Kılıçdaroğlu: Milletimizden tek başına iktidar yetkisi vermesini bekliyoruz

Fotoğraf: Ece Oğultürk

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Türkiye’nin beş temel sorununu eğitim, dış politika, toplumsal barış, anayasa ve ekonomi olarak ortaya koyduk. Bu alanlarda sorun yaşanmadığını, her şeyin yolunda olduğunu iddia eden varsa; kusura bakmasın, başka bir ülkede yaşıyor demektir" diye konuştu.

Habertürk'ten Kübra Par'a konuşan Kılıçdaroğlu, "Koalisyon ihtimali tekrar doğarsa daha önceki provalar bu sefer işe yarar mı?" sorusuna, "Kesinlikle yarayacaktır" yanıtını verdi.

Kılıçdaroğlu, "Artık rakiplerimiz de CHP iktidarı istiyor. Milletimizden de 1 Kasım’da bize tek başına iktidar kurma yetkisi vermesini bekliyoruz" dedi.

 

Kübra Par'ın Kemal Kılıçdaroğlu'yla yaptığı söyleşinin bir kısmı şöyle:

-Türk halkının kafasında “1 Kasım’da sandıktan 7 Haziran’a benzer bir sonuç çıkar ve koalisyon yine kurulamazsa ne olacak?” sorusu var. Seçim sonrası bizi nasıl bir Türkiye bekliyor sizce?

Bütün partiler sandıktan hangi sonuç çıkarsa ona saygı göstermek zorunda. 7 Haziran’da sandığa saygıyı göstermeyenleri milletimiz tespit etti. Ben inanıyorum ki 1 Kasım’da onları çok güzel bir ders bekliyor. Milletimiz kendi iradesine “Hata” diyenleri de, parti çıkarlarını Türkiye’nin çıkarlarından üstün tutanları da, her şeye “Hayır” diyenleri de biliyor. Onlar da o yüzden 1 Kasım’daki sonuçları korkuyla bekliyor. Biz milletimizin emanetine sahip çıktığımız için çok rahatız. “Önce Türkiye” diyoruz, milletimizden bize kendisine hizmet etmek için yetki vermesini bekliyoruz. Umarım aynı tekrarı yaşamayız. Çünkü aynı tekrarı yaşamak demek siyasi parti liderlerinin üstlendikleri görevi yerine getirmemeleri anlamına geliyor. Milli irade ortaya çıktı, vatandaş oyunu verdi. Siz beğenmediniz, bir daha seçime götürdünüz. “Bir daha beğenmiyorum, bir daha götürüyorum” derseniz bu sefer vatandaşı sandığa götürmekte zorlanacağız, siyasete olan güven sarsılacak. “Siyasetçiler çözüm üretemiyor” algısı güçlenecek. Bu sebeple ben 1 Kasım sonrası ortaya çıkacak tablo çerçevesinde 7 Haziran sonrasındaki durumun yaşanmaması gerektiğini düşünüyorum.

-Peki umutlu musunuz?

Elbette...

-Koalisyon ihtimali tekrar doğarsa daha önceki provalar bu sefer işe yarar mı?

Kesinlikle yarayacaktır.

-Daha önce 14 maddelik koalisyon şartlarınızı açıklamış, Türkiye’nin 5 temel sorununun çözülmesi gerektiğini vurgulamıştınız. AK Parti ile bir koalisyon kurmanız tekrar gündeme gelirse, Türkiye’de yönetim boşluğu oluşmaması adına, işin oluruna giderek bir an önce koalisyon kurulması için bazı ilkelerinizde esnetmeye gider misiniz?

14 maddelik koalisyon şartlarımız demokratik bir ülkede olması gereken asgari unsurları ve halkımızın haklı taleplerini temsil ediyor. Bu ilkeler, özgür ve mutlu insanların Türkiye’sini oluşturmak için ilan ettiğimiz ilkelerdir. Demokratik bir hukuk devletinde yaşamak isteyen herkes bu ilkeleri zaten benimser. Türkiye’nin beş temel sorununu eğitim, dış politika, toplumsal barış, anayasa ve ekonomi olarak ortaya koyduk. Bu alanlarda sorun yaşanmadığını, her şeyin yolunda olduğunu iddia eden varsa; kusura bakmasın, başka bir ülkede yaşıyor demektir.

