T24- CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, BM'nin Mavi Marmara raporu sonrasında hükümetin uyguladığı yaptırımları eleştirerek, "BM raporu dış politika tarihinin en büyük hezimetidir" dedi. Gazze ablukasının meşrulaştırıldığını belirten Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Gül'ün 'yok hükmündedir' dediği raporu Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun meşrulaştırdığını da söyledi. Aydın'da bulunan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, İsrail ile ikili ilişkilerde gelinen durumu değerlendirirken hükümetin dış politikasını da sert bir dille eleştirdi. Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarının tam metni şöyle:
İsrail Devleti’nin ortak insanlık değerlerini ve uluslar arası hukuk kurallarını hiçe sayan menfur Mavi Marmara katliamının üzerinden 15 aylık bir süre geçmiştir.
9 masum sivilin uluslar arası sularda katledildiği birçoğunun yaralandığı ve insanlık dışı muameleye maruz kaldığı bu saldırı Türk ve dünya kamuoyunun haklı öfkesini çekmiştir.
Bilindiği üzere Güvenlik Konseyi’nin çağrısı doğrultusunda Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin konuyla ilgili oluşturduğu Soruşturma Paneli’nde güya Türkiye de yer almaktaydı.
Hal böyleyken öncelikle 1 Eylül 2011 tarihinde basına sızdırılan, daha sonra Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin onayıyla resmileşen “Mavi Marmara Raporunun” İsrail’in hak tanımaz ve hukuk dışı tutumlarını meşrulaştırmaktan başka bir amacı olmadığı apaçık görülmektedir.
Hükümetin izlediği dış politikanın sonucu olarak, haksız ve insafsız Gazze Ablukası için İsrail’in arayıp da bulamadığı hukuki ve meşru dayanak Birleşmiş Milletler raporu yoluyla İsrail Devleti’ne adeta hediye edilmiştir. Elimizdeki tek gerçek maalesef bundan ibarettir.
İnsafsız ve haksız Gazze ablukasını insani nedenlerle reddeden ve bu insanlık dramını, insanlığın ortak acısı olarak gören milletimizi, geldiğimiz bu noktada bir kez daha düşünmeye davet ediyorum.
Geçmişten beri Ortadoğu Siyaseti’nin en önemli aktörü olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sergilediği bu diplomatik kifayetsizliğin nedenlerinin çok iyi tahlil edilmesi gerekmektedir.
İsrail’in Gazze Ablukasını güya gayrı meşru ve etkisiz kılmaya niyetlenip, üstelik birde Birleşmiş Milletler marifetiyle bu ablukanın meşruiyetini ve hukukiliğini tescil ettirmekten başka sonuç elde edemeyen bir dış politikaya başarılı denilebilir mi?
Türkiye kaybeden taraf olduBu olayın başından beri Türkiye devamlı kaybeden taraftır.
Türkiye can ve mal kaybetmiştir.
Türkiye hukuk mücadelesini kaybetmiştir.
Türkiye itibar kaybetmiştir.
Türkiye ile beraber Gazze de kaybetmiştir.
İsrail’in Gazze’ye uyguladığı haksız abluka, hükümetin başarısız dış politikası yüzünden zerre kadar zayıflamamış, aksine daha da keskinleşmiştir.
Dünya kamuoyunun büyük desteğine rağmen Türkiye’nin ve dolayısıyla Gazze’nin aleyhinde çıkan bu rapor, dış politika tarihimizin en ağır hezimetlerinden birisidir.
Sayın Dışişleri Bakanı’nın açıklamaları bu hezimeti halkın gözünden kaçırmaktan başka bir amaca hizmet etmemektedir. Bakanın açıkladığı sözde müeyyidelerin Türk kamuoyunu aldatma dışında hiçbir fonksiyonu yoktur.
Sayın Bakan ve Hükümet bu açıklamaların İsrail üzerindeki etkisinden çok Türk kamuoyu üzerindeki etkisiyle meşguldürler. BM Raporu Gazze’ye uygulanan ambargoyu hukukileştirmiş ve meşrulaştırmıştır.
İsrail bundan sonra Türkiye’den özür de dilese, tazminat da ödese bu gerçek değişmeyecektir.
Rapor 'yok hükmünde' değildirİsrail alacağını almıştır.
