CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yarın başlayacak 35. Olağan ‘Demokrasi, Değişim ve Kardeşlik Kurultayı’ öncesi, partide yaşanacak değişimi anlattı. Kurultay sonrası ‘yenilenmiş güçlü bir yönetimle sert bir muhalefet izleneceğini’ belirten Kılıçdaroğlu, “Kendi beklentileri için çalışanların partide yeri yoktur. Kariyer için, kendi geleceği için gelenlerin partiye zarar verdiğini net gördük. CHP dava partisine dönüşmeli” dedi.
Kılıçdaroğlu, özetle şu mesajları verdi:
“Bu kurultay ve sonrasında partinin iç yapılanmasına önem vereceğiz. İdeolojik olarak, çalışma yöntemleri olarak, propaganda yöntemleri olarak... Ürettiğimiz söylemlerin geniş kitlelere aktarılması için örgütün ciddi bir eğitimden geçmesi lazım. 18 Ocak’tan itibaren CHP düğmeye basacak. CHP’yi birden bire yüzde 25’lerden 30’lara fırlatmanın matematiksel bir formülü yok. Siyaset ikna yöntemine dayanır. Bütün kadrolar, CHP’nin iktidarı için çalışacak. Kendi beklentileri için çalışanların partide yeri yoktur. CHP’nin bir dava partisine dönüşmesi lazım. Bugün geldiğimiz nokta CHP’ye böyle bir tarihsel görev yüklüyor. Kariyer için, kendi geleceği için gelenlerin partiye zarar verdiğini net gördük. Türkiye bu haldeyken ben Türkiye’yi değil de kendimi düşünüyorsam, bu partiye yakışmaz.
Türkiye’de muhalefet var ama sesini duyuracak unsurlar yok. Medya üzerinde bir çalışma yapmak da işin kolaycılığına kaçmak olur. Sokakta yapılan siyasetin her dönem provokasyona açık olduğunu bilmemiz lazım. Seçim sonrası çalışmalarda ağırlığı ev ziyaretlerine vereceğiz. Bire bir insanlarla oturup konuşma, temas etme, onları dinleme ve bizim çözümlerimizi anlatma şeklinde. Kadın, Gençlik Kolları ve örgütlerimizin ciddi bir eğitimden geçmesi gerekiyor. Yeni örgütlenme modeli ile bu yapılabilir. Köylere, kasabalara, ilçelere, evlere, kahvelere, her alana girip, ikna edici bir üslupla, ‘Türkiye’de neden bu düzenin değişmesi gerektiğini’ anlatmalı partililerimiz. Gidip evlere düşüncesini aktarmak, ikna etmek 1970’lerde solun yaptığı bir yöntemdi.
18 Ocak’tan sonra gündemimiz seçim için hazırlık olacak. Kadın ve Gençlik Kolları kurultayımız da var, onlar da bitecek ve biz doğrudan seçime yönelik çalışmaya başlayacağız. Çünkü bu hükümet Türkiye’yi yönetemiyor. Bugünün koşullarında, ‘Bu düzen değişmelidir’ sloganı belki sloganlarımızdan birisi olabilir. Bu düzenin değişmesi lazım.
Parti yönetimindeki değişim talebi örgütlerden geliyor, biz de yerine getiriyoruz. Ben MYK’da daha çok düşünsel katkı yapsın diye akademisyen ya da daha birikimli insanların olmasını istedim. Ama bu beni hayal kırıklığına uğrattı. Örgütten değil dışarıdan gelen insanlar, parti kültürünü yeteri kadar alamadığı için partiden bağımsız hareket edip, bağımsız söylemler geliştirmeye başladılar. Bu da partide çok sesliliğe yol açtı ve kafa karışıklığı oldu. Değişimi yaşayan arkadaşların çoğu bu arkadaşlar. Parti kültürünü bilen genç, dinamik, iyi eğitim almış çok insanımız var. Onların yönetime taşınması lazım. Kurultayda biz bunu yapacağız.
