T24 Haber Merkezi
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayının Ekrem İmamoğlu veya Mansur Yavaş olma ihtimaliyle ilgili olarak, "Bizim 2 büyükşehir belediyesinde de Ankara ve İstanbul'da da belediye meclisinde çoğunluğumuz yok. Siz eğer belediye başkanı olarak seçilmişseniz ve belde halkına belli sözleri vermişseniz bu sözleri tutmak zorundasınız. İşin kuralı budur" dedi
Kılıçdaroğlu, Habertürk TV'de gazetecilerin sorularını yanıtladı. Kılıçdaroğlu, gündemdeki helalleşme çıkışına ilişkin "İlk başörtüsü yasağının doğru olmadığını hayatımın her alanında dillendirdim. Onların acılarını anlamalıyız. Aynı tabloların yaşanmaması için gelecekte iyi bir vizyon belirlemeliyiz" ifadesini kullandı. Kılıçdaroğlu, helalleşmenin kucaklaşma olduğunu belirtti.
CHP liderinin açıklamalarından satır başları şöyle:
"CHP'ye mesafeli olan kesimlerle yaptığım toplantıların sonunda pek çok kişi helalleşmemiz lazım diye güzel temennilerde bulundular ve ben bunu değişik illerde kamuoyuna açık toplantılarda da dillendirdim helalleşmemiz gerektiğiniz birbirimizi daha iyi anlamamız gerektiğini, oturup konuşmamız gerektiğini. Türkiye'nin çözümlenmeyecek bir sorunu yok, oturup beraber masaya yatırırsak bu sorunları çözebileceğiz bunu da ifade ettim. Kavram biraz benden çok benim dışımda CHP'ye mesafeli olan kesimlerin dillendirdikleri bir kavramdı. Güzel bir kavram aslında çok sık kullanılan bir kavram. Dolayısıyla barışa, sevgiye, hoşgörüye çağrı yapan bir kavram. Dolayısıyla bu kavram bence çok güzel."
"Aslında söylüyordum bunu birdenbire çıkmadı. Ama bir video çok öne çıktı. Yaptığımız çok değerli bir çağrı. Varolan sorunlara önyargıyla yaklaşıyoruz. Birbirimizi önyargıyla eleştiriyoruz. Önyargıdan kurtulursak aslında çok güzel şeyler yapabiliriz. Farklı düşünceleri bir araya gelip rahatlıkla tartışabiliriz. Ben bundan yanayım. Siyaset çok kutuplaştı, birbirimize farklı gözlerle bakmaya başladık. Bazen sertleşme öyle boyutlara geliyor ki, neredeyse birbirimizin yüzüne bakamayacak hale gelebiliyoruz. buradan Türkiye'nin çıkması lazım. Zaten yeteri kadar büyük sıkıntılar çekiyor bu toplum. Ekonomide çekiyor, sosyal yaşamda çekiyor, aile hayatı içinde çekiyor, işsizlikte çekiyor. Bütün bu sorunlar varken hala sorunları çözmek yerine birbirimize önyargıyla bakıp birbirimizi suçlamanın anlamı yok. Türkiye'nin buradan çıkması lazım. Buradan çıkarsak emin olun hep beraber bir masanın etrafına oturup 'bu sorunu nasıl çözeriz?' diye oturup konuşabiliriz. Bu ortamı yaratmak istiyorum. Geçmişe takılıp kalma değil geleceğe bakmamız lazım. Helalleşmenin de özünde gelecek perspektifi var. Biz şimdi oturalım kavgaları bir kenara bırakalım daha rahat bir şekilde oturalım tartışalım. Bu ülkenin hali neden böyle ve nasıl düzeltebiliriz? dolayısıyla önyargılarımızı kırdığımız andan itibaren farklı bir türkiye farklı bir anlayış birbirimize çok daha farklı bakacağız yani Yunus'un dediği gibi 'sevgiyle'."
Helalleşme listesiyle ilgili 28 Şubat mağdurları sorulan Kılıçdaroğlu:
"Bir sürü mağduriyet var. Sadece başörtüsü değil. Ben ilk başörtüsü yasağının doğru olmadığını İBB adayı iken Okmeydanı mitinginde söylemiştim. Yusuf Ziya Özcan YÖK Başkanı iken 'Yapmayın bu yasakları kaldırın' demiştim. Kendisi de bu konuda açıklama yaptı. Şimdi o mağduriyetleri telafi edemeyiz. Üniversiteye devam edemedi, büyük acılar yaşadı. Onların acılarını anlamalıyız, yaşadıkları sorunları anlamalıyız. Aynı acıların yaşanmaması için gelecek inşa etmeliyiz."
"Roboski'yi ve diğerlerini söyledim. Diyarbakır hapishanesindeki işkenceler, 28 Şubat mağdurları diyorsunuz, daha sonra 28 Şubatçıların yargılanması sağlayan FETÖ organizasyonu var. Onlara da yapılan yanlış olduğuna inanıyorum. Bir kişiye haksızlık yapıldığı zaman bizden olup olmadığına, benim yanımda olup olmadığına bakmaksızın haksızlık karşısında net tavır takınmamız lazım.Bir ortak payda oluşturmalıyız. Bir kişi mağdursa yanına gidelim, oturalım, konuşalım, sorunu çözelim."
"15 Temmuz'dan hemen sonra bir telefon geldi, 1 hafta geçmiş. Kadın öğretmen Ankara'da gözaltına alınmış. Kadın yeni doğum yapmış. Ben o çocuğun anne sütü emmesi gerektiğini söyledim, 'hayır yapmayız' dediler ve beni FETÖ'cü olarak suçladılar. Bu çocuğun anne sütüne ihtiyacı var. Zaten nezarette kalmayacak bu çocuk. Bunun için mücadele ettikten sonra gerçekeşti bu. Ben bu kadını hiç görmedim. Bir haksızlık var mı? Evet vardı. Geleceğe bakacağız, benzer bir hak ihlali olmasın diye mücadele edeceğiz."