-7 Haziran’da yüzde 25 almanızı nasıl açıklıyorsunuz? Eksik olan neydi?

7 Haziran seçim sonuçlarına yönelik araştırmalarımızı yaptık. Karşılaştığımız tablo, 7 Haziran seçimlerinin kendine özgü koşullarında oluşmuştur. CHP’nin Türkiye’nin sorunlarına çözüm getirebilecek tek parti olduğunu herkes gördü. Bugün AKP de CHP ile iktidar ortaklığı yapmak için görüşüyor, HDP ve MHP gibi birbirine 180 derece zıt iki parti de CHP’nin hükümet kurmasını talep ettiğini söylüyor. Artık rakiplerimiz de CHP iktidarı istiyor. Milletimizden de 1 Kasım’da bize tek başına iktidar kurma yetkisi vermesini bekliyoruz.

 

'Ne vaat ettiler, ne oldu?'

 

-AK Parti’nin dış politika çizgisini sıklıkla eleştiriyorsunuz, “Bizi Ortadoğu bataklığına sürüklediler” diyorsunuz. Buna karşılık sizin öneriniz eski dış politika diskuruna geri dönülmesi mi? Yani 2002’ye kadar izlenen içine kapalı, “Aman bize dokunmasınlar” şiarını benimseyen pasif bir dış politika izlenmesini mi öneriyorsunuz?

Bakın Erzurum’da Teyyo Pehlivan hikâyeleri anlatılır. “Şöyle aslan avladım, böyle kaplan avladım, şu ormanı ben kestim, bu nehrin suyunu ben içtim”... Halkımız da bu hikâyeleri keyifle dinler ama kimse inanmaz. Ambalaja değil içindekine bakalım; ne vaat ettiler, ne oldu? Türkiye eskiden bölgesinde saygın bir ülkeydi ve istikrar sembolüydü. Şimdi bölge politikalarını uzaktan izleyen, gelişmeleri yönlendirmeyen, gelişmelerle sürüklenen bir Türkiye var. Türkiye eskiden Ortadoğu bölgesinde bütün devletlerle görüşebilen bir ülkeydi. Bugün 5 ülkede büyükelçiliğimiz yok. Devletlerle değil örgütlerle muhatap oluyoruz. Türkiye eskiden arabulucu olarak güvenilen bir ülkeydi. Bugün çatışmanın bir aktörü olarak algılanıyoruz. Yani AKP bir ambalaj yaptı ama ürün bozuk çıktı. Teyyo Pehlivan konumundalar.

-Son birkaç haftada Rusya sınırımızı ihlal etti, Suriye jetleri F-16’larımızı taciz etti, müttefikimiz sayılan ABD PYD’ye silah yardımında bulundu, IŞİD’e bağlı olduğu zannedilen intihar bombacıları, Ankara’da insanlarımızı katletti. Tüm bu gelişmeler karşısında “Ne olursa olsun Ortadoğu’ya bulaşmayalım” demek ne kadar rasyonel?

CHP, hiçbir zaman “Ortadoğu’ya bulaşmayalım” dememiştir. Tam tersine, Türkiye’nin komşularıyla ilişkilerinde diplomasiye önem veren, barışçıl bir anlayışı savunagelmiştir. AKP’nin “Aktif dış politika” diyerek pazarladığı maceradan ve hayallerden ibaret politikalar yüzünden dostumuz kalmadı. Bu politikaları değiştirmek zorundayız. İktidara gelirsek, Ortadoğu’daki komşularımızın içişlerine karışmayan, onların toprak bütünlüğü ve egemenliklerine saygılı bir politika izleyeceğiz. Mezhepsel saiklerle değil, halkımızın çıkarları ve bölgemizin istikrarı için politika üreteceğiz. Ortadoğu’da barışçıl ve aktif bir politika izleyecek, bölgemizdeki ihtilafların çözümünde eğer katkımız istenirse tarafsızlığımız ve itibarımızla yapıcı rol oynayacağız.

