CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Davutoğlu’nun başbakan olduktan sonra Türkiye’ye daha sıcak mesajlar vermek yerine CHP’yi eleştirdiğini belirterek, “Daha otoriter bir yönetime hazırlanıyor Türkiye” dedi.
Davutoğlu, çözüm sürecine CHP’nin de katkı vermesi çağrılarına ilişkin olarak, “Madem yeni bir dönem başladı, başladıysa görelim yeni dönemi. Nedir bu çözüm süreci? Hükümet bize gelip, ‘size bilgi verelim’ dedi de biz ‘vermeyin’ demedik hiçbir zaman” dedi.
Milliyet'ten Meriç Tafolar'a konuşan Kılıçdaroğlu, yeni Anayasa tartışmaları konusunda da uzlaşılan 60 maddenin değiştirilmesine karşı olmadıklarını vurgulayarak, yeniden Uzlaşma Komisyonu oluşturulmasını adres gösterdi.
Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarından satırbaşları şöyle:
Davutoğlu’nun seçildikten sonra ilk eleştirdiği parti CHP oldu. Oturup Türkiye’ye daha sıcak mesajlar verebilirdi, doğrudan CHP’yi eleştirmeye başladı. Yeni bir dönemden söz ediyorsunuz, daha otoriter bir yönetime hazırlanıyor Türkiye. Kendisine açık mektup yayınladım. Başbakanlık yapacaksa önüne fırsat geldi. Ayağına bir top attım, fırsat verdim. Başbakanlığını kanıtla. Açıklamasını tebessümle okudum. Diyorlar ki bunları görün ama susun ve Davutoğlu’na sempatiyle yaklaşın. Yeni bir süreç başlattığını ben de biliyorum, daha otoriter bir sürecin ilk adımlarını attı. Otoriter bir yapıyı pekiştirerek tahkim ederek sürdürme gibi bir eğilimi var. Demokrasiden giderek uzaklaşıyor.
Yasada açık hüküm var, kimse BDDK’ya emir ve talimat veremez. Buna cumhurbaşkanı da dahil. Bunu gördüğü halde sessizliği korursa başbakan değildir. Onun adını bizim halkımız söylemiş, onun adı kukla başbakandır. Ben bu tanımı yapmaktan rahatsızım. Kendisi bu tanımı yapmamı zorunlu kılıyor. Benim yaptığım çağrı hukukun gereği olarak bir ana muhalefet partisinin yapması gereken çağrıdır.
Eleştiriler yapıldı diye tümüyle ilişkileri koparmış değiliz. Başbakan devlet yönetiminin gereğini yapacaktır, biz de gördüğümüz yanlışları eleştireceğiz. Başbakan’ın anlamadığı bizim eleştiri yetkimiz. Evrensel hukuk bize bu yetkiyi vermiş. Onun için adımız anamuhalefet. Başbakan her eleştiriyi demokrasiye aykırı söylem olarak algılıyor bu da onun demokrasi kapasitesini gösteriyor.
Halkın seçtiği cumhurbaşkanına elbette saygı göstereceğim ama anayasaya, hukuka saygı gösterirse. Ama ‘Ben hukuku çiğnerim, siz bana saygı gösterin’. Bu kendimizi inkâr etmek anlamına gelir. Neden açık mektubu yayınladım. Cumhurbaşkanı doğrudan başbakanın alanına girerek yasadışı müdahale ettiği için. Tam bir sessizlik... Beni eleştiriyorlar. Yanlış yapan bir başka kişiyi niye eleştirmekten korkuyorlar. Onun ağır gölgesini üstlerinde hissediyorlarsa hükümet olamazlar. İstediği kadar ben başbakanım desin.
