CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin kar yağışında yetersiz kaldığıyla ilgili iktidardan gelen eleştirilerle ilgili olarak, "Bir sorun yaşandığı zaman devleti yönetenler sorunun çözümüne katkıda bulunurlar büyümesine değil. Sorun büyüsün, sorunun altında kalsın herkes dönüp bana desin ki 'keşke siz İstanbul'u yönetseydiniz'. İstanbul'u kaybetmeyi bir türlü içine sindiremiyor beyefendi. Beyefendi sindireceksin sindireceksin sen. Ankara'yı da sindireceksin, İstanbul'u da sindireceksin, Antalya'yı da sindireceksin. Mersin'i Adana'yı da sindireceksin, sindirecekler" dedi.
Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın imzası bulunduğunu söylediği, bürokratlardan gelen belgelere ilişkin, "Dosya akışı da başladı, belgeler de başladı. Yağmur gibi yağıyor. Tasnif ediyoruz, ayırıyoruz. Yağan her dosyaya doğrudur diye bakmıyoruz onun bir de doğrulanması lazım. Ondan sonra onun bir şekliyle kamuoyuyla paylaşılması lazım. Gösterdim ya Erdoğan'ın imzası olan, onlarla ilgili önümüzdeki hafta 3 grup başkan vekili beraber açıklayacaklar. Meclis Genel Kurulu'na indireceğiz çünkü AK Parti milletvekillerinin de bilmeye hakkı var. Onların zaten özür dileyerek söylüyorum dünyadan haberleri yok." ifadelerini kullandı.
Kılıçdaroğlu sözlerine şöyle devam etti:
"Keşke cesaret edebilse, keşke o da burada olsaydı beraber tartışsaydık. Kamuoyu da izleseydi. Hem AK Partili kardeşlerim izlese hem CHP'li kardeşlerim izlese, herkes izlese. Kim doğruyu söylüyor, kim doğruyu söylemiyor. Buradan nasıl çıkarız. Bunları oturur konuşurduk tabi. Neden çünkü bu memleket bizim memleketimiz. Sadece benim memleketim değil. 84 milyon bu ülkede yaşıyoruz. Huzur içinde yaşamak istiyoruz. Bir dönem yapılıyordu. Liderler bir araya geliyordu karşılarında bir gazeteci veya iki gazeteci tek tek sorular soruluyordu insanlar cevap alıyorlardı, gözleyebiliyorlardı. Kim daha iyi yönetiyor, kim daha iyi yönetemez, sorulara nasıl cevap veriyorlar, kimin görüşü daha sağlıklı daha tutarlı... Bütün bunları öğrenmek mümkün aslında ama dediğim gibi cesaret edemez."
"Mesela şu da olabilir Suat Bey. Sayın Erdoğan gelirken ekibiyle gelmek isteyebilir. Toplantıya, tartışmaya ekibiyle katılmak isteyebilir, hatta prompter kullanmak isteyebilir bunlara açığız. Kendisi gelince böyle bir talepte de bulunabilir ona da açığız. Hangi koşulda olursa olsun ona da açığız. Gerçekleri sade vatandaşın öğrenme hakkı vardır. Siyasetçiyseniz gerçekleri topluma anlatmak zorundasınız ve gerçekleri anlattığınız zaman toplum size hak verir. Yapay tartışmalardan özenle kaçınmak lazım. Gerçekleri anlatmak lazım. Vatandaş zaten gırtlağına kadar sorunların içinde ve bu sorunları aşması lazım. Bu sorunları nasıl aşılacağı konusunda siyaset kurumunun kendi görüşünü aktarması lazım. Bunlar olmadıkça kısır tartışmaların içine vatandaş çekiliyor. Vatandaş zaten karamsar bir hava var o karamsar hava büyüyor."
