CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, hükümetin 20 Temmuz 2016'da Türkiye'ye sivil darbe yaptığını belirterek "Dikta yönetimini bırakın, 12 Eylül'ü bile aratıyorlar" dedi.
Kılıçdaroğlu'nun açıklamaları şöyle:
Mülkiye'nin öğrencileri de burada. Hoş geldiniz. Türkiye'yi yönetenler oradan çıkarlar. Şimdi 20 Temmuz sivil darbesinden sonra pek çok hocanın görevine son verildi. Bakın 12 Eylül sevgili gençler, görevlerine son verilen hoca sayısı o dönem 127. 20 Temmuz darbesinden sonra görevine son verilen hoca sayısı 4811. Kapının önüne koydular. O hocalar ki çocuklarımıza aydınlık bir geleceği öğreten ve bu hocalar yetişsin diye yurt dışına gönderdiğiniz, gelsin üniversitelerimizde ders versinler diye üzerine titredik. Kapının önüne koydular.
12 Eylül askeri darbesini bile aratıyorsunuz siz. Onların çevresinden bir örnek vereceğim. Fatma Bostan Ünsal, bu da görevine son verilen akademisyenlerden birisi. AKP'nin 64 kurucusundan biri aynı zamanda. Kapının önüne kondu, eşi MAZLUMDER'in başkanı ve eski AKP'li vekil. Bakın ne söylüyor; 28 Şubat'ta akademi bize kapalıydı ama görüşlerimizi rahat bir şekilde ifade ediyorduk. Bugün, o meşruiyette konuşamıyorduk, mağduriyetleri dile getirdiğimizde kendi arkadaşlarımız bunu ihanet olarak görüyor. Kendi içlerinden birisi kapının önüne kondu arkadaşlar.
Biz bakın, hep söyledik; insanın siyasi düşüncesine bakmıyoruz. İnsanın yaşam tarzına bakmıyoruz. İnsanın kılık kıyafetine bakmıyoruz. Bu ülkede yaşıyorsa başımızın üstünde yeri var, bu kadar açık.
Arkadaşlar bakın, dikta yönetimini bırakın, 12 Eylül'ü bile aratıyorlar, yine söylüyorum. Fatma Bostan Ünsal ne diyor? "Gözaltındayken ve evindeyken intihar edenler çok daha dramatik olduğu için, ihraçlarla ilgili konuşmaktan utanıyorum" diyor. Biz hep beraber, kim mağdursa onların yanında duracağız.
"Bu ülkede 6 milyon işsiz var"
Mağdur aileleri var aramızda, "Çocuklarımız aylardır hapiste" diyorlar. Ben harp okulu öğrencileri de biliyorum, askerleri de biliyorum. Size sözüm söz, adalet gerçekleşinceye kadar her zaman mağdurların yanında olacağız. Gündemimizde anayasa değişikliği var. Ama halkın gündeminde ne var? Birinci sorun işsizlik. 18 yaşına bastın mı milletvekili olacaksın diyorlar. Bir gencin babası geldi, "Oğlum 28 yaşında, kaç yıldır işsiz. Biz milletvekilliği değil, çocuklarımıza iş istiyoruz" diyor.
18 yaşındaki milletvekili kuralını kimin için getiriyorlar? Ankara'da oturan beylerin çocukları mı torunları için getiriyorlar. 18 yaşında milletvekili yapacaksın, askerlikten muaf tutacaklar. Kahramanmaraşlı Ökkeş'in çocuğunu mu milletvekili yapacaklar? Nisan ayında sandığa gideceksiniz, demokrasi sadece benim sorunum değil, şunu kendinize sorun "Benim çocuğum var, kaç aydır, kaç yıldır işsiz. Sen buna çözüm mü buldun"
Sevgili gençler, sizin oyunuzu almaya çalışıyorlar bu oyuna gelecek misiniz? Ayrıca askerlikten muaf yapacaklar, bu Ankara'daki beylerin çocukları hiçbir zaman askere gitmez. Ama garibanın çocuğu gider, El Bab'a gider, şehit olur gelir, ya senin çocuğuna niye nasip olmuyor bu şehitlik, kendi çocuğunu niye El Bab'a göndermiyorsun? Ya sen kimin çocuğuna güveniyorsun da Rakka'ya gidiyorsun? Alın çocuklarınızı Rakka'ya gidin. Hangi gerekçeyle gidecekler Rakka'ya. Hangi devletin kara kuvvetleri konumuna geliyorsun siz. Türkiye'nin güvenliği El Bab'dı bitti. Bunlar bir ara Şam'a da gideceklerdi, Allah'ın takdiri, Süleyman Şah türbesini kaçırmak zorunda kaldılar.