Altan Tan geçenlerde diyor ki çözüm sürecinden Genelkurmay Başkanı’nın, anamuhalefet partisi liderinin haberi yok. Ben parlamentoda uzlaşma komisyonu kurulmasını ısrarla talep ettim. Madem yeni bir dönem başladı, başladıysa görelim bakalım yeni dönemi. Nedir bu çözüm süreci? Neler yapılıyor bu çözüm sürecinde? Biz bilmiyoruz. Hükümet gelip ‘bilgi verelim’ dedi de ‘vermeyin’ demedik hiçbir zaman. Onlar gelip bilgi verme konusunda sıcak olmadılar. Gelmek isterlerse elbette gelirler düşüncelerini aktarırlar. Biz de kendi düşüncelerimizi söyleriz.
Karşılıklı güvensizlik üzerine inşa edilen bir süreç var. Anamuhalefet sürecin içinde nasıl olacak? Sürecin içinde olmamızın yolu şudur. Ak Parti yasa tasarısı getirir, destek veririz ya da karşı çıkarız. Bize getirirlerse önerilerimiz olabilir. Sonuçta kendi ülkemizde birlik, huzur olmasını istiyoruz. Bu çatışmalar biterse siyaset sağlıklı bir zemine oturmuş olacak. Toplum daha fazla kaynaşmış olacak, farklı bir Türkiye çıkacak.
Anadilde eğitim konusunda Avusturya’da görev yapan bir akademisyenden bir rapor istemiştim, çocuklarıyla karşılaştığı bir sorun nedeniyle dünyadaki uygulamaları araştırmıştı. Çocukları Türkçe biliyor ama Avusturya’da okula gidecekler, orada dil Almanca. Rapor geldi. O rapor üzerinde ön çalışma yapıyoruz. Biz olaya eğitim bağlamında çocuğun üstün yararı açısından bakıyoruz. Konu siyasetçilerden çok pedagogların sorunudur. Böyle bakıyoruz meseleye. Pedagogların da katılacağı çalıştay düzenleyeceğiz. Çocuğun üstün yararı açısından bakıp değerlendireceğiz.
Zorunlu din dersi konusunda AİHM kararına herkes uymak zorunda. Bu hükümetin görevlendirdiği yargıcın sözüne kulak versinler. Bütün dinleri öğretirsiniz bir sorun yok. Müslümanlığı ya da bir mezhebi öğreteceğim derseniz sorun olur.
Seçimlere yönelik bugünden bir ittifak sözü vermek doğru değil, şu anda söyle bir şey de söz konusu değil. Ben yüzde 10 seçim barajının demokrasinin gelişmesi önündeki en büyük engellerden birisi olduğuna inanan birisiyim. Bir parti düşünün hülle yoluyla parlamentoya giriyor. ‘Yüzde 10’u aştınız parti olarak girin’ diyorlar böylece daha fazla milletvekili çıkarıp parlamentoda güç gösterisi yapmayı amaçlıyorlar. O tuzağa düşmemek lazım.
İktidar, IŞİD’in rehinelere bir şey yapmayacağı algısına sahip, sesimizi çıkarmayalım, terörist demeyelim, nasılsa bırakacaklar. Yarın bombalanacak orası. Ne diyecekler? Biz eğer terörden en büyük zararı gördüysek IŞİD’i terör örgütü görüyorsak, batı ittifakı içinde yer alıyorsak IŞİD’e karşı mücadeleye destek vermeliyiz.Ama kapalı kapılar ardında IŞİD’i destekleyen, silahlandıran, sırtını sıvazlayan bir siyasal iktidarın bunu yapma şansı yoktur.
(Hükümetin, uzlaşılan 60 maddeye ilişkin anayasa değişikliğini yapalım çağrısı konusunda) Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nu bozan kimdi? AKP. Yeniden çağrıyı yapan yine onlar. Dönem açılsın, bir uzlaşma komisyonu kurulur yine, bakılır üzerinde çalışılır ve sonuçlandırılır. Bütünü için de yapılabilir. Uzlaşma komisyonu kendi aralarında protokol yapmıştı. Protokolün özü şuydu bütün üyelerin ortak talebiyle meclise inecekti. Ortak talep gerçekleşmedi. Protokole saygı gösterdik. Yine oturur karar verirlerse, 60 maddede uzlaştık, kabul edelim. Onlar bozdular bunu.