CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Erdoğan’dan daha özgürlükçü, kimseyi ötekileştirmeyen, kin beslemeyen birinin cumhurbaşkanı olacağına inanıyorum" dedi.
Taraf gazetesinden Andrew Finkel'in "Erdoğan Köşk'e çıkmayacak" başlığıyla yayımlanan (24 Temmuz 2012) Kılıçdaroğlu söyleşisi şöyle:
Siz 2002’de siyasete, yani parlamentoya girmiştiniz. Neden? 2002’de siyasete Sayın Deniz Baykal’ın daveti üzerine girdim, emekliydim, birden fazla sivil toplum kuruluşunda görev yapıyordum. Birisinde de başkanlık yapıyordum. Sayın Baykal Cumhuriyet Halk Partisi’nde siyaset yapmamı istedi. Aile olarak da CHP geleneğinden gelen bir aileyiz. Kabul ettik ve siyasete girdik.
Neyi amaçladınız, teklifi neden kabul ettiniz?
Siyaseti kabul etmemin nedeni şu; sivil toplum örgütünde çok şey söylüyorduk. Özellikle ben Vatandaşın Vergisini Koruma Derneği’nin başkanlığını yapıyordum. Demokrasinin olmazsa olmazı, yurttaşın ödediği vergilerin hesabını sormasıdır. Eğer vatandaş verdiği vergilerin hesabını sorabiliyorsa o ülkede demokrasi gerçekten derinleşir. Bu siyasette bizim anladığımız anlamda pek sorulan bir soru değildi. Ben acaba bunu parlamentoda daha net dile getirebilir miyiz, toplumun her kesimine yayabilir miyiz diye bir amaç güttüm. Bu çerçevede siyaseti kabul ettim.
2002 seçimlerinde AK Parti sıfırdan gelip yüzde 30 oy aldı. Nasıl alabildi?
Sağda ciddi bir boşluk vardı. O boşluğu kısmen AKP doldurdu. AKP’nin daha farklı söylemleri vardı; demokrasi, özgürlük, toplumun her kesimini kucaklamak gibi, kimseyi ötekileştirmemek gibi. Batı’ya verdiği mesajlar vardı. Biz AB’ye girmekte çok kararlıyız gibi vaatleri vardı. Türkiye’nin baskıcı değil demokratik bir yönetime ihtiyacı var gibi söylemleri vardı. Aydınlarla iyi ilişkiler kuruyordu, onlara her türlü özgürlük vaadinde bulunuyordu.
Siz o mesajı beğeniyor muydunuz?
O mesajları büyük ölçüde CHP de söylüyordu.
O zaman, mesela Erdoğan 2002’de size sorsaydı ona katılır mıydınız?
Hayır, çünkü ben Erdoğan’ın geldiği geleneğin samimi olmadığının, bütün söylemlerini asıl amaca ulaşmak için dile getirdiğine inanan bir kişiyim. Takiyye kültürü dediğimiz bir kültür vardır. Bu kültürden beslenenler o kültürden kolay kolay kurtulamazlar. Halka doğruları söylüyormuş gibi yapıp asıl amaca ulaşmak için mücadele eden bir kültürdür bu. Demokrasi söyleminde bulunurlar, demokrasiyi askıya alırlar. Özgürlük alanlarını kısıtlarlar. Böyle bir kültürden geliyor Tayyip Erdoğan. Acaba gerçekten değişti mi? Milli gömleği değiştirdik dendi. Artık yeni bir AKP var. Biz eskiden söylenenlerin tamamını artık bir tarafa bıraktık, yeni bir yol haritası çizdik kendimize dediler. Daha özgürlükçü, daha demokrat bir yola çıkıyoruz dediler ama geldikleri nokta böyle olmadığını gösteriyor.
Ama 2007 seçimlerinde de AKP oylarını arttırdı ve CHP’nin sadece oyu yüzde bir arttı.
CHP’nin şöyle bir açmazı vardı. Dünyasını daha çok eleştiri üzerine kuran bir parti idi. İktidardaki partinin yaptığı yanlışları sürekli dile getirip, yeni öneriler, çözümler üretmeyen bir parti konumundaydı. Oysa iktidar odaklı bir partinin, sorunlara çözüm üretmesi gerekiyor, Çünkü AKP’nin eksikliklerini toplumda yaşayanlar görüyor zaten.
O günlerin CHP’si iktidar olmak istiyor muydu?
Kendisini iktidar olmak istiyorum diyordu ama söylemleri onu iktidara taşıyacak söylemler değildi.
Deniz Baykal CHP’ye hâkim olamadı...
