Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, AKP hükümetinin son dönemdeki uygulamalarıyla tek parti döneminde yaşananlar arasında benzerlik kurarak, “Türkiye’de şu anda tek parti devleti var. Bir dönem valiler CHP il başkanıydı. 1930’ların yapısı… Tek parti döneminde bir parça da olsa adalet vardı, şimdi o da yok. Şu andaki uygulamalar tek parti döneminden daha kötü. AKP, iktidarı kaybetme korkusuyla örtülü sıkıyönetim uyguluyor” dedi.
Kılıçdaroğlu, CHP’nin çok değiştiğini, imam hatip liselerinin kapatılması, başörtüsü yasağının geri gelmesi gibi uygulamaların asla gündemlerinde olmadığını belirterek, seçim öncesinde yeni bir proje açıklayacaklarını ifade etti.
Zaman gazetesinden Habib Güler'in haberine göre, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun seçimden önce açıklayacağı proje ekonomi konulu olacak. Seçimden önce açıklayacağı proje için 'yüzyılın projesi' diyen Kılıçdaroğlu projeyi, "Seçim öncesi açıklayacağımız çılgın projemiz ekonomi konulu. Yüzyılın projesi denebilir. Toplumun her kesimini ilgilendiriyor. İktidar, toplumu koalisyonla korkutmaya çalışıyor. Koalisyon tartışmalarına biz girmiyoruz. Şunu söylüyoruz; bu ülkenin yeniden ekonomik, siyaset ve dış politika açısından rayına oturması için CHP iktidarına ihtiyaç var. Davutoğlu, meydanlarda ‘8 milyon kişinin bin TL’nin altında emekli maaşı aldığını ispatlasın, seçime girmeyeyim’ diyor. 8 milyon doğru değilse, doğrusunu o söylesin. Rakamı söylesin, ‘doğrusu 6 milyon’ desin, ben de onu bekliyorum. Böylece kendi suçunu itiraf etsin. Benim arzu ettiğim bu. Rakam aşağı yukarı 8 milyon. Toplam 12 milyon küsur emekli var" diyerek anlattı.
Habib Güler'in Zaman gazetesinde 'Türkiye 1930’lu yılların tek parti döneminden daha kötü' başlığıyla yayımlanan (18 Mayıs 2015) söyleşisi şöyle:
CHP olarak önceki seçimlere göre daha hareketli ve güzel bir kampanya yürütüyoruz. Somut projelerimiz var; emekliye iki ikramiye gibi, mazot fiyatının düşmesi gibi, öğrenciye yurt yapma gibi. Hepsi de açık, net ve süresi belli vaatler. Bu projeler örgütümüz tarafından da çok kısa sürede algılandı ve rahat anlatılıyor. Karşımızdaki muhatabın çift olması (Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu) sorun değil. Hatta sayıyı ne kadar artırırlarsa o kadar memnun oluruz. Hele hele ikisi çıksa televizyona, adam gibi tartışsak çok güzel olur. Davutoğlu yetersiz kalabilir, abisini yanına alabilir. Hiç gocunmam, ‘niye iki kişi geldiniz’ demem. Uygarca konuşuruz. Erdoğan, bu gidişle AKP’nin otobüsüne de çıkabilir. Bu durumda cumhurbaşkanlığından ayrılmasını isteriz. Yeniden partinin başına geçebileceği konuşuluyor. Bu saatten sonra nereye giderse gitsin, kendisini kurtaramaz.
Erdoğan diyor ki, ‘ekonomi 3 yıldır patinaj yapıyor’. CHP mi yönetiyor ülkeyi? Sen yönetiyorsun, sen itiraf ediyorsun. Abdullah Gül sana engel mi oluyordu? Tek başına yönetiyordun ülkeyi. Tüm bakanlar sana bağlı, devlet sana bağlı. Tek parti devleti gibi zaten. Vali, kaymakam hepsi sana bağlı. İşadamı zaten korkudan sesini çıkaramıyor. Ekonomi patinaj yapıyorsa sorumlusu sensin. Aşağıya inerse sanki ekonomi mi düzelecek, yapan kendisi zaten. Yönetimde bu anlayış devam ederse, ekonomide daha çok büyük kırılmalar olur. Zaten yabancı sermaye Türkiye’den kaçıyor. Can ve mal güvenliği yok yabancı sermayenin. Dolar niye düştü? Hepimizin tahmin ettiği paralar geliyor. Büyük ihtimalle bu sıcak para sıcak ülkelerden geliyor. Para girişinde sınırları kaldırdılar, uygulamaları değiştirdiler. Korkarım ki Türkiye, kayıt dışı parayı aklayan ülke konumuna düşer. Düşerse çok kötü olur. Bu algı kabul görürse çok ağır bir fatura ödetir Türkiye’ye.