 

'Toplumu kutuplaştırmazdık'

 

-Türkiye terör sorunuyla boğuşuyor. Güneydoğu’daki çatışmalarda onlarca vatandaşımız canından oldu.  Ankara’da patlayan 2 bombayla insanlarımız hayatını kaybetti. İktidarda siz olsaydınız, bu tablo karşısında ne yapardınız?

CHP iktidarında böyle bir olay yaşanmazdı. Gerçekçi ve akılcı bir dış politika ile hareket eder, adımlarımızı bölgesel dinamikleri göz önüne alarak atardık. Böyle bir güvenlik ve istihbarat zafiyetine izin vermezdik. Ama en önemlisi, toplumu bu derece kutuplaştırmaz, terör örgütlerinin besleneceği bir iç çatışma ortamına izin vermezdik.

-“Terör eylemlerinin meydana gelmesinde toplumdaki kutuplaşmanın da payı var” mı diyorsunuz?

Elbette… Toplumsal kutuplaşmanın artması ve yaşanan çatışma ortamı toplumu böyle saldırılara karşı korunmasız bir hale getiriyor. Ankara katliamı, uzun zamandır devam eden olaylar sebebiyle zaten infial içinde olan toplumumuzda büyük bir travmaya yol açtı. İktidarın, insanlarımızın ortaklaştığı zeminleri ne kadar tahrip ettiğini bir kez daha gördük. İçişleri Bakanı ve Adalet Bakanı’nın böyle bir olaydan sonra hâlâ görevde olması Türkiye açısından kabul edilemez bir durum... Eğer CHP iktidarında böyle bir olay yaşansaydı sorumluların derhal istifa etmesini isterdim. Haklarında gerekli bütün soruşturmaların yapılmasını sağlardım. Çünkü görevlerini yapmayan sorumluları korumak toplumsal kırılmayı derinleştiriyor.

-Ankara’daki patlamaların kaynağıyla ilgili son düşünceniz nedir? Sizce amaçlanan neydi?

Saldırının faili bağlamında, şüpheler IŞİD veya onunla bağlantılı bir örgüt üzerinde yoğunlaşıyor. Ancak önemli olan sadece saldırının failini tespit etmek değil, bu olayın nasıl oluştuğunu anlamak. Bu noktaya bir günde gelmedik. Bu saldırının iki temel kaynağı var Birinci kaynak, bütün uyarılarımıza rağmen yıllardır izlenen yanlış ve hayalci dış politika. Özellikle maceraper est Ortadoğu politikası. İkinci kaynak ise siyasi hırs ve şahsi hesaplar uğruna toplumu bölen, insanlarımızı kutuplaştıran, ortak değerlerimizi zedeleyen zihniyet. Ülkemizin bugün bu iki alanda yaşanan sorunları çözmek için yeni bir hükümete ihtiyacı var. Yapmamız gereken tek şey işi ehline vermek. Takım tutar gibi parti tutulmaz. Bunun sağı solu yok. Ülkemizin bekası tehdit altındaysa, bu ülkeyi kim iyi yönetecekse onu başa getirmek zorundayız. Bugün de kadrolarıyla, projeleriyle bu ülkeyi yönetebilecek tek parti var, CHP. Herkesin bu bilinçle oy vermesini bekliyoruz.

-IŞİD/DAEŞ genelde yaptığı eylemleri üstleniyor ama Ankara patlamasını üstlenmediler. Bu durumu nasıl açıklıyorsunuz?

Evet, bu konu sıkça dile getiriliyor. Suruç katliamını da üstlenmemişlerdi. Böyle bir taktikleri olabilir. Hedef şaşırtma da olabilir. Bugün hükümet spekülasyon yapmaktan failleri tespit etmeye vakit bulamıyor. Bakanlar Kurulu ile kahvehane masası arasında fark var. Kahvehane masasında millet her değerlendirmeyi yapar. Bakanlar Kurulu’nda o sohbetin ötesine geçmek zorundasınız. Tekrar söylüyorum. Söylenmeyi bıraksınlar. Failleri ortaya çıkarsınlar. Millete de hesap versinler. Hükümetin görevi budur.

