"Kılıçdaroğlu, kurultay yapmaksızın koltuğu İnce'ye takdim edecek"

"Kılıçdaroğlu, kurultay yapmaksızın koltuğu İnce'ye takdim edecek"

Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinin birlikte yapıldığı 24 Haziran seçimleri, yüzde 90'a yaklaşan rekor bir katılımla gerçekleşirken yeni sistemin ilk Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan oldu. KONDA Araştırma’nın genel müdürü Bekir Ağırdır Kılıçdaroğlu kurultay yapmaksızın koltuğu İnce’ye takdim edeceğini söyledi. 

Hürriyet'ten İpek Özbey'e konuşan Ağırdır, MHP'nin oyunu artmasına ilişkin olarak, "Partisinin son dönemdeki uygulamalarından rahatsız olan ama kimlik ve kutuplaşmanın dışında da düşünemeyen, eli CHP ya da İyi Parti’ye gitmeyen AK Parti seçmeninin buraya kaydığı anlaşılıyor" dedi. 

Ağırdır'ın söyleşisi şöyle: 

Bu kez tahminleriniz ne kadar tuttu?

Cumhurbaşkanlığı seçiminde “Yüzde 51.9 ile Erdoğan birinci turda kazanacak” dedik, 52.5 aldı. Kamuoyunun en çok merak ettiği HDP meselesinde “Yüzde 11.6 alacak” dedik, 11.5 aldı, Cumhur İttifakı “Yüzde 52.8” dedik, 53.5, Millet İttifakı içinse “Yüzde 35.6” dedik, 34.3 oldu. Buradan bakınca hepsini tam bilmişiz.

Ya öngöremedikleriniz?

İttifakların kendi içlerindeki dağılımlarında eksikliklerimiz var. AK Parti ile MHP arasındaki geçişkenliği eksik hesaplamışız. Bir de Muharrem Bey’in partisinden aldığı fazla oyu hesap etmiştik, ama bu kadar fark olacağını ölçememişiz.

Seçimin sürpriz partisi MHP ile başlamak istiyorum. İlginç bir sonuç muydu?

Evet, seçimin kazananlarından biri diyelim. Bu seçimin birinci kazananı Tayyip Erdoğan, ikinci HDP, üçüncü MHP’dir.

MHP’nin oyu nasıl arttı?

Şu anda çok hızlı yorum yapıyoruz. İlçe ilçe, sandık sandık analiz yapıp, 30 Temmuz’da bu analizleri kamuoyuna açıklayacağız. Bugünden hızlıca baktığımda; partisinin son dönemdeki uygulamalarından rahatsız olan ama kimlik ve kutuplaşmanın dışında da düşünemeyen, eli CHP ya da İYİ Parti’ye gitmeyen AK Parti seçmeninin buraya kaydığı anlaşılıyor. İkinci tespitimiz şuydu: MHP, İYİ Parti’nin ortaya çıkışından sonra beklendiği gibi düşük oylara inmemişti ya da İYİ Parti hiçbir zaman o beklenen oylara yükselmemişti. Özellikle metropolün nimetlerine öfkeli ve kızgın gençlerde hem AK Parti hem CHP Türkiye ortalamalarının gerisinde, MHP ve HDP ise daha fazla oy alıyor. Aslında bu gençlerin birinci partisi hâlâ partisizlik veya siyasete tepki. Sanırım MHP’deki bu artışın bir sebebi de o gençlikten aldığı oy.

“Birinci kazanan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan” diyorsunuz. 1994’teki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’ndan bu yana 13’üncü zafer... Sırrı ne?

Tayyip Bey’in çalışkanlığı öne çıkıyor, hizmeti önemseyen tarafı var ve gündelik hayatın her detayıyla meşgul. Bir yandan da kitlesi üzerindeki dönüştürücü kapasitesi standart bir liderden beklenenden daha güçlü. Örneğin; Kürt meselesinde açılım sürecini Apo ve PKK ile bile müzakere ediyor, kitlesi yanında duruyor, savaş diyor aynı kitle yine yanında duruyor.

