Kılıçdaroğlu, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nun adaylığına ilişkin soruya "İki belediye başkanımız da bulundukları görevleri başarı ile yürütüyorlar. Başarı ile sürdürmelerini istiyorum" diye konuştu.
Kemal Kılıçdaroğlu, eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın kızı Aslı Baykal’ın dün sosyal medyadan Adalet Bakanlığı'na yürüyüş ve Temel Karamollaoğlu ile ilgili yaptığı açıklamalarına ilişkin bir başka soruya "Tek sözcük, ciddiye almıyoruz" ifadesini kullandı.
TIKLAYIN | Aslı Baykal: CHP çok radikal bir biçimde gayrimilli çizgiye savruldu
Kılıçdaroğlu şunları söyledi:
"Organize bir kötülükle karşı karşıyayız. İşin bir ucunda yargı var, bir ucunda siyaset var. Siyaset yargıya müdahale ediyor. Siyaset, polise müdahale ediyor. Siyaset, savcıya müdahale ediyor. ‘Karışmayın’ diye. Altı yaşındaki bir çocuğa yönelik, organize bir kötülük. Organize kötülükten, Türkiye’yi çekip çıkarmamız lazım.
Asıl fail kim? Asıl fail, devleti dumura uğratan anlayış ya da yönetim. Açık ifade etmek gerekirse saray. Başka kim olabilir? Savcı, daha önce yapılan şikâyette dosyayı kapatıyor. Artı, daha önce dosyayı kapatan hâkim. Ne oldu, hiçbir şey olmadı. Yakında o savcı da o hâkim de birisi Yargıtay üyesi, birisi Anayasa Mahkemesi üyesi olursa hiç şaşırmayın. Olayı, altı yaşında bir çocuğa yönelik organize kötülük çerçevesinde ele alıp değerlendirmemiz lazım. Olayın bir ucunda siyaset var; güçlü, devleti dumura uğratıyor ve devletin nefes almasını engelliyor.
Allah aşkına… Savcı tutuklama istiyor, tutuklama yapmıyor adam. Altı yaşındaki çocuğa tecavüz eden bir kişiye karşı devlet seyirci kalıyor, olmaz. Devlet seyirci kalamaz. Burada şu anda, devleti seyirci kalan noktaya taşıdılar. Bizim isyanımız buna. Kim yaparsa; bunu kalkıp belli bir çerçeve içinde, dar bir çerçeve içinde ele almak doğru değil. Kim yaparsa böyle bir olayı en ağır şekilde cezalandırılmalı, bu kadar açık.
Kim, hangi güç? Bizim önce bu gücü sorgulamamız lazım. Yani siyasi gücü sorgulamamız lazım. Çünkü tek kişilik hükümet var. Tek kişilik… Hiçbir bakanın bağımsız iradesi yok zaten. İstifa etme iradesi de yok. Tek kişilik güç var. Tek kişilik gücün; devleti harekete geçirmesi lazım, devlete nefes aldırması lazım. Devletin saygınlığına gölge düşürmemesi lazım. Şu anda, bir organize kötülüğe karşılık, ciddi bir sessizlik var. Çıkıp, Adalet Bakanlığı’na gitmeseydik, Erdoğan konuşmayacaktı. Niye konuşmuyor? Ya bu altı yaşındaki çocuğun günahını nasıl omuzlarında taşıyabiliyorlar?
Organize kötülüğün içinde olan hiç kimsenin oyuna ihtiyacımız yok. Bu kadar açık, bu kadar net. Altı yaşındaki bir çocuğa tecavüz edildi, ben buna karşı çıkmayayım, buradan oy gelecek… Öyle bir oyu da istemiyoruz. Bizim için o oyun değeri hiç yoktur. Asla ve asla. Bakın; bu olaya en büyük tepkiyi, muhafazakar kadınlar gösterdiler. Onlar da biliyorlar. Altı yaşında bir çocuğun başına gelenlerin hangi felaketlere yol açtığını onlar da biliyorlar. Dolayısıyla bu olayın; insani ve ahlaki yönü üzerinde durmamız lazım. Siyasi pencereden bakamayız, bu olaya. Hangi siyasi görüşten olursa olsun, herkesin buna çok net karşı çıkması lazım. Bu rezalettir, bunu yapanların cezalandırılması lazım.
