CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 17 Aralık'ın yıl dönümünde "Tarih bize gösteriyor ki, nerede yolsuzluğa bulaşmış bir hükümet varsa, önce otoriterleşir sonra diktatörleşir" dedi. Kılıçdaroğlu, "Çünkü kurduğu düzeni devam ettirmenin tek yolu adaleti yok etmek, insan özgürlüğünü de baskı altına almaktır. İster Romanya'da Çavuşesku olsun, ister Şili'de Pinochet, ister Küba'daki Batista rejimi olsun, ister Endonezya'daki Suharto rejimi, hepsinde bir kural geçerlidir. Önce parayı çaldılar, sonra özgürlüğü ve adaleti yok ettiler. Bizde Japon kültürü olsaydı, emin olun Bakanlar Kurulu'nda kimse kalmazdı" diye ifade etti.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye Barolar Birliği'ndeki Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi'nin(GÜSAM) '17/25 Sempozyumu'nda konuştu. Konuşmasının başında Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük yolsuzluk olayının birinci yılında bir araya geldiklerini vurgulayan Kılıçdaroğlu, "Bu duyarlılığımızı sadece biz içselleştirmeyeceğiz. Topluma da yansıtmak zorundayız. Hepimizin ortak görevidir bu. Dünya görüşümüz ne olursa olsun inancımız ne olursa olsun kimliğimiz ne olursa olsun bu güzel Türkiye'nin neresinde yaşıyorsak yaşayalım bir noktada görüş birliği sağlamak zorundayız. Bir noktada. O da yolsuzluklar konusundaki duyarlılığımızdır. Eğer bu duyarlılığı korursak, ahlaki değerleri çok yüksek bir toplumu hep beraber yaratmış oluruz. Adalet farklı bir kavramdır. Soylu bir kavramdır, adalet. Bir bilge diyor ki, 'adalet kutup yıldızı gibidir. Yerinde sabit durur, bütün kainat onun etrafında döner.' Adalet budur, adalet insanın vicdanıdır. Onun için hep beraber birinci yılındayız, o büyük yolsuzluk olayını unutturmamak için." dedi.
BM'ye göre bugün 7 milyar insanın 193 ülkede yaşadığını belirten Kılıçdaroğlu, "Her bir devletin kendine göre koşulları var, farklı rejimleri var. Ama her devletin ortak amacı dünyada saygınlığı olan bir devleti tanıtmaktır. Kendi devletini tanıtmaktır. Yolsuzluğa bulaşan ve halkının parasını nerelere harcadığının hesabını veremeyen bir devlette adalet de yoktur özgürlük de yoktur refah da yoktur. O devlet ve o halk tehdit altında demektir." diye ekledi.
Kılıçdaroğlu ardından "Tarih bize gösteriyor ki nerede yolsuzluğa bulaşmış bir hükümet varsa, önce otoriterleşir sonra diktatörleşir. Çünkü kurduğu düzeni devam ettirmenin tek yolu adaleti yok etmek insan özgürlüğünü de baskı altına almaktır. Romanya'da Çavuşesku olsun, ister Şili'de Pinochet, ister Küba'daki Batista rejimi olsun, ister Endonezya'daki Suharto rejimi, hepsinde bir kural geçerlidir. Önce parayı çaldılar, sonra özgürlüğü ve adaleti yok ettiler." ifadelerini kullandı.
Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Çünkü halkın parasını çalacak kadar ahlaksızlaşan insanlar, özgürlüğe ve insanların canlarına kast edecek kadar da ahlaksızdırlar. İşte bu yüzden BM ve bütün uluslararası kurumlar yolsuzlukla mücadele etmek için çalışıyorlar. BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun, uluslararası yolsuzlukla mücadele günü dolayısıyla şöyle bir demeç vermişti: 'Yolsuzluk, demokrasinin kurum ve değerlerini, etik değerleri ve adaleti zayıflatır. Sürdürülebilir kalkınmayı hukukun üstünlüğünü tehlikeye sokarak, toplumların istikrar ve güvenini tehdit eder. Yolsuzluğun mağduru devlet olabileceği gibi özel sektör de olabilmektedir. Ama asıl mağdur yolsuzluk nedeniyle yaşam kalitesi bir türlü iyileşemeyen toplumdur' diyor. Bunun altına vicdanı olan her insan eminim ki imza atacaktır."