Bu, bize kitlesi hakkında nasıl bir bilgi veriyor?

Sadece AK Parti seçmeni değil; Türkiye insanı lider dediği insanda üç şeye bakıyor. Bir samimi, sahici olmak, iki adil, üç vizyon sahibi olmak. Yani onlardan biri olacaksınız. Sırça köşkten “Şunu bunu yapın” diyerek öğretmenlik yapan biri değil, onlarla yürüyen kişi olacaksınız. Ama dağın öte tarafındaki vaadin ne olduğuyla ilgili bir vizyonunuz da olacak ve onları inandıracaksınız. Bu üç meselede Tayyip Bey’in kitlesiyle müthiş bir ilişkisi olduğu açık. Türk insanı bu ilişkiyi temasla ölçüyor. Tayyip Bey ve örgütü bu anlamda sokakta var olan bir örgüt. -

Muharrem İnce ve CHP örgütü için aynı şeyi söyleyebilir miyiz?

Muharrem İnce bu seçimin dördüncü başaranıdır. Partisinden sekiz puan fazla aldı. Bunu, samimi-sahicilik bacağında sağladı. Ama vizyon bacağında, yani Muharrem Bey yönetimi alırsa ne yapacağı konusunda bir vizyondan daha çok bir öfke, kırgınlık ve var olan iktidara itiraza yaslandı. Onun için o itirazın gidebileceği maksimum yere ulaştı. Bu anlamıyla başarılı.

İyi Parti’nin barajı geçmesinde etken olan da bu itirazı dillendirmesi miydi?

Bütün fotoğrafı topluca değerlendirdiğimizde bir kere efsaneler halinde “Bir yerde gizli oy var” gibi söylentilerin karşılığı olmadığını bu seçimde gördük. Mesela “Saadet Partisi’nin AK Parti’de gizli yüzde 5 oyu var” deniyordu, böyle olmadığı görüldü. Ya da “Baraj nedeniyle seçmen stratejik davranıyor” meselesinin sanıldığı büyüklükte olmadığı anlaşıldı. Çünkü Türk siyaseti konsolide oldu. Türkiye siyaseti bu dört kimliğe, dört partiye sıkıştı. Bu dört parti içinde hayat tarzları ve kimliklerden beslenen, siyasette çok somut yaşadığımız bir kutuplaşma var. Dün (önceki) akşam tekrar tekrar karşımıza çıkan fotoğraf budur. Dolayısıyla İYİ Parti kendini bu kutuplaşmanın ve kimliklerin içinden bir yere konumladığı zaman ya iktidar blokunun içinde ya da diğer taraftan yer kapacaktı. En büyük eksiği sadece muhalefet blokundan yer kapan bir yere oturmuş olmasıdır. Bu arada biz Meral Hanım’ın oyunu hiçbir zaman yüzde 10’dan fazla ölçmedik.

Cumhur İttifakı ile Meclis’te birliktelik sürer mi? Sözgelimi; 2019’daki yerel seçimlerde yine bir ittifak olabilir mi?

İki yıl sürecektir. 2023 seçimlerine kadar süreceğini sanmıyorum. Dün Devlet Bey’in konuşmasında söylediği iki önemli cümle var. Birincisi: MHP kilit parti, ki doğru. İkincisi; “Denge ve denetleme görevini vatandaş bize verdi” diyor. Bu mesaj AK Parti’ye. Yani ben baştan beri Devlet Bey ve MHP’nin sadece kendi ikbali için değil, devlette de var olan bir zihniyetin temsilcisi olarak iktidara ortak bir ittifak içinde olduklarını var sayıyorum. Şimdi o zihniyet, “Ben buradayım ve seninle güçlü bir koalisyon içindeyiz” demiş oldu. Uyum yasalarında bir sorun beklemiyorum. Ama asıl daha sonra, reel sorunlarla karşı karşıya geldiğimizde muhtemelen gerilimler başlayacaktır.