Ceza var mı var, uygulanacak ceza öngörülmüş mü öngörülmüş, katalog suç mu katalog suç. Hangi güç buna engel oluyor? Erdoğan’ın çıkıp, hangi gücün buna engel olduğunu kamuoyuna açıklaması lazım. Hangi güç, bu davada geldi bu çocuğun hakkını savunmadı, çocuğun hakkını aramak için yola çıkan güç engellendi? Kim? İstenirse devlet, devlet içindeki bürokrasi, bütün ayrıntılarını ortaya çıkarabilir. Devleti dumura uğratan, çalıştırmayan organ kim? Hepimiz biliyoruz bunu. Tek kişilik hükümet.
Tek kişilik hükümet, bunun üzerine kararlılıkla yürürse hepimiz alkışlarız. Ama bugüne kadar yürümedi; kapatıldı, üstü örtüldü. Hakimlere, doktorlara, savcılara baskı yapıldı. Başka kadınlar devreye konuldu. Röntgen çekimi sırasında… Biliniyor, hepsi yazılıyor, söyleniyor. Her şey var, ama adaleti dağıtacak kişiyi bulamıyoruz, şu anda.
Devleti nefes alamaz noktaya getirdiler. Devletin bürokrasisini çalıştırmıyorlar. Her şey belli. Failler belli, suç meydanda. Mağdur belli. Adaleti sağlayacak kişi ortada yok. Devlet dediğiniz kurum ilk kez, altı yaşında bir çocuğun mağduriyeti konusunda acze düşmüş durumda.
Benim istediğim bu ülkede, haksızlığa kim uğradıysa; onun haksızlığını telafi etmek. Yasaların uygulanmasını engelliyorsanız, yasalara açıkça aykırı hareketleri destekliyorsanız, cesaretlendiriyorsanız, bu işler her zaman Türkiye’de olabilir. Sorun yasalarda değil. Hiçbir bürokrat yasa dışı işlem yapamaz. Yasalara uymaması; parlamentoyu takmıyorum, demektir. Ben bir kişiye güveniyorum, yasalara uymayacağım; anlamı çıkar ortaya. Yasalar var. Yapılan haksızlıklar karşısında, hangi maddelerin uygulanması gerektiği var. Kolluk güçlerinin, savcıların görevi var. Bunların hepsi tanımlanmış. Sorun, bunları uygulamayan siyasi irade. Uygulamayanları görmeyen bir siyasi irade var. Toplum vicdanı neden ayağa kalktı? Altı yaşında bir çocuk… Hala bekliyoruz, ne olacak diye?
Savcıyı bekliyoruz. Güvenlik güçlerini bekliyoruz. Çünkü onlar, talimat alırlarsa yapacaklar, gereğini. Tutuklama yapmayan hâkim, hangi gerekçeye dayandı, biz onu bilmiyoruz. Hangi ahlaki gerekçeye dayandı? Kendisine yönelik en ufak bir eleştiri için savcıları, hakimleri harekete geçiren; kendi avukatlarını harekete geçiren sayın Erdoğan, bu olayda neden kimseyi harekete geçirmiyor? Neden? Çıkıp söylesin. Keşke o da benim gibi gelse, sizin önünüze çıksa, sizler bağımsız soru sorabilseniz, o da yanıt verse, cesaret verebilse. Sorumlu sarayda oturan kişidir. Sorumlu o. Yasama, yargı, yürütme… Üçü de ona bağlı. Sorumlu belli zaten. Toplum vicdanı kanıyor ve biz bekliyoruz devlet ne zaman harekete geçecek diye. Birilerinin talimat vermesi lazım: ‘Beyler, yasal görevini yapınız’ diye bir talimat vermesi lazım. O talimatı bekliyoruz.
