CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın onaylaması beklenen ''yüksek yargıyı tasfiye'' olarak yorumlanan yargı paketine ilişkin olarak, "Gelen haberler iç açıcı değil. Saray’dan sabaha karşı hakimleri arıyorlar. Orada hakimlere soru soruyorlar. Elde etmeye çalışıyorlar. Vicdanı olan hakimlere sesleniyorum, bir diktatör bozuntusunun tutsağı olursanız tarih sizi affetmez" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "Suriyeli mültecilerin vatandaşlığa alınabileceğine" dair açıklamalarını eleştiren Kılıçdaroğlu, "O savaşın bitmesi için elimizden geleni yapmalıyız. Savaş varsa oraya benzin bidonuyla gidilmez. Suriye’nin yeniden onarılması lazım. TOKİ konutlarını vereceğim diyorsun. Milli irade diyorsun, referandum yapalım. Bakalım millet ne diyor" diye konuştu
İsrail'e varılan mutabakata da değinen Kılıçdaroğlu, 6 yıl önce krizin çıkmasına sebep olan Mavi Marmara gemisinde İsrail komandoları tarafından 10 kişinin öldürülmesine dair "Türkiye’nin başına bunları açan İHH var. Bunlar başlangıçta bir itiraz edecek gibi oldular. Erdoğan fırçasını attı. 'Siz yardım götürürken dönemin başbakanına mı sordunuz?' dedi. Tık yok. Beslenmeyeceksin, beslenirsen boynuna yuları takarlar" ifadelerini kullandı.
CHP lideri Kılıçdaroğlu, Suriye'ye geçen ve IŞİD'e katılan militanlar hakkında "Nisan'dan beri 27 bin Türk selefi gidiyor. Bunların tamamını emniyet biliyor, tamamının telefonu dinleniyor. Yarın Türkiye'ye dönebilecek, burada eylem gerçekleştirecek 1000'in üzerinde insan var deniyor. AKP'nin yöneticileri, iktidar olanları, yani bakanları" iddiasında bulundu.
Kılıçdaroğlu, Danıştay Başkanı Zerrin Güngör'ün ayağa kalkıp Erdoğan'ın karşısında önünü iliklemeye çalışmasıyla başlayan tartışmaya ilişkin olarak, "Amerikan Başkanı bir toplantıya gittiğinde oradakiler ayağa kalkarlar. Ayağa kalkmayan ve alkışlamayan tek grup vardır o da yargıçlardır. Çünkü o yargıçlar onu çok iyi bilir. Gün olur harman olur, herkesin önünde kalktığı Amerikan Başkanı’nı yargılarım" diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, Güneydoğu bölgesinde 7 Hsaziran'daki seçimlerden sonra artan çatışmalara değinerek, "Kim bu ülkeyi terör batağının içine sapladı. Bu işin sorumlusu kim? 2002’de sıfır terörle devraldılar. Terör yoktu, ne oldu da Türkiye bu hale geldi? Dünyanın her yerinde bu işin sorumlusu iktidardır. Bu işin sorumlusu kim Binali Bey. Havuzun başında değilsin artık, Başbakanlık koltuğundasın. Kim bu işin sorumlusu Binali Bey?" ifadelerini kullandı.
CHP lideri, Atatürk Havalimanı'na yapılan bombalı saldırıdan sonra Osmangazi Köprüsü açılışı sırasında "bayram havası" ifadeleriyle ilgili olarak Başbakan Yıldırım'a seslenirken "Ne yaptık Allah aşkına? Teröre lanet olsun dedik. 45 kişi toprağa verilmedi, bu davul zurna nedir diye sormayacak mısın?" diye sordu.
Kılıçdaroğlu'nun partisinin grup toplantısındaki konuşmasından satır başları şöyle:
"Onların bütün acılarını paylaşıyoruz. Böyle bir acının hele hele Avrupa’da yaşanması son derece büyük bir acı. Milletvekili arkadaşlarımız gittiler, Bosna’ya sevgilerimizi ve saygılarımızı gönderiyoruz. Türkiye’de farklı görüşlerimiz olabilir ama Türkiye bir yürek olarak her zaman sizin yanınızdayız. Dünya Şampiyonası’nda bizi güldüren Ayşe Begüm Odabaşı kızımıza yürekten sevgilerimi gönderiyorum.