Yeni anayasa değişikliğiyle Türkiye'yi uçuracağız diyorlar. 15 yıldır Türkiye'nin başındasınız siz, iki yıldır zaten fiilen başkanlık sistemi uygulanıyor. Başbakanlık koltuğu boş, cumhurbaşkanı yardımcısı gibi görev yapıyor. Sayın Cumhurbaşkanı bir şey söyleyecek de Binali Yıldırım itiraz edecek, aklınıza gelir mi böyle bir şey? 500 metreden görse Erdoğan'ı 100 düğmesi varsa 10 saniyede ilikler.
İşsiz sayımız 771 bin kişi arttı iki yılda. Son iki yılda şunu yaptık, bunu yaptık deyin inanalım. Türkiye bir felaketin eşiğine yuvarlanarak gidiyor. Resmi rakamlar açıklandı, işsizlik oranı yüzde 12.1. İş aramaktan umudunu kesenlere soruyorlar "Yıllardır iş arıyordum, bıraktım" diyorlar. Onları dahil ettiğimizde de yüzde 19.4. Kriz dönemlerine bakalım, 2001 krizinde yüzde 9'du. 2017, yüzde 19.4. 6 milyon işsizimiz var. Şimdi 6 milyon işsiz ne demektir? Danimarka'nın nüfusu kaç biliyor musunuz? 5 milyon. Bizim işsiz ordumuz Danimarka'nın nüfusundan daha fazla. Bir kişi işsizse ne olacak? Askere gitmiş gelmiş bir çocuğu düşünün. Taşı sıksa suyunu çıkaracak ama işsiz. Babanın, annenin evine bakıyor.
Utanarak söylüyor annesine "Babama söyle, bana harçlık versin" diye. Dolayısıyla boşanmalar arttı diyoruz. Niye artıyor, sebeplerinden biri bu işsizlik. Peki, bu Ankara'daki işsizler, gerçekten işsizleri düşünüyorlar mı? Şimdi hakkını yemeyelim, çıktı sayın Cumhurbaşkanı, Türkiye'de bir milyon işveren var, herkes birini alırsa çözeriz diyor.
Ekonomi bilgisine bakın, pırıl pırıl bir zeka. Bu öneriyi önce 2004'te yapmış kimse takmamış, 2010'da yapmış kimse takmamış. 2017'de yine yaptı, takarlar mı, takmazlar mı bilmiyorum. Diyor ki "Ben işçi almayanların teşhir edeceğim" diyor. Yani baskıya başladı. Bütün dünya bilir ki; eğer bir ülkenin fabrika varsa, üretim varsa işsizlik sorunu yoktur arkadaşlar. İstihdam alanı yaratıyorsanız sorun yoktur. İşveren zarar ediyor. Öyle işverenler biliyorum ki ağlayarak işçisini gönderiyor. Şimdi "Alın" diyor. E parasını ver? Bu Ankara'daki beyler, fabrikalarına işçi aldılar mı? Bir tek işçi bile almadılar. Her fabrikana on bin tane işçi al, her gemine 5 bin işçi al. Elinizden tutan mı var. Bu milletin ferasetine, ahlakına güveniyorum. Bu milletin bu tür palavralara kulak asmayacağını da biliyorum.
Zonguldak'ta kömürümüz var değil mi, dışarıdan kömür getiriyoruz. Niye kendi ülkenden almıyorsun? Gittiler Afrika'da arazi kiraladılar, tarım yapıp istihdam yaratacaklarmış. Ya senin ülkende 6 milyon işsiz var. İki Trakya büyüklüğünde alan ekilmiyor senin ülkende. Senin Afrika'da arazi kiralamasının ne anlamı var? Boşuna Gazi Mustafa Kemal "Köylü milletin efendisidir" demedi, sen köylüleri köle yaptın.
Çiftçi kardeşim, bunlar kimin hükümeti. Sana tek bir örnek vereceğim. Milletvekili arkadaşlarım, siz de her gittiğiniz yerde anlatın. Yatın mazotundaki vergiyi sıfırladılar, senin mazotundaki vergini sıfırlamadılar. Senin mazotunu sıfırlamıyorlarsa sen onları sandıkta sıfırla kardeşim.
