CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın TSK'daki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişiminin ardından sık sık dillendirdiği 'üst akıl' söylemini eleştirdi. 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, AKP'nin 15'inci kuruluş yıl dönümünde kullandığı "Aklımızı, fikrimizi bir kişiye teslim etmemeliyiz" ifadesini hatırlatan Kılıçdaroğlu, "Üst akıldan bahsediyorlar, sen de akıl yoksa üst akıldan bahsedersin tabii" dedi. "Darbe girişimini 17-25'e dayandırıyorlar" ifadesini kullanan Kılıçdaroğlu "Kimse 17-25 olaylarını aklamaya yeltenmesin, darbeyi de bunun için kullanmasın. 17-25 ayrı yerde duruyor, o da yargılanacak" diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, kurulması için dört partinin de imza verdiği 'darbe girişimini araştırma komisyonu'na AKP'nin hâlâ üye milletvekili göndermediğini belirterek, "MHP, HDP ve CHP araştırma komisyonuna üye verdiler. Üye vermeyenler sadece AKP. Binali Yıldırım'a şunu sormak istiyorum; 'Neden araştırma komisyonuna milletvekili görevlendirmiyorsunuz, hangi gerekçeyle görevlendirmiyorsunuz? Hangi milletvekillerine güvenmiyorsunuz?'" dedi.
Darbe girişiminin ardından Gülen cemaatine yönelik başlatılan operasyonlarda çok sayıda gazetecinin de tutuklandığını ifade eden Kılıçdaroğlu, "OHAL'i fırsat bilip gazeteciyi, sanatçıyı hapsetmek, işinden etmek, çoluğunu çocuğunu aç bırakmak Türkiye'ye yakışır mı?" diye sordu. Kılıçdaroğlu, "Gazeteciler hapiste, gazeteler kapatılıyor. Bunu demokratik dünyaya anlatamazsınız. Gülen örgütünü savundu, yazılarıyla yardım etti diye hapse atılıyor. TBMM kürsüsünde övgüler dizenleri ne yapacaksınız? Yanında olmasak bile, bütün gazeteciler özgürlüğün timsalidir" ifadesini kullandı.
Partisinin grup toplantısında konuşan Kılıçdaroğlu'nun açıklamaları şöyle:
"Yaptığımız temek eksiklik yeteri kadar düşünmemek. Düşünmek sorgulamaktır. "Niye böyle oluyor, nasıl önlem alırız?" Çiftçi tarlayı sürerken bakar düşünür, tarlayı ne zaman sulayacağının kararını verir. Bunların tamamı düşünmeden kaynaklanıyor. Sadece vatandaş olarak biz değil, siyasetçi de düşünmek zorundadır. Deprem değil, tedbirsizlik insanı öldürür. Biz tedbir almadığımız için 18 bini aşkın vatandaşımız hayatını kaybetti. Şimdi uyarıyorlar. Türkiye yeni bir deprem olabilir diye. Aradan geçmiş 17 yıl, önlem almamışız. 2004'te birinci deprem şurasını toplamışız. Sonra 2009'da da kentler şurasını toplamışız. Aslında hepimizin bildiği şeyler var, hiçbiri yapılmamış. İnsan hayatına değil, ranta yatırım yapılmış. Bunu söylemek zorundayız, vatandaşı uyarmak zorundayız. Neyi düşünüyoruz aslında? Türkiye'nin bugün temel sorunları var, bunları çözmek için düşünmeliyiz. Bu sorunlara kim çözüm üretebilir. Bu sorunları çözmek için neleri yapmalıyız"
"2002'de iktidarı devraldılar, terör yoktu. Bugün Türkiye'nin bir bölgesi yanıyor, şehitlerimiz geliyor. Ölen vatandaşlarımız bizim kardeşlerimiz, bizi korkuyorlar. Ama hayatlarını kaybediyorlar. 2002'de sıfır terör varken niçin Türkiye şimdi terör batağının içinde. Ve şu sorunun arkasında şunu sormamız lazım: 14 yıldır bu ülkeyi kim yönetiyor? 14 yıldır Türkiye Cumhuriyeti'ni kim yönetiyor. Dedim ki, 'Türkiye tarihinin en büyük krizlerinden birini yaşıyor' Bugün bütün gerçekler tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı. Türkiye, tarihinin en büyük krizlerini yaşamaya devam ediyor. Herkesin son derece dikkatli olması lazım. Düşünmek çevreyi, siyaseti, hayatı sorgulamak demektir. 14 yılın sonunda Türkiye bir darbe girişimiyle karşı karşıya kalıyor. Bu ortam nasıl oluşturuldu? Hepimizin düşünmesi gereken temel sorulardan biri budur. Kimler Türkiye'yi bu hale getirdi. Ağlıyoruz, sızlıyoruz, 'Şehitlerimiz var' diyoruz. Bu işleri buraya kimler getirdi. Bir insan olarak bu soruyu kendimize soracağız. Aynı hataya tekrar düşmemek zorundayız. Tarihi tekerrür ettirmemek zorundayız. Aynı hataları tekrar edersek farklı bir sonuç çıkmaz ortaya. Aynı hatanın bedelini bu ülkenin güzel vatandaşları öder"
"Çağdaş ülkeler, demokrasisi gelişmiş ülkeler geçmişi iyi analiz ederler. Geçmişi analiz ederseniz geleceği iyi analiz edersiniz. Geçmişi iyi analiz etmek, deprem bağlamında söyledim hiç iyi analiz edilmedi. Marmara deprem riskiyle karşı karşıya. Umarım darbe sonrası güçlü bir özeleştiri yapılır ve Türkiye geleceğini daha sağlam inşa eder.
