CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye’deki Kobanê eylemleri için hükümeti eleştirerek, “, hemen koşa koşa İmralı'ya gittiler. Apo'ya gittiler, ‘Olaylar boyumuzu aştı, ne olursun bizi bundan kurtar’ dediler. Gerekli bağlantılar kuruldu, Abdullah Öcalan talimatı verdi, olaylar olduğu gibi kesildi. Hangi hükümet, hangi devlet?” dedi.
29 Ekim Resepsiyonu için Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan davet aldığını açıklayan Kılıçdaroğlu, “Resepsiyonlara çok fazla ilgi göstermiyorum. İkincisi, biz Cumhurbaşkanı ile olan ilişkilerimizi çok resmi bir tonda tutacağız. O bir resepsiyon, özel bir davet. Özel davete icabet etmeyeceğiz. Çankaya'da da olsa gitmeyecektik” diye konuştu.
Ortadoğu’daki Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) terörü hakkında Kılıçdaroğlu, “IŞİD'e destek veriyor. Dolaylı destek veriyor, açık açık belki vermiyor ama dolaylı destek veriyor. Biz Suriye'nin toprak bütünlüğünü de korumak zorundayız. Neden böyle bir öneri getirdik? IŞİD eğer, gerçekten de Ortadoğu'da güçlenirse bu sadece Türkiye, Irak, Suriye için değil bütün Ortadoğu için risk taşıyacak” ifadelerini kullandı.
Meclis’e sevk edilen güvenlik yasası hakkında CHP lideri, “Getirilen düzenleme, büyük ölçüde Kenan Evren'in 12 Eylül'de getirdiği düzenlemelerle üç aşağı, beş yukarı aynı. Hatta devletin güvenliği, milli güvenlik gibi pek çok kavram var ve katalog suçları da bu çerçevede artırıyorlar” dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “AKP'li bakan bir emniyet görevlisinin Kocatepe'deki cenaze töreninde bana teşekkür etti” derken bakanın iznini almadan ismini açıklayamayacağını belirtti.
Kılıçdaroğlu, CNN Türk’te Ahmet Hakan’ın sunduğu "Tarafsız Bölge" programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun "güvenlik reformu" olarak adlandırdığı düzenlemeye ilişkin, "Bu tür yakıp yakmaları, molotoflu, maskeli eylemleri engelleyecek bir girişim olarak mı görüyorsunuz, yoksa demokrasi sınırlarını zorlayan bir girişim olarak mı görüyorsunuz?" soru üzerine Kılıçdaroğlu, Türkiye gibi toplumlarda demokrasinin her an kaybedilebileceğini söyledi.
"Getirilen düzenleme, büyük ölçüde Kenan Evren'in 12 Eylül'de getirdiği düzenlemelerle üç aşağı, beş yukarı aynı. Hatta devletin güvenliği, milli güvenlik gibi pek çok kavram var ve katalog suçları da bu çerçevede artırıyorlar" diyen Kılıçdaroğlu, bir dükkanı bombalamanın, yağmalamanın halihazırda da yasa dışı olduğuna dikkati çekti.
Kılıçdaroğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Devlet dediğiniz kurumun yasaları vardır, yasaları uygulamak için kuralları vardır. O yasalar uygulanırken toplumsal düzenin barış içinde gitmesini sağlayabilecek temel kurallar koyarsınız. Uyulup uyulmadığını, devletin istihbarat örgütü önceden haber alır ve ilgili kurumlara aktarır. Böyle büyük bir olayın olduğu zamanda eğer sizin istihbaratınız zayıf, siz bunu önceden bilmiyor ve gerekli önlemleri alamıyorsanız, siz devlet olarak bu yasayı çıkarsanız ne olur çıkarmasanız ne olur? Sizin istihbaratınız güçlüyse, böyle bir talimatın verilebileceğini düşünüyorsanız ve bunun önlemini zamanında almışsanız, bu olayların çoğunu başlangıçta önlersiniz. Türkiye kan gölüne dönüyor ve hükümet ne yapacağını bilmiyor. Ancak bir şeyi yapıyor, hakkını teslim edelim, hemen koşa koşa İmralı'ya gittiler. Apo'ya gittiler, 'Olaylar boyumuzu aştı, ne olursun bizi bundan kurtar' dediler. Gerekli bağlantılar kuruldu, Abdullah Öcalan talimatı verdi, olaylar olduğu gibi kesildi. Hangi hükümet, hangi devlet? Biz halkı sükûnete davet ettik. Sonra çıktı bir bakan, 'Şiddet misliyle karşılık bulacaktır' dedi. Demokrasilerde bu olmaz.”
Düzenlemenin Almanya örneğinden yola çıkarak hazırlandığını kaydeden Kılıçdaroğlu, "Şiddet misliyle karşılık bulacak" diyen Batılı bir siyasetçi olamayacağını söyledi.
Düzenlemelerin geçmişte var olup, sonra AKP iktidarının değiştirdiği hükümleri içerdiğini savunan Kılıçdaroğlu, "Şunu sormaktan kendimi alamıyorum, ya geçmişte yaptığınız yanlıştı ya şimdi yaptığınız yanlış. Siz nasıl bir hükümetsiniz" dedi.
Olaylar karşısında önlem alınmadığını, daha sonra da aciz duruma düşüldüğünü savunan Kılıçdaroğlu, "İnsanları biraz daha sıkarak, demokrasiyi daha dar alana hapsederek biz bu olayları çözmeye çalışacağız" denildiğini iddia etti.