BM raporuna göre her yıl dünyada yaklaşık 2,5 trilyon dolarlık yolsuzluk yapıldığını, 1 trilyon dolar rüşvet olarak ödendiğini belirten Kılıçdaroğlu, "B-20'ye dünya GSMH'nin yüzde 5'i, yolsuzluğa harcanıyor. Dünya insanlığa karşı işlenen bu büyük suça daha fazla seyirci kalamaz, kalmamalıdır. Her devletin insanlığa karşı görevi bu suçla mücadele etmektir." diye kaydetti.
Ardından BM Bölgeler Arası Suç ve Adalet Araştırmaları Enstitüsü'nün yolsuzluk tanımını paylaşan Kılıçdaroğlu, "Kamu ve özel kuruluşların karar verme mekanizmalarında yozlaşma ve bozulmaya biz yolsuzluk diyoruz. Yolsuzluğun olabilmesi için 4 temel unsurun bir arada olması lazım. Bir; yetkili bir insan olacak. Ülkemizde yetkili insanlar var. İki; bu insana yetki veren kurallar olacak. Yasalarımız var. Üç; bu kurallar ihlal edilecek, ihlal ediliyor. Dört; bu kuralların ihlal edilmesinden birileri menfaat sağlayacak. O menfaatin sağlandığını da 17-25 olaylarında bütün ayrıntılarıyla gördük. Yolsuzluk bir toplumun derinden çürümesine yol açar. Bazen fark etmeyiz kültürümüz değişir. Ahlakımız değişir dünyaya bakışımız değişir arkadaşımıza komşumuza bakışımız değişir. Herşeyi para merceği ile görmeye başlarız. Ahlakı bir tarafa iteriz, insanlığı bir tarafa iteriz. Kişisel çıkarlarımızı her şeyin üzerinde tutmaya çalışırız. Ve toplum ağır ağır çürümeye devam eder. Yolsuzluğun olduğu bir ülkede adaletten bahsedemezsiniz. Orada hukukun üstünlüğü yoktur, orada birilerinin üstünlerin hukuk vardır. Böyle bir ülkede güçlüler hakim olurken, haklı olanların hiçbir gücü bulunmaz, kalmaz. Dolayısıyla yolsuzluğun yaygınlaştığı ülkeler önce hukuklarını, sonra ahlaklarını son olarak da onurlarını kaybederler. Bu çok iyi bilindiği için de demokrasisi gelişmiş ülkelerde yolsuzlukla mücadele devletin itibarını korumada temel öğedir."
CHP lideri, ardından dünyadan bazı örnekler verdi: "İspanya Kralı 6'ncı Felipe'nin kız kardeşi ve eşi bir yolsuzluk skandalı dolayısıyla suçlandılar. Kara para ve yolsuzluktan dolayı. Savcı İspanya prensesinin kocası için 19 yıl 6 ay hapis cezası talep etti. İspanya'dan ikinci örnek, iktidar partisine yönelik de yolsuzluk iddiaları yapıldı. Altını çiziyorum, iktidar partisine yönelik. İktidar partisinin genel merkezi bir saat değil, iki saat değil tam 14 saat polis tarafından didik didik arandı. İspanya'nın başbakanı çıkıp, 'Bana darbe yapıyorlar.' demedi. Çıkıp ne dedi? 'Bu iddiaların soruşturuluyor olması İspanya'nın onurudur' dedi. İşte devleti itibarlı kılan budur. Devleti devlet yapan insanı insan yapan da budur. Korkmuyorsanız, aranıyorsunuz neden korkacaksınız istedikleri kadar arasınlar. Gerekçe yaratmayacaksanız, açık yüreklilikle çıkacaksınız medyanın da önüne yargının da önüne. Almanya Cumhurbakanı'na yönelik yolsuzluk iddiaları yapıldı. Ne söyledi Cumhurbaşkanı? 'Bana güven sarsıldı, böyle göreve devam edemem' dedi ve istifa etti, ayrıldı, yargıya gitti. Aklandı onurlu bir insan gibi Almanya'da geziyor. Bir diğer örnek Danimarka'dan. Danimarka Kalkınma Bakanı, kendisi yolsuzluk yaptığı için değil, bulunduğu bakanlıkta bürokratları da yolsuzluk yaptığı için değil. Devletin bağış yaptığı bir kurumda lüks seyahat harcaması olduğu için görevinden istifa etti. Bütün Danimarka bunu alkışladı. Devlet budur devletin itibarı budur. İnsan budur insanın ahlakı budur. Japonya'dan örnek vermek istemiyorum ama yine de vereyim. Tarım bakanı suçlandı ve intihar etti. Bizde Japon kültürü olsaydı emin olun Bakanlar Kurulu'nda kimse kalmazdı."