"Geçmişle hesaplaşalım, darbe girişiminin de hesabını soralım. Bu süreçte en dik duran kurum TBMM oldu. Darbe girişimi sırasında burası bombalandı, ama bu parlamento sabaha kadar darbecilere karşı direndi. Vatandaşın onurunu korudu. Dört siyasi parti de onurlu bir duruş sergiledi. Dört siyasi partinin genel başkanları ortak metin hazırladı. Parlamento görevini yaptı. Bir şey daha yaptık, CHP'li vekiller dediler ki "Araştırma önerisi verelim. Ben parlamentonun onurunu koruyorsam bu işi araştırmak benim görevimdir" dedi. Oy birliğiyle karar alındı, bugün 17 Ağustos. Bütün partiler MHP, HDP ve CHP araştırma komisyonuna üye verdiler. Üye vermeyenler sadece AKP.
"Binali Yıldırım'a şunu sormak istiyorum; "Neden araştırma komisyonuna milletvekili görevlendirmiyorsunuz, hangi gerekçeyle görevlendirmiyorsunuz? Hangi milletvekillerine güvenmiyorsunuz?
"Yargının ne olacağını bilmiyoruz. Bu parlamento bombalandı, mahkemeler değil. Yasama organı TBMM'nin bunu araştırması lazım. Bu iş neydi, nasıl oldu, kimler destekledi bu FETÖ denen terör örgütünü. E bunu herhalde parlamentonun sorgulaması lazım. Bunu araştırmazsak görevimizi yapmamış oluruz. Ne dedik? 'Geçmişi iyi analiz edelim, aynı olaylarla karşılaşmayalım' Bunun sorumlularını ortaya çıkarmak TBMM'nin temel görevidir. Parlamentoyu da güçlendirmemiz gerekiyor. Yıllardır F tipi örgütlenmeden bahsettik, her şeyi söyledik. Başımıza bu geldi. Şimdi bu musibet başımıza geldi. Demek ki bir şeyler yapmamız lazım. Ne yapmamız lazım? Eğer bunu düşünebilirsek, emin olun bu ülkede bir daha darbe olmaz. Nedir birinci kuralı?
"Birinci kuralı şudur; bütün siyasilere söylüyorum: Camiye siyaset sokmayın, kışlaya siyaset sokmayın, adliyeye siyaset sokmayın!
"Camiye her siyasi görüşten vatandaşımız geliyor, cami siyasetin arka bahçesine dönüşür mü? Bu vatandaşı bölmektir. Kışlaya siyaset sokarsanız Türkiye darbeden kurtulamaz. Adalet mekanizması, ya adaletin olması lazım. Adliyeye siyaset sokarsanız vatandaş bakar "Bu hakim bizim partiden beni beraat ettirir, mahkum eder" der. Adliyede hakim, hukukun üstünlüğünü düşünerek karar verecek. Bu ne anlama geliyor. Camiye siyaset sokmamak, laikliğin bize ne kadar önemli olduğunu anlattı. Laiklik, insanın inancına saygının ne kadar önemli olduğunu anlattı. Herkes inancında özgürdür. Her zaman söylerim. 79 milyon yurttaşın arasında "Ben ibadetimi özgürce yerine getiremiyorum" diyorsa gel beni bul.
"Demokrasi olmadan bir ülkede darbeyi önleyemezsiniz. Tam demokrasi istiyoruz. Üçüncü sınıf bir demokrasi istemiyoruz. Üçüncü sınıf bir demokrasiyi bize layık görüyorlar. Niye birinci sınıf demokrasi olmasın? Bunu yakalamanın yolu Türkiye'yi darbe hukukundan arındırmaktır.