Bunun 28 Şubat ile ne ilgisi var? Altı yaşındaki bir çocuğa, sistematik bir tecavüz var. 28 Şubat ile ne ilgisi var? Bu anlayışa sığınanlar, toplumu başka bir kilitliyorlar. ‘Bir tecavüz olayını görmeyin’ o anlayışı egemen kılmak istiyorlar. Bunu toplum vicdani kabul eder mi? Ne ilgisi var bunun 28 Şubat ile? 28 Şubat’ta, altı yaşındaki bir çocuğa sistematik tecavüz yapıldı da birileri bir şey mi söyledi? Ne ilgisi var. Olayı 28 Şubat’a bağlayanlar, bu işe meşruluk kazandırmak isteyenlerdir, tecavüz olayına meşruluk kazandırmak isteyenlerdir… Bu kadar açık, bu kadar net. 28 Şubat ayrı, eleştiririz onu… Bu olaya hangi inançtan, görüşten olursa olsun; insan olan hiç kimsenin meşruluk kazandırmaması lazım. Bu olay farklı bir olaydır.
Asgari ücret dört kişilik bir ailenin aylık geçimini sağlayacak olan bir rakam. Biz, asgari ücretin vergiye tabi tutulmasını doğru bulmuyoruz. Biz; var olan ücretin, hem büyüme rakamlarını hem de enflasyon rakamlarını içeren seyir içinde, önümüzdeki süreç içinde 10 bin 128 TL olmasını istiyoruz… Bir haksızlığa yol açmaması açısından. Büyümeyi sağlayanlar, alın teri dökenler, rantiye sınıfı değil. Bunlara vermek zorundasınız. TÜRK-İŞ’in bu konuda, açlık sınırını ölçü alarak açıklamasını doğru bulmuyorum. Ne demek? Açlık sınırı ölçü mü alınır, Allah aşkına. Bir hesaplama yapılacaksa; enflasyon rakamları ile büyüme rakamları alınır. Bir uzmana verirsiniz, yarım saat içinde size 10 bin 128 lira rakamını çıkarır. Bunun işveren üzerinde ciddi bir yük getirmemesi için de dersiniz ki, ‘Gelir vergisinden feragat ediyorum.’ Sigorta primini biraz daha düşürüyorum, diyeceksiniz. Gelir dağılımındaki çarpıklık asgari ücrete yansımamalı.
(Emeklilikte Yaşa Takılanlar) EYT ile ilgili, bakanların ne kadar kopuk çalıştıklarını ortaya çıkardı. Çalışma Bakanlığı çalışma yapıyor, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın bundan haberi yok. Çalışma Bakanlığı ayrı çalışıyor, Hazine’ye sormuyorlar. Hazine’ye görüş almak için gittiklerine de ‘Ben bunu karşılayamam’ diyor. Önce bürokratların bir araya gelip, seçenek oluşturmaları lazım. Ama devlette liyakatli kişiler kalmadı, bürokrat kalmadı. EYT ile ilgili bekliyoruz. Nasıl bir çözüm üretecekler, biz de merak ediyoruz.
Altılı Masa ve Cumhurbaşkanı adayı) Aday belirleme konusu… Bu konu hiç konuşulmadı. Cumhurbaşkanı adayının niteliklerini, altı lider olarak kamuoyu ile paylaştığımız metinde gösterdik. Şu anda iki konu üzerinde çalışılıyor. Bir; hükümet programı. İktidara geldiğimizde hangi alanda neyi yapacağız; ekonomide, yargıda, dış politikada, üniversitelerde… Bunlar ile ilgili… Üzerinde çalışılıyor. Büyük ölçüde sonlandı. Her partinin genel başkan yardımcılarının altında bir ekip var. Kendi alanında uzman olan kişilerle çalışılıyor. Üzerinde mutabakat sağlanamayanlar kırmızı harflerle yazılıyor. Tahmin ediyorum, bu hafta tamamı bitiyor. Faik Bey bu işin başında. Liderlerin önüne konacak. Genel Başkan Yardımcılarının üzerinde uzlaşma sağlamadığı konular… Liderler oturacaklar, son şeklini vereceğiz. İkincisi… Nasıl yöneteceğiz? Taslak metin görüşüldü. Belli konularda uzlaşma sağlandı. Kamuoyuyla paylaşacağız. 15 günde bir toplanıyoruz. Galiba, ayın 26’sında tekrar bir toplantı yapacağız. Belki 26’sında, programı bitirmiş olabiliriz; hedeflerimizi, ilkelerimizi. Bittikten sonra bunları yine kamuoyuyla paylaşacağız.