"Yapay gündem mesela bir kar yağdı bütün tartışma İstanbul oldu. Koca Türkiye var. Koca Türkiye'nin sorunları var. 84 milyon insanın sorunları var insanlar geçinemiyorlar. Her evde neredeyse bir işsiz var. Asıl bu sorunların çözülmesi gerekirken neden böyle kısır tartışmaların içerisine giriyoruz. Buradan çıkmak lazım. Hepimiz devlete vergi veriyoruz. Bu vergiler nerelere gidiyor nerelere harcanıyor nasıl harcanıyor ihaleler nasıl yapılıyor vatandaşın bunu öğrenmeye hakkı var. Çünkü o paraları vatandaş veriyor. Tüyü bitmemiş yetimden vergi olarak alıyorsun. Ekmek alırken vergi veriyor bu vatandaş, sakız çiğnerken, su içerken, elektrik düğmesine basarken vergi ödüyor bu vatandaş. E vergi veriyorsan benim verdiğim vergiyi nereye harcadın bi anlat demesi lazım. Ben niye fakirleşiyorum diye sorması lazım."
"Kaçan insan dava açar. Niye dava açıyorsun kardeşim. Gelirsin buraya, devletin bütün verileri senin elinde gelirsin buraya oturursun. Dersin ki 'Ey Kılıçdaroğlu, sen böyle yaptın değil mi? Şimdi ben sana devletin belgelerini açıklıyorum.' Der mi? Demesi lazım değil mi? Mahkemeye dava açıyor, dava açtığı mahkemede bakıyor hakim karara evet veya hayır ona göre araştırıyor. Ondan sonra yeri geldiğinde o hakimleri değiştiriyor yerine yeni tayin edilen hakimler geliyor. Hakimler beni mahkum ediyor. Ben gidiyorum üst mahkemelerde dava... İlk mahkemeyi kaybedince 'vah Kılıçdaroğlu davayı kaybetti diye.' Sonra ben yukardan davaları kazanıyorum. İstinaftan, yargıtaydan, anayasa mahkemesinden en sonunda AİHM'den kazandım ve 13 bin euro para aldım. Ben bu parayı alırken çok memnun değilim tabi ama sonuçta bir adalet gerçekleşiyor. 450 km adalet için yürüyen bir kişi bir haksızlık gördüğü zaman susmaz. Susmayacaksınız varsa bir haksızlık onun üzerine yürüyeceksiniz. Ben tüyü bitmemiş yetimin hakkını savunmayacağım da kimi savunacağım."
"Ben İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin elinden gelen bütün çabayı gösterdiğini biliyorum. O gece de Sayın İmamoğlu'yla irtibatım vardı sonrasında da vardı. Kar yağışı var doğru, insanlar yolda kaldı doğru. Metro 02.00'a kadar çalıştı, otobüsler çalıştı. İnsanlar arabalarını kitlediler, tuttular evlerine gittiler. İBB'yi tartıştık değil mi? Güzel. Yeni yaptıkları İstanbul Havalimanı'nın kargo terminali çatısı çöktü. Tartışan oldu mu? Orada binlerce turist slogan attı. Tartışıldı mı? Neredeydi bu ülkeyi yöneten insan? Türkiye Cumhuriyeti'ni rezil etmeye sizin hakkınız var mı? Siz oralardaki turistleri alıp otele bile götüremediniz. O insanlara karton dağıttınız. Asıl tartışılması gereken o değil mi? Bu devletin valisi neredeydi? Bakanı neredeydi? Asıl bunların tartışılması lazım. Bir de şu var iktidarsınız. İBB Başkanı'nı devletin rakibi olarak görüyorsunuz. Akıl tutulmasıdır bu. Bakanlar şunlar bunlar hepsi karşı. Ekrem Bey diyor ki şunu yapalım beraber yapalım. Vali telefon ediyor yol kapalı açar mısın diyor. Tabi diyor derhal açarız diyor açılıyor. Siz bir kişiyi hedef alıp o kişiyi karalayarak kendi kusurlarınızı örtmek istiyorsanız yanılırsınız. Bu herkesin bidiği bir olaydır. Sorunlar yaşanır elbette yaşanır. Bir sorun yaşandığı zaman devleti yönetenler sorunun çözümüne katkıda bulunurlar büyümesine değil. Sorun büyüsün, sorunun altında kalsın herkes dönüp bana desin ki 'keşke siz İstanbul'u yönetseydiniz'. İstanbul'u kaybetmeyi bir türlü içine sindiremiyor beyefendi. Beyefendi sindireceksin sindireceksin sen. Ankara'yı da sindireceksin, İstanbul'u da sindireceksin, Antalya'yı da sindireceksin. Mersin'i Adana'yı da sindireceksin, sindirecekler."