"Bakın açık, net söylüyoruz. Yüzde 10 seçim barajını darbe yapanlar getirdi. Darbeye karşı mıyız? Karşıyız. Darbeye karşıysak darbe hukukunu değiştirelim, "Yok bunu değiştiremeyiz işimize yarıyor"
"Türkiye'yi yüzde 10 barajı ayıbından kurtaracağız. Türkiye'yi darbe hukukundan arındıralım.
"Sayın Başbakan'a sesleniyorum
"Bakın milletvekilleri soru önergeleri verirler, iç tüzüğe göre 15 gün içinde cevaplanması lazım. 20 ay, üç yıl yanıtlanmayan soru önergeleri var. Bu Meclis'in itibarına gölge düşürmektir, meclis güçlü değil. Bakan diyor ki, "milletvekilinin soru önergesine cevap mı verilir?" Bir bakan soru önergelerine cevap vermiyorsa, Meclis Başkanı'nın "Sayın Bakan, derhal istifa et!" demesi lazım.
"Komisyonlar kuruluyor, bürokratlar davet ediliyor. Meclis'e gelip bürokratlara bilgi verecekler. En son güvenlik ve istihbarat komisyonu kuruldu, hayati bir komisyon. Bugüne kadar hiçbir bürokrat bu komisyonlara gelip bilgi vermedi. Meclis'i adam yerine koymuyorlar.
"Yasama organını güçlendirelim deyip kapıyı döndükten sonra "Boşverin" demek durumuna kimse düşmemeli. Pentagon'un başındaki adam nasıl her soruya cevap veriyorsa, bizim bürokratlar da her soruya cevap vermeli. Kaçmamalı.
"Devleti yönetmek farklı bir şey. Devlet bakidir. Hükümet geçicidir. Hükümet dört yıl süreyle görev yapar. Dördüncü yılın sonunda yeni hükümet gelir, güven oyu alır. Devletin özünde liyakat vardır. O işi en iyi bilen kişi gelir, o işi yöentir. Siyasetçi gerçekten Türkiye'yi, geleceği, insan haklarını düşünüyorsa liyakat sisteminin de ne kadar önemli olduğunun da farkına varmak zorunda. Bakın liyakat sisteminin özünde bilgi vardır, deneyim vardır.
"Bugün bir KHK yayınlandı. Efendim Özel Harekatçı olarak alınacaklar KPSS'ye girmeyecekler. Ayakkabı boyacısının oğlu giriyor, genel müdürün de oğlu giriyor. Hakkari'nin de Şırnaklının da çocuğu giriyor. Ama "Hayır" diyorlar, peki nasıl özel harekatçı alacaklar? Bizim partinin çocukları gelsin, özel harekatçıları alacaklar. Numan Kurtulmuş "liyakat sistemi esas alınacak" demişti. Sözünün eriysen liyakat sistemini değiştir, ya da adam gibi istifa et. "Benim görüşlerimi dikkate almıyorlar" de.
"Değerli arkadaşlar, liyakatın özünde eğitim vardır. Eğer eğitim sorgulayan bir eğitimse, aklın özgürleşmesini sağlıyorsa oradan liyakatlı insanlar çıkar. Bazen kendi bilgisi yetersiz olur, diğerlerini çağıracak. Hep beraber çözecekler sorunu. "Tek tip adam yetiştireceğiz" biz. Tek tip adam olmaz, düşünce özgürlüğü diyoruz. Bunların temelinde sorgulayan eğitim var.
"Sayın Abdullah Gül, "Aklımızı, fikrimizi bir kişiye teslim etmemeliyiz" diyor. Neden aklımızı fikrimizi bir kişiye teslim etmeyelim? Aklımızı kullanmak için. Yaradan da diyor, "Aklınızı kullanmaz mısınız?"
"Üst akıldan bahsediyorlar, sen de akıl yoksa üst akıldan bahsedersin tabii
"Fikri hür çocuklar yetiştirmek zorundayız. Çocuklar dünyayı sorgulamalı. Elin oğlu Mars'a gidiyor, biz hala aklımızı kiraya veriyoruz. Söyledim, "Türkiye'nin en temel sorunlarından biri eğitim sorunudur" dedim. Bu sistem değişmedikçe Türkiye asla ve asla çağdaş uygarlık sistemini yakalamayacak.
"Çok tehlikeli bir atmosfer yaratıldı. Hakim, savcının gönderdiği kişiyi tutuklamak zorunda hissediyor, "Tutuklama yapmazsam FETÖ'cü ilan edilirim" diyor. O nedenle kim geliyor, atın hapse. Yargı bağımsızdır, delillere bakmak zorunda.
"Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı bu açıdan çok önemlidir arkadaşlar.