"Mücadele dün başörtüsüydü belki önümüzdeki gün başka bir şey çıkar önümüze. İnsanların hatalarından ders çıkarması lazım. Bunun yolu oturmak, konuşmak, istişare etmek, danışmak. Her yaptığımız doğru mudur? Hayır, öyle bir kural yok. Hata insana özgü bir kavramdır. Çünkü biz aklımızla hareket ederiz, bizim dışımızdaki canlılar duygularıyla ön sezileriyle hareket eder. Tanrı'nın bize verdiği sorgulamak gibi bir yetimiz var. Yanlış mahkeme kararları da verilebilir, insanlar mağdur olabilir. Güneydoğu'da hastaneyi basmaları. Kadıncağız adalet diye bekliyor. İnsanın içi eziliyor. Bir kadın oğulları gitmiş, kocası hastanenin içinde tüple öldürülüyor. Bununla ilgili dava açılamıyor, davaya gizlilik kararı koyuluyor. Demeliyiz ki burada adalet olmalı, bir hak teslim edilebilmeli. Helalleşme ile hukuku da karıştırdılar. Hukuk ayrı ama helalleşme biraz daha farklı. Helalleşme kucaklaşma, sevgiyi egemen kılmadır. Böyle bakmamız gerekiyor."
"Kadına yönelik şiddetin arttığını hepimiz biliyoruz. Bunun toplumsal, sosyolojik nedenlerine bakmak, araştırmak gerekir. O da akademik dünyanın konusu, bu konuda çok çalışma var. Kadına yönelik şiddet konusunda siyasetçilerin çok duyarlı olması lazım. Siyasiler varolan yasalar karşısında, 'o gün kravat taktı, hakime saygı gösterdi, iyi halden yararlandı, düşük cezadan kurtuldu' bu doğru değil. Bunu kesinlikle bitirmemiz gerekiyor. Hiçbir indirim olmayacak, en ağır şekilde cezalandırılacak. Geçen İstanbul'da öldürülen bir kızcağız vardı. İşine giden kızı elinize alıp kılıçla öldürüyorsunuz. Anne perişan, nişanlısı perişan, baba perişan, hepimiz üzgünüz. Bunun telafisi mümkün değil ama bu tür olaylara yol açan ortamı sonlandırmamız gerekiyor. Burada görev ağırlıklı olarak siyasetçilere düşüyor. Toplumsal barışı sağlamak, kullanacağımız dile özen göstermek. Bütün bunları yapmak mümkün.
Bir, Yargıtay'da bununla ilgili özel bir dairenin kurulması istiyoruz. İki, bu konuda özel mahkemelerin olmasını istiyoruz. Üç, aile içinde çatışma olduğu zaman olay karakola intikal ettiğinde, en az bir kadın polisin olduğu ekip tarafından olayın irdelenmesini, çözülmesini istiyoruz. Kadına yönelik şiddet buralarda görülmeli. Bunu yapmak istiyoruz. Elbette bu yapılabilir. Bu davalara bakıldığında, bizim içtihat dediğimiz benzer olaylar karşısında karar verilmesi gibi bir sonucu da ortaya çıkaracaktır."
CHP'li aydınlar diye özel tanım bildiğim kadarıyla yok. Aydın olarak tanımladığımız kişiler doğal olarak bizi eleştirebilirler, bunları saygıyla karşılamak gerekiyor. Acaba söylediklerimiz doğru mu, buradan yola çıkarak bazı sorular hazırladım. Mesela, bu ülkenin insanlarının helalleşmeye ihtiyacı var mı? Bana göre var. Bu ülkenin insanları toplumsal vasatlıktan kurtulmalı mı, elbette kurtulmalı, daha ciddi bir entelektüel seviyeyi yakalayabilmeliyiz. Birbirimizi saygı ve ölçülü eleştirebilmeliyiz. Önyargılarımızdan kurtulabilecek miyiz? Kurtulabilirsek emin olun çok şeyi çözmüş olacağız.
Buralardan kurtulup, daha derinlikli bir çerçeve içinde olayı alıp, analiz edebiliyor muyuz? Buna da ihtiyacımız var. Benim şahsi kanaatim önyargıların tutsağı olursanız marjinale sürüklenmiş olursunuz, tutsağı olmazsanız oturup tartışabilirsiniz, sorunları sağlıklı olarak analiz edebilirsiniz. İnsanlar yaptıkları hataları kabul edebiliyorlarsa aslında bu bir erdemdir. Hatayı görüyorsunuz, yanlış olduğu pek çok çevre tarafından ifade ediliyor, siz de kabul ediyorsanız hatadan dönmek erdemdir. Olağanüstü gelecek perspektifi çizmemiz gerekir. Geçmişe takılıp, kalma değil helalleşme. Acısı ve tatlısıyla pek çok olay yaşadık. Önceki yüzyılda bu ülkede gencecik çocuklar idam edildi, başbakanlar, bakanlar idam edildi. Darbeler oldu, bütün bunları yaşadık, istiyoruz ki çocuklarımız böyle acılar yaşamasın. Çocuklarımıza güzel bir Türkiye bırakabilirsek olağanüstü olacak."
"Bu ülkede acıların yaşanmasını istemiyorum, insanların bir arada özgürce tartışmalarını istiyorum. Bütün isteğim çocuklarımıza güzel bir yüzyıl bırakalım. Yaşanan acılardan ders çıkaranlardan birisiyim ben. 68 olayları yaşadık, gençliğimizde insanlara önyargılarla yaklaşılırdı. Ülkücüler ile devrimciler hapse düşünce 'Biz niye kavga ediyoruz' dediler. Uzlaşma kültürünü hapishanede yapmayalım, masa başında, sohbet sırasında yapalım diye düşündüm.