Şiddete dönüşmesi ve zarar vermesi halinde molotof kokteyli atmanın zaten suç olduğunu ve gereğinin yapılması gerektiğini söyleyen Kılıçdaroğlu, bir kamu aracının veya özel bir işyerinin yakılması, yıkılması veya yağmalanmasının suç olduğunu, bu suçun, suçlunun yakalanarak adaletin önüne çıkarılmasıyla önlenebileceğini dile getirdi.
Kılıçdaroğlu, sözlerine şöyle devam etti:
"Hem onu yakalamıyorsunuz, ondan sonra diyorsunuz ki 'Ben cezaları ağırlaştıracağım'. Önce onu bir yakalayın, yargının önüne çıkarın, bakalım orada yeteri kadar ceza alıyor mu, almıyor mu? Ondan sonra gereğini yapın. Yüzü kapalı, yüzü peçeli, terör eylemlerinin içine giren, elinde silahlarla caddelerde gezen, araba kontrolleri yapan... Bunlar şu ana kadar yasal mıydı? Hayır. Peki kim önleyecek bunu? Hükümet önleyecek. Ben kalkıp şu caddede, yüzümü peçeyi kapatıp, elime kaleşnikofu alıp, arabaları durdurup, 'Ver bakayım kimliğinizi' desem, polis beni tutar, 'Bir dakika arkadaş, sen devletin kamu görevlisi misin, sen bunu yapamazsın' demesi lazım. Beni alıp doğru karakola, sonra da savcıya ve mahkemeye götürmesi lazım. Devletin eli kolu bağlı. Şimdi gözdağı vermek istiyor, 'Bak ben bu yasal düzenlemeleri yapıyorum...' Fakat bu yasal düzenlemelerle şiddet önlenmez. Sen devlet olarak gereğini zamanında yapacaksın."
Mevcut yasaların gereğinin yapılması durumunda yeni düzenlemelere gerek kalmayacağını ileri süren Kılıçdaroğlu, "Çocuklarımızın gittiği okulu birileri geliyor, yakıyor. Siz devlet olarak seyrediyorsunuz. Sonra geriye dönüyorsunuz, 'Ben bu vandalları cezalandırmak için yasalar çıkaracağım' diyorsunuz. Zaten okulu yakmak suç, sen önce o okulu yakanı yakala, adalete teslim et, bir görelim. Bunu yapamıyor. Acizliğini 'Yeni yasalar çıkarırım' diyerek geçiştirmeye çalışıyor" ifadesini kullandı.
Bu toplumda aklı başında hiç kimsenin bu tür olayları savunmasının mümkün olmadığını vurgulayan Kılıçdaroğlu, İstanbul Esenler'de Atatürk heykelini yakanların bulunamamasını eleştirdi. Kılıçdaroğlu, "Dükkandan ekmek çalan çocuğu buluyorlar, meydanda Atatürk heykelini yakanı yakalayamıyorlar. Ben bunu anlayamıyorum" değerlendirmesini yaptı.
Yeni düzenlemenin TBMM'ye Salı günü geleceğini Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıkladığını, Bakanlar Kurulu'ndan geçmediğini, AKP’li milletvekillerince kanun teklifi olarak Meclis'e sevk edildiğini söyleyen Kılıçdaroğlu, Hükümetin "by-pass" edildiğini öne sürdü.
Başbakan Davutoğlu'nun "Bu kadar önemli bir düzenlemeyi benim önce Bakanlar Kurulu'nda görüşmem lazım" demesi gerektiğini iddia eden Kılıçdaroğlu, "Siz devleti yönetiyorsunuz, aşireti yönetmiyorsunuz" dedi.
CHP olarak demokrasiyi savunduklarını, asla şiddeti savunmadıklarını ve savunmayacaklarını kaydeden Kılıçdaroğlu, "Şiddete her zaman karşı çıkmak hepimizin görevidir. Şiddetin şiddeti getireceğini de hepimiz biliyoruz. Fakat devlet akılla yönetilir, siz devleti şiddetle, baskıyla yönetemezsiniz. Baskıyla devleti yönetenler tarihin önünde hep mağlup olmuşlardır" değerlendirmesinde bulundu.
Yüzüne maske takarak eylem yapanların mevcut yasal düzenlemelerle yakalanabileceğini söyleyen Kılıçdaroğlu, yasaların bir olaya özgü çıkarılamayacağını, böyle olması durumunda farklı bir olayı karşılayacak hükümlerin unutulacağını söyledi.
"Siz o insanları sokağa çıkmadan önce gözaltına dahi alabilirsiniz, bu yetkiniz de var" diyen Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın mitingleri öncesinde pek çok üniversite öğrencisinin gözaltına alındığını, nezarete konulduğunu, miting bittikten sonra serbest bırakıldığını savundu.
Hükümetin şikâyet etme makamı olmadığını ancak ana muhalefet partisinden bile daha çok şikâyet ettiğini iddia eden Kılıçdaroğlu, "Başbakanlık koltuğunda neden oturuyorsun sen? İçişleri Bakanı niye o koltukta oturuyor? 'Bir TOMA yakılırsa 6 TOMA ile gideceğiz'. 6 TOMA ile değil 77 TOMA ile gitsen ne olur. Hukuku egemen kılacaksın sen, devleti akılla yöneteceksin sen. İstihbaratı önceden alacaksın sen. O istihbarata göre önlemi alacaksın sen. Bütün bunları yaparsan, emin olun pek çok olay kendiliğinden çözülür” dedi.
