla kutlayacağız. Halkımızla kutlayacağız, coşkumuzu yaşayacağız. Onlarda oraya gidenler de kimliği ne olursa olsun. ister sanatçı ister iş adamı. Mahkeme kararıyla yapımı durdurulan, ama mahkeme kararı dinlenmeyen, kaçak bir yapıya gidip, Erdoğan’ın dizinin dibine çöken insanları tarih affetmeyecektir.

Bırakın kendi kendilerine kutlasınlar. Yolsuzluklarını kutlasınlar orada. 17 aralık hırsızlık haftası olarak kutlansın ve ak sarayda kutlansın. Otursunlar, dört bakanı çağırsınlar, Reza Zarrab’ı çağırsınlar. Onlara yakışır. Otursunlar kutlasınlar. Bunu affetmeyeceğiz. Sanıyorlar ki, biz savcı çıktı, dosyayı kapattı unutacağız. Ne o savcıyı ne de dosyayı unutacağız. Neymiş dava açacakmış. Açmazsan namertsin sen. Kalkacaksın gideceksin hırsızların dizinin dibine çökeceksin. Sen savcı falan değilsin. Sen hırsızların avukatısın. Açık ve net söylüyorum. Biz bunu affetmeyeceğiz.