Kurumlar da hata yapabilirler. Hata kurumun kendisinden değil yönetenden kaynaklanır. Hatalar, yanlışlar olabilir. Gönül kırmış olabilirsiniz, yaptığınız hatalarla insanları mağdur etmiş olabilirsiniz. Bunlar hafızalarımızda duruyor. Önemli olan yarayı deşmek değil yarayı kapatmak. Siyasetçiler bu yaraları sürekli kaşıyarak oy devşirmeye çalışıyorlar. Biz Türkiye'nin sorunlarından kopuyor, bu yaralarla uğraşmaya başlıyoruz. Buradan çekip çıkarmak lazım. Biz oturalım, bu memleketi nasıl kurtaracağız, ekonomiyi nasıl düzelteceğiz, eğitim sistemi felaket, dış politika gelip, nerelere dayandı? Önümüzde sağlıklı tutarlı tartışmamız gereken alan bu. Bir gelecek vizyonuyla biz önümüzdeki süreci görelim, o çerçevede götürelim."
"Parti tabanında bir sorun yok. Ben ilçe başkanlarıyla, il başkanlarıyla görüşüyorum. Eleştiri geldiği anda benim il başkanım bunu çok rahat söyler, milletvekili arkadaşlarımız da rahatlıkla söyler. Çünkü bizde liderlik sultası yoktur. Bunu sahada gözlemliyoruz. CHP tabanının takip ettiği medya, sosyal medya ve diğer alanlar var. Lehte bu doğrudur diyen yazarlar da var, yanlıştır diyen yazarlar da var. Biz CHP olarak eleştirileri büyük bir saygıyla karşılarız. Bizim hatalarımız olabilir. Çocuklarımıza kavgasız bir Türkiye bırakmak zorundayız. İyiik, güzellik, ekonomi, eğitim, edebiyat, şiir, sporda yarışmalılar. Bunu entelektüel derinliği zaman içinde olmalı. Kısır tartışmalardan biraz çekilelim."
Biz iktidar değiliz. Olaylarda mağdur olanlar var. Roboski'ye milletvekili arkadaşlarımız gitti, güzel bir rapor hazırladılar. Bu bir üstlenme olayı değil. Hak ihlalleri demetinin Türkiye'ye getirdiği açmaz. Yoksa o günlerde CHP iktidarda değil ki. 28 Şubatçılar insanlar adaletle yargılanmadılar. Onların haklarını da savunacağız. Beni severler, sevmezler ayrı bir şey. Haksızlık varsa onun üzerine gitmek zorundayız.
27 Mayıs'ta siyasal idamların yapılması aslında doğru değil. Orada da biz yokuz zaten. İktidara en yakın olduğumuz dönemde askeri darbeler olmuştu. 27 Mayıs olmasaydı ilk seçimde CHP iktidar olacaktı. Ben genel başkan olduğumda ilk ziyaret ettiğim yerlerden birisi Adnan Menderes'in mezarıdır. Celal Bayar'ın mezarına karanfiller bıraktım. Devlet hoşgörü ve engin insan sevgisiyle yönetilir. Kin, intikam, hesabını soracağım vs. Hesabı siyasetçi değil varsa bir suç mahkemeye göndereceksiniz.
27 Mayıs keşke olmasaydı, bunu defalarca söyledim. O dönemde rahmetli İsmet İnönü, idamlar olmasın diye basın toplantısı yaptı, 'Yapmayın' dedi. Cemal Gürsel'e 'Bu idamlar ıyapmayın' dedi, mektup yazdı 'Yaparsanız büyük hatalar olur' dedi. Bu hatalar oldu. Biz bu yaraları deşerek siyaset yapmayalım. Siyasetçiler olarak bunlardan ders çıkarılması gerektiğini bilelim. İkinci yüzyıla nasıl bir Türkiye olarak gireceğiz biz? İşsizliği sona erdiren, maden rafineriler kuran, ihracat yapan, demokratik standartlarını kendi ülkesine getiren. Ben diğer liderlere gelin demokratik standartları kendi özgür irademizle yapalım dedim. Demokrasi özlemimiz var ve yapacağız.
Kesinlikle bunların tamamını yapacağız. Bu ülkede hiç kimse 'Ben haksızlığa uğradım' dediğimde bağımsız yargı olacak, onu dinleyen siyasi otorite olacak, sorunları çözecek. Siyasi otorite haksızlığa karşı sessiz kalırsa, görmezden gelirse aslında en büyük haksızlığı yapmış olur. Öldürülen, eşi ve çocukları öldürülen kadının, Suruç'ta öldürülen kadının hala elinde adaletle orada beklemesi. Kadıncağız Türkçe bilmiyor. Avukatı bana izah etti. Gerçekten bir çocuğu hala hapiste ve tek başına bir odada kalıyor. Gerçekten insanın vicdanı sızlar.
AKP Milletvekili Ahmet Eşref Fakıbaba'nın da geçtiğimiz günlerde konuya ilişkin bir mesaj yolladığının söylenmesi üzerine Kılıçdaroğlu:
Fakıkaba düzgün bir insan. Fakıbaba’yı öteden beri bürokratken doktorken o tarihlerden beri tanırım. İyi bir insan haksızlığa tahammül edemiyor tabi bu kadar haksızlığın olduğu yerde olmaz diyor bu. Hatta söylüyor yani başlangıçta biz de buna terör örgütü yaptı dedik ama sonra bunun terörle ilgisinin olmadığı ortaya çıktı ama hala kaç savcı değişti bakın siyasetin acımasızlığı burada. Haksızlığı görüyorsunuz, haksızlığın kimler tarafından yapıldığını biliyorsunuz ama onun siyasi gücü var ve bu siyasi güç yargıyı, savcıyı teslim alıyor ve adaleti sağlamıyor ve o kadıncağız orada adalet arıyor. Bakın ben oraya bir genel başkan yardımcısı arkadaşımı gönderdim. Hapishanede görüştüler, savcıyla görüştüler neden bu dava böyle duruyor bunlarla görüştüler pek çok şey. Yani bunu önümüzdeki günlerde parlamentoya getireceğiz. Yazıktır günahtır, gerçekten bu ülkenin insanına yazık günah. Bütün mesele bu kadıncağızın gariban bir kadıncağız olması. Gariban birisi yani. Adalet istiyor bu. Tek yaptığı elinde bir kağıt, üstüne adalet. Adalet dediği şeyi mahkemenin önünde bekliyor. Orada bile izin vermediler."