Kılıçdaroğlu, "29 Ekim Cumhuriyet Bayramı resepsiyonu için Sayın Cumhurbaşkanı'ndan davet aldınız mı ?" sorusuna, "Resepsiyon için aldım" yanıtını verdi.
"Gidecek misiniz Ak Saray'a ?" sorusu üzerine de Kılıçdaroğlu, "Hayır. Resepsiyonlara çok fazla ilgi göstermiyorum. İkincisi, biz Cumhurbaşkanı ile olan ilişkilerimizi çok resmi bir tonda tutacağız. O bir resepsiyon, özel bir davet. Özel davete icabet etmeyeceğiz. Çankaya'da da olsa gitmeyecektik" diye konuştu.
Cumhurbaşkanlığının yeni yerleşkesini protesto etmediklerini, kararın bununla ilgili olmadığını söyleyen Kılıçdaroğlu, "Oraya harcanan paraya yazık günah. Bunca yoksulluk varken siz dünyanın parasını harcıyorsunuz, kendinize saray yapıyorsunuz. Bunlar iktidar olmadan önce 'Ankara'da koca koca bakanlık binaları var, ne oluyor bu? Ülkede yoksulluk varken bu koca binalarda neler yapılıyor' derlerdi. Şimdi geldiler, o binalar gecekondu gibi kaldı, daha kocaman binalar yaptılar" ifadelerini kullandı.
"Şimdi o binayı yaparlar, kendileri kullanırlar, bir sonraki seçimde bir başkası gelir o kullanır, kendi babalarının malı olmuyor" değerlendirmesi üzerine Kılıçdaroğlu, "Biz CHP olarak o binayı kullanmayacağız. ODTÜ'ye vereceğiz. Orada eğitim yapılsın. Türkiye'nin büyümesi ve gelişmesi önemli, binaların büyümesi değil" dedi.
Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı ile ilişkilerinin protokol ilişkisi olacağını, 29 Ekim'de törenlere katılacaklarını ancak resepsiyona katılmayacaklarını belirterek, "Sayın Cumhurbaşkanı yasalara, anayasaya uygun davrandığı sürece kendisine saygı göstereceğiz. Kuralımız bu" diye konuştu.
"Şu ana kadar nasıl görüyorsunuz Sayın Cumhurbaşkanının tutumunu?" sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, "Cumhurbaşkanı değil ki. Cumhurbaşkanlığı koltuğu boş. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin Genel Başkanı..." ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yemin törenine de katılmadıklarını anımsatan Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
"Çünkü Erdoğan'ın orada anayasada yazılan yemin metnini okurken, inanmadan okuyacağını düşünüyorduk. O nedenle biz katılmadık. Nitekim biz haklı çıktık sonunda. Şimdi Davutoğlu'nun söylediği gibi söyleyelim, 'Cumhurbaşkanlığı makamı tarafsız bir makamdır, bütün siyasi partilere eşit mesafededir. Bundan sonra muhatabınız benim' dedi gazetelerin genel yayın yönetmenlerine, bize de bu mesajı verdi, muhalefet partilerine. Bugün geldiğimiz noktada tarafsız olmadığını kendisi söyledi. Çıkıyor mitingde beni eleştiriyor Cumhurbaşkanı. Yarın beni ne diye çağıracak? Diyelim ülke krize girdi, ciddi bir sorun çıktı. Ne diye çağıracak beni? Beni eleştiriyor zaten beni çağıramaz ki..."
"Size bir cevap verdiği zaman tarafsızlığı ihlal mi etmiş oluyor" sorusu yöneltilen Kılıçdaroğlu, "Ama Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturduktan sonra eleştirmemeye özen gösterdim tabii. Hep muhatap olarak da Davutoğlu'nu aldık. Devletin akılla yönetilmesi gerektiğini Davutoğlu'na söyledim" dedi.
Kılıçdaroğlu, "Yani muhatabımız Davutoğlu'dur, Başbakandır. Cumhurbaşkanı bizim için daha tarafsız farklı bir konumdadır” dediniz sözleri üzerine, bunu birkaç kez söylediğine işaret ederek, şöyle konuştu:
"Üstelik Davutoğlu 'sizin muhatabınız benim' demeden önce söyledim. Bizim artık muhatabımız artık Davutoğlu'dur. 'Sayın Cumhurbaşkanı ile geniş bir eleştiri yapılmayacak' diye kendi örgütümüze söyledik biz bunu ve milletvekillerimize de söyledik. 'Artık eski gerginlikleri vesaireyi unutalım. Sayın Cumhurbaşkanı, yasalara, anayasaya uyacaktır, tarafsızlık ilkesine uyacaktır. Biz bunu bekliyoruz. Bizim muhatabımız artık icranın başında olan Sayın Davutoğlu'dur' dedik. Ama bir süre sonra baktık ki ben Davutoğlu ile tartışıyorum araya o parazit olarak giriyor. Efendim sen aklını kendine sakla, kusura bakma ama sen aklını kendine sakla deme ihtiyacı hissediyorum ben. Sen benim muhatabım değilsin ki. Benim muhatabım Sayın Davutoğlu, Başbakan o. Ben onun icraatlarını eleştiriyorum. Senin bir icraatın yok ki ben eleştireyim. Sen ne zaman ki tarafsızlığını bozarsan kusura bakma ben seni eleştiririm. O nedenle namusu ve şerefi üzerine yemin etti Sayın Erdoğan tarafsızlığı konusunda. Kendisine şunu söyledim 'Namus ve şeref kavramı bu kadar ucuz mu? Siz tarafsız davranmıyorsunuz ki'... Diyor ki beni eleştirirken de 'Bu makamda bu söylenmez ama kendimi tutamıyorum'. Kendini tutacaksın eğer o makama layık birisi olmak istiyorsan. Her şeye rağmen söylüyoruz kendisine bir partinin lideri gibi, Başbakan gibi davranma. Davutoğlu'nu bu kadar ezme. Yazık, günahtır o insana. O kadar garip ki daha Davutoğlu AKP kurultayında aday gösterilmeden önce adayı bu gösterdi. 'Aday budur'... Herkes gitti tıpış tıpış oyunu verdi, Davutoğlu'nu seçti. Olabilir. Onların kendi geleneğidir, kendi kurallarıdır. Bu konunun üzerinde de fazla durmadık, 'hani demokrasi midir, burada demokrasi mi var'. Onu bile tartışmadık."
