CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun öncülüğünde, partinin İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu'nun tutuklanması sonrası başlatılan "adalet yürüyüşü" İstanbul'a ulaştı.
Yürüyüşün, Maltepe'de yapılacak mitingle sona ermesine iki gün kala Kılıçdaroğlu, CNN Türk'te Şirin Payzın'ın sorularını yanıtladı. Enis Berberoğlu'nun tutuklanmasının bardağı taşıran son damla olduğunu kaydeden Kılıçdaroğlu, "Bıçak kemiğe dayandı. Bu pozisyonda biz görevimizi yapmazsak ülkenin sonu felakettir" ifadesini kullandı.
"Lüks karavanda kalıyor" eleştirilerine de yanıt veren Kılıçdaroğlu, "Zaten akşamdan akşama gidiyoruz. Yatacak yer olmasının dışında bir faydasını görmedim" dedi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Adalet Yürüyüşü'nü eleştirirken "Sizin 15 Temmuz’dakilerden ne farkınız var? Onların elinde F-16’ları vardı, helikopterlerle saldırıyorlardı, tanklarla toplarla saldırıyorlardı. Sizler de şu anda yollarda yürüyüşleri yapıyorsunuz, akşam da karavanlarda istirahat ediyorsunuz" ifadelerini kullanmıştı.
Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarından satır başları şöyle:
"Halktan büyük destek gördük. Tüm yurttaşlara teşekkür borçluyum. Kaldığım karavan mütevazı bir karavan. Yediğimiz yemekler, içtiğimiz su belli. Sabah erken kalkıyorum, kahvaltımı yapıp yürüyorum. Yatacak yer olmasının dışında bir faydasını görmedim. Ayaklarıma çok şey borçluyum, herhangi bir sorun çıkarmadı bana. İki doktor arkadaşım var bana yardımcı olan. Bu yürüyüşü daha önce hiç düşünmemiştim. Sonuçta biz bu yürüyüşü gerçekleştirildi.
Enis Berberoğlu'na öfkem geçmedi. Yargıya güvenim tümden sarsıldı. Elbette düzgün, hukuka inanan vicdanına göre karar veren savcılarımız tabii ki var. Ama belli yerlere belli kişiler yerleştiriliyor. Bir muhalif yargılanıyorsa ne kadar ağır ceza verirsem hükümetin gözüne girerim diye düşünüyorlar.
Enis bey ne yaptı? Elde belge var mı yok? Alıyorsunuz ömür boyu hapse mahkûm ediyorsunuz. Sonra 25 yıl hapse çeviriyorsunuz. Belge olmadan olur mu? Zaten bilinen olaylar. Casusluk değil bu.
Adalet mekanizmasına duyulan güven geçmişte de tartışma konusu olurdu. Balyoz, Ergenekon davalarında sahte belgeler üretildi. Şimdi o davaların savcıları hâkimleri hapiste. Bugünküler de unutmasın onlar da kendilerini birgün Silivri'de bulabilirler. Biz onlar için de adalet diyeceğiz.
Enis Berberoğlu olayı bardağı taşıran son damladır. Bakın 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Türkiye'de farklı bir atmosfer oluştu. Bütün partiler darbeye karşı, sivil toplum örgütleri darbeye karşı. Yenikapı'ya gittik, neyin yapılması gerektiğini açıkladık. Erdoğan beni tebrik etti, ne değişti? OHAL'den sonra her şey değişti. Eğer siz terörle mücadele edeceksiniz yasaları beraber yapalım, buna karşı çıktılar. Peki ne değişti 5 gün içinde? 20 Temmuz'a nasıl geldik? 20 Temmuz'da dendi ki "Ben ülkeyi OHAL'le yöneteceğim." Biz buna karşı çıktık.
OHAL'den sonra akademisyenler üniversitelerden atıldı, gazeteciler tutuklandı, kamudan binlerce ihraç oldu, milletvekilleri tutuklandı.