-Bu seferki seçim bildirgenizde Kürt sorununa daha yüksek sesli bir çözüm önerisi getirdiğinizi söyleyebilir miyiz? Kürtlerin CHP’ye bakışı değişiyor mu?

Kürt sorununun çözülmesi gerektiğini hep yüksek sesle söyledik. Biz bu sorunu seçimlerde oya çevirmek için istismar etmedik. Kürt vatandaşlarımıza yalan söylemedik. Kürt hareketi içindeki partileri ‘demokratik açılım’, ‘çözüm süreci’ gibi aldatmacalarla kandırmaya asla çalışmadık. Bu sorunu Meclis’te demokratik yollarla ve bütün partilerin katılımıyla çözmek için bir mekanizma önerdik. “Halkımızın seçtiği temsilciler olarak gelin, bu sorunu konuşarak hep birlikte çözelim” dedik. Bu önerimizi, 2012 yılında dönemin Meclis Başkanı Cemil Çiçek’e yazılı olarak sunduk. Başbakan’a ilettik. Sorunu çözmek konusunda samimiyiz, gösterdiğimiz samimiyeti halkımız da görüyor. Her kesimden çok olumlu destek alıyoruz. Bu sorunu bu ülkede çözebilecek olan tek parti Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Biz bu ateşi söndürürüz. Biz bu feryada bir son veririz. Barış isteyen, çözüm isteyen, demokrasi ve huzur isteyen herkesi de bugün destek vermeye bekliyoruz.

-Peki, tam olarak yol haritanız ne olacak? AK Parti’nin bu konuda attığı adımların ötesinde bir öneri getirebilecek misiniz?

Kürt sorununu çözmek için önerdiğimiz mekanizmanın çekirdeğini ‘Toplumsal Mutabakat Komisyonu’ oluşturuyor. Toplumsal Mutabakat Komisyonu, TBMM’de grubu bulunan siyasi partilerin eşit katılımıyla oluşturulacak. Bu komisyona bağlı olarak da bir ‘Akil İnsanlar Grubu’ oluşturulacak. Bu grup, komisyonun kendilerine verdiği görevi yapacak. Meclis dışında görüşülmesi gereken kim varsa onlarla komisyonun görevlendirmesiyle Akil İnsanlar Grubu görüşebilecek. Devletin resmi muhatabı siyasi temsilcilerdir. Bu noktada kimsenin tereddüdü yok. Bu sorun birinci sınıf demokrasi ile çözülür. Demokrasiden kimse korkmasın. Bütün sorunların çözümü, bütün dertlerin dermanı demokrasi içerisinde bulunur.

-Son dönemde HDP’ye yönelik eleştirilerle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Her siyasal partinin terörle arasına çok açık ve net bir çizgi koyması lazım. Eğer bu açık ve net çizgiyi koyabilirsek, o zaman teröre karşı toplumun bütün kesimleri olarak ortak bir tavır sergilemiş oluruz. Bu demokrasimiz açısından da çok önemli bir hamle olacaktır. Terörden çok canımız yandı. Binlerce kişiyi kaybettik. Şehitlerimiz var, hâlâ da geliyor… Bu tablonun devamını hiç kimse istemiyorsa o zaman teröre karşı daha kararlı bir tavır takınmamız lazım. HDP’liler de daha net, daha açık bir tavır takınmalılar.

-Avrupa Birliği’nin mülteciler konusunda Türkiye’ye yardım teklifini samimi buluyor musunuz?

Hayır, samimi bulmuyorum. Türkiye mültecileri toplama kampının yatağı olmamalı. “Mültecileri orada tutun, size para vereceğiz” tavrı da etik değil. Biz iktidar olduğumuzda ilk yapacağımız şey, Suriye’deki savaşı durdurmak. Bu sorunun çözümünün iki ayağı var; birincisi Suriye’deki çatışmaları süratle durdurmak, ikincisi çatışmalar durduktan sonra Suriye’yi yeniden inşa etmek. Bunun için elimizi cebimize atmamız gerekiyor. Ve arkasından da bu insanları evlerine geri göndermemiz gerekiyor.

Habertürk'te yayımlanan söyleşinin tamamını okumak için tıklayın