Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Saadet Partisi’nin İslam ülkelerinin büyükelçilerine verdiği iftar yemeğinde, "Barışı egemen kıldığınız zaman, toplumsal dayanışmayı güçlü kıldığınız zaman pek çok sorunu çözebilirsiniz. Orta Doğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı kurmaya karar verdik. Türkiye, İran, Irak ve Suriye; ne için bir araya gelmiyoruz? Orta Doğu’da olanlar karşısında neden birbirimize farklı bakıyoruz? Pek âlâ sorun çözülebilir" ifadelerini kullandı.
Saadet Partisi, İslam ülkelerinin büyükelçileri ile iftar yemeğinde buluştu. Ankara'daki iftara, Kemal Kılıçdaroğlu ve Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu da katıldı. Kılıçdaroğlu, büyükelçilere hitaben şunları kaydetti:
“Temel Bey ile beraber Türk siyasetinde yeni bir anlayışı egemen kılmaya çalıştık. Birlikte olmak, beraber olmak. Güzellikleri toplumun her kesimine anlatmanın bu topluma büyük bir yarar, fayda sağlayacağına inanıyoruz. Kavga, çekişmeden bir şey çıkmadı. Ama beraber olduğumuz, birlikte olduğumuz zaman, ülkenin güzelliklerini toplumun her kesimine rahatlıkla aktarabiliriz. Ne benim ne Temel Bey’in özel bir arzusu yok. Eğer bir arzu varsa bu, ülkenin huzur içinde yoluna devam etmesidir. En büyük arzumuz bu.
Ramazan ayındayız, evet mübarek bir aydayız. Manevi duygularımızın zenginleştiği bir aydayız. Dostlukları ve birliktelikleri dillendirdiğimiz bir aydayız. Bir deprem felaketi yaşandı, onun açtığı yaraları Türkiye’de hep beraber gidermeye ve tedavi etmeye çalışıyoruz. Ama bu millete bir sözümüz var. Dükkanı yıkılan, evi yıkılan, ahırı yıkılan herkesin ama herkesin evini, dükkanını, ahırını yeniden yapacağız. O insanlar, bir kuruş para ödemeden sosyal devletin koruması altında, kendi ahırlarında en azından hayvanlarını besleyebilecek, dükkanda alışverişini yapabilecek, evinde de rahat oturabilecek. Helalleşmenin aslında bu noktada gerçekleşebileceğine inanıyorum.
Ölenleri geri getiremeyiz ama o binaların yapılması için 42 kişi imza attı, 13 belge düzenlendi. Hepsi kamu görevlisiydi. Bir kişi, dükkanı alan, tek bir imza attı tapuda. Dedi ki ‘Bu binalar sağlam yapılmıştır, devlet de garantisini vermiştir. Belgeler düzenlenmiştir, fizik mühendisinden mimara kadar 43 kişi imza atmıştır. O zaman ben de gidip bu dairemi, dükkanımı alayım.’ Dolayısıyla bize düşen görev, o konutları, evleri, dükkanları yeniden yapıp hak sahiplerine teslim etmektir.
Ölenleri geri getiremeyiz, doğru ama oturup helalleşeceğiz. Ölenleri geri getiremiyoruz ama sosyal devlet olarak üstümüze düşen bütün yükümlülükleri, fedakarlıkları hep beraber yapıyoruz demektir. Bu vesile ile yardımlarını esirgemeyen, bütün dünyaya, başta İslam ülkeleri olmak üzere hepinize şükran borçluyuz. Dostluğu, insanlığı, hep beraber yardım süreci içinde gördük. Dolayısıyla sizlere teşekkür ederiz.
Bir soru ile başlayım. İslam ülkelerinde neden acı ve gözyaşı var? Bu soruyu, akılbaliğ olan herkesin kendi vicdanında sorgulaması lazım. Aslında bilimde çığır açan, İslam dünyası. Sosyolojiden tutun matematiğe kadar. Tıptan tutun uzay bilimlerine kadar. İslam dünyasının İslamiyet’ten hemen sonra gerçekleştirdiği bilimdeki olağanüstü gelişmeler, Orta Çağ’da Rönesans’ın başlamasına yol açtı. Bilimde ve teknolojide bu kadar önemli adımlar atan İslam dünyası 21’inci yüzyılda neden geride? Bunu hepimizin sorgulamamız lazım. Kaldı ki Yüce Yaratan Kur’an-ı Kerim’de diyor ki ‘Aklınızı kullanmıyor musunuz?’. Aklı kullanmanın yolu, aslında Yüce Yaratan’ın mucizelerini keşfetmektir. Bize sunduğu nimetleri keşfetmektir. Bilim ve teknolojide ilerleyen ülkeler, diğer ülkelere kendi teknolojilerini de götürebilmektedirler. Biz, bilim ve teknolojiye, üniversitelere önem, ama gerçekten çok fazla önem vermek zorundayız. Alimin ölümü alemin ölümü gibiyse, sevgili peygamberimiz bir alimin ölümünü bir kâinatın ölümüne bağlıyorsa bilime ne kadar İslam dünyasının önem verdiğini gösteriyor.