"Yargı tarihin ilk dönemlerinden itibaren ahlak üzerine kurulmuştur. Toplumun gelenekleri, duyarlılıkları dikkate alınarak. Tarih içinde günümüze kadar adaleti dağıtan organdır yargı. Eğer adalet dağıtacaksa toplumun farklı görüşlerine eşit mesafede olması gerekir. Herkese eşit davranacak çünkü adaleti dağıtıyor. Yargının siyasallaşması en büyük tehlikedir. Yargının siyasallaşması şu anlama gelir. Siyaset kurumunun talimatlarını yerine getiren bir kurum olur. Birisi mi konuşacak iktidar aleyhine, onu susturmanın aracı olur. Yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı üzerinde hep durulmuştur. Yargıç sıradan insanlar gibi insanlar değildir. Eğer yargıç bu niteliklerini kaybediyorsa adalet dağıtamaz algısı topluma yerleşmiş olur.
"Amerikan Başkanı bir toplantıya gittiğinde oradakiler ayağa kalkarlar. Ayağa kalkmayan ve alkışlamayan tek grup vardır o da yargıçlardır. Çünkü o yargıçlar onu çok iyi bilir. Gün olur harman olur, herkesin önünde kalktığı Amerikan Başkanı’nı yargılarım.
"Yargı sorunu var mı bizde? Evet, var. Bu sorunun çözülmesi gerekiyor mu? Evet. Sorunun çözümüne anayasadan mı başlamak lazım, evet anayasadan başlamak lazım. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı üzerine CHP bunu destekleyecek mi, evet destekleyecek. Düne kadar anayasa, anayasa, anayasa diyenler bizim teklifimize kulaklarını tıkadılar. Parlamentoya bir yasa getirdiler. Yargıtay ve Danıştay’ın üyelerini görevden alıyorlar. Bir kanunla anayasanın hükümlerini işlemez hale getiriyorsunuz. Bu asla doğru değil. Buna karşı hepimizin ortak çaba harcaması lazım. Amaç ne? Çünkü yargıyı yürütme organı emrine almak istiyorlar. Talimat alacak bir yerden yargı. O talimata göre karar verecek.
"Türkiye’de demokrasiyi kolay kazanmadık, bu kadar kolay kaybetmeyiz. Bir alt hukuk normuyla, kanunla anayasayı işlemez hale getiriyorsan bu tarihi sorumluluğun altında kalacaksın. Kanununun izin vermediği bir olayı arkadan dolanarak gerçekleştirmeye çalışırsınız. Burada da kanuna karşı hile yapılmak isteniyor. Deniyor ki, nasıl olsa çıktıktan sonra geriye yürümez. Biz gereğini yaparız. Bir yargıcın, dürüst bir yargıcın, hukuk eğitimi almış bir yargıcın demokrasiye bu pencereden bakması asla doğru değildir.
"Elbette yargının içinde sorunlar olabilir, yargıcın olması gereken saygınlığına uygun davranmayan yargıçlar da olabilir. Sorun yargının kendi içinde çözmesi gereken bir sorundur. Ama hayır, öyle yapmayalım. Bildiğimizi okuyalım. Ayıklayalım, yandaşlarımızı koyalım. Son derece tehlikeli bir olay. Umarım buna kimse izin vermez.
"Yargı niye önemli? Adalet arıyorsak, başvuracağımız bir yer gerek. Neresi orası, mahkeme. Başka bir yere başvuruluyorsa o toplumda çürüme vardır. Yargı kendi güvenilirliğini, kendi saygınlığını korumak zorundadır. Aynı çukura düşerse lekeyi kimse açıklayamaz.
"Muhsin Yazıcıoğlu, helikopterle giderken bir kaza oldu, öyle deniyor. Yazıcıoğlu ve yanındakiler hayatını kaybetti. Davalar açıldı, 132 kişi hakkında. İhmal, suç delillerini yok etme, değiştirme. İki saat beklediği söyleniyor, ondan sonra hayatını kaybettiği söyleniyor. İHA muhabiri 20 dakika arıyor, konuşuyor. Yine buraya kimse ulaşmıyor. Daha sonra otopside muhabirin çenesinin kırık olduğu söyleniyor. Daha da önemlisi, enkaz üzerinde helikopterin beyni denen kısım yok. Kimlerin söküp aldığı belli değil. Ailenin avukatı diyor ki, düşmeyle ilgili 4 dakika 37 saniyelik radar görüntüleri silinmiş diyor. Cumhurbaşkanı DDK’yı devreye koyuyor. Ağır bir kamu hizmet kusuru ortaya çıkmıştır diyor. Yargı verdiği kararda, incelediği bir olayda vatandaşın kafasında kocaman bir soru bırakıyorsa, orada yargı yoktur. Yargının önemi budur işte.
