CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, başta Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül'ün aralarından bulunduğu 32 gazetecinin tutuklu bulunmasına tepki göstererek, "Gazeteci yazdığı haberden dolayı hapse atılıyorsa, 'Neden bu haberi yaptın?' diye baskı kuruluyorsa, oturup hep beraber düşünmemiz lazım" dedi. MİT TIR'larındaki görüntüleri yayımladığı gerekçesiyle Can Dündar için “Bunun hesabını verecek” diyen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a, "Diktatör bozuntusu" nitelemesi yaptı ve "Bunun hesabını sen vereceksin, sen" ifadesini kullandı.
"17-25 Aralık aynı zamanda yolsuzlukları anma haftası" diyen Kılıçdaroğlu, "Birileri sanıyor ki biz yolsuzlukları unutacağız. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını korumak bizim namus borcumuzdur. Onun hesabını sormadan bu işin peşini bırakmamız mümkün değildir. Her yurtseverin boynunun borcudur" dedi.
"Sanki Suriye’deki sorunumuz azmış gibi bir de Irak’a girdik" diyen Kılıçdaroğlu, "Asker gönderiyorsanız kendi bakanın, müsteşarın, yetkilin, 'Biz daha önce asker göndermiştik, şundan dolayı sayıyı artırmak istiyoruz' dersiniz. Kahramanlık edebiyatı yaptılar, şimdi geri çekiyorlar. Türkiye’nin saygınlığını ayaklar altına almak için sana bu yetkiyi kim verdi" diye konuştu.
Partisinin grup toplantısında konuşan Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarından satır başları şöyle:
Gazetecilerin tutuklanması.... Hafta sonu Silivri’ye gittim. Keşke Silivri’ye değil de herhangi bir gazeteye kahvaltıya gitseydim. İki gazeteci arkadaşımı ziyarete gittim. Eğer demokrasi diyorsak, eğer özgürlükler diyorsak, bunun mihenk taşı medyadır. Basındır. Basının özgürlüğünün olmadığı bir ülkede toplum da özgür değildir. Toplumun bilgi edinme kanalları tıkanmış demektir. Gazeteci yazdığı haberden dolayı hapse atılıyorsa, “Neden bu haberi yaptın?” diye baskı kuruluyorsa, oturup hep beraber düşünmemiz lazım. Bunun olmadığı bir ülkede demokrasi yara almış demektir. Eskiden 69’uncu sıradaydık, 72’ye geriledik. Lübnan, Kosta Rika ve İran önümüz geçti. Türkiye’yi bu hale kim getirdi? Türkiye’nin uluslararası saygınlığına kim gölge düşürüyor? Özgürce yaşamak istiyoruz. Eğer siz medyaya baskı uygular, haber yapmasını engellerseniz, “Bunun hesabını verecekler” diyor bir diktatör bozuntusu. Bunun hesabını sen vereceksin, sen.
Hiç kimsenin Türkiye’nin onuruyla oynama hakkı yoktur. Türkiye’nin demokratikleşme sürecinin acılarla, gözyaşlarıyla şekillendiğini çok iyi biliyoruz. Bedel ödemenin bazen onur olduğunu da çok iyi biliyoruz. O bedelin 78 milyon insan için ödendiğini de biliyoruz. 32 gazetecimiz hapiste. Yazık günah değil mi? Ayıp nedir biliyor musunuz arkadaşlar? Bir ülkenin başbakanı ya da cumhurbaşkanı herhangi bir ülkeye gittiğinde, “Sizin ülkenizde gazeteciler neden hapiste?” diye sorulması bu ülkenin en büyük ayıbıdır. Yargılanmasınlar demiyoruz, elbette yargılansın ama neden tutukluyorsun? Kaçacaklarmış, nereye kaçacaklar? Telefon açıyorsun, geliyorlar işte. Delil karartacaklarmış. Yahu adam yazmış zaten gazetede, neyi karartacak? Ayıp olan başka bir şey daha var. Sayın Cumhurbaşkanı uçakla geliyor. Çok sayıda gazeteci var. Çoğu havuz medyasından. Her şeyi soruyorlar, şu tutuklu gazetecileri sorayım demiyorlar. Korkuyorsanız binmeyin, gazetecilik yapıyorsanız bu soruyu soracaksınız. Tüm dünyanın sorduğu soruyu sormuyorlar.
Sanki Suriye’deki sorunumuz azmış gibi bir de Irak’a girdik. Asker gönderiyorsanız kendi bakanın, müsteşarın, yetkilin, “Biz daha önce asker göndermiştik, şundan dolayı sayıyı artırmak istiyoruz” dersiniz. Kahramanlık edebiyatı yaptılar, şimdi geri çekiyorlar. Türkiye’nin saygınlığını ayaklar altına almak için sana bu yetkiyi kim verdi.
Türkiye’de saygınlığı ve ağırlığı olan bir cumhuriyeti nasıl bu hale getirdiniz? Havuz medyasında tık yok. Bağdat ve Basra’da Türkiye aleyhine gösteri yapıldı. O topraklarda bizim kadim dostluğumuz vardı. Kültürel, tarihi ilişkilerimiz vardı. Açıkça Türk halkına yalan söylediler. Dediler ki, “Biz oraya davetli gidiyoruz.” Irak Başbakanı etmedi, Dışişleri Bakanı etmedi. Diyecekler ki yine, “Biz kandırıldık.” Çocuk musun sen? Diyorlar ki “Gireriz, onlara mı soracağız?” E sen onların uçağını düşürüyorsun, hava sahanı ihlal etti diye.
Valiye, güvenlik güçlerine talimat verdiniz. Sakın dokunmayın... Türkiye’yi yeniden bir terör bataklığının içine sürükleyen bir iktidarın sorun çözme yeteneği bitmiştir. Türkiye’nin bir numaralı sorunu yönetim sorunudur. Yazık günah bu ülkeye... Şimdi bu insanlar göç etmeye başladılar. Kırsaldan göç ettiler, şimdi kentten göç ediyorlar. Acaba siyasi iktidar bunun sorumluluğunu üstleniyor mu?
Bir başka konuya değineceğim. Sivas’ta bir fabrika var, demir çelik fabrikası. Geçen hafta işçiler eylem yapıyordu. Kimsenin sahip çıkmadığı işçiler. İşçinin parasıyla, arabalarında gezen sendika ağalarına soruyorum. İşçiler eylem yapıyor. Hiçbir partinin sahip çıkmadığı işçilere sahip çıktık. Bütün kesimlerle görüştüler. İki sendika var. Valiyle görüştüler. İşçilerle görüştüler. Aileleriyle görüştüler. 40 bin dönüm arazide kurulan bir fabrika var. 115 ailenin lojmanı var, ayrıca bekar lojmanı var. Düğün salonu, marketi, camisi var. Açıldığında 747 çalışanı var. 360 milyon dolara mal olmuş. Yaklaşık 10 milyon dolara özelleştiriliyor. Ve sonunda fabrika bir mafya liderinin eline düşüyor. İşçiler 12 yılda 2 yıl maaş alabiliyor.
17-25 Aralık aynı zamanda yolsuzlukları anma haftası. Birileri sanıyor ki biz yolsuzlukları unutacağız. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını korumak bizim namus borcumuzdur. Onun hesabını sormadan bu işin peşini bırakmamız mümkün değildir. Her yurtseverin boynunun borcudur.