Evrensel yazarı İhsan Çaralan, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "Halen ülkesinin aleyhine işlediği suçtan dolayı cezaevinde bulunan zat konunun kendisine kadar ulaşmasına endişe ettiği için şimdiden suyu bulandırmaya çalışıyor. Kılıçdaroğlu'nun bağlantısı çıkarsa şaşmayın. Buradan çıktım, çıktım, çıkmadığım taktirde açıklamalarda bulunacağım diyor içerideki zat. Bütün bunlar FETÖ taktiğidir" ifadesine tepki gösterdi. "Erdoğan, rakiplerini ve hedefe varmasını engelleyecek olanları önünden kaldırmak için her yolla tasfiyesini isteyebilir; istiyor da görünüyor" diyen Çaralan, "Bu yolda ana muhalefet partisinin genel başkanını da tutuklamaktan çekinmez. Ancak, böyle bir tutuklamanın olup olmayacağını içinden geçilen koşullar belirler" ifadesini kullandı.
İhsan Çaralan'ın "Sindirme girişimleri, Kılıçdaroğlu’yu açıkça tehdide kadar geldi" başlığıyla yayımlanan (15 Ağustos 2017) yazısı şöyle:
Cumhurbaşkanı Erdoğan artık il il dolaşmaya, AKP’nin “delegeleri”yle, yerel yöneticilerle, çeşitli adlar adı altında toplantılar düzenlemeye başladı.
Bu toplantıların başlıca konusu ise; Artık parlamenter sistemin bittiği, seçimi kazanmanın çıtasının yüzde 50+1’de olduğu üstünden, kendisinin “Cumhurbaşkanı yapılması” için tam bir seferberlik durumu yaratmak!
Bu amacına varmak için de Erdoğan ve en yakın çeperinin iki hedefi olduğu görülüyor:
1-) AKP içinde kendisine muhalefet edecek, en azından partinin kuruluş ilkeleri ve amaçları konusunda kendisinden farklı düşünebilecekleri, “tek adam rejimine” biat etmekte tereddüt edecek olanları, “metal yorgunluğu”, “kişisel çıkarını parti çıkarını önüne koymak”, “FETÖ’cü” olmakla suçlayarak, Erdoğan’a biat etmeme potansiyeli taşıyan herkesi susturup AKP’yi “tek sesli”, “tek adam partisi” haline getirmek. Önceki gün bu hedefini Erdoğan; “Partimizin çatısı altında FETÖ ile iltisakı olanları asla barındıramayız...Kafasında projesi bulunmayan, ilkelerimize tüm benliği ile bağlı olmayan hiç kimse AK Parti’de yönetici konumuna gelemez. Bu böyle biline” diye yineledi.
2-) “Tek adam rejimi” savunucuları, ülkede az çok dik durabilen her muhalif odağı sindirmeyi, ezmeyi hedefliyor. Bu amaçla eş başkanlarından başlayarak, binlerce Kürt siyasetçiyi tutuklayarak ve belediyelere kayyım atayarak HDP’yi legal siyaset alanının dışına itmek için yargıyı devreye sokan AKP, şimdi de CHP ve onun Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’yu hedef tahtasına koymuş bulunuyor. Kısacası Cumhurbaşkanı ve en yakın çevresindeki derin çekirdek, “Tek parti tek adam rejimi”nin ihtiyacına uygun olarak ve 2019’da yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminde muhtemel rakiplerini etkisizleştirmek üzere, muhalefete yönelik mücadelesini yargıyı da kullandığı bir operasyona dönüştürmüş bulunuyor.
Cumhurbaşkanının kendi partisi içinde ne yapacağı, elbette ki daha çok bu parti içindeki az çok ülke sorunlarını düşünen, demokrasi, özgürlükler gibi kaygısı olan partilileri ilgilendiren bir sorundur. Ama sorunun ikinci boyutu; muhalefetin sindirilmesi ve ezilmesi sorunu ise, AKP dışındaki (belki Bahçeli hariç) herkesi, Türkiye’nin demokratik bir ülke olmasını isteyen herkesi ilgilendirmektedir.