"Kim bu ülkeyi terör batağının içine sapladı. Bu işin sorumlusu kim? 2002’de sıfır terörle devraldılar. Terör yoktu, ne oldu da Türkiye bu hale geldi? Ne oldu? Kayseri’deki Adem mi bu işin sorumlusu? Konya’daki Muhammed mi? Kim bu işin sorumlusu? Esnaf mı bu işin sorumlusu, bakkal mı, manav mı, sanayici, berber mi? Kim bu işin sorumlusu? Çıkıp da bu sorunun cevabını birilerinin vermesi lazım. Dünyanın her yerinde bu işin sorumlusu iktidardır. Terörü azdırdılar.
"Binali Bey, sana eskiden Milyon Ali diyordum. Bu işin sorumlusu kim Binali Bey. Havuzun başında değilsin artık, Başbakanlık koltuğundasın. Kim bu işin sorumlusu Binali Bey
"Şehirler silah deposuna döndürülürken kim vardı iktidarda? Benim soracağım soruyu okuması yazması olmayan 4 yaşındaki çocuk bile biliyor. Havuz işlerine meraklıydı, olabilir. Bu terör örgütlerine dokunmayın diye talimatı veren kim? Sakın bunlara dokunmayın diyen kim? Bunun hesabını soracak mısın, yoksa sormayacak mısın? Sorarsan sana düşük profilli başbakan demeyeceğim.
"İki yüz bin kilo bomba yerleştiriliyor. Şehitlerimiz bombalar sonucu hayatını kaybediyor. Neredeydiniz siz. Yeni oturdun başbakanlık koltuğuna. Bu 200 ton nereden çıktı diye, soracak mı? Abisi izin verirse. Ki abisinin izin vereceğini de sanmıyorum. Ağzımızı her açtığımızda dava açıyorlar. Ben de demiştim açmazsanız namertsiniz diye. Ben 'AKP’liler teröre yardım ve yataklık yaptılar' dediğimde kabul ediyorlar. Bütün şehit yakınları sormak zorunda. Hepimiz sormak zorundayız. Sormazsak vatandaş olarak görevimizi yapmamış oluruz.
"PKK yetmiyormuş gibi başımıza bir de IŞİD çıktı. Havalimanını bastılar, 45 kişi hayatını kaybetti. 200’ün üstünde yaralı var. Ne yaptık Allah aşkına? Teröre lanet olsun dedik. 45 kişi toprağa verilmedi, bu davul zurna nedir diye sormayacak mısın?
"Bayram öncesi bu olaydan sonra gazeteciler geldiler. Görüşlerimi sordular. Kimseyi eleştirmedim. Parti adı da vermedim. Başbakan'a 11 soru sordum. Dedim ki:
1- Musul Başkonsolosluğu basılırken hangi hükümet IŞİD yaptı demedi?
2- Hangi millletvekili PKK ve IŞİD terör örgütü değil dedi?
3- IŞİD iyi ki varsın diyen milletvekili hangi partiden?
4- IŞİD hangi hükümet iktidardayken palazlandı?
5- Yaralanıp Türkiye'de tedavi edilen IŞİD militanları hangi iktidar zamanında ayrıcalık sağlandı?
6- Hangi hükümet döneminde IŞİD silahlandırıldı?
7- Bakanlar Kurulu, MGK IŞİD terör örgütü kararı alındı mı?
8- Hangi savcı IŞİD terör örgütüyle ilgili iddianame hazırladı? Hazırlandı da bizim mi haberimiz yok?
9- IŞİD'in Türkiye lideri kim?
10- IŞİD'in son bir yıl içinde Türkiye'de yaptığı eylemlerin sorumlusu kim?
11- Güvenlik zafiyeti yoksa, yönetim zafiyeti mi var?
"Oraya gelmeden önce, bugün cevap vermiş bana. AKP, sadece PKK’ya yardım ve yataklık yapmadı, IŞİD’e de yaptı. Bu soruları sorarken bir gazeteci sordu, AKP’yle IŞİD arasında ideolojik akrabalık var. O nedenle üstüne gidemiyor, kol kanat geriyor. Bakın neden. Biz konuşurken onlar gibi mideden atmıyoruz. İşkembeden atmıyoruz.