"Aynı şekilde söyleyeyim Diyarbakır Anneleri, Cumartesi Anneleri bunlar da adalet istiyor mu? İstiyor. Hakları var mı? Evet var. Birisini göğe çıkarıyorsunuz, birini yerin dibine batırıyorsunuz. İkisi de anne kardeşim. İkisi de evlatlarını istiyor ikisinin de haklarını teslim etmemiz lazım. Neden? Bu anne bize yakın, bize oy veriyor ben bunun hakkını hukukunu savunayım, öbürü yerin dibine batsın çünkü onlar bize oy vermiyor. Siyaseti bu alandan çıkarmamız lazım."
"Gerginliği kim çıkarıyor? Ben gerginlikten yana değilim, oturup uygarca tartışmalıyız. Eskiden siyasi parti liderleri televizyonda özgürce tartışırlardı. Bu kaldırıldı, demokratik standartlarda aşınma var, Türkiye'de demokrasi yok, insan hakları ihlalleri fena boyutta. Emin olun öyle olaylar anlatıldı ki dün bana gerçekten içim karardı. Bir şekliyle bunun aşılması lazım. Uyuşturucu önümüzdeki süreç içerisinde en büyük tehlike olarak toplumun önünde duracaktır. Türkiye'nin buradan kesinlikle çıkması lazım. Evet Türkiye'nin ciddi sorunları var, sorunları çözemiyorlar doğrudur. Bugün ekonomi tam bir felaket içindedir. Neyin ne olacağını kimse bilmiyor; yarın değil 1 saat sonra ne olacağını kimse bilmiyor.
Devlette liyakat kalmamış, bakanlar bakan değil. Bakan 'Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla yangınları söndüreceğiz' diyor. Ne demek bu? Yangınları söndürmek için talimat mı olur. Cumhurbaşkanının 'Bay Kemal' demesinden rahatsız değilim. Biz onun çözüm üretmesini istiyoruz. Emekliye iki maaş ikramiyeye direndiler, taşeron işçiye direndiler, en son TRT payını kaldırdılar. Şimdi zamlar yeterince yansımadı. Toplumada ciddi tedirginlik var. Bunun altından nasıl çıkacaklar bilmiyorum. Hiçbir karar yok. Aldıkları kararlar toplumu asla rahatlatmıyor. Gerginliği yaratan kendisi gerginlikten besleniyor. Eleştirdiğim her konunun altında çözümünü söylüyordum."
"Şimdi bir konuyu eleştiriyorsak nasıl çözülmesi gerektiğini söylüyoruz. Bazen uyuyorlar bazen uymuyorlar. Bu sistem Türkiye'yi buraya getirdi. Bundan sonra daha da kötüye götürecek. Bizim erken seçim talebimiz vatandaşımız daha büyük problemle karşılaşmasın diye. Bakın kış aylarında kaç kişinin elektriği kesildiğini duyacaksınız. Numan Kurtulmuş asgari ücretin yükseltilmesini savunuyor, iktidarda değil misiniz siz? Yönetilemeyen bir Türkiye gerçeği var."
"Biz bunu deyince hakaret ediyorlar, hiçbirisi umrumda değil. Sistemi değiştiremezler. Bir kişi egosuna yenilmişse sistemi değiştiremez. Biz buna kibir diyoruz. Herşeye ben karar veririm, herşeyi ben bilirim noktasına gelmişse, bu ruhsal yapıdan kurtulamamışsa onun sistemi değiştirmek diye bir düşüncesi yok. Yüzlerce, binlerce kişinin ataması bir kişinin imzasına bağlanmış durumda. 72 bin kadrolu ataması bir kişiye bağlanmış. 72 gün atama için kaç gün olması lazım. Dünyada böyle bir devlet yok, tarihte de yok aslında. Bunu söyleyince hakaret ediyorlar, gerginlik yaratıyor. Millet, millet diyorsunuz. Tamam gidelim sandığa. Veya referandum yapsınlar, seçime gidilsin mi diye."
"Göreceksiniz, en ufak bir şüpheniz olmasın. Hem söyleyip hem yapmamak samimi durmamak demektir. Benim temel özelliğim söylediklerimin arkasında durmamdır. Ben samimi bir insanım. Bu olay beni dahi aştı. Toplumun her kesimi bu olayı tartışmanın dışına çıkarmış durumda. Biz geleceğe yaraları kaşıyarak değil daha güzel bir gelecek inşa edelim diyorum. Yaralar hala açık, ama yapacağız. Çocuklarımız, geleceğimiz için yapacağız. Bir tarafa yazın, gazetecesiniz.
Devlet yönetimindeki temel kural liyakattır. Bir doktoru getirip Merkez Bankası Başkanı yapamazsınız. Tıp fakültesinde dekan yapabilirsiniz. İnşaat mühendisini tarımla ilgili alanda görevlendiremezsiniz. En son iktisatçılar küçük ayrımlarda işbölümüne giden ülke gelişmiş ülkedir tanımı yapıyor. Bizde şu anda Merkez Bankası fiyat istikrarını sağlayan bir kurum olmaktan çıkmış durumda. Fiyat istikrarı görevi Merkez Bankası'na verilmiş durumda. Ama bu görevi yapamıyor. Merkez Bankası'na müdahale ediliyor."