Bu tablo yakında CHP’de değişiklik olacağı sinyalini veriyor mu?

Yalnızca CHP değil, çıkan tablonun tüm partilerde bir şeyleri değiştirmesini umut ediyorum. Türkiye’nin karşı karşıya olduğu problemler sadece emekli maaşında düzeltme ya da katsayı hesabını nasıl yapacağımız meselesi kadar basit olabilseydi keşke. Türkiye’nin temel bir problemi var. Ortak yaşama iradesini güçlendirme, yeniden bir arada yaşama duygusunu üretmek, devleti yeniden tanzim etmek, şeffaf denetlenebilir hale getirmek, en önemlisi hepimizin kendimizi içinde bulacağı, toplumsal uzlaşmaya dayanan sivil anayasayı yapmak. Kimlikleri aşan bir hayat inşa etmemiz lazım. Bunun için ya partilerden birinin dönüşmesi, hiç olmazsa parlamentoda uzlaşma zemini gerekiyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın balkon konuşmasında “AK Parti’ye verilen mesajı aldıklarını” söylemesini böyle okuyabilir miyiz?

Ve arkasından söylediği bazı cümlelerden de bunu okumak mümkün. Mesela “Bütün kimliklere, özgürlük alanına, yaşam tarzına saygı duyacağız” gibi. Bu kutuplaşma kendi kendine bu hale gelmiş değil. Bütün siyasetçilerin ve ülkeyi yöneten olarak Tayyip Bey’in de elbette rolü var. Şimdi bunu aşmak da bu siyasetçilerin elinde. Sizin söylediğiniz CHP tarafındaki lider meselesi bu seçim sonuçlarıyla halledilecek görünüyor. Muharrem Bey’in önünde Kemal Bey veya partinin duracağını sanmıyorum. Öyle bir gerilim beklemiyorum. Belki de Kemal Bey, seçim öncesindeki ittifak arayışlarında İYİ Parti’ye 15 vekil vermek gibi çabalarına bakılırsa umuyorum ki hiç gerilim olmadan nazik bir şekilde devredecektir. Ama CHP’nin meselesi keşke sadece lider değiştirmekten ibaret olsaydı.

Nedir CHP’nin meselesi?

CHP’nin hem örgütte hem söylemlerinde değişime ihtiyacı var. Muharrem Bey bunu başarır mı göreceğiz. Başaramazsa bir dahaki seçimleri de kaybederler.

Erdoğan liderlerin memleketlerinde birinciliği kazandı. İnce kendi memleketi Yalova’da ikinci, Meral Akşener Sakarya’da üçüncü oldu. Bunun anlamı nedir?

Liderlerin kendi illerinde ne kadar oy aldığına bakmamızı üreten dürtü, daha çok yerel seçimlerde de çalışan dürtüdür. Yani yerel sorunlar var, yerel adaylar, yerel dürtüler var. Farklı tablolar çıkabilir. Ben de beş yıldır inatla söylüyorum ki, bu kimliklere sıkışmaktan dolayı ne yerel sorunlar ne de yerel adaylar önemli. Bu tablo da onu gösteriyor. Yani Muharrem Bey’in kendi köyünde bile Tayyip Bey’in önde olması o insanlar Muharrem Bey’i oy vermeye değer bulmadıkları için değil, kutuplaşma ve kimlik duyguları daha ağır bastığı için.

Muharrem İnce’nin seçim sonrası ilk konuşmasını birlikte izledik. Nasıl buldunuz?

Gayet iyi, soğukkanlı, samimi, iddialı. Geleceğe dair de ipucu veren ama bu tartışmayı ekranda yapmayacak kadar da nazik. Söylediğim gibi bir kurultayla değil, bir görev devir-teslimiyle makul ve zarif bir şekilde Kılıçdaroğlu’nun görevi İnce’ye devredeceğini düşünüyorum.