"Şu çarpıcı gerçeği ifade ediyor, 'Ürdün, Tunus ve Suudi Arabistan' seviyesine ulaştı deniyor, buradaki militan sayısı. Kimin gözü önünde ulaştı, kim iktidarda. Nisan'dan beri 27 bin Türk selefi gidiyor. Bunların tamamını emniyet biliyor, tamamının telefonu dinleniyor.
"Yarın Türkiye'ye dönebilecek, burada eylem gerçekleştirecek 1000'in üzerinde insan var deniyor. AKP'nin yöneticileri, iktidar olanları, yani bakanları... Nasıl PKK'ya yardım ve yataklık yaptılarsa, IŞİD'e de yardım ve yataklık yapıyorlar.
"IŞİD hakkında hangi savcı iddianame hazırladı. Hangi Bakanlar Kurulu "Türkiye IŞİD'i bir terör örgütüdür" dedi. Böyle bir karar var denebilir, Birleşmiş Milletler kararlarına uyuyorlar. Binali Bey bana cevap vermiş. "Ben tek cevap veriyorum" diyor, 11 soru sıkar tabii. "DEAŞ'a karşı karar alınırken CHP niye hayır dedi" diyor. Ya abinin yalancı olduğunu biliyoruz zaten, senin bir diploman var ama kim ne olduğunu bilmiyor. Bir karar var arkadaşlar, Suriye'ye savaş açma kararı. Suriye'ye gidecekler, savaş açacaklar. İçinde ne PKK ne IŞİD hiçbir şey denmiyor. Bugün olsa yine karşı çıkarım. Ben niye askerimi başka ülkeye göndereyim? Ya yalan olur da bu kadar kuyruklusu olmaz. O koltuğun nasıl farkında değilsin, nasıl bu kadar ucuz yalan söylüyorsun? Sen yalan söylemeye utanmıyor musun? Sana bu yanlış bilgileri kim veriyor? Şimdi ne diyecek Binali Bey? Senden tek isteğim var, bunları affediyorum. Yüreğin yetiyorsa, Başbakanlık koltuğunda oturuyorsan, "geçmişte yapılan hataların da üzerine gideceğim" diyorsan kalk bana cevap ver. Artık konuşamazsın. "PKK'la savaşalım" demişsin "Evet" demişiz, "Suriye ile savaşalım" demişsiniz, "Hayır" demişiz. Ya bugün olsa yine "Hayır" deriz. Siyasette abartmalar olabilir, ama siyaset yalanı kaldırmaz arkadaşlar. Müslümanım diyen birinin yalan söylemesini bu toplumun değerleri kabul etmez.
"Dış politikada elli sefer söyledik. "Yanlış yapıyorsunuz" dedik. Hatırlarsınız koalisyon görüşmeleri sırasında bize gelmişlerdi. "Bu dış politikanın 180 derece değişmesi lazım" dedik. "Siz böyle dediniz diye koalisyon kurmuyoruz" demişlerdi. Şimdi fırıldak gibi 360 derece döndüler.
"İsrail'e büyük tavizler vererek anlaştılar. İsrail hiçbir taviz vermedi. "Özür dilemişler" nerede? Telefonla dilemişler. Sen Rusya'ya mektup yazdın, özür diledin. Onlar asla özür dilemeyecek. Kalktın üç büyük laf ettin. Tazminatı bile İsrail ödemiyor, "Bir vakfınıza öderiz" diyorlar. Hatırlar mısınız bir bakanımıza düşük koltuk vermişlerdi, tüm bunları sineye çektiler. "Biz İsrail'e muhtacız" dediler, hani sen dünya lideriydin? Ne oldu da birden bire bu koskoca ülkeyi İsrail'e muhtaç haline getirdin. CHP böyle bir anlaşma imzalasaydı, Cuma namazlarında, namaz sonrası bütün camilerde mitingler olurdu. Bütün camilerde mitingler olurdu. Şimdi ben samimi Müslüman kardeşlerime sesleniyorum, dini çıkarları için kullananlara değil "Bizim samimiyetimize inanın" Biz her koşulda Türkiye'nin çıkarlarını savunuyoruz. Her kişinin kimliğine, yaşam tarzına, haklarına saygılı bir partiyiz. Bakın, bakın arkadaşlar bu anlaşmanın ayrıntılarını veriyorum
1) Gazze ablukası olduğu gibi kaldı 2) İsrail'in NATO'ya üye olmasının yolunu açtık 3) OECD üyeliğini açtık İsrail'e 4) İsrail doğalgazını Türkiye üzerinden pazarlayacak 5) İsrail askerlerinin aleyhine açılan tüm davalardan vazgeçtik 6) Özür mektubu bile göndermediler 7) İsrail'in Gazze üzerindeki egemenliğini Türkiye Cumhuriyeti tanımış oldu. Bütün bunların karşılığını 20 milyon dolara aldılar. 20 milyon dolara Türkiye'nin özgürlüğü İsrail'e satıldı. Tam bir teslimiyet anlaşması!