Politikada siyasetçinin önemli bir görevi var. Ülkeyi yönetmek gibi bir iddiası var. Ama siyasetçinin halkta karşılığının olması, geniş kitleleri kucaklaması, barışması gerekiyor. Bunu yaptığında iktidar olma şansını yakalar. Toplumun her kesimine gidip, onun değerlerine, inançlarına, kimliğine değer verip, saygı gösterip, onun sorunlarını çözebileceğini anlatmamız ve onu ikna etmemiz gerekiyor. Biz vatandaşı değerlerinden soyutlayıp farklı bir kişi olarak konumlandırdığımız zaman istediğimiz amaca ulaşamayız.
Birinci AK Parti hükümetiyle ortak yönününüz neydi? AK Parti neyi iyi yaptı?
AB sürecinde getirdikleri tüm yasalara destek verdik. Ama bu giderek tıkanan bir sürece dönüştü. Çünkü AKP elde etmek istediklerini elde etmiş, daha güçlü konuma gelmişti. İki, AKP ekonomik bir krizden çıkmıştı, o krizin faturasını Ecevit Hükümeti ağır bir bedelle ödemişti. AKP ilk iktidar olduğunda o ekonomi politikasından vazgeçmek istedi ama vazgeçmenin doğuracağı tepkileri görünce aynı politikayı sürdürdü. Bir süre sürdürmesi enflasyonun kontrol altına alınması için çok önemliydi. Ama bir süre sonra onu sürekli bir politika haline dönüştürdü. Bu da sağlıklı bir çıkışın olmadığını gösterdi bize. Ben AKP’nin ekonomi politikalarına katılmıyorum.
Türkiye’de yüzde 8-9 büyüme var ama... Nerede yanlışlık yaptı AKP?
İsterseniz 1923’ten alın ya da 1950’den AKP iktidarına kadar alın, büyüme ortalama yüzde 5.5 civarında. AKP döneminde yüzde 5.7 civarında, çok değişen bir şey yok aslında. Bu gerçeği dünya kamuoyunda ekonomiyle ilgilenen hassas çevreler biliyor, görüyorlar. Ama yaratılan imaj sanki AKP ekonomide olağanüstü başarı sağlamış gibi. Öyle olsaydı neden milyonlarca insan işsiz? Biz neden yurtdışından tarım ürünü ithal ediyoruz? Tarımda bir mucize olurdu o zaman. Hollanda 80 milyar dolar tarım ihraç ediyor. Tarımda büyüme yüzde 1.5 civarında.
Yarın başbakan olsanız, siz ne yapacaksınız ekonomiyi düzeltmek için?
Türkiye yeni bir ekonomik programla yola çıkmalıdır. Bu yeni ekonomi programının ana noktası üreten Türkiye olmak durumundadır. Türkiye üretmelidir. Bunun için, bir, vergi politikasını üretime yönelik olarak yeniden oluşturmak zorundadır. Örneğin, asgari ücret üzerindeki verginin yüzde 1’e inmesi lazım. İki, teşvik politikasını üretime yönelik olarak yeniden düzenlemelidir. AKP, dört teşvik kararnamesi çıkarttı; ilk çıkan üçü başarısız demektir. On yılda altı kez mali af çıkardı, sonra affın affını çıkardı. Çünkü insanlar ödeyebilecek durumda değiller. Mali af çıkararak onları bir anlamda tekrar ödemeye hazır hale getiriyor. Merkez Bankası politikasını yeniden düzenlemek zorundasınız. Merkez Bankası gerçek anlamda özerk olmalı, günlük sıcak politikasında daha bağımsız bir Merkez Bankası profili çıkmalı ortaya. Vergi politikasını, para politikası, bütçe politikasını, maliye politikasını böyle belirlememiz gerekiyor. Üreten... Üretmekten kastettiğimiz de şu: Katma değeri yüksek ürünlerde teşvik politikasına ayrı bir ağırlık vermemiz gerekiyor. Madem ki dünya bilgi toplumuna doğru evrildi, Türkiye’nin de ekonomi politikasını bilgi toplumuna doğru evirmesi gerekiyor. Üniversitelerin özerk olması lazım ve bilim insanlarının özgür olması lazım...
YÖK ne olacak?
YÖK’ün kalkması lazım. 21’inci yüzyıl Türkiyesi’nde YÖK olmaz. 21’inci yüzyılda Cumhurbaşkanı rektör atamaz... Üniversiteler kendi rektörünü seçmesini bilmiyor mu? Bilim insanları bilmiyor mu? Siz onların üzerine başka bir otoriteler getiriyorsunuz. Üniversiteler özgür, özerk olmalı; öğrenciler de üniversite yönetiminde söz ve karar sahibi olmalı. Onlar yarının Türkiyesi’ni yönetecek kişiler. Kendi üniversitelerinde yönetme gücünde olacaklar ki, ülkeyi yönetme gücünde olabilsinler
Vakıf üniversitelerine nasıl denetim yapacaksınız?