AKP’li Yasin Aktay’ın sınırda yakalanan TIR’larda silah bulunduğunu belirtmesi, bilinen bir gerçeğin dile getirilmesi bizim için, sürpriz değil. İnsani yardım götürdüklerini söylüyorlardı, demek ki değilmiş. Zaten insani yardım gizli kapaklı götürülmez. Türkiye’de hukuk olmadığı için de o TIR’ları durduran hakim ve savcılar tutuklandı. Hukukun üstünlüğü diye bir şey kalmadı. Sadece siyasi otoritenin emrinde olan bir yargı sistemi var. Savcı ona göre hareket ediyor, dava ona göre açılıyor. Adaletin olmadığı yerde hiçbir şey olmaz. Ünlü bir düşünür diyor ya; ‘adalet kutup yıldızı gibi sabittir, tüm kainat onun etrafında döner’. Adaleti bozarsanız hiçbir şeyi düzeltemezsiniz.
Seçim bildirgemizde 4 ayaklı bir strateji sunduk. Demokrasi ve hukuk devleti, üreten Türkiye, sosyal devlet ve bunun sürdürülmesi. Hukuk, hukukun üstünlüğü ve demokrasi her zaman bizim için vazgeçilmezdir. Şöyle bir sorun var, Şanlıurfa’da vatandaşlar ‘iş bulamıyoruz’ diyor. Suriyeliler 20 liraya çalışıyor, Şanlıurfalı aç kalıyor. O adama demokrasiyi, laikliği, hukukun üstünlüğünü anlatamazsınız. Bizim bugüne kadar ulaşamadığımız insanlar bu kesim. Bu seçimde tüm baskılara rağmen, dini istismara rağmen, devlet imkânlarına rağmen AKP gerileyecek. Bu, onların sonu. Zaten ortada bir parti yok, rant ortaklığı, ihale ortaklığı var.
Bizdeki araştırmalara göre AKP yüzde 40’ın altında görülüyor. Beraber çalıştığımız bir firmanın anketi geldi; Ankara, İstanbul ve İzmir’de AKP’nin oy oranı yüzde 38, bizimki yüzde 35. Türkiye geneli sonuçlarda ise AKP yüzde 37, biz yüzde 30. AKP’nin seçime kadar daha da fazla oy kaybedeceğini düşünüyorum. Erdoğan’ın benim için ‘koyun bile güdemezler’ gibi sözleri karşısında incinmiyorum çünkü ben onu tarafsız bir cumhurbaşkanı olarak görmüyorum. O kendi geleceğini, ailesinin ve çocuklarının geleceğini düşünüyor. Ülkeyi de, her şeyi de bunun için feda etmeye hazır. Öyle bir ruh hali var. Başbakan olursam da saraya gitmem. Saraya niye gideyim, kaçak saray. Bakarsınız mazbatayı vermeye o gelir.
Siyasi idamların toplumda derin yaralar açtığını Menderes örneğinde gördük. Toplum, bunları unutmuyor. Mısır yönetiminin en azından Türkiye’nin yakın tarihine iyi bakmasında çok büyük yarar var. İdamların Türkiye’de nasıl travmalar oluşturduğuna iyi bakması lazım. İdam çözüm değil ki, tam tersine toplumu kutuplaştırıyor, derin yaralar açıyor. Ve bu yaralar onarılmıyor da. Menderes’in adına üniversite kurduk, havaalanına adını verdik, rahatladık mı? Toplum aslında işlediği bir kusuru telafi etmeye çalışıyor. Ama adamı idam ettiniz. Aynı şey Mısır için de geçerli. İdam cezası asla doğru değil. AKP şimdi de Mursi idam edilmesin diye oy istiyor! Önce oraya bir büyükelçi göndersinler. Gönderebiliyor mu, ona baksın. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin düştüğü yere baksın. Mısır bizim kardeşimiz, büyükelçi gönderiyorsun, kabul etmiyor. Ro-ro gemileri gidemiyor. Asıl bundan sonra ekonomide büyük kırılmalar yaşanacak.
CHP’nin sosyal yardımları kaldıracağını söylüyorlar. Aksine, sosyal yardımları iki katına çıkaracağız. Ama yine de OECD ortalamasına yetişemiyoruz. Sosyal yardımları nasıl keseceğiz, 17 milyon yoksul var. Aile sigortası yapacağız. Kadının hesabına her ay en az 720 TL para yatıracağız. Tüm hesaplarını yaptık.