Noldu, binin üzerinde üniversite hocası kapının önüne konuldu. Hapisteki gazeteci sayısı 150'yi geçti. Onun üzerinde milletvekilleri tutuklandı. Enis Berberoğlu olayı bardağı taşıran son damlaydı.
Hapisteki gazeteciler için, tutuklanan gazeteciler için, tutuklanan milletvekilleri için adalet istiyoruz.
Bu yürüyüş demokrasi kültürü gelişmiş bir ülkede olsaydı yöneticiler oturur bir düşünürlerdi. Bu insanlar 40 derece sıcakta neden yürüyorlar? Oturur konuşurlardı. Ama ülkeyi yönetenler demokrasi kültürüden nasiplerini almadığı için karşınızda bir duvar olarak gözükürler. AKP Genel Başkanı ne diyor “Siz yürüyorsunuz. Ben lütfettiğim için yürüyorsunuz.” Anayasal hakkımızı kullanırken, demokrasi kültürü olsaydı böyle bir şey kullanamazlardı. Bu bir son değil başlangıçtır. Parlamentoda sesimizi keserlerse sokağa çıkacağız. Eleştirenler “Niye yürüyorsunuz” diyorlar ama “Bu ülkede adalet var, niye yürüyorsunuz” diyemiyorlar."
"Adalet sokakta aranmaz" diyorlar peki şöyle bir şey söyliyeyim. Demokrasi sokakta aranır mı? 15 Temmuz'da nerede önledik biz darbeyi. Sokaklara çağrıyı kim yaptı? Parlamentoda sesimizi keserlerse biz nerede muhalefet edeceğiz?"
“Mesela yolda yürüyen bir grup bizi alkışlıyor, aynı gruptan 4-5 kişi de rabia işareti yapıyor. Bunlar arkadaşlar, halk arasında bir kavga yok. Bu yürüyüş izim Cumhuriyet tarihimizin en barışçıl yürüyüşüdür. Bize eleştiriler yapanlar, yuhalayanlar, taş atanlar, gübre dökenler de oldu. Biz hiçbirisini sorun yapmadık. Düzcelilerin çok üzüldüğünü biliyorum.Adalet çok yönlü bir kavram. Sadece mahkeme salonlarında aranan bir kavram değil. Tek bir hedef koymadım doğrudur, 20 Temmuz sivil darbesinden sonra topluma giydirilen bir korku gömleği vardı. Türkiye üzerindeki korku gömleğini çıkardı. Artık daha rahat konuşabileceğiz. Bir yürüyüşte on binlerce kişi size refakat ediyorsa o korku gömleğini atmışsınız demektir. Sivil darbeden sonra Türkiye adeta yarı açık cezaevine döndürüldü.”
“Biz bu yürüyüşü yaptık ertesi gün her şey düzelecek diye düşünmüyorum. Şimdi bu yürüyüş demokrasisi gelişmiş bir ülkede olsaydı ve o ülkeyi yönetenlerde demokrasi kültürü olsaydı, düşünürlerdi; bu insanlar 40 derece sıcakta neden yürüyor? Oturup düşünürlerdi, oturup konuşmalıyız. Bizim gibi ülkelerde demokrasi kültüründen gelmeyen insanlar ülkeyi yönetiyorlarsa, yarın sonuç alacağım diye bir hayal peşinde koşamazsınız. Bu kişiler sadece karşısınızda bir duvar olarak dururlar. Partinin genel başkanı diyor ki 'ben lütfettiğim için yürüyorsunuz diyor' Anayasal hakkım ne zaman birinin lütfu oldu? Demokrasinin 'd'sinden nasibini alsaydı bunları söylemezdi. 'Bunlar teröristtir', 1 kişinin burnu bilele kanamadı. Bunlar terörist nedir onu da bilmiyor.”