"Bakın bizim belediyelerimiz şu kara kış koşullarında bir çocuk yatağa aç girmesin diye çalışıyorlar. Size bir rakam vereyim. 2 milyon 794bin 69 aileye yardım yapıldı. Isınma, eğitim, ulaşım, fatura yardımı. Toplam yardımın bedeli 1 milyar 750 milyon 893bin lira. Bana sorsunlar bakayım yapabiliyorlar mıydı? Oturup kalksınlar CHP'li belediyelere dua etsinler. Talimat verdik, belediye başkanlarımıza söyledik. Bulunduğunuz beldede bir çocuk bile aç girmeyecek. Ayrım yapmayacaksınız efendim bu AK Partili bu B partili bunun inancı böyle bunun kimliği böyle. Sen belediye başkanıysan bütün beldeyi kucaklayacaksın. Bakın bu veriler bize haftalık gelir. Her hafta düzenli bu veriler raporlanır. Belediye başkanlarımız da bu konuda son derece hassaslar, kendilerine gelen yardım talebine olabildiğince süratle gidiyorlar ve her türlü yardımı yapıyorlar.
Koordinasyon değil engelleme yapıyorlar. Halk görüyor tabi. Büyükşehir Belediyesi'nin bütün kadroları çalışıyordu. Kimsenin hakkını yemek istemem. AK Parti döneminde görev almış hala görevini sürdüren işçisinden yöneticisine kadar herkes o gece alandaydı. Hiç kimse bundan endişe duymasın."
Daha önce demiştim ki 'bizim telefonlarımız dinleniyor'. Defalarca söyledim bunu. Benim ailemin çocuklarımın telefonlarını dinliyorlar. CHP'li belediye başkanlarının telefonlarını dinliyorlar dedim. Bir gerçek daha ortaya çıktı: bir de izliyorlar. İnsan biraz utanır, insan biraz sıkılır. Demokrasinin d'si bile yok. İzleyip ne yapacaksın? İzlemezsiniz, dinlemezsiniz namertsiniz. Bizim verilmeyecek hesabımız mı var? Ben demokrasi adına utanıyorum. 100 yıllık bir cumhuriyet var. Dünya nereye gitti biz nereye gidiyoruz. Dünya sürekli demokrasisini geliştiriyor gelişmiş ülkelere bakın. Biz bütün demokratik standartlarımızdan geriye doğru gidiyoruz. 84 milyonun iradesini bir kişiye teslim etmişiz. Böyle bir anlayış olur mu? Atalarımız söylemiş; bir koltukta iki karpuz taşınmaz. Bu insanlar milyonlarca yılın tecrübesi sonucunda bu atsözlerini oluşturuyorlar. Biz değil 2 karpuz, yüz tane karpuzu verdik bir koltukta taşı. Her gün bir karpuz parçalanıyor. Ama karamsar değilim. Bu ülkenin sağduyulu insanları var. Sevecen insanları var, gönlü hoş insanları var. Hep beraber sıkıntıları yaşıyoruz ama aşacağız. Vatandaşlarla, milletimizle, Allah izin verirse Millet İttifakı'yla aşacağız. Bu böyle gitmez."