Die Welt'in Türkiye temsilcisini niye gözaltına aldınız? Siz onu gözaltına alırsanız hiçbir Alman buraya gelmez. İngilizler gelmiyor, Japonlar gelmiyor. Neden gelsinler? Otellerimizin kusuru mu var, fiyatlarımız mı yüksek? Ama gelmiyor kimse. Bunun sorumlusu kim? Bu soru can alıcı sorudur. Bütün bunların sorumlusu Türkiye'yi yönetenlerdir. Peki fatura kime çıkıyor? Fatura millete çıkıyor. Bunlar faturayı da ödemiyorlar. 16 Nisan'da sandığa gideceksiniz, bu faturayı ödemiyoruz demenin zamanı artık gelmiştir. "Ortadoğu bataklığı" diyorlar artık bunlar da. Ortadoğu bataklıksa oraya asker göndermeyeceksin kardeşim, göndermeyeceksin.
Hani bir vatandaş vardı, telefonla konuşurken "milletin anasına küfreden" diyen bir vatandaş vardı. Bunlar el üstünde tutuyordu bu müteahhiti. Onun 424 milyon liralık vergisini ve cezasını sıfırladılar. Ama senin borcunu sıfırlamıyorlar. Şimdi düşün kendine sor sevgili vatandaşım, bunlar kimin hükümeti? Sayın Cumhurbaşkanı'na teşekkür ediyorum. Meydan meydan dolaşıyor, biz hayatta 18 yaşı anlatamazdık, o anlattı. Ben anlatsaydım koro halinde üstüme gelirlerdi, Cumhurbaşkanı'na diyemiyorlar ama bunu, e adam söylüyor. Bu 50 milletvekilini niye artırıyorlar.
Bunun cevabını hala bekliyoruz, yükü sonunda bizim sırtımıza yükleyecekler. Meclis ne yapacak? Dişleri sökülmüş Meclis'in, al maaşı otur yerine. 500 neyine yetmiyor, neden 600'e çıkarıyorsun. Eğer 600'e çıkarıyorsa ve sen de "Hayır" diyorsan, sen de hayırlı bir iş yapacaksın. Ben "Tüm yetkiler tek elde toplanıyor" deseydim kıyamet kopardı. Şimdi Cumhurbaşkanı aynen bunu söylüyor. Teşekkür ediyorum sayın Cumhurbaşkanı, bu kadar açık ve net konuştunuz. Rejim değişikliğini itiraf ettiğin için sana yürekten teşekkür ediyorum. Şu soru da önemli. Bu anayasa değişikliği vatandaşın hangi sorununu çözüyor. Sorununu alsın, vicdanında ölçsün, biçsin, tartsın "Ya bu anayasa değişikliği benim hangi sorunumu çözüyor" diye.
Terör mü bitecek, borcum mu bitecek? Bunun cevabı henüz yok, sadece bir laf var. "Türkiye'yi uçuracağız" diyorlar. Biri size engel mi oldu? Uçuracağınız kadar uçurdunuz, felakete sürüklediniz. Darbeye kucak açtınız. Buna "Hayır" dediğiniz zaman adalet gelecek. Diyorlar ki bu anayasa değişikliğiyle istikrar gelecek diye. Ya 15 yıldır kafa ütülediniz istikrar, istikrar diye. 15 yılda demek ki bu memlekette istikrarsızlık varmış da sizin haberiniz yokmuş. Emin olun bir gün "15 yıldır Türkiye'yi biz değil, başkaları yönetiyordu" diyecekler. Birine ihale edecekler, eminim bize etmeyecekler. Bu konuda memnunum.
Çift başlılık meselesini de itiraf ediyorlar. Ben hem başkan olacağım, hem de bir partinin genel başkanı olacağım. İki şapkası olacak. Bundan daha iyi çift başlılık mı olur? Bir de şöyle bir şey, diyelim ki başkan o il başkanını başkan yardımcısı tayin etti. Eder, eder. Kaç yardımcısı olacak bu cumhurbaşkanının, kaç bakan olacak?
Bunu da açıklığa kavuşsun. Eğer cumhurbaşkanı, o ilin başkanını başkan yardımcısı tayin ederse vay valinin haline. Bu mudur devlet arkadaşlar?