Cumhurbaşkanı adayı belirleme konusunda önce hükümet programının ortaya çıkması lazım. Cumhurbaşkanı adayını erken belirlersek, o farklı bir şey söyleyebilir, liderler farklı bir şey söyleyebilir. Önce bir görüş birliği sağlamamız lazım. Yol haritası çizmemiz lazım. Cumhurbaşkanı adayının da o yol haritası içinde davranması, konuşması, söylemde bulunması gerekir. Son derece kararlı, istikrarlı bir şekilde yolumuza devam ediyoruz.
(Anayasa değişikliği teklifi) Bizim kanun teklifi, ‘kadının kılık kıyafeti, siyaset konusu olmasın’ teklifidir. Kadının giyimi, kuşamı siyasetçiler tarafından belirlenmesin. Kadının kılık kıyafeti, bugüne kadar hep siyaset konusu oldu ve buradan oy devşirilmeye çalışıldı. Sayın Erdoğan, ‘bunu bir anayasa değişikliği ile yapalım ve oraya, başka şeyler de ilave edelim…’ Metni gördük, hukukçu arkadaşlar gördüler. Benim uzun bir vakit ayırıp bakma şansım da olmadı. Tabii, bu anayasa değişikliğinin anayasa hukuku hocaları tarafından değerlendirilmesi lazım. Ama sonuçta, Türkiye’de eğer böyle bir sorun varsa, sorunun tümüyle çözülmesi gerektiğine inanan birisiyim. Herkesin inancına saygılıyım. Zaten saygılı olmak zorundasınız. Kadının giyiminin kuşamının siyasetçiler tarafından istismar edilmesini doğru bulmuyorum ve bunun bir şekliyle önlenmesi lazım.
Benim en çok yadırgadığım, ‘İlla adayınızı açıklayın.’ Sistemi düşünmüyoruz, sistemi değiştirmemiz lazım, aday değil. Bir tek adam gitsin, başka bir tek adam gelsin; bunun peşinde değiliz. Anayasayı değiştirerek; tek kişilik hükümetten, güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçeceğiz. Tartışmanın bu zeminde yürümesi gerekirken; sizin adayınız kim? Ali olsa ne olur, Veli olsa ne olur? Adaydan çok sistem. Öyle bir sistem kurmalıyız ki, sistem bir daha krize girmesin. Hangi aday? Kim olursa olsun. Sistem ne olacak. Birisini getirdik, yine tek kişilik hükümet oldu, ne olacak. Devleti keyfi yönetimden kurtarmadığınız sürece; ülke büyüyemez, kalkınamaz. Altı liderin olduğu masada bu konu hiç tartışılmadı. Kişi bazına hiç indirgenmedi. Görüş ayrılığı diye sordunuz. Görüşülmeyen bir konuda görüş ayrılığı çıkmaz ki…
(ABD, İngiltere ve Almanya seyahatleri) 21. yüzyılın en önemli etmeni, faktörü bilgi. Bilgi üretemeyen toplumun büyüme, kalkınma şansı yoktur. İcazet almaya gitti, diye yazdılar, çizdiler. Hiçbir siyasi ile görüşmedim. Dünyanın bir numaralı üniversitesine gittim, M.I.T’ye gittim. Türkiye’nin gerçekten dünyada söz sahibi ülke konumuna gelmesini istiyorsak. Türkiye bilgi üretmeli. Yoksa kalkınamayız. Bir siyasetçi olarak; Türkiye’nin gelişmiş ülkelerin pazarına dönüşmesini kabul etmiyorum. Eğer ben sorumluluk hissediyorsam, kendi ülkeme karşı; bilgiyi kendi ülkemde üretmek zorundayım. Sosyal bilgi ekonomisi, kavramı geliştirdik biz. Yani, bilginin kitlesel bir unsura dönüşmesi… Ekonomi bilgiden yoksun olursa hiçbir şey yapamazsınız. Biz 70 kişilik, birinci sınıf bir ekip kurduk; yani süper lig kurduk biz. Sayın Nebati’yi dinleyin bir bakalım. Biz, bir süper lig oluşturmalıyız, yarışmalıyız. Salt 70 değil, katılmak isteyenler var, hepsinin başımızın üstünde yeri var.