Sayın Karamollaoğlu, Filistin ve Filistin’de yaşananları dillendirdi. Yıllardır devam eden bir dram var, hakları gasp edilen insanlar var orada. O zaman eğer biz hakkın ve haklının yanında duracaksak elbette ki Filistin ve Filistin davasının yanında durmak zorundayız. Aksi hale biz, bize öğretilen inancı reddetmiş oluruz. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytansa haksızlık karşısında susmayacağız, bir yerde haksızlık varsa ona karşı çıkacağız. Bu, benim yakınım, akrabam ve hiç tanımadığım birisi de olabilir. Dolayısıyla hakkı, hukuku, adaleti İslamiyet bize zaten öğretiyor. Hak, hukuk ve adaleti öğretiyor.
Bilgi ve bilimden geriye doğru gidince, adaletten de geriye doğru gidiliyor, bir toplum da çürüme süreci başlıyor. Bu çürümeyi kaldırmak lazım. Biz, bir arada, birlikte bu ülkenin huzuru, İslam dünyasının huzuru için çalışmak zorundayız. Bizim bir hedefimiz var, Orta Doğu için. Orta Doğu’nun kaderi hep acı, hep kan ve gözyaşı oldu. Neden? Yer altında büyük bir zenginlik var ama o zenginlik ülkeler için hep felakete dönüşebiliyor. Bunu bir şekli ile çözmek gerekiyor. Barışı egemen kıldığınız zaman, toplumsal dayanışmayı güçlü kıldığınız zaman pek çok sorunu çözebilirsiniz. Orta Doğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı kurmaya karar verdik. Türkiye, İran, Irak ve Suriye; ne için bir araya gelmiyoruz? Orta Doğu’da olanlar karşısında neden birbirimize farklı bakıyoruz? Pek âlâ sorun çözülebilir. Pek âlâ bir araya gelebilir, insanların acılarını en azından gidermek konusunda özel bir çaba harcayabiliriz. Bunların hepsi olabilir.
Ramazan ayı, aynı zamanda vicdanen sorgulama yapmamız gereken bir aydır. Yani kendini bilmek ve Yunus’un dediğini yapmaktır. İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen, bu nice okumaktır. Biz, kendimizi bilmek zorundayız. Biz, kendimizi bilirken kendi vicdanımızda her şeyi bir şekli ile sorgulamak zorundayız. Haksızlık karşısında, en azından bu kadar da olmaz diyebileceğimiz noktaya vicdanımızı getirmek zorundayız. Birlikte, beraber güzelce yaşamak varken neden acılar, neden gözyaşları olsun? O sorgulamayı da en azından ramazan ayı dolayısıyla olsun yapmak zorundayız. Bunun da olması gerekir.
İslam dünyası şikayet eder. Ben, şikayetten yana değilim. Ben, sorunları çözmekten yanayım. Sorun var mı? Var. Çözülmesi lazım mı? Çözülmesi lazım. Ne ile çözeceğiz? Yüce Yaratan’ın bize verdiği en değerli akıl ve bilgi ile. Yani birikim ile çözeceğiz. Bazen bir sorunu tek başına çözme şansımız olmayabilir. Beraber, birlikte olacağız, güzellikte buluşacağız, yine bu sorunu çözeceğiz. Sorunları çözen bir toplum, daha hızlı ve güçlü ilerler. Çünkü akılcı politikalarla sorun çözülür, önyargılarla sorun çözülmez. Aynı şeyi yapıp farklı sonuçlar beklemek mümkün değil. Dolayısı ile aklımızı kullanarak pek çok sorunu akılcı politikalar ile çözebiliriz.” (ANKA)