Bizim en zayıf olduğumuz bölge, Doğu ve Güneydoğu. Biz bu çatışma döneminde oyumuzun en düşük olduğu bölgeye en çok heyet gönderen partiyiz. Evlerini terk edenlere yardım gönderdik. Hükümetin yapmadığını biz yapıyoruz. Bölge halkı CHP’ye oy versin diye değil, aidiyet duygusunu güçlendirmek için yapıyoruz.
Kılıçdaroğlu, büyük bir iddiayla hazırlanılan 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde, partinin yüzde 25 oy oranında kalmasını 3 nedene bağlayarak şunları söyledi: “Diğer siyasi partilerin bizim seçim bildirgesini örnek aldıkları bir süreci yaşadık. CHP, Türkiye sorunlarını en iyi bilen ve en sağlıklı çözümleri üreten parti. Bu, toplumun her kesimi tarafından kabul ediliyor. Bütün bunlara rağmen beklediğimizi alamadık. Bunun nedenleri var. Birincisi; toplumun aşırı kutuplaşması. O kutuplaşma iktidar partisinin işine geldi. Bizim söylemlerimiz, AKP tarafından kopya edilince, ‘bunlar da aynısını söylüyor’ düşüncesi ikinci turda etkili oldu. İkincisi; CHP’nin geçmişine yönelik haksız eleştiriler, özellikle kırsal ve kırsala yakın kesimlerde bir tortu bırakmış durumda. Bunların da yıkılması, kırılması lazım. Üçüncüsü; biz bir şey söyledik diye ikinci gün koşup bize oy vermesini beklemek de hayalcilik. Toplumun bunu sindirmesi, denemesi ve ‘CHP bu söylemlerine devam edecek mi, yoksa seçim için mi diye’ görmesi lazım.”
HDP İLE PAZARLIK VAR MI
“Bu tablo böyle devam ederse, batı ile doğu arasındaki bağlar daha derin, daha köklü yara alacak. Türkiye bu hale AKP hükümetleri tarafından bilinçli olarak getirildi. AKP hükümetleri ile PKK arasında işbirliği olduğuna inanıyorum. Çünkü Türkiye’de ikisine hizmet eden bir tablo var, faturayı siviller ödüyor. İkisi arasında zımmi anlaşma olduğuna inanıyorum. Bu sadece benim görüşüm değil, böyle düşünen aydınlar da var.
BAŞKANLIK AÇIKLAMASI
Bu süreçte HDP’nin çok açık ve net sözlerle başkanlık sistemine karşı olup olmadığını açıklaması lazım. Gerçekten karşı mı yoksa AKP ile kapalı kapılar ardında görüşmeler mi yapılıyor? HDP ile AKP arasında başkanlık ve özerklik pazarlığı olduğuna ilişkin güçlü işaretler var. İmralı ile zaten görüşmeler devam ediyor.
AYDINLAR İZİN ALMAMALI
Bir ülkenin aydınları düşüncelerini açıklarken kimseden izin almamalılar. Düşüncelerine katılır veya katılmazsınız. Cumhurbaşkanlığı makamında oturan kişinin yapacağı eleştirinin belli bir ağırlığı ve üslubunun olması lazım. Yurt dışından imza atan, dünya çapında saygın aydınlar var. Onlar Erdoğan’ı diktatör olarak görmeye başladılar ve diktatör olarak görmelerine neden olan ana unsur, genel tavrı. Cumhurbaşkanı böyle konuştukça bir başkası çıkıp ‘oluk oluk kan akıtmak, o kanla banyo yapmaktan’ sözediyor. AKP’lilerin bu durumu eleştirmesi için Erdoğan’dan izin almaları lazım. Rize’de, Erdoğan’ı destekleyen miting yapmıştı. Orada da, ‘oluk oluk kan akacak’ ifadesini kullandı. Bir siyasal partiye mafya destek veriyorsa, o partinin kendisini gözden geçirmesi lazım.
PEKER AYDINLARI ÖLDÜRSE
Sedat Peker kim? Sedat Peker, kalkıp aydınlardan üç kişiyi öldürse ne olacak? Büyük bir ihtimalle Erdoğan ‘hak yerini buldu’ diyecek. Böyle bir devlet anlayışı olur mu? Beğenmezsen eleştirirsiniz. Kenan Evren döneminden ne farkı var?”