Diyarbakır, Hatay, Mersin ve üç büyük şehirdeki meydanlarda büyük coşku vardı. Mitinglerin dinamizmi İnce’nin oylarına yansıdı mı?

Yansıdı tabii. CHP ve Muharrem Bey’in önünde bu kutuplaşmayı kırmak için güven inşasına ihtiyaç var. Bu güven inşası katmanlı. Birincisi önce CHP’nin kendi adayına güvenmesi. Ekmeleddin Bey’de böyle bir şey görmedik. Onun için CHP örgütü çalışmadı ama Muharrem Bey’i sahiplendi. İkinci güven inşası. Seçmenine “Biz bu kez kazanırız” dedirtmekti, onu da sağladı. Ama üçüncü bir güven inşasına ihtiyaç var. Karşı tarafa “Bu aday veya bu parti seçimi kazanabilir ve ülkeyi yönetebilir” dedirtmek. Bu kolay değildi. Muharrem Bey kendi salonundaki herkesi halaya kaldırmayı başardı ama öbür salondan kimse gelip o halaya katılmadı. Toptan bir yenilenme gerek.

Belli bir kesim, CHP’lilere ‘barajı aşması için HDP’e oy verin’ çağrısında bulundu. Etkisi oldu mu?

Hayır, çok fazla değil. Bu 11.6’nın 10 puanı zaten Kürt yurttaşlarımızın. Türklerin içinden sadece “HDP barajı geçsin” diye gelen oy yarım puan bile değildir. Cumhurbaşkanı adayı hapiste, örgütlerde tutuklular var, yüzde 12’lerde oy alıyorsa, başarıdır.

AK Parti, İyi Parti, MHP’nin oyları neredeyse yüzde 65’e vardı. Bütün dünyada olduğu gibi bir sağ güçlenme mi var?

Hayır. Bu zaten karşımızda var olan tablo, güçlendiği yok. Türkiye’nin toplumsal dokusunun ana karakteristiği karşımızda üç Türkiye olduğu gerçeği. Bir tanesi kentleşmiş, hatta metropolleşmiş, günlük hayat pratikleri kentli pratiklere dönüşmüş, tatil deyince memlekete gitmek değil, denize gitmek, çocuklarını daha bireyci yetiştirmek vs. gibi kentli pratiklere dönmüş bir coğrafyası var ülkenin. Ve bu coğrafyanın kendi ekonomik aktörleri ve dinamikleri de yeterince güçlü.

Yani kıyılar diye kodladığımız coğrafya…

Evet, bu coğrafyada insanların öncelikleri hukuk, özgürlük ve yaşam tarzlarının korunması. Burada CHP’nin oyu göreceksiniz ki yüzde 32-35 bandında olacak. Ama bir Orta Anadolu, Karadeniz’e doğru bir başka coğrafya var, daha muhafazakâr değerlere sahip, hâlâ ekonomik aktörleri ve dinamikleri yeterince güçlenmediği için devletin hizmetlerine, yatırımlarına ihtiyaç duyan, onun için çevrenin sürdürülebilirliğinden ya da iklim değişikliğinden önce baraja, yol inşaatına, oğlunun istihdamı için devletin yapacağı yatırıma bakan bir coğrafya... Ve orada AK Parti yüzde 50’leri aşan oylarda ağırlıklı… Bir de Kürtlerin olduğu hem sosyo-ekonomik olarak ülkenin en geri kalmışı, hem de siyasi ve kültürel hakları için mücadele ettiğini söyleyen bir başka coğrafya var.

Bu farklı coğrafyalara sayısal olarak baktığımızda ne görüyoruz?

Muhafazakâr Anadolu dediğimiz kitle yüzde 55-60, kıyılar dediğimiz İstanbul, Kadıköy, Beşiktaş, İzmir yüzde 25, Hakkâri, Diyarbakır da yüzde 15. Bu sayıları hep söyledim. O yüzden değişen, artan, azalan bir şey yok.