"Bunlar da Müslüman geçiniyordu. 'Dünya lideriyiz' diyorlardı. Kendi çıkarları için yeri geldi mi Türkiye’yi de satarlar. Tam bir teslimiyet anlaşması. Ne diyordu diktatör bozuntusu. 'Ben görevde olduğum sürece İsrail’le normalleşme mümkün değil.' Mavi Marmara, zaten baştan dediler ya. Aşdod’a gel, biz götürelim. Şimdi nasıl kurtaracaklar, nasıl kıvıracaklar, bunun arayışındalar. Aşdod Limanı’na gitti. Peki kardeşim, buradan da televizyoncular gidiyorlar. İlk yardım geldi diye. Vatandaşı kandırmaya çalışıyorlar. Ve değerli arkadaşlarım. Türkiye’nin başına bunları açan İHH var. Bunlar başlangıçta bir itiraz edecek gibi oldular. Erdoğan fırçasını attı. 'Siz yardım götürürken dönemin başbakanına mı sordunuz?' dedi. Tık yok. Beslenmeyeceksin, beslenirsen boynuna yuları takarlar. Ses bile çıkaramadılar. İzni Erdoğan kendisi vermiştir. “Otorite biziz, bu izni biz verdik” dedi. Artık bu milletin gerçeği görmesi lazım. Gün veriyorum, tarih veriyorum. Bir Allah’ın kulu çıkıp, “Hayır, bu konuşma doğru değil” diyemiyor.
"Tükürdüler, tükürdüklerini yalattılar. Bir Suriyeli tartışmasıdır gidiyor. Ne diyorlardı? Emevi Camii’nde namaz kılacaklardı, 3 saatte Suriye’ye giriyorlardı. Bırakın Suriye’ye girmeyi, Süleyman Şah Türbesi’ni zor kaçırdılar. 3 milyon Suriyeli geldi. 6 milyon işsiz var, vatandaşlığa alacağız diyor. 17 milyon fakirimiz var. Biz Suriyelilere karşı değiliz, onlar da insan, misafirimiz. Savaştan, ölümden kaçıyorlar. Vatandaşlığı hangi gerekçeyle veriyoruz.
"Gaziantep, eğer bir önlem alınmazsa çok daha ciddi tehlikelerle karşılaşabilir. IŞİD’in yuvalandığı bir yerdir. 500 milyon nüfusu olan Avrupa 500 bin kişi alıyor, biz 3 milyonu alıyoruz. Niçin, hangi gerekçeyle?
"Türkiye’nin açıkça genleriyle oynandı. Güvenlik riski var. Kimin terörist olduğunu, kimin masum olduğunu kimse bilmiyor. Reyhanlı’da iki Suriyeli bomba yaparken öldü. Bütün bu gerçekler dururken, bütün bunları unutuyorsunuz, Suriyelilere vatandaşlık veriyorsunuz. Bakın daha geçen gün Konya’da oldu, bir Suriyeli, bir bizim vatandaşımız hayatını kaybetti. Çatışmalar çok daha farklı noktalara gidebilir. Yönetme güçleri yok bunların.
"O savaşın bitmesi için elimizden geleni yapmalıyız. Savaş varsa oraya benzin bidonuyla gidilmez. Suriye’nin yeniden onarılması lazım. TOKİ konutlarını vereceğim diyorsun. Suriye’de yanan yıkılan evler var. Onları yapalım. Hiç kimse dedesinin, babasının bulunduğu toprakları terk etmek istemez. Ama savaş varsa zorunlu kaçıyorlar. Sokaklarda dilenen binlerce Suriyeli var. Milli irade diyorsun, Referandum yapalım. Bakalım millet ne diyor."