"Dün sayın Erdoğan açıklama yapıyor, 'Merkez Bankası bırakın da bağımsız karar versin.' Aynı Erdoğan Meclis'te 'Merkez Bankası Başkanını görevinden aldık, çünkü laf dinlemiyordu' diyordu. Hangi Erdoğan? Dünya kamuoyu Merkez Bankası Başkanının bağımsız olmadığını Erdoğan'ın kendi açıklamalarından dinliyor. Merkez Bankası Başkanı'na görevi TBMM veriyor. Ama Erdoğan bu kanunu iğdiş ediyor. Fiyat İstikrarı Komisyonu kuruldu. Hiç toplandı mı peki? Merkez Bankası'nın fiyat istikrarı sağlama kapasitesi yoktur. Para Politikaları Kurulu'na arkeolog tayin edildi. Tarihi paraları mı inceleyecek orada?"
"Faizi indirmek mi istiyor? Vereyim bir öneri bakın, sizler de gazetecisiniz. Kişilerin vergi borcu olduğu zaman ya da SGK’ya prim borcu olduğu zaman faiz alınıyor. Faizi devlet alıyor. Yıllık faiz 19,2. E 1’e indirsin bunun için Merkez Bankası kararına gerek yok. Sadece Erdoğan’ın bir kararnamesiyle. Vatandaştan borcunu ödeyememiş, yüzde 19,2 faiz alıyorsun. İndir 5’e indir, 1’e indir, 0 yap. Yetki sende. Kim yararlanacak? Borcunu ödeyemeyen insan faiz altında. Zaten ne diyor? Faizi düşür borcunu getirsin yatırsın o zaman. Eğer sen vatandaşa hizmet edeceksen. Merkez Bankası’nın faiz indirmesi kime yarıyor? Elinde dolar tutanlara yarıyor. Bankada doları olanlara yarıyor. Yani bizim 5’li çete olarak tanımladığımız insanlara yarıyor. Köprü geçişine, tünel geçişine daha fazla para verilecek, havaalanlarına daha fazla para verilecek. Kim verecek bu parayı? İşte bu vatandaşlar verecek 83 milyon bunlara çalışacağız."
"Sayın Erdoğan şunları yapacağız diye paket açıklıyor mu? Açıklayamaz. 128 milyar dolar, o tarihlerde dolar 7-8 lira mıydı, belki de 6 liraydı bilmiyoum. 128 milyar alanların elde ettiği kara bakın. Damat giderken at izi it izine karıştı diye açıklama yaptı. Merkez Bankası bunu neden araştırmadı? Yasal yetkisini bir protokol ile Hazine ve Maliye Bakanlığı'na devredemez. Bütün bu değişimler oluyor, sessizliğini koruyan Hazine ve Maliye Bakanı. Hiç konuşmuyor? Niçin?"
"Nasıl bir bütçe bekliyoruz? Aslında bütçe çoktan eskidi. Parlamentoya gelirken öngörülen enflasyon eskidi. Gelen bütçe garantili yatırımlara, yol, köprü vs. döviz bazında ödenecek. Emin olun herkesin, başta iş dünyasının kafası karışık. Erdoğan açıklamada iş dünyasını suçluyordu. Faizi düşürdük, neden gidip kredi almıyorsunuz diye suçluyordu. Adam yarın sabah ne olacağını bilmiyor, yatırım yapabilir mi?"
Erdoğan gerçeklerden kopmuş bir insan. Tam bir paralel devlet yapılanması var. Bir Saray ve diğerleri. Hazine ve Maliye Bakanlığı, YÖK, Dışişleri Bakanlığı'nın izdüşümü sarayda var. Şimdi bütçeyi bile kendisi yapmıyor. Bakanlar eski bakanlar değil. Bildiğimiz atamayla gelmiş devlet memuru. Hiçbir yetkileri yok. Bütün yetkiler bir kişide toplanmış Oradan gelen talimatlarla iş yapıyorlar. Bunların iradeleri yok. Bütçe sorusunda hiçbir karar alamazlar, herhangi bir şey söyleyemezler. Ödenekler Erdoğan'dan yazı çıkmazsa duruyor.
"Bazı çevrelere göre doların yükselmesi bilinçli yapılıyor. İhracat artacak, bol miktarda döviz gelecek diye düşünülüyor. Erdoğan ithalatın ne olduğunu bilmiyor. Şeker pancarı var bizde. Fabrika, işçiler bizde var. Siz zam yapıyorsanız bu adam ya iflas edecek ya iflas edecek. Asgari ücrete bir şey vermeyecekler onu söyleyeyim. Gerçeklikten kopuk olan ekonomi anlayışıyla ekonomileri, piyasaları düzelteceksiniz. Bir kere güven yok siyasal yönetim ile iş dünyası arasında. Sana güvenecek. Geçen birisi anlattı. Kendisine ev yapmış. Musluk, vana vs. alıyor. 150 bin lira fatura çıkıyor. 1 hafta sonra geleceğim diyor. Satıcı da diyor ki, "150 bin lira sana veriyorum, üstüne de 50 bin lira da sana veriyorum. Bu malları ben alıyorum. Aynı fiyata bunları tekrar alamam." Böyle bir olay içinde hangi ihracattan söz ediyorsunuz.
Nükleer santral var değil mi? Alım garantisi vermişiz. KDV hariç 13,5 cent. Dünyanın en pahalı enerjisi, bir de alım garantisi vermişiz. Almanya 3 cente düşürüyor. Peki bizim sanayicimiz nasıl rekabet edecek? Alım gücü düşecek. Buzdolabına zam gelecek, çamaşır makinası, domates, simit, ekmeğe zam gelecek. Şu anda zam gelmeyen tek şey teneffüs ettiğimiz hava. Gelir dağılımında olağanüstü bozulma. Bir grup çöktü, bir avuç çok yükseldi. Bunlar İngiltere'nin, Londra'nın en lüks caddelerinde villaları olanlar. Erdoğan şu anda bir avuç azınlığa çalışan bir kişidir. Bu ülkenin kaynaklarını bir avuç kişiye tahsis eden kişidir."