2002'de AK Parti'nin iktidar olduğunu, yolsuzluklara karşı bir parti olduğunu her aşamada sürekli deklare ettiğini,2003'te Yolsuzlukların Sebeplerinin Sosyal ve Ekonomik Boyutlarının Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi adında bir komisyon kurulduğunu kaydeden Kılıçdaroğlu, "Ben de o komisyonun üyesiydim. Hep beraber oturduk çalıştık. Yolsuzluk dosyalarını masaya yatırdık. Bir daha bu ülkede yolsuzluk olmasın diye alınması gereken önlemleri oy birliği ile yazdık ve TBMM Başkanı'na teslim ettik. Aradan geçen süre içerisinde bırakın o önlemleri almayı mevcut yasalardaki önlemlerin pek çoğu da çıkarıldı. Sadece kamu ihale yasası 114 kez değiştirildi. Neden? Bir yandaşıma nasıl ihale verebilirim, bir arkadaşımıza nasıl ihale veririz, ihalesiz bu işleri nasıl kotarırız diye." dedi.
17-25 Aralık yolsuzluklarının Türkiye'yi dünyanın gündemine taşıdığını belirten Kılıçdaroğlu, "Keşke biz dünyanın gündemine bir bilgiyle, yeni bir icatla taşınmış olabilseydik. Bir ahlakla taşınmış olabilseydik. Bir yolsuzlukla dünyanın gündemine taşıdık. Bir gerçeği bütün dünya gördü biz de gördük: Bir hükümet bir devleti nasıl soyar, bunun örneğini yaşadık. Bir hükümetin bir devleti nasıl soyduğuna şahit olduk. Ve bunun çok ağır faturasını Türkiye ödedi ödemeye de devam ediyor." ifadelerini kullandı.
Kılıçdaroğlu, ardından yolsuzlukla ilgili bazı rakamlar paylaştı: "PEW'in yaptığı bir araştırma, yolsuzluk endişesi araştırması yapılıyor, son 7 yılda ortalama yüzde 15 oranında yolsuzluk konusunda ciddi bir endişe artışı olduğunu görüyoruz. En büyük üç artışın yaşandığı ülkeden birisi Türkiye, bizi Tanzanya ve Uganda takip ediyor. OECD, Türkiye hakkında şu ana kadar yayınladığı en ağır yolsuzluk raporunu yayınladı. Raporda, OECD'nin Türkiye'de yolsuzluklardan çok ciddi endişe taşıdığı ifade edildi. Uluslararası Şeffaflık Örgütü, 2014 yolsuzluk algı endeksinde Türkiye 11 basamak gerileyerek 64'ncü sıraya düştü. Türkiye rekor puan kaybedip en kötü gerileyen ülke oldu. Yatırımcı bir ülkeye yabancılar gelirken risk primine bakar. Türkiye'nin 2013'teki risk primi 172 iken, 2014'de bu rakam 209'a yükseldi. Dünyada hiç kimse hukukun olmadığı, adaletin bulunmadığı yolsuzluğa bulaşmış bir ülkeye gelip yatırım yapmaz. AB komisyonu, 8 Ekim tarihinde Türkiye İlerleme Raporunu açıkladı. Özel sektör yatırımlarının milli gelire oranı son iki yılda yüzde 16'4'ten 15.6'ya gerilemiş durumda. Doğrudan yabancı sermaye stokunun milli gelire oranı son iki yılda yüzde 23,6'dan 19,9'a düştü."
Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle noktaladı: "Bunlar tokat gibi gerçekler, acı. Bu gerçekleri değiştirmek için hâlâ şansımız var. Türkiye'nin geleceğini bizler yazacağız. Bu ülkenin ahlaklı insanları Türkiye'nin geleceğini yazacak. 500 yıllık ahlakı adaleti yüceltme kavgamız var. 500 yıllık yolsuzluklarla mücadele kavgamız var. Hiç kimse bizi bu yoldan döndüremez, döndüremeyecektir. Bu yolsuzluklar, yasaklar, yoksulluklar elbet bir gün bitecektir. Bunun mücadelesini toplum olarak birlikte yapmak zorundayız. Türkiye bugün her bakımdan kötü yönetiliyor. Kendisi sorun olan devasa bir hükümet var karşımızda. Kendisi sorun olan bir hükümet sorunları çözemez. Sorunların yumağı haline gelir. AKP bugün Türkiye'nin ekonomik büyümesinin, zenginleşmesinin, bereketinin önündeki en büyük engeldir. Biz yatırımın kaçtığı, işçinin köle düzeninde çalıştığı Türkiye istemiyoruz. Biz hukuka saygı duyulan, hesap verebilen bir kamu yönetimi istiyoruz. Hakimlerin savcıların sürülmediği, avukatların adliye koridorlarında darp edilmediği bir Türkiye istiyoruz. biz üreten, büyüyen, kalkınan bir Türkiye istiyoruz. Biz düşüncesi ne olursa olsun inancı ne olursa olsun kimliği ne olursa olsun yaşam tarzı ne olursa olsun özgürce düşüncesini açıklayabilen bir Türkiye istiyoruz. Biz havuz medyası oluşturan iş adamları değil, ülkesine yatırım yapan istihdam yaratan onurlu saygılı iş adamları istiyoruz. Kaçakçıların, hırsızların, yolsuzların değil, girişimcilerin, emekçilerin, namuslu insanların başının dik gezdiği bir ülke istiyoruz."
Kılıçdaroğlu, konuşmasının sonunda ise mütedeyyin ve muhafazakar insanlara seslendi: "Bir sözüm de muhafazakarlara: Dindar insan sizin paranızı çalan insan değildir. Dindar insan bu ülkedeki vatandaşın parasını çalan insan değildir. Dindar insan hırsızların değil garibanların mazlumların yanında duran insandır. Din ne aldatmak için vardır ne de aldanmak için vardır. Din, ahlaklı ve onurlu bir şekilde yaşamak için vardır. O nedenle bütün mütedeyyin kardeşlerime sesleniyorum, hepiniz elinizi vicdanınıza koyun ve yeniden düşünün. Mazlumların ezildiği, ahlaklı insanların ezildiği, düşüncesini açıkladığı için insanların hapse tıkıldığı bir Türkiye istemiyoruz. Huzur içinde barış içinde yaşayacağımız herkesin karnını doyduğu, refahı yüksek olan bir Türkiye istiyoruz. Bu Türkiye'yi yeniden inşa etmek bizim elimizdedir, sizin elinizdedir, 77 milyon insanımızın elindedir. Sizin inancınızı sömürenlere, kimliğinizi sömürenlere asla prim vermeyiniz. Sizin yaşam tarzınızı sömürenlere asla prim vermeyiniz. Biz insanı insan olarak göreceğiz. Allah'ın yarattığı en değerli insan olarak göreceğiz. O zaman hepimiz oturup yeniden düşüneceğiz. Bu güzel ülkede beraber yaşıyor muyuz, beraber yaşayacağız. Kararlı mıyız, kararlıyız. Neyin paydasında kararlı olacağız? Ahlakın, adaletin, kardeşliğin, dostluğun bunların paydasında demokrasinin özgürlüğün paydasında beraber olacağız. Ayrışmanın zamanı değil, birlik olmanın zamanıdır."