Sayın Cumhurbaşkanı ; “Bu rapor bizim için yok hükmündedir” diyorlar. Nasıl oluyor bu? Türkiye’nin temsilcisi Sayın Sanberk o komisyonun bir üyesi değil miydi? Ancak Türkiye’nin imzasıyla hukuki bir nitelik kazanmış olan bu rapor, nasıl yok hükmünde olabiliyor? Kaldı ki, yapılan açıklamadan görüldüğü üzere bu rapor Sayın Dışişleri Bakanı için yok hükmünde değildir.
Çünkü Sayın Bakan, raporun bir kısım tespitlerini kendi tezlerine referans olarak kullanmış ve raporu meşrulaştırmıştır. Bu bir diplomatik garabettir.
Öte yandan Sayın Bakan’ın açıkladığı müeyyideler, sembolik bir değer taşımaktadır. Türkiye-İsrail ticari ilişkilerine ilişkin neden en küçük bir müeyyide düşünülmediğini hükümet açıklamalıdır. Sayın Başbakan dün İsrail’le ticari ilişkilerin de dondurulacağını açıkladı. Ancak, daha sonra Başbakanlık ticari ilişkilerin dondurulmayacağını söyledi. Yani Başbakanı Başbakanlık düzeltti.
Burada Sayın Dışişleri Bakan’ının ve hükümetin bir hususa daha açıklık getirmesi gerekmektedir.
Bu raporun kamuoyuna sızdırılması ile aynı tarihe denk gelen Türkiye’ye füze kalkanı konuşlandırılmasının kabulü arasında bir ilişki var mıdır?
Hükümet, füze kalkanı projesine evet derken, BM raporundan haberdar mıydı, değil miydi?
Bir yandan İsrail’le askeri işbirliği anlaşmalarının askıya alınacağı ifade ediyorsunuz. Diğer yandan, İsrail’in güvenliğini sağlamaya dönük olduğu baştan deklare edilen füze kalkanı projesine evet diyorsunuz? Neden ?
Cambaza bak demekten bu millet bıkmadı mı?
Aslında siz açıkça milleti kandırıyorsunuz. İsrail’in güvenliğini Türkiye olarak garantiye almış oluyorsunuz.
Sayın Başbakan’ın gündeminde popülizm yapacağı Arap Sokağı diye yeni bir siyasi muhatap oluştu. Arap Sokağı Başbakan’ın dış politikasının birinci önceliği haline geldi.
Mısır gezisi neyi değiştirecek?Arap kardeşlerimizin hissiyatı bizim için önceliklidir. Ama, sokağın öncelikleriyle siyaset yapılamaz. Üzülerek ifade edeyim ki, Sayın Dışişleri Bakan’ı da Başbakan’ın dümen suyunda gidiyor. Oysa Dışişleri Bakanları itfaiyeci gibidirler. Onlar yangın çıkarmaz, yangını söndürürler. Öyle olması gerekir.
Sayın Başbakan şimdi de tutmuş Gazze’ye gitmekten söz ediyor. Gitsin elbette, gitmesin demiyorum.
Ama neyi değiştirecek bu gezi. Sayın Başbakan bunu açıklasın.
Recep Tayyip Erdoğan hala temel hatasında ısrar ediyor ve sokağa oynuyor. Birleşmiş Milletler Raporuyla Türkiye’ye ve Gazze’ye yaşattığı hezimeti Gazze sokaklarının coşkusuyla örtmeye çalışacağını umuyor.
Ben şimdi Sayın Başbakan’a soruyorum:
İstedin.
Atadın.
Yürütüyorsun.
Aktarıldı.
Uyardı.
O zaman ne diye bu raporu kendi elinle, kendi temsilcinle tamamlattırıyorsun?
Çekersin temsilcini ve hiç değilse İsrail lehinde bir belgenin oluşumunu engellersin.
Gazze ablukası meşrulaştırıldıHükümet kanadından Sayın Sanberk’i suçlayan açıklamalar yapılıyor. Bu bir siyasi yüzsüzlüktür. Sayın Sanberk’i seçen hükümet. Resmen tayin eden hükümet, talimatlandıran ve Dışişleri müsteşarıyla birlikte müzakereye yetkilendiren hükümet ve bizzatihi müzakereleri takip eden Dışişleri Bakanı. Peki kimden şikayet ediyor? Sanberk kendisine ne talimat verildiyse onu yerine getirdi şimdi günah keçisi yapılıyor.
Hükümet Gazze ablukasını kendi eliyle meşrulaştırmıştır.
O ablukayı delmek için canlarını veren vatandaşlarımızın ruhu incitilmiştir.
Peki ne yapılmalıydı?