"Benim özel hayatımı servis edemezsiniz. Anayasa'ya göre suçtur. Kişinin özel yaşamı anayasal güvence altındadır. Ama anayasası askıda olan bir ülkede bu suç olmaktan çıkıyor. Çünkü kime davayı açacaksınız? Kime açacaksınız Allahaşkına? Kadı hırsız olursa, kadıya hırsızlık davası şikayeti yapabilir misiniz? Geldiğimiz nokta budur yani."
"İnemediler değil mi? İstanbul Havalimanı'na inemediler. Bu ülkenin bilim insanları dedi olmaz, mühendisleri dedi olmaz, akademisyenleri dedi olmaz. Yapmayın etmeyin burası olmaz dediler. Hayır biz yapacağız dediler ne oldu? Bizi dünyaya rezil ettiler. Düşünebiliyor musunuz İngilizce on binler slogan atıyor. Bunlar Türkiye'de ve dünyanın dört bir yanına gidiyorlar, Türkiye'yi iyi mi anlatacaklar? Suat Bey, yönetemiyorlar, Türkiye'yi yönetemiyorlar, sorunların arkasında sürüklenmiş gidiyorlar. Devlet akılla yönetilir, bilgiyle yönetilir, adaletle yönetilir. Bilgi yok, adalet yok, liyakat yok, birikim yok. Bir kişiye teslim etmişsiniz o da zaten memleketei batırmış. Savaş halindeyiz sanki. 2. Dünya Savaşı sanki koşulları var. Elektrik yok, doğalgaz yok her şey perişan vaziyette, zam üstüne zam yağıyor. Saray ışıl ışıl. Fatura ödüyor mu? Zinhar! Yol parası zinhar, Elektrik, su zinhar."
Asgari ücretliye bak, işsize bak, fakire fukaraya bak, pazar artıkların toplayanlara bak. Devleti yönetenler önce Saray'a değil önce oraya bakacaklar. Devleti namusuyla bir insan yönetmek istiyorsa, ahlakıyla erdemiyle yönetmek istiyorsa önce oraya bakacaklar. Benim yönettiğim devlette bir çocuk yatağa aç giriyorsa ben uyuyamam. Hz. Ömer boşuna mı demiş? Dicle'nin kenarında iki koyun kaybolsa sorumlusu benim. Şu adalete bakın Allahaşkına. Neden? Ben yönetiyorum diyor. Biz bırak Dicle'nin kenarında koyun kaybolmayı, milyonlarca insan işsiz, milyonlarca insan yatağa aç giriyor. Beyefendi Saray'da her taraf ışıl ışıl sanıyor Türkiye öyle. Gerçeklerle yüzleşmek istemiyor. Önce ne yaptı? Kendi etrafındaki sağduyulu insanları tasfiye etti. Mesela bunlardan biri Cemil Çiçek'ti. Hepsini devre dışı bıraktı. Sonra bürokratları, devlette liyakatı yok etti benim adamım olsun dedi. Niye benim adamım olsun diyor? Çünkü ben ne dersem onu yapacaklar. Yolsuzluk yapın, altına imza atın deseler onu yapacaklar."
"Başlangıçta Erdoğan'ın etrafında en azından sağduyulu insanlar vardı. Doğruya doğru, onlar AK Parti bizim rakibimizdi ama doğruyu söylemek zorundasınız. Kişinin egosu ve kibri eleştiriyi, farklı görüşü tahammül edilemez noktaya taşıyabiliyor insanı. Kibriniz o kadar yüksek ki benim dışımda kimse doğruyu düşünemez, kimse bana akıl veremez. Benim aklım en üsttedir. Bu kibirle yola çıkarsanız ülkeyi bu noktaya taşırsınız. Sonra liyakatı yok ettiler oraya yandaş bir sürü bürokrat getirdiler. Bürokratlar için şunu söyleyeyim direnen bürokratlar var. Yolsuzluk dosyalarını raporlayan bürokratlar var. Gayet iyi biliyoruz. Bu ülkenin gerçekten de namuslu bürokratları var, gerçekten de şerefli, onurlu bürokratları var. Her kurumda var, her bakanlıkta var."