Kılıçdaroğlu, Başbakan seçilen Davutoğlu'nun kendisine yönelik bir eleştirisinin doğru olduğunu dile getirerek, "(Ben seçildim. Kılıçdaroğlu beni kutlamadı) diye. Doğrudur. Hiç bunu da eleştirmedim çünkü haklı bir eleştiriydi. Ben haklıya haklı, haksıza da haksız demeyi bilen bir insanım. Ama seçildikten sonra Davutoğlu sürekli eziliyor, sürekli baskı altına alınıyor" dedi.
Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanının istediğinde Bakanlar Kurulu'na başkanlık edebileceğinin anımsatılması üzerine de anayasada bunun bulunduğunu ama bugüne kadar geleneğin 'çok önemli olmadıkça Cumhurbaşkanlarının gidip Bakanlar Kurulu'na başkanlık etmeyeceği' şeklinde olduğunu kaydetti.
Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
"Onun stili şöyle olabilir: Ben giderim, her Bakanlar Kurulu'na başkanlık ederim. O zaman Başbakan'ın Başbakanlığı tartışma konusu olur. Bunu da düşünmek gerekiyor. Başbakan da halkın oyuyla seçilen birisi, yani o da gökten gelen birisi değil. Üstelik icra makamıdır. Neden cumhurbaşkanları her seferinde gidip o kurula başkanlık yapmazlar? Temel nedeni şudur: Cumhurbaşkanlarının sorumsuzluğu esastır. Sorumluluk Başbakandadır. Cumhurbaşkanı sorumsuzdur. Yani davulu götürüp Ahmet Davutoğlu'nun boynuna asacaksınız, tokmağı da Çankaya'ya vereceksiniz, git istediğin gibi çal. E bu adam ne? Oturup düşünmemiz lazım."
Bir soru üzerine mevcut Terörle Mücadele Yasası'na değinen Kılıçdaroğlu, söz konusu yasada yüzü kapalı terör örgütü mensupları için suçun tanımlandığını anımsatarak, şu ifadeleri kullandı:
"Çok tartışılan bir isimdi, Cihan Kırmızıgül davası, poşu davası. Poşu taktı diye uzun süre hapiste yattı. Dolayısıyla var zaten bu ceza. Bütün mesele iktidarın acizliği, gidip bunları yakalayamaması, gücünün yetmemesi bütün bunlara. Yüzün kısmen veya tamamen kapatılması zaten suç. Amaç şu, becerisizliklerini 'yasal düzenleme yapıyoruz' diyerek toplumu tatmin etmek, kandırmak istiyorlar. Poşu takan adamı git yakasından yakala. Adam kütüphaneyi yakıyor, okulu, Atatürk heykellerini, bayrağı yakıyor ortada kimse yok. HDP bunları yapanları provokatör olarak suçluyor, peki bunlar provokatörse bunları devlet yakalayamıyorsa, o zaman bunları yapanlar devletin içinde bazı unsurlar mı? İster istemez aklımıza bu soru geliyor. Bir konuda uzlaşmamız gerekiyor, şiddete başvuranın yakalanması ve yargıya teslim edilmesi gerekir, yapılması gereken budur."
Kılıçdaroğlu, Kobanê için sokağa çıkma çağrısını büyük ölçüde HDP'nin yaptığı ancak partisine de bu süreçte eleştiriler geldiğinin belirtilmesi ve Davutoğlu'nun "Kılıçdaroğlu sussun" sözlerinin aktarılması üzerine, "Hiçbir CHP'li sokağa çıkmamıştır. İstanbul'daki yürüyüşü iptal ettik, provokasyon olabilir diye" dedi.
"AKP'li bakan bir emniyet görevlisinin Kocatepe'deki cenaze töreninde bana teşekkür etti" diye konuşan Kılıçdaroğlu, bakanın iznini almadan ismini açıklayamayacağını ifade etti. Kılıçdaroğlu, "Bize saldırı, tezkere önergemiz üzerine oldu ve hükümetin ezberi bozuldu. Nasıl olur da CHP böyle bir önerge verir? Bizim öneri getirmemiz hükümeti bu kadar rahatsız ediyorsa ve aynı gün bizi toplu olarak eleştiriyorlarsa demek ki biz onların nasırına basmışız. Eleştirinin de özü bu. İşin özeti, bizim söylediğimiz yeni bir öneriyi içine sindiremediler" görüşünü dile getirdi.
