CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, gündeme gelen bedelli askerlikle ilgili AKP'yi eleştirdi. Kılıçdaroğlu, “Başbakan ‘bedelli askerlik değerlendirilir’ diyor. Partisinin sözcüsü çıkıyor ‘Binali Yıldırım’ın kendi görüşüdür, bedelli gündemimizde yok' diyor. Başbakan’ın sözü, sözcüsüne bile geçmiyor. Çünkü oraya halkın değil; Saray’ın iradesiyle geldi” dedi.
Başbakan Binali Yıldırım'ın bedelli askerlikle ilgili olarak, "Bedelli askerliğe bakış açımız müspet. Bedelli askerlik dikkate alınması gereken bir talep" diye konuşmasının ardından AKP Sözcüsü Mahir Ünal'ın, "AKP'nin gündeminde bedelli askerlik yok. O sayın başbakanın kendi görüşü" açıklamasında bulundu.
TIKLAYIN - AKP Sözcüsü Ünal: Bedelli askerlik gündemimizde yok, o açıklamaları Başbakan'ın kendi görüşü!
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Bugün iki ayrı başbakanlık var. Şu anda Türkiye'de fiilen paralel devlet var. O zaman hangi devlet yapılanmasına uyacağımız söylensin” dedi. Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ile Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın'ın Abdullah'a Gül'e gönderilmesinin başlı başına “vesayet” olduğunu vurguladı.
Marmaris'te gerçekleştirilen “Anadolu Medya Buluşması”nda gazetecilerle bir araya gelen Kılıçdaroğlu, “Saray” ile “hükümet” üzerinden yaptığı “paralel devlet” tanımlamasını, Başbakan Binali Yıldırım'ın, bizzat partisinin sözcüsü tarafından yalanlanması örneğiyle anlattı.
CHP Lideri, “Sayın Binali Yıldırım, soru üzerine 'bedelli askerlikle ilgili ona olumsuz bakmıyoruz' diye bir cümle kullandı. Başbakan bu, sıradan bir insan değil. Kabinenin başındaki bir insan. Ama mensubu bulunduğu partinin sözcüsü kalktı dedi ki 'O, Binali Yıldırım’ın şahsi görüşüdür. Bizi bağlamaz.' Siz böyle bir komediyi demokrasisi gelişmiş bir ülkede göremezsiniz. Birisi kalkıp bunu söylediği andan itibaren Başbakan koltuğunu bırakması lazım. Diyecek ki, 'Benim sözüm, benim partimin sözcüsüne bile geçmiyor. O beni yalanlıyor ve kimse ona dokunamıyor ama ben havada kalıyorum.' İstifa etmesi lazım. Niçin? O, oraya halkın iradesiyle değil Saray’ın iradesiyle geldi" diye konuştu.
Medyanın dördüncü güç olarak egemenlik hakkının denetimi için Anayasa'da yer alması gerektiğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, ilk üç erkte yaşanan sorunları yürütmedeki 'paralelliğin' yanı sıra, "İktidar partisi milletvekilleri, hükümetten gelen tasarıları 'bir daha aday göstermezler' düşüncesiyle eleştiremiyor. Eğer bir kişinin talimatıyla diğer bir kişi mahkum oluyorsa orada adalet yoktur. Adalet var diyorlar, hangi adalet?” sözleriyle aktardı.
Genelkurmay Başkanı Akar ile Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın'ın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın karşısına aday olarak çıkarılması düşünülen Abdullah Gül'e gidişinin başlı başına “vesayet” olduğunu kaydeden Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
“Vesayetten söz ediyorlardı. Demokrasinin üzerine vesayeti kabul etmiyorsanız, Genelkurmay Başkanı ve sarayın sözcüsünü aday tartışmalarının olduğu zamanda Abdullah Gül'e gönderemezsiniz. Gönderdiğiniz andan itibaren kendi iktidarınız için baskı kuruyorsunuz demektir. Bu bir demokrasi ayıbıdır. Şu ana kadar yapılan hiçbir açıklama da yok. Efendim 'Suriye konusunu açıklamak için gönderdik' diye bir haber çıktı. Bu ülkenin dışışleri bakanı yok mu? Hadi Suriye konusu için gittiler diyelim, o zaman Saray'ın sözcüsünün orada ne işi var?”
Bu olayın haber bile yapılamadığını kaydeden Kılıçdaroğlu, ayrıca şöyle konuştu:
“Medya, halk adına gücü denetler. Gücü övmez. Olay görülüyor, tanığı olunuyor, gazeteciler haber yapamıyor. Bu ülkenin Genelkurmay başkanı ve saray sözcüsü beraber Abdullah Gül'e gittiler, ziyaret ettiler. Biz duyduk, haberi çek ettik, haberi doğru. Gazeteci arkadaşlarım da duymuşlar, kimse yazamıyor. Bir internet sitesi haberi duyurdu, kısa süre sonra geri çekti. Bu dünyanın her tarafında haberdir. Haber doğru. Haber yapmak gerekiyor. Halkın bilgilenmesi için haber yapmak gerekiyor, ama bedeli gazeteci ödüyor."