"Dosya akışı da başladı, belgeler de başladı. Yağmur gibi yağıyor. Tasnif ediyoruz, ayırıyoruz. Yağan her dosyaya doğrudur diye bakmıyoruz onun bir de doğrulanması lazım. Ondan sonra onun bir şekliyle kamuoyuyla paylaşılması lazım. Gösterdim ya Erdoğan'ın imzası olan, onlarla ilgili önümüzdeki hafta 3 grup başkan vekili beraber açıklayacaklar. Meclis Genel Kurulu'na indireceğiz çünkü AK Parti milletvekillerinin de bilmeye hakkı var. Onların zaten özür dileyerek söylüyorum dünyadan haberleri yok. AK Parti milletvekiller şunu biliyor mu Allahaşkına? Dolar bazında borç aldıkları zaman, beşli çeteye imzalatıyoruz ya dolar bazında. ABD'deki enflasyonun 84 milyonun sırtında yıkılmasından onların haberi var mı? Yok ben söyledim duydular. Euro bazında taahhüt ettiğiniz zaman Almanya'daki enflasyonu, sanki bizim enflasyonumuz yetmiyor, bir de Almanya'daki enflasyonu sırtımıza yüklüyor. Sözleşmelere baktık biz de inanmadık. Olmaz dedik. Bu kadar da olmaz dedik. Burada mutlaka bir şey var dedik. Tam bir rezalet. Tam bir sömürge ülkesi haline getirmişler Türkiye'yi. Birilerine peşkeş çekiyorlar. Peşkeş çektikleri insanlar da etrafında oturanlar. Hani diyorum ya bazen 5 maaş 4 maaş alanlar. Onlarla beraber çalışanlar. Bunların yatacak yeri yok."
"Millet İttifakı olarak Allah nasip eder halkın takdiriyle iktidar olduğumuzda tüyü bitmemiş yetimin hakkını elbette soracağız. Fakirin fukaranın boğazından kesip birilerinin cebine aktarmaya tahammül edemiyorum. Bürokraside 27 buçuk yılım geçti. Benim gördüğüm şu, bu kadar olmaz diyenler var. İmzalamadıkları için görevden alınanlar var. Yüz yüze görüştüklerim de var. Memur Teoman'dan söz ettim. Rüşvet teklif ediyorlar. Rüşveti memur Teoman kabul etmiyor gümrükte çalışan. Memur Teoman'ı sürüyorlar niye rüşvet almadın diye. Buradan namuslu bürokratlara sesleniyorum. Onurlu şerefli bütün bürokratlara sesleniyorum. Siz devletin gerçek sahibisiniz. Siz liyakatin egemen olduğu bir devlette çalışmayı hak ediyorsunuz. Sizin hakkınızı hukukunuzu sonuna kadar savunmak benim boynumun borcu olacaktır. Sakın ola ki tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyen bir evrakın altına imza atmayın. Namusunuzla, şerefinizle görevinizin başında bekleyin. Görevden almak isteyebilirler, alsınlar. Sizi görevden alacak olan yazı, kararname sizin çocuklarınıza göstereceğiniz şeref belgesi olacaktır.