Sandığa sahip çıkma konusunda, hem sivil toplum kuruluşları olarak hem de partiler olarak ciddi bir tutum sergiledik. Seçim güvenliğiyle ilgili çalışıyoruz. AKP’nin 800 bin sandık görevlisi olduğu iddiası da sadece bir hayal. Sandık hileleri yapabilirler ama ne yaparlarsa yapsınlar, sonuç alamayacaklar. Kedilere çok iş düşmeyecek.
Tüm dünya değişiyor, biz de değişiyoruz; değişmeyen bir şey yok. Hayat değişiyor, insanlar değişiyor, demokrasi ve insan hakları ilerliyor. Kalkıp da dar bir çerçeveden dünyaya bakmak doğru değil. Her yerde söylüyorum; kimsenin yaşam tarzına karışmayacağız. Hatta bir kişi çıkıp ‘inancıma müdahale ediliyor’ diyorsa, ‘benim yanıma gelsin’ diyorum. Başörtüsü asla yasaklanmayacak, imam hatipler asla kapanmayacak. Aksine oradaki çocuklar daha iyi yetişsin diye keşke bir değil, iki dil öğrenseler. Bir imam ne kadar iyi yetişirse, insanlar o kadar aydınlanır. İmam hatipleri de, Diyanet’i de kuran biziz. Niye kapatalım?
Said Nursi’nin kitaplarını (Risale-i Nur) yasakladılar, devlet tekeline aldılar. Anayasa Mahkemesi’ne kim gitti, CHP gitti. Bizim anlayışımızla onların anlayışı arasındaki fark budur. CHP’ye önyargıyla yaklaşan bir kesim var. Ama bize kulak kabartanlar, muhafazakâr kesimden de olsa ilgi gösteriyorlar. Alanda ilgi görüyoruz, mitinglerimize çok sayıda başörtülü kadın geliyor. Zaten başörtülü kadınlardan belediye başkan adayı da, belediye meclis üyesi de gösterdik. Yılların birikimini 3-5 yılda yıkmak kolay değil ama düzelteceğiz. Bir anda olmuyor bunlar.
Muhalif yayın organlarının susturulmak istenmesi vahim bir durum. Medya özgürlüğünü sınırlamadır bu. İktidarı övmedi diye gazete mi kapatılır, yayın organları mı kapatılır? Bu bir korkunun eseri. İktidardan gideceklerini onlar da biliyor. İktidardan gitmenin ne kadar ağır fatura doğuracağını biliyorlar. Onun için olabildiğince medyayı susturmak, iş dünyasını susturmak, hatta imkân olsa muhalefeti susturmak onların başvurduğu yöntemler. Bu durum, korkunun giderek artan dozu ve baskısı. Muhalif medyanın mallarına el koyacaklarını sanmıyorum. Böyle bir şey, demokrasinin tamamen askıya alınması olur.
Dershaneler kapanınca anne-babalar çocuklarını kayıt dışı kurslara gönderecek, daha pahalı olacak. Rahmetli Özal da dershanelerin kalkması için uğraşmıştı ama sınav sistemi değişmediği için üniversite önünde yığılmalar olunca arttı. Dershaneleri doğrudan doğruya kapatmak, ticari hayata müdahaledir. Siyasetin ticarete müdahalesi doğru değil. Biri kalkıp ‘lokantaları kapatacağım’ derse, ‘sinemaları kapatacağım’ derse aynı şey. Kimse çocuğunu zorla göndermiyor zaten.
Seçim öncesi açıklayacağımız çılgın projemiz ekonomi konulu. Yüzyılın projesi denebilir. Toplumun her kesimini ilgilendiriyor. İktidar, toplumu koalisyonla korkutmaya çalışıyor. Koalisyon tartışmalarına biz girmiyoruz. Şunu söylüyoruz; bu ülkenin yeniden ekonomik, siyaset ve dış politika açısından rayına oturması için CHP iktidarına ihtiyaç var. Davutoğlu, meydanlarda ‘8 milyon kişinin bin TL’nin altında emekli maaşı aldığını ispatlasın, seçime girmeyeyim’ diyor. 8 milyon doğru değilse, doğrusunu o söylesin. Rakamı söylesin, ‘doğrusu 6 milyon’ desin, ben de onu bekliyorum. Böylece kendi suçunu itiraf etsin. Benim arzu ettiğim bu. Rakam aşağı yukarı 8 milyon. Toplam 12 milyon küsur emekli var.