Özel üniversitelerin güçlenmesi lazım. Üniversiteler arasında bir kurul zaten var. İstenirse ek yetkiler bu kurula verilebilir. O kurumda vakıf üniversiteleri de gelip yer alabilirler. Üniversitelerarası kurul, üniversiteler ile ilgili ortak normları belirleyebilir. Oraya siyaset karışmamalı. Onların temel hedefi şu olmalı: Türkiye bilgi toplumuna süratle nasıl evrilebilir? Bunun üzerine politika oluşturmalılar. Üniversitelerin eğitimine ayrılan kaynağın fazla olması lazım. İrlanda’da kısa sürede, nasıl hızlı bir kalkınma yakalandığını bizim görmemiz lazım. Orada üniversitelerin nasıl etkili olduğunu da görmemiz lazım. Bizde maalesef üniversiteler ortaçağın medreselerine dönüştürülmeye çalışılıyor. Oysa her türlü düşüncenin özgürce tartışıldığı mekânlar olmalı üniversiteler. Bunu yapmazsanız üniversite, üniversite olmaktan çıkar.
Siz CHP’ye başkan oldunuz, bu kolay iş değil. CHP canavar gibi bir şey. Burada bir paradoks var. Siz temkinli bir adamsınız, Erdoğan gibi sert bir adam değilsiniz. CHP’ye hâkim olabilmek için nasıl bir beceriye sahip olmak lazım?
Biz ülkemizde demokrasi, özgürlük istiyoruz; o zaman partimizde de bunlar olacak. CHP uzun yıllar parti içi iktidara odaklanmış bir parti idi. Şimdi parti içi iktidara odaklanmaktan örgütü çıkarmamız lazım. Örgüt iktidar olmaya odaklanmalı. Örgütün iyi bir eğitimden geçmesi gerekiyor. Sosyal demokrasiyi iyice anlaması gerekiyor. Bizim ürettiğimiz halka yönelik çözümleri halka çok iyi anlatmamız lazım. Partimizde uzun zamandır kadın ve gençlik kolları kurultayları yapılmıyor. 8-10 yıl aradan sonra şimdi parti yönetiminde söz sahibi olacaklar. Merkez Yönetim Kurulu’na Kadın ve Gençlik Kolları genel başkanları gelecekler ve onlar orada konuşacak, tartışacak, düşüncelerini dile getirecekler. Uzun yıllar, merkezden kadın kolları, gençlik kolları başkanı atadık. Buna da son verdik. Yine uzun yıllar parti içinde acaba genel başkana karşı olanlar varsa onları partiden ayıklayalım, sürelim gibi bir algı vardı. Onu tümüyle yerle bir ettik. Türkiye’de her yerde, her ilde özgürce il ilçe seçimler yapılmaktadır.
AKP oyunu yüzde 34’ten 49’a yükseltti. Sizce nasıl yaptılar?
Onlardaki tablo ile bizdeki biraz farklı. AKP’de demokrasi yok. Onlara talimat gelir, sen il başkanı olacaksın denir, herkes gider ona oy verir. Bu doğru bir anlayış değil. Bu otoriter bir yapıyı destekleyen bir anlayıştır.
Ama oylarını nasıl arttırdılar?
Sosyolojik olarak bunun çok iyi tahlil edilmesi lazım. Neden böyle oluyor? Ben size örnek vereyim, Başbakan Diyarbakır’a seslendi: Size yeni bir hapishane yapacağım dedi, eski hapishaneyi yıkacağım dedi ve oyları aldı. Demokrasilerde hapishane vaat edilmesi mümkün mü? Başka ülkede böyle bir şey görüldü mü? Hapishane vaat eden bir siyasal parti lideri olarak o koltukta oturması mümkün müdür? Daha fazla oy alması mümkün müdür? Hayır! Ama aldı. Diyarbakırlılara sormak lazım, size modern bir hapishane yapana hangi gerekçe ile oy veriyorsunuz?
Tarih kitapları yüz sene sonra Erdoğan ile ilgili neyi anlatacak?
Yüz sene sonrasına gitmeye gerek yok. Kısa süre içinde de çok şey anlatılacaktır. Özgürlük ve demokrasi vaat eden ve bu amaçla iktidara gelen birinin, iktidar olduktan sonra toplumu nasıl baskıcı bir hale getirdiğini, basılmamış kitaplarla ilgili yargı kararları çıktığını, yargıya müdahale ettiğini, kendi istediği mahkemeleri kurdurduğunu, o mahkemelerin aydınlar, gazeteciler üzerinde nasıl baskı kurduğunu, onları hapse attığını, bunu yazacaktır tarih. Bu bilinen, görülen, bugün de yazılan çizilen şey ama yazan çizenlerin bedeller ödediği bir Cumhuriyet’te yaşıyoruz biz.