Özel bir hazırlığımız yok. Ama 27 buçuk yılını devlette çalışarak geçiren birisini düşünün ki bunun büyük bir kısmı Maliye Bakanlığı'nda geçti. Ben rahmetli Özal'la da çalıştım, Tansu Hanım'la da çalıştım, rahmetli Süleyman Demirel'le de çalıştım. Pek çok bakanla, başbakanla çalıştım. Sayın Ekrem Pakdemirli'yle Allah rahmet eylesin. Sayın Adnan Kahveci'yle çalıştım. Bu saydığım insanlar kendilerini ülkesine bir anlamda vakfetmiş insanlardı. Ve bu insanlar ülkenin büyümesi ve kalkınması için ellerinden gelen her özveriyi yapan insanlardı. Ben bu insanlarla gecenin üçünde birinde çalıştım. O insanlarda mesai kavramı yoktu ve onlar böyle şatafatlı ışıltılı saraylarda oturmazlardı. Toplumu düşünürlerdi. O toplumda yaşayan her bireyin hakkını hukukunu düşünürlerdi."
"Ben o yayında Erdoğan’ın imzası olduğu iki belge gösterdim. Erdoğan’a daha çok sürprizim var. Öyle tazminat davası açtım Kılıçdaroğlu susacak, yemezler. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını sonuna kadar savunacağım. Onların parayla işi var benim çok şükür karnım doyuyor, parayla işim yok. Ben onlar gibi değilim, hesabını sorarım. 6 milyar liralık yolsuzluk dosyasını savcılığı da verdik. Suç duyurunda da bulunduk. Beşli çete, dünya literatürüne girdi. Dünyada en fazla kamu ihalesi alan beş çete. Tam bir sömürge ülkesi haline getirmişler Türkiye'yi.
İhale niye yapılır? Devlet işini daha ucuza yapsın diye. Bunlar ne yapıyor. Önce gidiyorlar müteahhitle birlikte temel atıyorlar sonra ihale yapıp o müteahhite veriyorlar. Böyle bir garabet olur mu? 'Erdoğan böyle şeylerin altına imza atmaz' diyen sevgili bakanım: İstanbul'daki kuponlu arazileri ilk bana soracaksınız diyen kimdi? Milyarlık ihaleleri onun haberi olmadan yaparsan seni o koltukta bir saniye tutmaz. Bizi enayi mi sanıyorlar? Bunların rakamlarını da bilmiyorlar."
"Beş müteahhitin görüşme talebi net bir şekilde bana iletilmedi, dolaylı olarak iletildi. Görüşmedim. Niye görüşeyim? Belki onlar da haksızlığa uğradıklarını ifade edecekler. Ellerinde belki de dosya vardır. 'Efendim bizden bu kadar rüşvet istediler' diyecekler. Onlarda gelecek. Kime ne kadar rüşvet ödedikleri. Bugün değil ama gelecek. Siz 100 liralık geçiş ücretini 130 liraya çıkarıyorsunuz. Bunlar bedava mı oluyor? Zindaşti'yi hapishaneden çıkarıyorsunuz. Bunlar bedava mı oluyor?
Ben kinle öfkeyle hesap sormaktan yana değilim. Devlet adaletle yönetilir. Yolsuzluk yapılmışsa hak arayacaksınız, hukukla arayacaksınız. Bu memleketin namuslu savcıları var. Oturup araştırırlar. Özel bir bakanlık kurmak gibi bir derdimiz yok."
"6 lider kendi aralarında görüşüyoruz. Hepimizin ortak bir hedefi var. Bu ülkeye demokrasi getirmek. Çalışmayı yapan genel başkan yardımcıları, güçlendirilmiş parlamenter sistemi açıklayacaklar. 6 parti lideri bir araya gelecekler. Ayrıntılar konusunda genel başkan yardımcıları bir tarih belirleyecekler, biz bu metne sahip çıkacağız. Ortak metni medya önünde hep beraber sahipleneceğiz. Diyoruz ki; güçlendirilmiş parlamenter sistem. Biz yeni bir şey yapmak istiyoruz. Şubat ayı için bunun altına imza atacağız. Benim şahsi kanaatim: Partiler alfabetik sıraya göre otururlar masaya.'