Nitekim önceki gün, AKP’nin Antalya Genişletilmiş il delegeleri toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı; bir yandan AKP içinde yapmak istediği operasyon için “alıştırma manevraları”nı sürdürürken, öte yandan da Kılıçdaroğlu’ya yönelik eleştirilerini de açıkça bir tehdide dönüştürdü.
“Halen ülkesinin aleyhine işlediği suçtan dolayı cezaevinde bulunan milletvekili (Enis Berberoğlu kastediliyor) ile konunun kendisine kadar ulaşmasına endişe ettiği için şimdiden suyu bulandırmaya çalışıyor. Kılıçdaroğlu’nun bağlantısı çıkarsa şaşmayın. Buradan çıktım, çıktım, çıkmadığım taktirde açıklamalarda bulunacağım diyor içerideki zat! Bütün bunlar FETÖ taktiğidir. Hiçbir siyasi veya bireysel çıkar böyle bir ihaneti mazur gösteremez” diyerek Cumhurbaşkanı, CHP’nin genel başkanının da yürütülen susturma, sindirme operasyonunun başlıca hedefi haline geldiğini ilan etti.
Peki, Erdoğan’ın Hükümeti, hedefe varmak için Kılıçdaroğlu’yu tutuklamayı göze alabilir mi?
Elbetteki Erdoğan, rakiplerini ve hedefe varmasını engelleyecek olanları önünden kaldırmak için her yolla tasfiyesini isteyebilir; istiyor da görünüyor. Bu yolda ana muhalefet partisinin genel başkanını da tutuklamaktan çekinmez. Ancak, böyle bir tutuklamanın olup olmayacağını içinden geçilen koşullar belirler.
Referandum ve Adalet Yürüyüşü göstermiştir ki; halk yığınları nispeten sessiz ve OHAL uygulamaları ile yargıdaki girişimler karşısında henüz anında tepki vermiyorsa da, yapılanlara destek vermemekte dahası fırsatını bulduğunda karşı oluğunu da göstermekten çekinmemektedir. Özellikle Referandum ve Adalet Yürüyüşü göstermiştir ki; halkın önemli bir kesimi, AKP Hükümeti’nin uygulamalarından rahatsızdır ve bir yol bulduğunda bu tepkisini ifade etmekten geri durmayacak bir pozisyon tutmuş bulunmaktadır. Eğer bugün Kılıçdaroğlu ya da öteki muhalif hedefler tutuklanmıyorsa, bunu engelleyen asıl etken iktidarın adalet, özgürlük, demokrasi, hak, hukuk kaygısı değil, budur. Yoksa Cumhurbaşkanı, Kılıçdaroğlu’nun henüz dosyası Yargıtay’da bulunmasına karşın çoktan “casus”, “vatan haini” ilan ettiği Berberoğlu’nun suç ortağı olduğuna hüküm vermiştir. Bu hükmün uygulanmasının önündeki engel ise halk yığınlarının, dünya ve ülkemizin demokratik kamuoyunun muhtemel tepkisidir!
Kuşkusuz ki gelinen yerde; Meclisteki üçüncü büyük parti HDP’nin eş başkanları ve vekillerinden sonra ana muhalefet genel başkanının da tutuklanabileceği tartışmasının bizzat Cumhurbaşkanı tarafından siyasi gündemin ön sıralarına taşınması trajik bir gelişmedir.
Çünkü 16 yıl önce, mağdurların ve mazlumların savunuculuğu iddiasıyla ortaya çıkıp her vesileyle özgürlükleri, demokrasiyi savunmaktan söz ederek halktan oy aldıktan sonra şimdi; mazlumları ve mağdurları ezen, ülkeyi OHAL’le, TMY ile, savaş politikalarıyla yöneterek “ tek parti tek adam rejimine” sürükleyen bir parti haline gelen AKP, 16. kuruluş yılını dün bu “kara tablo” içinde kutladı.
Bu 16 yılda olup bitenler ve şimdi gelinen yer; AKP’nin geldiği yeri göstermesi bakımından olduğu kadar ona yakın zamana kadar (bazıları halen) özgürlükleri ve demokrasiyi savunma adına destek veren kesimler açısından son derece ibret verici bir durumdur.
Yaşananlardan ders almak erdem, almamakta ısrar ise gaflet değilse aptallıktır!