Hakemliği düşünün. Galatasaray-Fenerbahçe maçında Galatasaray Başkanı'nın hakemlik yaptığını düşünün. Hakemin tarafsız olması lazım, tarafsızlık objektifliktir. Haksızdan yana olmamak demektir. Tarafsızlık budur. Şimdi kamu denetçisi gönderiyorlar. Sayın Cumhurbaşkanımız ne diyor, "Bir insanın karakterinde tarafsızlık olmak diye bir şey yoktur". TBMM'de yemin ederken namus ve şeref sözü veren kimdi? Referandumda bir madde var, yargı bağımsızlığının yanına "tarafsızlığını" da eklemişler. Nasıl oluyor? Cumhurbaşkanı diyor ki, tarafsızlık diye bir şey yoktur. O zaman anayasaya niye eklediniz?
Sayın Başkan seçildikten sonra da gelecek tarafsızlık üzerine yemin edecek. Neresinden tutsanız dökülüyorlar arkadaşlar. Bir partinin mutfağında anayasa hazırlarsanız böyle olur. Kendi kendilerine çaldılar, kendi kendilerine oynadılar. Sayın Cumhurbaşkanı meydanlara çıktı, hiçbir itirazımız yok. Ama "Ben anayasa referandumu için çıktım" diyemiyor. Buradan sayın Erdoğan'a söz veriyorum "Ben evet oyu için meydanlara çıkıyorum, açılış için değil" de, vallahi bir şey demeyeceğim. Daha garip olanı bizim belediye başkanlarına valiler yazı gönderiyor "Açılacak yerler varsa bize bildirin, Cumhurbaşkanımız gelecek onları açacak" diye.
Tek adam rejimi Türk tipidir diyorlar. Osmanlı'da tek adam bile yoktu, padişah vardı bir de veziri azam vardı. O Osmanlı'da da vardı. Şimdi biz bunların hepsini atıyoruz. Tarihini doğru bilmeyen bir toplumu felakete sürükler.
Aramızda üniversite öğrencileri var. Hocalarınızı kapının önüne konduğunu biliyorum, sizlerin de sahip çıktığını biliyorum. Siz yarın hayata atıldığınızda "Ben atılan hocamın yanında dik durdum" diyebileceksiniz. Sizden isteğim şu, 6 milyon üniversite öğrencisi var.
Bunların büyük bir kısmının ailesi başka yerde, okudukları başka yerde. Lütfen kaydınızı okuduğunuz yere aldırın ve referandumda oy kullanın. Hocalarınızın yanında olun. Oy kullanmaya gitmemek, referandumda "Evet" demektir. Bakın Türkiye bir kişiye teslim edilemez. Kör topal olsa da bir demokrasisi vardır. Diyorlar ki "Hayır" diyenler 82 anayasasını savunuyorlar. Aksine, darbe anayasasından Türkiye'yi temizlemeye çalışıyorlar. Sayın Binali Yıldırım, siyasi ahlak yasasını çıkarmaya hazır mısınız, arkadaşlarımız tasarıyı hazırladı.
Daha önce Davutoğlu, biz siyasi ahlak yasası teklifini çıkaracağız dedi, kafasına vurdular. Bir başka darbeyle kapının önüne kondu. Barajı kaldırmaya var mısınız? Siyasetin finansmanını ahlaki değerler üzerinden inşa etmeye var mısınız? Biz 80 milyonun iradesinden yanayız. "Hayır" çıkarsa ne olur diyorlar. "Hayır" çıkarsa sayın cumhurbaşkanı yerinde kalır, ama millet diyor ki "anayasal sınırlarına çekil, kim sana hadsizlik yaparsa biz haddini bildiririz".
Ya Binali Bey de rahatlayacak, Binali Bey'e karşı herhalde bir Davutoğlu darbesi yapılmaz. "Hayır" onun da güvencesi. TBMM daha güçlü, daha görkemli şekilde faaliyetlerini sürdürecek. Çift başlılık asla olmayacak, herkes kendi görevini yapacak. Hiç kimse çıkıp da "Meclis'i feshediyorum" diyemeyecek. Milli irade korunacak. Milletvekili ile millet arasındaki bağ korunacak, ilişkiler kopmayacak. Bunlardan yanaysanız bunları düşünün, sandığa öyle gidin. Onun için 'hayır'lı olsun diyoruz. "