Kılıçdaroğlu, CHP'nin tezkere önerisine yönelik eleştirileri yanıtlarken, yazılı bir tezkere önergesi vermediklerini belirtti. BM Suriye Özel Temsilcisi'nin Kobanê’ye ilişkin sözlerine anımsatarak, katliam ihtimaline karşı oraya müdahaleyi bir görev saydığını kaydetti.
Kemal Kılıçdaroğlu, "Bizim söylediğimiz bu. Orada bir katliam yaşanacak, siviller öldürülecek. Onun için önlem alın. 'Bunun için istiyorsanız özel bir tezkere getirin biz size destek vereceğiz' dedik. İşin özü bu. Yoksa 'silahlı kuvvetler gitsin YPG saflarında IŞİD'le mücadele etsin', hayır öyle bir teklifimiz de yok. Bizim teklifimiz oradaki sivillerin, çocukların ve kadınların korunmasıydı. Onun önlemini Türk Silahlı Kuvvetler alacak. Ona göre stratejiler geliştirecek. Ama TSK'nın oradaki sivilleri korumak için aldığı bütün önlemler YPG ile birlikte IŞİD'e karşı mücadeleyi gerektiriyor" yorumu üzerine, "Gerekirse olur. Sonuçta IŞİD'e karşı mücadele ediyorsunuz siz" ifadesini kullandı.
CHP olarak hem Irak'ın hem Suriye'nin toprak bütünlüğünü savunduklarını anlatan Kılıçdaroğlu, "AKP'nin TBMM'ye getirdiği tezkerede Irak'ın toprak bütünlüğünden söz ediyor ama Suriye'nin toprak bütünlüğünden söz etmiyor, yani 'Suriye bölünebilir' diyor" diye konuştu.
Hükümetin Suriye'nin parçalanmasına, bölünmesine göz yumduğunu ileri süren Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"IŞİD'e destek veriyor. Dolaylı destek veriyor, açık açık belki vermiyor ama dolaylı destek veriyor. Biz Suriye'nin toprak bütünlüğünü de korumak zorundayız. Neden böyle bir öneri getirdik? IŞİD eğer, gerçekten de Ortadoğu'da güçlenirse bu sadece Türkiye, Irak, Suriye için değil bütün Ortadoğu için risk taşıyacak. Camileri bombalıyorsun, Peygamberin türbelerini bombalıyorsun, 'aşağı inip Kabe'yi bombalayacağım' diyorsun, sonra Türkiye'ye gözdağı verip, 'İstanbul'da da camileri, türbeleri bombalayacağım' diyorsun ve anlı şanlı hükümet bunların hiçbirisine ses çıkarmıyor. Hani biz büyük devlettik, hani Türkiye güçlü ülkeydi, hani Türkiye bölgede oyun kurucuydu? Oyuncak haline getirdiler. IŞİD'e teslim ettiler."
"(IŞİD karşısındaki bu duyarlılığınızı Esad rejimi karşısında görmedik) yönünde eleştiriler var" sözleri üzerine Kılıçdaroğlu, Esad'a hiçbir zaman "kardeşim" demediğini söyledi. Suriye halkının da demokrasiye, özgürlüğe ihtiyacı olduğunu vurgulayan Kılıçdaroğlu, baskıcı düzen nerede olursa olsun herkesin ona karşı ortak ses çıkarması gerektiğine inandığını belirtti.
Esad'ı her zaman eleştirdiğini dile getiren Kılıçdaroğlu, ancak hükümetin Suriye'nin bölgedeki önemini kavrayamadığını savundu. "Esad gitsin" derken, Rusya'nın, ABD'nin, İran'ın ne dediğine bakmak gerektiğini anlatan Kılıçdaroğlu, "Ortadoğu zaten size bırakılmış bir yer değil ki" diye konuştu.
"Yani siz 'Esad gitsin ama reel politikte bir karşılığı yok mu' diyorsunuz" sorusuna Kılıçdaroğlu, "Yok böyle bir şey. Kendi kendini aldatıyor" yanıtını verdi. "Ama bu Esad savunucusuymuşsunuz gibi algılanıyor" sözleri üzerine de Kılıçdaroğlu, "Hiçbir zaman değil. Hayır. Esad gidecekse, Suriye halkı götürecek" dedi.
Hiçbir Batılının "Esad gitsin" demediğini, Batılıların da reel politiği gördüklerini belirten Kılıçdaroğlu, "Kendi ülkemiz için ne istiyorsak komşularımız için de aynısını istiyoruz. Orada insan hakkı ihlalleri varsa, oturur konuşur, ikna edersiniz, demokrasi konusunda neler yapması gerektiğini söylersiniz. Biz hükümete çıkış yolu gösterdik. Bu konuda da çıkış yolu gösterdik" değerlendirmesinde bulundu.
İstanbul'da Uluslararası Suriye Konferansı'nın toplanmasını ve bir çıkış yolu aranmasını önerdiklerini dile getiren Kılıçdaroğlu, bu önerilerinin kabul edilmediğini ancak aynı önerinin bir ay sonra Rusya tarafından yapıldığını ve hükümetin de buna katıldığını kaydetti.