"Efendim ben bunun kitabını yazdım, milletin defterini dürdün. Çiftçiye, esnafa gidin aynı dertleri dinleyeceksiniz. Bir çiftçi hayvanlarımı yeteri kadar doyuramıyorum dedi. Yem fiyatları nereye çıktı? Siyasi ahlâk kanunu. Bizim bu konuda açık ve net görüşümüz, artı kanun teklifimiz var. Yanlış hatırlamıyorsam Gelecek Partisi'nin çalışması var. Siyasette ahlakı oluşturamadığınız sürece çocuklarımızın daha iyi bir ülkede yaşama şansını almış olursunuz. Birisi çıkıp da her ay bir siyasetçiye para veriliyor diyorsa kazanan yer altı dünyasıdır. Bu kişi kimdir? İçişleri Bakanı çıkıp açıklamadı. Hangi siyasi ahlaktan söz edeceğiz. Rüşvet aldığı kesinlikle belirlenen kişileri yurt dışına büyük elçi olarak atıyorsunuz. İsim de verdim. Ne hikmetse dava açmıyorlar. Açsın diye bekliyorum, hiç değilse belgeleri ortaya koyalım. Bütün dünya alem sizin rüşvetçi olduğunuzu bilecek ama siz Türkiye'yi temsil edeceksiniz.Toplumun bunu sindirmemesi lazım, buna tepki göstermesi lazım. Her kesimin tepki göstermesi lazım. Bir kişiye 10 bin dolar veriyorsanız ve siz sesinizi çıkarmıyorsanız o kişi de ona ortaktır. Erdoğan da bu işin ortağıdır. Böyle bir olayı devletin televizyonda dinleyip sessiz kalıyorsa o da suçludur. Balık baştan kokuyor. Meclis'te ihale takipçisi, rüşvetçi, liyakatsız adam yerleştiren kişiler."
"Niye 600 milletvekili var? 450 idealidir. Komisyonlarda olmayıp genel kurulda olanlar haftanın üç günü el kaldırıp indiriyorlar. Çoğu da gelmiyor Meclis'e. Kanun teklifi geliyor, bakıyorlar grup başkan vekiline el kaldırıyorlar. İçeriğini bile bilmiyorlar. İttifakı oluşturacak olan partilerle bu konuyu konuşmadık ama benim şahsi kanaatim 450 milletvekili olmalı."
"Cumhurbaşkanının fonksiyonu aslında devletin sigortası olmasıdır. Toplumda geniş uyuşmazlık alanı çıkarsa tarafları çağırır onları barıştırır. Bir görüş birliği, tartışma zeminini sağlamak. Cumhurbaşkanı'nın işlevi budur. Şimdi üçlü kararlar da kalktı. Sadece bir kişi imzalıyor.
Tek imzayla değil üçlü imzayla atanabilirler. Tam yetkisiz Cumhurbaşkanı olmaz. Mutlaka belli yetkileri olmalı. Şu anda parlamentonun temel sorunu, milletvekilleri siyaset yapamıyorlar. AK Parti milletvekilleri de siyaset yapamıyor. Cumhurbaşkanlığı onore bir görev. Oraya gidip 'Ben Türkiye'yi tek başıma yöneteyim' diye bir şey olmaz. Orası farklı bir yer. Türkiye'yi temsil eder. Konuştuğu zaman herkes dinleyecek. Bunu yaparsa saygınlık da kazanacaktır. Geçmişte rahmetli Özal, Demirel, Atatürk, İnönü, Celal Bayar da yaptı.
Cumhurbaşkanlığının yeniden tanımlanması lazım. Güçlendirilmiş parlamento sistemi derken "Eskiye dönelim" demiyoruz. Siyasi Partiler Yasası dahil olmak üzere değiştirilmesi lazım. Parlamento eski sistemde lider vesayeti altındaydı, oradan da çıkması lazım. Türk hukuk sistemi darbe hukukundan arındırılmalı. AB'nin öngördüğü veya Güney Kore'nin, Japonya'nın demokratik kuralları ülkemize getirelim. Türkiye Cumhuriyeti devleti ve vatandaşları üçüncü sınıf demokrasiyi hak etmiyor."
"Tartışma kendi içlerinde. Sorun yüzde 50 artı 1 sorunu değil. Sorun sistem sorunu. Yüzde 20 olsa ne olur. Yüzde 20 ile bir kişiye yetki verdiniz türkiye’yi darmadağın edecek ne olur yani. Yüzde 30 verseniz ne olur, yüzde 75 verseniz ne olur, yüzde 100 verseniz ne olur. Sistem zaten çürüyen bir sistem devlette çürümeye yol açıyor, devlette yolsuzluklara yol açıyor. Siz hesabını soramıyorsunuz bağımsız yargı yok. Yargıyı siyaset tayin ediyor. Savcılar görevlerini yapamıyorlar korkudan. Memurlar görevlerini yapamıyor. Bürokratken benim zamanımda daire başkanının imzalayacağı yazıyı bakın üstünde genel müdür yardımcısı, genel müdür, müsteşar yardımcısı, müsteşar, bakan vardı. Bir daire başkanının imzalayacağı yazı ta gidiyor yukarılara. Erdoğan imzalıyor. Böyle bir devlet yönetimi yoktur dünyada. Dolayısıyla bu sistem çürüyen bir sistem, devleti çürüten bir sistem, yolsuzlukları besleyen bir sistem. Bürokrasiye hesap veremiyor mesela. Niye hesap versinki? Eğer güçlü bir politik dayanağı varsa, halkın deyimiyle dayısı varsa her şeyi yapabilir. Her şeyi ama. Yolsuzluk da yapabilirsiniz, hak etmediğiniz yere gelir çok hızlı şekilde oturursunuz. Bunların hepsi şu anda fiilen yaşanan gerçekler."