"Medyaya gelelim. Darbe girişimi oldu, hükümet OHAL yetkisi aldı, biz karşı çıktık. Parlamentoyu bu işin dışına çıkarmayın dedik. Parlamento bu işin dışına çıktı. Gazeteciler hapiste, gazeteler kapatılıyor. Bunu demokratik dünyaya anlatamazsınız. Gülen örgütünü savundu, yazılarıyla yardım etti diye hapse atılıyor. TBMM kürsüsünde övgüler dizenleri ne yapacaksınız? Yanında olmasak bile, bütün gazeteciler özgürlüğün timsalidir. 60 yaşında, 70 yaşında gazeteci hapse atmak nedir? Yargılanamaz mı? Yargılanır. Yurt dışına çıkış yasağı koyarsın, hapse atmanın mantığı yoktur arkadaşlar. Gazeteciyi hapse atmak, gazeteleri kapatmak darbecilerle aynı çizgide gitmek demektir. Kalemini kullanan bir gazeteciyi hapse atmayı asla doğru bulmuyoruz.
"Sanık oldukları düşünülenler mahkemeye sevk edilsin mi? Evet yargılansınlar. Nasıl yargılanacaklar? Hukukun üstünlüğü çok ama çok önemlidir. Cadı avı başlatmak, herkesi yakalamak haline geldi iş. Adam çıkıp sevmediği adamı FETÖ'cü diye ihbar ediyor, şikayet ettiği adam içeri alınıyor. Bakın o kadar acı tablolar var ki, İBB'de şehir tiyatroları var. Bir teknik personel ve altı sanatçı FETÖ'cü diye işlerinden oldular. Oysa bunların tüm hayatı demokrasi üzerine kurulu. Arkasından fırsat bulup 20 sanatçıyı daha uzaklaştırdılar. Neymiş, performansı düşükmüş. Ya bunların tüm oyunları kapalı gişe oynuyor. Performansını ölçecek olan sen misin, yönetmen mi? OHAL'i fırsat bilip gazeteciyi, sanatçıyı hapsetmek, işinden etmek, çoluğunu çocuğunu aç bırakmak Türkiye'ye yakışır mı? Ekmek götürecek evine bu adam.
"30 Temmuz'da Erzurum'da polisler evi basıyor, gazeteciyi tutuklamak için. Polisler eşini yakalıyorlar, "Kocan gelene kadar bizimlesin" diyorlar. Ya kadının ne günahı var, sen polissin. Gider, bulur, yakalarsın. Kadını alıyorsun, çocuklar varsa onlar ne olacak? Bu tür dramları göz ardı etmemeliyiz, bunlar hukukun üstünlüğüne
"Betül Yazan hocamız var, profesörlüğünü FETÖ'cülük üzerine alan hocamız. Ya bunu da FETÖ'cü diye aldılar. Milletvekili arkadaşımızın kızını da almak istiyor.
"Bir asker, şeker hastası, gözaltında ölüyor. Babası cenazesini alıyor, belediye ambulans vermiyorlar arkadaşlar. Arabayla Konya'ya götürüyorlar. Sonra bir vatandaş buluyorlar, cenazesini kıldırıyorlar, öyle gömüyorlar. Ya siz nasıl suçu tespit edilmeden kafadan suçlu ilan edersiniz? Yüzbaşı Özkan Hekim, Cumhuriyet gazetesinde vardı bu haber, darbeye karşı çıkıyor, arkasından vuruluyor, yargılanıyor, hain ilan ediliyor. Sonra mahkeme karar veriyor "bu hain değildir" diye. Hakları iade edilecek diye. Yapmayın, hukuka gölge düşürmeyin.
"Darbe girişimini 17-25'e dayandırıyorlar. Kimse 17-25 olaylarını aklamaya yeltenmesin, darbeyi de bunun için kullanmasın. 17-25 ayrı yerde duruyor, o da yargılanacak. Darbeciler nasıl yargılanıyorsa onlar da yargılanacak. Kul hakkı yiyenler yargılanacak.
"Hakkari'yi çevrilen filmlerden, kitaplardan, şiirlerden biliyoruz.Şırnak Nuh'un gemisiyle anılıyor, ne Şırnak'ın ne Hakkari'nin il kapsamı dışına çıkarılmasını doğru bulmuyoruz ve bunun mücadelesini vereceğiz. Diyorlar ki, "Efendim iki ili güvenlik nedeniyle ilçe yapıyoruz" Bunun kadar abes bir düşünce olamaz. Türkiye Cumhuriyeti ilini mi koruyamıyor? O zaman hükümette ne işin var? Bu illerin güvenliğini sağlayan birileri gelsin o zaman. Eğer siz, güvenlik nedeniyle bunu yapıyorsanız, Yüksekova da Cizre de il olsun diyorsanız tamam. Şırnak da Hakkari de il olsun. 81 ilimiz 83 il olsun.
"Şırnak'ı neden il olmaktan çıkarıyorsunuz? Verilen haklar geri alınmaz arkadaşlar."