Türkiye'nin Ortadoğu'da barışı tesis etmek için böyle bir toplantı düzenlemesi gerektiğini dile getiren Kılıçdaroğlu, "Ama bunu yapmadılar. Silahlı örgütleri Türkiye'de eğittiler. Biz bunları istemiyoruz. Bu topraklara yabancı askerin gelmesini istemiyoruz. Silahlı militanların gelmesini istemiyoruz. O militanların eline silah verdiler, cebine para koydular, kimle yaptılar bunu Katar'la yaptılar" diye konuştu.
Hükümetin dış politikasını eleştiren Kılıçdaroğlu, büyük devletlerin hiçbir zaman duygularıyla hareket etmemesi gerektiğini söyledi.
Suriye'nin hala BM'de temsilcisi olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, "O zaman Suriye'yi bir terör devleti olarak tanımlayamazsınız. Dünya tanıyor mu? Tanıyor" ifadesini kullandı.
Mısır'daki darbeye ilk tepkiyi gösterenlerden biri olduğunu vurgulayan Kılıçdaroğlu, "O darbe, Tahrir Meydanı'nda toplananların, demokrasi ve özgürlük söylemlerini yok etti" dediğini aktardı.
Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
"Bu tepkiyi gösterirsiniz ama devleti, Mısır halkını düşman haline getiremezsiniz. Gidin Mısır sokaklarında, 'ben Türküm' diye gezin bakalım. Kimse yüzünüze bakmaz. Dış politikanın milli olması zorunludur. Dış politikada muhalefet ve iktidar ortak hareket eder. Neden? Ülkenin çıkarları söz konusudur. İlk kez AKP hükümetleri döneminde, muhalefetle iktidar dış politikada ayrıştı. Nasıl ayrışmayacaksınız. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yabancı bir devletin hükümetini yıkmak için kendi topraklarında militan yetiştirip, 'git orada savaş Esad'ı öldür, Müslümanlar birbirini öldürsün' diye nasıl bunu yapabilirsiniz... Yangını körüklerseniz o yangın size sıçrar. Reyhanlı'da sıçradı. Dış politikayla, iç politika ayrıdır. Biz Esad'la politikamızı, iç politika meselesi haline getirdik. Şimdi geri dönemiyorlar, dönecekler de dönemiyorlar. Ne için? O kadar ağır laflar ettiler ki. Üç buçuk saatte Şam'a gideceklerdi. Düştü düşecekti, Kobani gibi, gitti konuştu. 'Kobani düştü düşecek' dedi, bütün olaylara kaynaklık etti. Eğer suçlanacak biri varsa, o yüksek yerde oturan kişidir."
"Türkiye'nin IŞİD'e yardım ettiği” iddialarını gündeme getirmesinin hatırlatılması üzerine Kılıçdaroğlu, "Suriye'deki militanlara tırlarla silah gönderildiğinin, savcılık belgesinde yer aldığını" savundu.
Belgelerde silahların cinsine dair bilgilerin de yer aldığını savunan Kılıçdaroğlu, "Sadece IŞİD diye bir ifade yok. IŞİD sonradan çıktı. Bu silahlar IŞİD'in elinde şu anda. Silahları Türkiye, Esad karşıtı güçlere gönderiyor. Şoförler nasıl gönderdiklerini tek tek anlatıyor. Silahları nereden aldıklarını. Uçakla geliyor, Esenboğa'dan alıyor. Belgede silah taşındığının ve silahların özellikleri var. Bu davalarla ilgili yayın yasağı getirildi. İnsani yardım için yayın yasağı mı olur. Türkmenler açıkladı, 'bizde böyle bir silah yok'. Türkmenlere gönderecekseniz Kürt bölgesinden göndereceksiniz, Suriye'de ne işiniz var?" diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, konuyla ilgili ellerinde fotoğraflar olduğunu da söyledi.
Kılıçdaroğlu, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden'ın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan özür dilemesine ilişkin bir soru üzerine, Biden'ın özel bir görüşmeyi kamuoyuna açıkladığı için özür dilediğini söyledi.
Ortadoğu'da "oluk oluk kan aktığını" belirten Kılıçdaroğlu, "Ben bunları açıkladığım için vatana ihanet etmekle suçlanıyorum. Ben vatanımı seviyorum. Vatana ihanet etmek, 1,5 milyon Suriyeliyi Türkiye'ye sokmaktır. Onları zor duruma düşüren politikaları üretmektir, vatana ihanet. Yoksa o Suriyelileri alacağız, Kobanilileri alacağız... Bunlar masum insanlar, bu insanları bu hale düşüren hükümetin izlediği yanlış politikalardır" görüşünü savundu.
"CHP iktidarda olsaydı, Suriye konusunda uluslararası kamuoyuna müdahale çağrısı yapardı" diyen Kılıçdaroğlu, sorunun çözüm yolunun ise BM olduğunu söyledi.
Suriye konusunda "Sıfıra sıfır, elde var sıfır" tanımlamasını kullanan Kılıçdaroğlu, ülkede şimdi daha fazla bedel ödendiğini dile getirdi.