"Sayın Erdoğan isterse yetkilerin bir kısmını delege edebilir. Niye etmiyor? Tüzük çıkarabilir, genelge çıkarabilir. Yeni bir bakanlık kurabilir. Amaç ekonomiyi bir tarafa tutup, halkın gözünden kaçırmak. Erdoğan asla yetkisinden vazgeçmez.AK Parti'nin içinde milletvekili arkadaşlar 'Biz siyaset yapamıyoruz, bu sistem engel oluyor' diyorlar. Siyaset yapabilmeleri için parlamentonun güçlü olması lazım. Milletvekillerinin yetkisi olması lazım. Milletvekili çıkıp bir eleştiri yapamaz. Eleştirdiği zaman üstü çizilecek, hayatı boyunca bir defa milletvekili olamaz.
AK Partili milletvekilleri güçlü bir parlamenter sistemi istiyorlar. Varolan sistemin Türkiye'nin başına bela açtığının farkındalar. Saray iktidarı ile bakanlıkların birbirinden kopuk olduğunu düşünüyorlar. Cesaret edip şunu söyleyemiyorlar, muhalefet güçlendirilmiş parlamenter sistem istiyor, gelin arkadaşlar getirelim diyemezler."
"Erken seçim talebinin geniş kitlelerden gelmesi yönünde bir talep ya da buna benzer bir olay var mı? Gittiğim bütün illerde vatandaş sandığı bekliyor. Bu yeteri kadar kamuoyuna yansıyor mu? Endişelerim var. Özellikle havuz medyası, saraya yakın olan medya bunları görmüyor. O medyada benimle ilgili eleştiriler bir haber var. Başka bir haber bulamazsınız. Bir erken seçim talebinin bize yansıdığını görüyoruz. Ama bu ne kadar iktidar tarafından kabul edilebilir.
Onların beklentileri, biz ekonomiyi biraz düzeltir, sonra seçime gideriz, tekrar yüzde 50+1 alır, yönetiriz. Tam bir hayal alemi. Vatandaş gırtlağına kadar borç içinde. Şimdi büyük marketlerde etiketi değiştirme görevlileri çıktı. Sabah başlıyorlar öğleden sonra değiştiriyorlar. Derin bir yoksulluk var. Gerçekten çok dramatik insan manzaraları var. Derin yoksulluğun yaygınlaşması asıl en büyük tehlike. Normalde tümüyle bitirilmesi gerekiyordu. Anladığım kadarıyla bu kış büyük sıkıntı çıkaracak."
DEVA ve Gelecek Partisi konusuna gelince. Bu işler davetle olmuyor. 6 parti güçlendirilmiş parlamenter sistemini dillendiriyor. Genel başkan yardımcıları bir araya geldiler. 6 genel başkan yardımcıları büyük ölçüde uzlaşacaklar. Bir basın toplantısıyla bunları bir şekilde aktaracaklar. İlerde var olan sistem içerisinde millet ittifakı olarak bir araya gelebiliriz. İttifak büyüyebilir. Büyürse memnun oluruz. Şu aşamada bir ittifakı oluşturma gibi bir araya gelme düşüncesi yok. Zaman zaman birbirimizi ziyaret ediyoruz. Önemli konularda doğrudan telefonla konuşuyoruz. 6 genel başkanın böyle bir güzelliği var.
İyi Parti ekonomi konusunda açıklama yaptı. Bizim açıklamalarımız var. Ayrıca Merkez Türkiye Projesi vardı. Şimdi o projeyi büyütüyoruz. Projenin uluslararası uygulanabilirliği konusunda raporlar alınacak. Anadolu'nun içi boşaldı. Eskiden Anadolu kaplanları vardı, şimdi yok. Biz o kaplanları yeniden inşa edeceğiz. Batıya akan nüfus tekrar Anadolu'ya gelecek. İstanbul'un nüfusu azalacak. Katma değeri yüksek ürünleri üretmeye başlayacağız."
"Beraber yöneteceğiz doğru. Güçlendirilmiş parlamenter sistemi ile ilgili tablo ortaya koyacağız. Yargı bağımsızlığı, medya özgürlüğünü koyacağız. Bunun ikinci ayağı ekonomi olması lazım. Kendi projelerimizden bağımsız olarak orada da ilkeler olması lazım. Örneğin Merkez Bankası'nın güvence altına alınması. Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurumu'na işlev kazandırılması. Tam bir soygun düzeni olan döviz garantili işlerin maliyeti ve makul kârla kamulaştırılması gibi düşünceler var."
Ekonomide vatandaş icraata oy verecek. İşin dinamosunu özel sektör oluşturacak. Hangi ürünleri üretmesi gerektiğinin planlanması lazım. DPT kapatıldı, stratejik planlama kuracağız. Bunların hepsi çağrı beyannamesinde belirlendi. Yoksulluğu tamamen bitireceğiz. Aile destekleri sigortası var. Onu hayata geçireceğiz. Bu ülkede hiç kimse yoksul kalmayacak. Kadın bankadan parasını çekecek. Yoksulluğu afişe edilmeyecek.
Kemal Derviş Bey'le biz değişik ülkelerden katılan akademisyenlerle iktisatçılarla bir toplantı yapmıştık. Bize OECD ülkelerinde nasıl kalkındığı anlatılmıştı. Biz de Derviş Bey'le ortak basın toplantısı yapmıştık. Teknisyenden daha çok siyasetçinin yönetmesini isteriz. Bunu yapacak olan liyakatli kadrolar. Bana deseler ki buyrun planlamayı yapın, bu beni aşar. Ciddi bir planlama lazım. Tarım, eğitim, besicilik nasıl planlanacak? Bütçe büyüklüğü, kalkınma hedefi, büyüme hızınız, ne kadar istihdam olacak, organize sanayi nasıl büyüyecek, bütün bunları planlayacaksınız."