Bu konuda benim görüş beyan etmem doğru olmaz. Ben demokrasiyi savunan medya özgürlüğünü savunan vatandaşlardan savunan vergilerin hesabının verilmesini isteyen herkesin yan yana gelmesini isterim. İttifakı oluşturan partiler yan yana gelip karar verecektir.
Türkiye'nin sorunları var. Liderler yan yana gelince bunları konuşurlar. Biz yan yana gelip çay kahve içmiyoruz. Biz millete öyle bir söz veriyoruz ki: Güçlendirilmiş Parlamenter sistem kurmak istiyoruz. Merkez Bankası'nın başına kim gelecek: Benim adamım gelecek, senin adamın mı gelecek? Böyle bir tartışma olmayacak aramızda. Merkez Bankası'nın başına en yetkin kişiler getirilmeli. Her bir lider, Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu çok iyi biliyor. Tarihin bizim omuzlarımıza yüklediği bir sorumluluktur bu. Biz çocuklarımızın güzel bir ülkede yaşamasını isteriz."
Biz seçim güvenliğine çok hazırlıklıyız. Diğer partililer ortaklaştığımız konular var. Bizim partimizde 1998 seçimlerinden beri kimin nerede oy kullandığına ilişkin tüm veriler elimizde. Bütün mesele sandığın başındaki insanın oradan ayrılmaması. Bir taraftan siyasal çalışmalarımızı yapıyoruz bir yandan sandık güvenliği hakkında konuşuyor."
"Doğu ve Güneydoğu'da AKP'den ayrılan yurttaşlarımızdan çok sayıda kişi CHP'ye üye oluyor. Oralara fabrikalar yapacağız, işsizliği ortadan kaldıracağız. Şanlıurfa'da dedim ki, belediyeyi verin elektriği bedava vereceğiz dedim. Olmaz dedi Erdoğan. Yapacağız."
"Diyarbakır'da çekilen zulümleri bilmiyor muyuz? Boşuna mı helalleşme dedim. Bu kardeşiniz ateşten gömleği giydi. Bu helalleşmeyi gerçekleştireceğim. Bu ülkeyi cennete çevireceğiz.
Hani görüşmüyorlardı? Demekki görüşüyorlar. Selahattin Demirtaş niye tutuluyor içeride? Haksız yere tutuluyor. Osman Kavala, haksız yere tutuluyor. Birisini mi öldürdüler? Bir insan siyasi görüşü dolayısıyla hapse atılır mı? Sayın Demirtaş, cumhurbaşkanı adayıydı. Hakimler seçime girebilir dedi. Kendisinin belirlediği hakimler. Trump telefon edince papazı bırakıyorsun, bu içeride siyasi rehine olarak tutuacaklar.
Öcalan ile ne görüştüler bilmiyoruz. Demirtaş'ın içeride tutulmasının nedeni 'Seni başkan yaptırmayacağız' demesidir. Görüşlerimiz farklıdır ama haksızlık varsa söyleyeceğiz. Sayın Demirtaş çıktığında gelip CHP'ye mi oy verecek, hayır. Ama siz hakkı ve hukuku savunmak zorundasınız. Siz bunu alıyorsunuz bir tarafa atıyorsunuz. Yerel seçimlerde hatırlıyorsunuz: Bir mektup okuttular. Bahçeli de bunu destekledi. Bir akıl tutulması yok mu burada? İktidarda insan şerefi onuruyla durur kardeşim."
"Toplumu daha da gerecektir. Devleti yönetenlerin sakin olması lazım. Devlet, kinle intikam duygusuyla devlet yönetilemez. Ya siyaseti giymeyeceksin ya da eleştiriyi kabul edeceksin. Hakaret edilmemesi gerekir, bu da yanlış. Devlet adamı kalkacak sanatçıyı hedef gösterecek üstelik bunu Allah'ın evinde söyledi. Toplum tepki gösterdiği için 'ona demedim' demek zorunda kaldı.''