Şayet İsrail’e bir müeyyide uygulanacaksa, hiç bu yola başvurmadan evvel uygulanmalıydı.
Dünya kamuoyunun yeterli desteği vardı. Türkiye, İsrail üzerinde fiili bir baskı kurabilir, etkili de olurdu.
O zaman İsrail’in eli zayıftı. Şimdi ise İsrail’in eli güçlendirilmiştir. Hem de bizim Hükümetimiz tarafından güçlendirilmiştir.
Sayın Başbakan’ın macera arayışları Türkiye’yi bu noktaya getirmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, demokrasi bilincinden ve terbiyesinden bu kadar uzak, dış politikayı bu kadar karanlık dehlizlerde yürüten, hiçbir şeffaflığı olmayan bir başka hükümet yoktur.
Sayın Dışişleri Bakanı, muhalefet partilerini talimatlandırmayı da ihmal etmemiş.
Siz Türkiye’nin itibarını, saygınlığını, bölgedeki etkinliğini, saçma sapan politikalarınızla Akdeniz’in sularına gömün, biz size alkış tutalım.
Bu olacak şey mi?
Ne zaman bizi bilgilendirdiniz. Gizli açık bir toplantıyla ne zaman parlamentoyu bilgilendirdiniz ki şimdi arkanızda durmamızı istiyorsunuz.
Siz, ulusal çıkarlarımızla böylesine acemice oynarken, görmeyeceğiz, duymayacağız, sesimizi çıkarmayacağız öyle mi?
Tam aksine yanlışa yanlış diyeceğiz. Halkımızı doğru bilgilendireceğiz.
Her hafta bir ülkeyle savaş durumuBir hafta önce Suriye’yle savaş noktasına gelen Türkiye, bir hafta sonra İsrail’le aynı noktaya geldi.
Bu absürt bir durumdur. Bir garabettir.
Bütün bu işler, parlamentoya bilgi verme ihtiyacı duyulmadan yapılmaktadır.
Oysa parlamentoya bilgi vermek demokratik bir mecburiyettir.
Nasıl oluyor da biz her hafta bir başka ülkeyle savaş durumuna geliyoruz. Bunun hesabı verilmeli, açıklaması yapılmalıdır.
Bize göre Gazze ablukası, İsrail-Filistin büyük sorununun alt kümelerinden birisidir. Ana sorun çözülmeden ne abluka sorunu çözülebilir, ne de İsrail’in Batı Şeria ve Golan’daki haksız işgali sona erdirilebilir.
Türkiye’nin asıl yapması gereken Ortadoğu’daki sorunların anası olan İsrail-Filistin sorununun çözümüne katkıda bulunmak, hatta aktif arabulucu olmaktır.
Gelinen noktada Türkiye bu imkanı kaybetmiştir.
Türkiye’nin dış politikası salt Gazze’ye endekslenemez. Çünkü bu Türkiye’yi bloke eder, yapıcı bir rol oynamaktan uzaklaştırır ve arabulucu olmaktan çıkarır.
Oysa Türkiye’nin menfaati Filistin meselesinin adil bir çözüme ulaştırılmasıdır. Taraf haline gelen Türkiye’ye ne Gazze’nin ne de bölgenin ihtiyacı vardır.
AKP Hükümetinin popülizm hevesine kurban ettiği Türk Dış Politikasının geldiği durum hakkında herkesi bir kez daha düşünmeye davet ediyorum.
Komşularla sıfır sorun sloganıyla yola çıkan AKP hükümetinin sayesinde, Ortadoğu’dan Kafkaslara kadar Türkiye’nin sorun yaşamadığı bir ülke hemen hemen kalmadı.
Türkiye, tıpkı Suriye örneğinde olduğu gibi, neredeyse ebedi kardeş ve dost ilan ettiği, başbakanın devlet başkanıyla kol kola gezdiği bir ülkeye karşı bir ay içinde savaş imasında bulunabilecek kadar tutarsız bir görüntü vermektedir.
AKP’nin Türkiye’yi sözüne güvenilmez, sözü dinlenmez ve ne dediği belli olmayan bir ülke konumuna düşürmeye hiç mi hiç hakkı yoktur.
AKP’nin komşularla sıfır sorun politikası, çok kısa bir süre içinde elde var sıfır politikasına dönüşmüştür.
AKP Hükümeti bu kafayla giderse Türkiye kaybetmeye devam edecektir.
Hepinize saygılar sunuyorum.”