Erdoğan Cumhurbaşkanı olacak mı?
Ben Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olacağına inanmıyorum.
Erdoğan olmazsa, kim gelecek?
Daha özgürlükçü, toplumun her kesimini kucaklayan, kimseyi ötekileştirmeyen, yüreğinde kin değil insan sevgisi olan birinin Cumhurbaşkanı olacağına inanıyorum.
Aklınızda biri var mı?
Bir kişi yok, ama bir profil var tabii aklımda. Bu bir erkek ya da kadın olabilir ama temel özelliği bu ülkede herkesin kabul edebileceği biri olması.
Amerika’da başkanlık kampanyası yıllar önceden başlar. Erdoğan da Cumhurbaşkanlığı talebini ortaya koydu. Sizin niye bir adayınız yok?
Henüz adaylar çıkmadı. Tayyip Erdoğan kendi kendine gelin güvey oluyor, ben cumhurbaşkanı olacağım diyor. Bu bile, demokrasiye saygısı olmadığını gösteriyor.
Sizin adayınız nasıl seçilecek?
Toplumun benimseyebileceği kabul edebileceği, siyasal kimliği çok fazla öne çıkmamış, birikimi, bilgisi, dünya görüşü ve dünyayı tanımasıyla herkesin saygı duyduğu bir kişiyi aday çıkarmak isteriz.
Kim, nasıl seçecek; halktan, Meclis’ten, nereden gelecek?
Meclis’ten de olabilir, parlamento dışından da olabilir.
Bize bir ipucu verin...
Geniş çerçeve dışında özel bir ipucu vermek doğru olmaz. Çünkü kafamda henüz belli bir isim yok.
Siz aday olacak mısınız?
Hayır. Zaten partili kimliği öne çıkmamış birisinin aday olması çok daha önemli.
Peki genel seçimleri nasıl kazanabilirsiniz? Son seçimlerde yüzde 25 aldınız, hükümet olmak için yüzde 20 artış lazım herhalde. CHP bunu yapabilir mi?
Yapmak için çalışacağız. Toplumun her kesiminde şikâyet var, aydınların, gazetecilerin, üniversitelilerin, çiftçilerin, toplumun, örgütün şikâyeti var. Örgütlü toplumun, sivil toplumun şikâyetleri var. Bütün mesele şu: Biz bütün bu şikâyetleri yanıtlayabilecek bir siyasal irade artı güven koyabilir miyiz ortaya?
Koyabilir misiniz? CHP için “Eski tüfek... Yenileneceğiz diyorlar ama yapamıyorlar” deniyor. Seçmenlerle bir inandırıcılık sorununuz var mı?
Güven vermemiz lazım.
Nasıl vereceksiniz?
Güven vermenin yolu şu, onu da yüreklilikle söyleyeyim. Halka güven vermek siyasette çok önemli yani bizim inandırıcı olmamız çok önemli. Buradan yurttaşlarıma söylemek isterim. Bize inansınlar ve bize güvensinler. Neden derseniz? Bizim yaptığımız projeler AKP tarafından hayata geçiriliyor. Biz ne söyledik: Bedelli askerlik dedik. “Bu uygulanmaz” dediler. Geldiler, uyguladılar. Emekliler için intibak yasası dedik; 2B Yasası dedik. Orman köylüleri ve tarımda hazine arazileri diye 2B sorunu vardı. “Çözeceğiz” dedik, “siz hayalcisiniz” dediler, geldiler yasayı çıkardılar. Parasız eğitim dedik, “bu uygulanamaz” dediler. Başbakan talimat verdi, üniversite harçlarının kaldırılması ile ilgili. Çözmeye yönelik fikirleri atan tek partiyiz.
Siz mi? Ama AKP oy kullanıp uyguluyor bunları...
Ama bizim istediğimiz şekilde değil, eksik uyguladılar. Biz daha tutarlı ve daha kararlıyız... Bedelli askerlik dediler ama parası olmayan için bedelli askerlik getirmediler, biz parası olmayan yoksul çocuklar için de aynı koşulları sağlamak istedik. Ayrıca kendi partimize yönelik bir şey daha söyleyeyim. Sadece söylemle, genel başkanın ya da yardımcıların, milletvekillerin söylemleri ile iktidar olunmaz. İktidar olmanın yolu il, ilçe yönetimleri, kadın ve gençlik kollarımızla Türkiye çapında ortak dil geliştirmemiz gerekiyor ve bunu her yerde seslendirmemiz gerekiyor.