(Emekli maaşı) Türkiye Cumhuriyeti, tarihinde bir ilki yaşıyor. Alt kesimden alt gruptan, bir avuç üst gruba, milyarlarca lira gelir transferi gerçekleşiyor. Milyonlar yoksullaşırken, üstte bir grup olağanüstü gelire kavuşuyor. Bunların İngiltere’de villalar almaları, paralarını vergi cennetlerinde tutmaları… Hepsini biliyoruz. Kaynak transferi yoksullaşmaya yol açıyor. Sadece emekliler değil; memurlar ve asgari ücretliler de yoksullaşıyor. Gelir dağılımı bozuluyor. Gençler geliri yurt dışında arıyor. Üniversiteyi bitiren öğrencimiz diyor ki ne ev alabilirim ne araba alırım. Ama ben gidersem, asgari ücretle hem ev hem araba alırım diyor. Gençleri umutsuzluğa iten temel faktör bu.
(Referandum ve üçüncü sandık ihtimali) Anayasa değişikliği konusunda anayasa hocalarından görüş alacağız. Bir bakacağız. Ondan sonra oturup karar vereceğiz. Büyük bir olasılıkla önümüzdeki süreçte, Altılı Masa'da da konuşulabilir. Oturur konuşuruz. Ona göre bir karar veririz, birlikte.
(Kaftancıoğlu ve İmamoğlu arasında kavga var mı?) İstanbul İl Başkanı ile Belediye Başkanı arasında bir kavga yok. Geçenlerde bir yemek yedik. Herhangi bir sorun yok. Belediye başkanımız da il başkanımız da çalışıyor. İkisinin alanı zaten çok farklı.
(CHP’nin adayı siz misiniz?) Parti olarak da Cumhurbaşkanı adaylığı konusunda Parti Meclisi’nde böyle bir konu konuşulmadı. Önemli olan kişiler değil, önemli olan ülkenin geleceği. Bizim tarihe karşı ülkemize karşı sorumluluğumuz var.
(Erdoğan’ın Diyarbakır Anneleri, eleştirisi) Diyarbakır Anneleri ile görüştüm. Hem Diyarbakır hem Cumartesi anneleri için konuşuyorum. Sayın Erdoğan da bunu yapsın.
(Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nun adaylığı) İki belediye başkanımız da bulundukları görevleri başarı ile yürütüyorlar. Başarı ile sürdürmelerini istiyorum.
(Eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın kızı Aslı Baykal’ın açıklamaları) Tek sözcük, ciddiye almıyoruz.
(TSK’nin Kuzey Suriye ve Irak’a yönelik kara harekâtı olasılığı) Devleti yönetenler iktidarlarını korumak için başkalarının hayatını tehlikeye atmamalı. Terörle mücadeleye evet, terör insanlık suçudur. 33 askerimiz şehit edildi vuran Rusya idi. Ne yaptık? Erdoğan ne yaptı? Putin’in kapısına gitti. Putin ne yaptı? Kronometreyi açtı, kaç dakika bekletti… Ben bunu içime sindiremiyorum. Terörle mücadele önyargı ile yapılmaz akılcı politikalarla yapılır. Tutarlı politikalarla mücadele etmek lazım. Dünyanın da bize katkı vermesi lazım, diyelim ki NATO ülkelerinin. Türkiye bölgesinde yalnızlaşmamalı.”
(HDP’nin kapatılmasına talepli dava) Partilerin kapatılmasını doğru bulmam. Partilerin kapatılmasını zorlaştıran da AK Parti’nin kendisi. Salih Müslim neden kırmızı halı ile karşılandı? Çıkacak bunların hepsi bir süre sonra." (ANKA)
Aslı Baykal sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve partili vekillerin, hükümetin istismar olayına yönelik sessizliğini protesto etmek için TBMM'den Adalet Bakanlığı'na yürümesini eleştirmişti. Baykal şu ifadeleri kullanmıştı:
"Kemal bey milletle dalga geçiyor anladığım kadarıyla. Adalet Bakanlığı'na yürüyeceğine, masasında yanında oturan Temel beye, bu vakfı savunma dese ya… Diyebilirse Diyemez. Çünkü o vakfın oyunu Temel bey üzerinden alıp, Cumhurbaşkanı seçilmek istiyor. Ne çocuk umurunda, ne laiklik."