“Efendim 'adalet sokaklarda aranmaz'. Peki ben onlara sorayım: Demokrasi sokaklarda aranır mı? 15 Temmuz'da demokrasiyi nerede kazandık. Vatandaşları sokağa kim çağırdı? Bu beyefendi çağırdı? Bu ülkeye adalet gelinceye kadar sonuna kadar mücadele edeceğim. Bedel ödeyecekmişiz, hiçbir korkum yok. Bedel ödenecekse önce ben ödemeye hazırım.
Bu bir son değil başlangıçtır. Parlamentoda sesimizi kısmak isterlerse sokağa çıkacağız.
Niçin rahatsız oluyor Binali Bey? Ben adalet için yürüyorum. Binali Bey şunu düşünmüyor mu acaba? Sözcü'nün 2 muhabiri atıldı hapse, itiraz edildi, yargıç karar veriyor…. Deliller toplanamadığı için tutukluluklarının devamına… Ben 80 milyon için adalet arıyorum.
Bu yürüyüş bize, 80 milyonun adalete susamış olduğunu gösterdi.
(Bahçeli'nin açıklamaları) Öncelikle şunu söyleyeyim yanımızda yürüyen çok sayıda ülkücü kardeşimiz var. Ülkünün temelini adalet oluşturur. Adalet olmazsa ülkü olabilir mi? Ben aldığımız duyumlara göre bazı provokasyonlar yapılacağı ve bunun ülkücüler üzerinden yapılabileceğini söyledim. Ülkücüler gelecek burayı provoke edecek diye bir düşüncem yok, ülkücüler vatanlarını, bayraklarını, halkını severler.. Bir leri ülkücü kılığı altında bu yürüyüşü sabote etmek isteyebilir dedim.
Bir üniversite hocası düşürün, bir bildiriye imza atmış. İçeriğini beğenirsin beğenmezsin. İfade özgürlüğü yok mu?
Dünya bu durumu sivil ölüm diye tanımlıyor. İnsanların sivil ölüme mahkum edildiği bir ülkede adalet var diyebilir misiniz?
(FETÖ iddiası) Terör suçtur, etrafımızda bir sürü polis var. Tutuklasalardı. Ben Fetullah Gülen ile oturup görüşmedim, birlikte fotoğraf çektirmedim, ne olur ABD'den dön demedim.
Dediler ki 17-25 Aralık'ta öğrendik yalan. FETÖ'nün bütün elemanlarını devletin en duyarlı makamlarına yerleştirdiler. Milli Eğitim'i tamamen teslim etmişlerdi. Siz ne istediniz de vermedik diyen bunlar değil miydi? Bizi suçluyolar, insanda biraz ahlak olur. Ben kendime güveniyorum. Beni suçlamak istiyorlarsa yürekleri varsa otururlar bir televizyon programında konuşuruz.
Haksızlığa uğradığını düşünen herkes mitinge gelebilir ancak siyasi bir kimlikle, parti bayrağıyla gelmelerini kesinlikle kabul etmiyoruz.
Pazar günü mitinge gelecek olanlardan şunu istiyoruz, güvenlik kuvvetlerine de rica ediyoruz, adalet pankartı dışında başka pankart istemiyoruz. Atatürk posteri ve Türk bayrağı olabilir ancak 6 oklu bayrak bile olsa alacaklar orada. Hiçbir parti afişi, bayrağı, flaması kabul etmiyoruz.
Meclis'in yetkileri elinden alındı, şimdi Gazi Meclis değil, sıradan bir meclis.
Siyasetçi, protesto edilmeye alışmalıdır.
Yürüyüş geç gelen bi olay değil. Eleştirileri saygıyla karşılarım ancak geç gelen bir olay değil. Eğer biz 16 Nisan akşamı sokağa çıkmış olsaydık, toplum zaten çok gergindi, çok sayıda can kaybına neden olabilirdik. Biz sorumlu bir partiyiz. Sorun bizim insanlarımızda değil, sorun YSK içindeki çetede. 1 üye hariç YSK içindeki çetede. O çete yasaya uymadı ve aksine karar verdi. Onların yatacak yeri yoktur. Tamamının atılması lazım. Mühürsüz oy pusulası gerçersizdir diyor, bunlar diyor ki geçerlidir. Neye dayanarak bunu yapıyorsunuz siz?