Bu duruma hiç kimsenin sesini çıkarmadığını belirten ve "Neden" sorusunu yönelten Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
"Çünkü siz gayrimeşru yollara saptınız. Yasa dışı iş yapmayacaksınız, rezil olursunuz. Nitekim oldular. 'Arap milliyetçiliği' denen bir kavram vardır. Araplar kendi aralarında kavga ederler ama dışarıdan müdahale olursa hepsi bir araya gelirler. Türkiye bu noktaya geldi. Senin Arap çöllerinde ne işin var Allah aşkına. Ben Zeytindağı kitabını okudum bu bayramda. Samimi söylüyorum o kitabı okuyan Ortadoğu'ya farklı gözle bakar. (Cumhurbaşkanı) Okuduğu konusunda endişelerim var. Çünkü metin yazılıp önüne verilmiştir, o onu okumamıştır. Ortadoğu'ya barış gelecekse onun öncüsü Türkiye olmalı. Türkiye'nin eli, kolu vesaire belli yerlerde olmamalı."
"Esad halkına zulmederken, sizin milletvekilleriniz Esad'a gittiler, görüştüler ne diyorsunuz bu konuda" sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, ilk gidildiğinde Suriye'nin bu kadar karışmadığını aktardı.
Kılıçdaroğlu, "Büyükelçiler çekilmişti, bilgi alınamıyordu, biz oranın fotoğrafını çekmek istedik. Neler oluyor diye. Sonra gazeteciyi almak için oraya gittik. Esad'la görüşüldü tabii 'ne oluyor burada' diye. Biz demokrasiyi de özgürlükleri de söyledik. Orada sağlıklı bir demokratik düzenin kurulması gerektiğini söyledi. Şiddet vesarie sonradan oldu, biz ona dikkati de çektik zaten. Daha sonra işler çığırından çıktı, biz ondan sonra da Esad'a falan gitmedik zaten" değerlendirmesinde bulundu.
İki değerli diplomatlarının Mısır'a gittiğini orada da görüşmelerde bulunduğunu aktaran Kılıçdaroğlu, "Darbeci Sisi'ye karşı mısınız" sorusu üzerine ise "Hayır" dedi.
Kılıçdaroğlu, "Bir ülkeyi yöneten kişi uluslararası kabul görüyorsa, ben ona karşıyım diye ucuz siyaset yapmam. ABD, İngiltere karşı mı? Ben kendi ülkemin çıkarlarına bakarım. Darbeciye karşıysan, Ömer el-Beşir'e de karşı olacaksın. Esad, Sisi uluslararası mahkemede mahkum oldu mu? Hayır. Uluslararası arenada her türlü eleştiriyi yap, siz bunların tamamını atıyorsunuz bir kan davası haline dönüştürüyorsunuz" dedi.
"Suriye konusunda ılımlı muhaliflerin eğitilmesi, donatılması Türkiye'de yapılacak, ABD ile mutabakat var. Buna olumlu bakıyor musunuz" sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, "Hayır, biz bunu uygun görmüyoruz. Ya bunlar yarın gidip IŞİD'e katılırlarsa ne olacak?" diye konuştu.
Amerika'nın Irak'a müdahalesinin Ortadoğu'ya maliyetini, bütün Ortadoğu ve Türkiye'nin çektiğini iddia eden Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
"O politikanın sonucu IŞİD oldu. Afganistan'ı, Pakistan'ı unutmayalım. Türkiye olarak bütün bunları bizim düşünmemiz lazım. ABD, Ortadoğu'dan çekip gider, bizim bu coğrafyadan gidecek yerimiz yok. Suriye ile Irak'la, İran'la komşuyuz. Eğit, donat doğru değil, kabul etmeyiz. Ayrıca, yabancı unsur gelip neyi eğitecek. İki bin kişiyle olmaz. Komik bir şey. IŞİD'e bakın devasa bir alanı işgal etti. ABD söyledi, 'IŞİD'le mücadele uzun bir süreyi gerektirir' diye. Bu mücadelenin aslında İslam dünyasının mücadelesi olması lazım. İslamiyet'te, gırtlak kesmek, cami bombalamak bunlar yoktur. Yeni bir İslam anlayışını Ortadoğu'ya egemen kılmak istiyorlar. Asıl mücadeleyi Müslümanların vermesi lazım. Suudi Arabistan'ın, İran'ın, Katar'ın, Türkiye'nin ortak mücadele etmesi lazım. Böyle bir Müslümanlık yok. Çocukları öldürmek, infaz etmek, kadınları cariye olarak kullanmak... Müslümanlıkta yok böyle bir şey. O halde bizim ortak mücadele etmemiz lazım. O mücadeleyi de İslam dünyası olarak yapmamız lazım."
Kılıçdaroğlu, "ABD İncirlik kullanılabilir mi?" sorusunu yanıtlarken de "IŞİD'i vurmak için hukuk buna müsaitse izin verilebilir" dedi.
Kılıçdaroğlu, başka bir soruyu yanıtlarken de ne güvenlikli bölgenin ne de tampon bölgenin sorunları çözeceğini ileri sürdü.
"Türkiye'nin bunu istemesinin neden, 'acaba Esad'ı götürebilir miyim' diye. Tampon bölgeye, BM'nin 5 daimi üyesi de karşı çıktı" ifadesini kullanan Kılıçdaroğlu, "Bırakın Türkiye, Esad'ı götürmek istiyorsa götürsün" denmesi üzerine ise kendilerinin söylediği bir şey olmadığını aktardı.
Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Götürüyorlarsa, buyursun götürsünler. Sanki biz, 'aman Esad gitmesin'. Yok öyle bir şey. Amerika istiyorsa, buyur götür. Sanki bizim elimizde güç var, biz diyoruz ki, 'hayır yapamazsın'. Bizim öyle bir gücümüz yok. Bizim gücümüz, sözümüz. Aynı şey hükümet. 'Esad'ı koruyorsunuz'. Korumuyoruz arkadaş. Gücün yetiyorsa, tezkereyi çıkar Suriye'ye gir. Esad orada, yakala. İdam mı ediyorsun? Hadi et bakalım, göreyim. Şimdi dış politikada efelenmek olmaz. Dış politikada bir şey söylerken dokuz kez düşüneceksin. Öyle efelenmek... Sanki biz CHP olarak duvar ördük 'gitmeyin' diye. Biz sadece sizi, akla davet ediyoruz. 'Hayır biz bunu yapacağız' diyorsan. Ordunun başkomutanı ben değilim herhalde. Başkomutan sensin ver talimatı, buyurun yarın sabah gidin, gidebiliyorsanız. Hem gidemiyorsun hem dönüp konuşuyorsun 'ben gideceğim ama CHP engel oluyor'. Ben senin elini, kolunu tutmuyorum, buyur git nereye kadar gidiyorsun. Efelenmek doğru değil. Sen uçak gönderdin de biz gidip pilotu mu yakaladık? Senin uçağını düşürdüler."
Uçuşa yasak bölge önerisine ilişkin de Kılıçdaroğlu, "IŞİD'in elinde uçak yok ki" yanıtını verdi.
Kılıçdaroğlu, "Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun performansını nasıl buluyorsunuz" sorusuna şu yanıtı verdi:
"Samimi olarak söylemek istiyorum, Ahmet Davutoğlu'nun Başbakanlık koltuğunda oturması demokrasi açısından ciddi bir defo. Geldi oturdu. Eyvallah. Önce kişiliğini kanıtlaman lazım. 'Ben Başbakanım' demen lazım. Ama bunu lafla değil, icraatınla ortaya koyman lazım. TOKİ konutlarını gidip Cumhurbaşkanı açıyorsa, TBMM açılış konuşmasını Cumhurbaşkanı, bir Başbakan edasıyla yapıyorsa ve Başbakan da arkasında oturup sadece yüzü morarıp onu dinliyorsa, bu olmaz. 'Kusura bakma benim görev alanıma giremezsin' diyecek. Her şeyi bu yapıyor, sadece bu gölge olarak orada duruyor. Başbakanlık koltuğu boş aslında şu anda."
"Davutoğlu'nun hiç mi olumlu tarafı yok" denmesi üzerine ise Kılıçdaroğlu, "Davutoğlu'nun hiç olumlu tarafı yok. Ortadoğu bataklığını yaratan adamdır, Türkiye'yi bütün komşularıyla savaş noktasına getiren adamdır. Stratejik derinlikte boğulan adamdır, böyle birisinin Türkiye'de Başbakan olması büyük bir talihsizliktir. Ortadoğu'da akan kanın sorumlularından birisidir. Bütün Türkiye'nin bu gerçeği bilmesi lazım" görüşünü savundu.
Kılıçdaroğlu, izleyicilerin Twitter'dan gelen soruları da yanıtladı.
Genel af konusunda ne düşündüğü yönündeki bir soru üzerine Kılıçdaroğlu, "Toplumun böyle bir beklentisi varsa düşünülebilir. Ama bugünkü koşullar genel af için uygun değil" dedi.
Kılıçdaroğlu, "CHP Abdullah Öcalan'la müzakereye nasıl bakıyor" sorusuna karşı ise "Biz hükümet olsak, meşru temsilci kimse onunla yaparız. Ben iktidar olsaydım, CHP olarak HDP ile oturur konuşurduk. Halkın seçtiği temsilciler var" ifadesini kullandı.
Başka bir soruyu yanıtlarken, "Öcalan'ın ev hapsine de asla izin vermeyiz" değerlendirmesini yapan Kılıçdaroğlu, "CHP İmralı'ya bir heyet göndermek ister mi?" sorusuna da "Hayır" karşılığını verdi.
Bir soru üzerine seçim bildirgesi üzerinde çalışmalarını şimdiden başlattıklarını açıklayan Kılıçdaroğlu, hazırlanan ilk metni yakın zamanda kamuoyuyla ve örgütleriyle paylaşacaklarını aktardı.
Kılıçdaroğlu, başka bir soru üzerine başarısız olan siyasetçinin görevini sürdürmesini doğru bulmadığını kaydetti.
"Size göre hükümet, HDP'yi kullanıyor mu" sorusunu "Hükümet fırsat buldukça her aracı kullanıyor" diye yanıtlayan Kılıçdaroğlu, HSYK seçimleriyle ilgili görüşlerini de paylaştı.
Kılıçdaroğlu, "HSYK'ya seçilen arkadaşlara şunu söylüyorum, yargıya, adalete güven sağlayacak olan sizsiniz, alacağınız kararlarla siyasi iktidarın arka bahçesi olmadığınızı gösterecek sizsiniz, adalete olan güveni pekiştirin" dedi.
Kılıçdaroğlu, yeni seçilen üyelerle ilgili bir önyargı taşımadığını da bildirdi.
Başbakan Davutoğlu'nu kutlamadığı yönündeki özeleştirisini yineleyen Kılıçdaroğlu, "O ara kurultayımız vardı, arayıp sorulabilirdi" dedi.
Kılıçdaroğlu, şu ana kadar Başbakan Davutoğlu ile herhangi bir temas kurmadıklarını da söyledi.