"Bizim 2 büyükşehir belediyesinde de Ankara ve İstanbul'da da belediye meclisinde çoğunluğumuz yok. Siz eğer belediye başkanı olarak seçilmişseniz ve belde halkına belli sözleri vermişseniz bu sözleri tutmak zorundasınız. İşin kuralı budur."
Cumhurbaşkanı seçilmeyi 1 kişiye endeksliyorsanız çok yanlış yapıyorsunuz demektir. Cumhurbaşkanı makamı kişiye endekslenemez, kurala endekslenir, devlet aklına, birikime endekslenir. Eğer siz kişiler bazında olayı götürürseniz bu yanlış olur. Tam tersine. O nedenle ben kamuoyunda tartışılırken cumhurbaşkanı niteliklerini tartışmamız gerekiyor diyorum. Toplum nasıl bir cumhurbaşkanı istiyor buna bakmamız lazım. Nitelikleri ne olmalı bu cumhurbaşkanının böyle bir şey bekleniyor. Yoksa belki toplum bir pop star da bekleyebilir şu olsun diye. Ben milletin sağduyusuna güveniyorum. Dolayısıyla cumhurbaşkanının nitelikleri ve o niteliklere uygun birisinin olması lazım. Ayrıca şu da çok önemli tabi bir ittifak var, ittifak nasıl bir cumhurbaşkanı adayı istiyor o da çok önemli. Sadece biz yokuz bizim dışımızda İyi parti var, Demokrat parti var, Saadet partisi var.
Bir anlamda Türkiye'yi selamete çıkaracak ve yeniden inşa edecek, altını özellikle çizeyim bir anlayışa ihtiyacımız var. Milli kurtuluş savaşında nasıl taraflar bir araya geldiyse. Şimdi bozulan devlet çarkının yeniden inşa edilmesi lazım. Katı ideolojinin dışında, çağdaşlığı, demokrasiyi örnek alarak. Herkesi kucaklayarak inşa edilmesi lazım. Bu sistem Türkiye'yi felakete götürüyor. Bu sistemin Türkiye'de ciddi bir beka sorunu yaratacağını söyleyen kişiyim."
"Siz iktidara geldikten sonra rövanşist anlayışla devleti yönetirseniz bunlardan farkınız kalmaz. Bizim farkımız adaletle yönetmek. O bana bunu yaptı, dur ben sana ne yapacağım derseniz bunlardan bir farkınız yok. Tabanın böyle bir talebi yok. Devri sabık olmaz, bu çok yanlıştır. Devleti intikam alma duygusuyla yönetmeye kalkarsanız devlet devlet olmaktan çıkar. Yönlendirilmiş mahkemelerle alınan kararlar doğru değil. Devlet adaletle yönetilir."
"Yargıyı başka organlar etkiliyor. Uyuşturucu baronları siyaset kurumunu teslim almış vaziyette. Dava bile açılamıyor. Zindaşti'yi ben mi serbest bıraktım. Polis yakalıyor, hakim serbest bırakıyor. Güney Afrika'dan gelen kokainler. Sedat Peker konteynırların numaralarını yayınlıyor. Evet uyuşturucu buralardan geldi diyor. Nerede bu hükümet? Tonlarca kokain geliyor. Kocaeli'nde, Mersin'de yakalanan uyuşturucu. Hepimiz biliyoruz. Usulen yakalanıyor birisi ama asıl mal arkadan geliyor. Siz dava açamıyorsanız siz baronlardan besleniyorsunuz demektir. Siz onlara karşı çaresiz kalıyorsunuz.
Anneler çocuğun okuldan gelirken cep telefonu yoksa uyuşturucu aldı endişesi içindeler. Uyuşturucu tedavi merkezlerin hiçbir işe yaramadığı, bazen oralarda da uyuşturucu ticareti olduğu şeklinde bana yazılan rapor var. Görevini yapana bir şeyimiz yok. Ama AYM kararını uygulamadı o hakim olamaz. 'Yargıtay'ın kararına uymuyorum, gücümü siyasi iradeden alıyorum' diyorsa hakimlik yapamaz. Hakimlik sadece kanunu uygulamak değil hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine göre karar vermektir. Siyasi otoriteden talimat alacak, 'bunu serbest bırakın, bunu serbest bırakmayın' diye karar verecek. En son papazı serbest bıraktılar. En son kuleden iki kişi kuleden fotoğraf çekmiş, dün bir telefon geldi ikisini gönderdiler. Bu nasıl bir Türkiye? Varsa suçlu bağımsız yargı karar verir."
"Yargıtay tarihinin en karanlık sayfasını kendi iradesiyle oluşturmuştur. Bir Yargıtay kararında imzası dahi olmayan kişi AYM'ye üye yapıldı. O üyenin verdiği karara şahsen ben güvenmem. Oraya bilgi birikimiyle değil saraya bağlılığı ile oraya gitti. AYM'de o kişi saraydan gelecek her talimatın gereğini yapacaktır. Oraya gidişi saraya borçludur. Her yargıcın bir siyasi görüşü vardır, saygı gösteririm. Arkadaşlara söyledim bu kişinin makalesi var mı, yabancı dili var mı, bu kişi kaç yıldır bu görevi yapıyor? Objektif kuralları kim dolduruyorsa gitsin görevini yapsın.
Devlette çok düzgün insanlar var. Bir köşeye atılmış vaziyetteler. Her görüşten insanlar bunlar. Bir siyasi partiye bağlı olmadığı için köşeye atılmış insanlar. Şimdiden bir liste yapmak doğru değil. Bürokrasi birbirini tanır. Kimin iş yapacağını bilir."