Şu anda sadece Enis Bey'i ziyaret etmeyi düşünüyorum. AYM birden çok kez aldığı kararda diyor ki tutuklu vekillerle ilgili 'dokunulmazlığı kalktığı zaman yargılanabilir ancak yargılanamaz çünkü seçimle gelmişlerdir'. Doğru bir karar. AYM cesaret edip karar veremiyor. AYM üyeleri daha önce verdikleri bir kararın arkasında neden durmazlar?
İki tane 15 Temmuz var. Biri sokağın diğeri sarayın. Sokağın 15 Temmuz'una sahip çıkıyoruz. 249 şehidimiz, 1000'in üstünde gazimiz var. Sonuna kadar sahip çıkmaya kararlıyız. Ama bir de sarayın 15 Temmuz'u var. Darbe girişimini fırsat bilip 20 Temmuz'da sivil darbe yaptılar. Anmalar yapılırsa tabi ki katılacağız.
Yenikapı'ya da gittim tabi ki, 12 madde halinde neler yapılması gerektiğini söyledim. Yenikapı ruhuna ben ihanet etmedim onlar ihanet ettiler. 5 günde ne değişti de sivil darbe oldu bu ülkede? KHK çıkararak FETÖ ile müdahale edeceklerini söylüyorlar.
Ahmet Şık 'İmamın ordusu' diye kitap yazdı, o zaman içeri aldılar, şimdi sen FETÖ'cüsün diye içeri atıyorlar. Ya akıl mantık, böyle bir şey olabilir mi? Ahmet Şık'ın, Kadri Gürsel'in, Ali Bulaç'ın FETÖ'yle ne ilgisi var? Ortada iddianame de yok. 3 günlük askeri öğrencinin ne günahı var? Nerede gariban varsa hapse attılar, sırtı kalın kim varsa hepsi dışarıda.
Hâkimlerin sağlıklı karar vereceğini sanmıyorum. Hakimler hakim değil, savcılar savcı değil. Sadece siyasal iktidarın beklentilerine göre karar veriyorlar. Şu açıklıkla söyleniyor, şu kişiyi şu kadar süre içerde tutacaksın.
Yürüyüşün felsefesi bu, insanlar artık 'yeter' noktasına geldi. Bu mücadele, hak hukuk adalet mücadelesidir.
Bıçak kemiğe dayandı. Bu pozisyonda biz görevimizi yapmazsak ülkenin sonu felakettir. Biz görevimizi yapıyoruz. Benim bu ülkeye karşı bir sorumluluğum var. Bu ortamda ben nasıl sadece parti binasında kalabilirim, nasıl sadece meclis kürsüsünde konuşma yapabilirim? Medyanın yüzde 90'dan fazlası iktidarın kontrolünde. Sabah öğle akşam tek merkezden alınan haberlerle yayın yapıyorlar.
Kılıçdaroğlu'nun ardından, eşi Selvi Kılıçdaroğlu da Payzın'ın sorularını yanıtladı. Selvi Kılıçdaroğlu, "Siyasete çok uzak değilim, fiilen bulunmadım ama hep ilgimi çekmiştir" dedi. Yürüyüşe CHP liderinin eşi olduğu için değil, adalet talebi için çıktığını dile getiren Selvi Kılıçdaroğlu, "'İstanbul'a kadar yürünecek' dedi, o şekilde haberim oldu. Hep olumlu tepkiler gelmeye başlamıştı. Yürüyüşte tabi ki kendi adıma yürüdüm. Bu ülkedeki haksızlıkları üzüntüleri görüyorum. Yürümek iyi bir karar diye düşündüm" ifadelerini kullandı.