Kılıçdaroğlu, “20 Temmuz darbesi dediğim için kızıyorlar. Bu ifadeye inanarak dillendiriyorum. 15 Temmuz darbesi püskürtülmüştü, 20 Temmuz'a ne ihtiyacımız vardı? 800 gazetecinin pasaportuna el konuldu. Sarı basın kartı iptal edildi. 173 medya kuruluşu kapatıldı. 3 bini aşkın gazeteci işsiz kaldı. 150 gazeteci hapiste. 54 gazetecinin mal varlıklarına el konuldu. Yani sivil ölüme terk edildi” dedi.
Ahmet Davutoğlu'nun başbakanlıktan indirilmesinin de “darbe” olduğunu yineleyen Kılıçdaroğlu, “Bir başbakan düşünün yüzde 49.5 oy almış. Ama bir sabah bir sabah saraya davet ediliyor. Elinden bir istifa dilekçesi alınıp kapının önüne konuyor. Bu darbe değil de nedir? Kaçımız 'Bu demokrasiyi katletmektir) diyebildi? Bugünkü noktalara, o tartışmaları sağlıklı yapamadığımız için geldik” diye konuştu.
İktidarın her güce sahip olmasına karşın, “yönetemediği” için erken seçime gittiğini belirten. Kılıçdaroğlu medyanın sorunlarına ilişkin de şunları söyledi:
“Medya üzerinde olağanüstü baskılar var. Medya patronunun başka işi varsa adamı duman ediyorlar. Her türlü en ağır cezalar kesiliyor. Mahkeme zaten talimat bekliyor. Patron sonunda gazeteleri satmak zorunda kalıyor. Mali baskıların yanında hapis cezası tehditi de var. RTÜK üzerinden baskılar kuruluyor. İktidarı övüyorsanız hiçbir sorun yok, ama eleştiriyorsanız ödeyecek cezalarınız var. Basın İlan Kurumu ve kamu kuruluşları üzerinden baskılar var. Medya sahipleri, kendi güçleri birikimleriyle değil, atama yoluyla medya sahibi oluyorlar. Sen 6 yıl süreyle şu gazete ve televizyonların patronusun. Sonra yeni dönem başlıyor, başkası atanıyor. Çok kanal var gibi görünüyor, aslında tek kanal. İsimleri çok ama içerikleri aynı. Bu demokrasimize zarar veriyor.”
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, '20 Temmuz darbesi' sözüne iktidarın çok kızdığını hatırlatarak, şöyle konuştu:
"Bu ifadeyi inanarak dillendirdiğimi bilmenizi isterim. 15 Temmuz darbesini en şidetli eleştirenlerden biriyim. O gece ben İstanbul'dayken milletvekillerimi telefonla arayarak Meclis'e gönderdim. Biz bunları biliyorduk. 20 Temmuz'da neye ihtiyacımız vardı? FETÖ ile mücadele edecekseniz getirin bütün yasaları oybirliği ile çıkaralım. 800 gazetecinin pasaportuna el konuldu. Sarı basın kartları iptal edildi, 173 medya kuruluşu kapatıldı. 3 bini aşkın gazeteci işsiz kaldı. 150 gazeteci cezaevinde. 54 gazetenin mal varlıklarına el konuldu. Eleştiriyorsanız ödeyeceğiniz cezalar var. Basın İlan Kurumu üzerinden reklam ilan baskısı kuruluyor. Çok kanal var gibi görünüyor ama hepsi tek kanal. İsimleri çok ama içerikleri aynı. Bu bizim demokrasimize zarar veriyor. İktidara yapılan en büyük kötülük budur."
Kılıçdaroğlu, Türkiye'de demokrasi, eğitim, toplumsal barış, ekonomi ve dış politika sorunları olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
"16 yılda 14 kez eğitim politikası değişti. Kendi çocuklarını denek olarak kullanan tek ülke biziz. Dış politikada düşmanı çok dostu olmayan bir ülke haline geldik. Toplumsal barış kalmadı ve gerginlik giderek artıyor. Türkiye ekonomisi tefecilere teslim edilmiş vaziyette. 15 yılda Londra'daki bir grup sermayedara ödedikleri faiz, 150 milyar dolar. Türkiye'de bono, hazine senedi alanlara dönenen faiz 675 milyar Türk Lirası. 'Faizi düşüreceğiz' dediler tam tersi oldu, faiz yükseldi. Önümüzde seçim var. Bu beş sorunu aşmak zorundayız. Herkesin farklı görüşü olabilir ancak sandığa giderken bir konuda ortak irade sergilemeliyiz. Demokrasimiz olmalı. Türkiye, İran, Suriye, Irak biraraya gelmeli ve kendi sorununu çözmeli. Toplumsal barışı sağlamalıyız. Komşumuzun kimliğini, inancını sorgulamaya başladık."
Kılıçdaroğlu, iktidara yönelik eleştirilerini şöyle sürdürdü:
"Bir siyasi iktidar düşünün, parlamentoda çoğunluğu var. Bütün bürokrasiye egemen. Verdiği talimat dakikalar içinde yerine getiriliyor. KHK yetkisi var. Mecliste beklemeden istediği yasal düzenlemeleri yapabiliyor. Bu iktidar neden seçim istiyor? Her şey var. Yönetemiyorlar. Bunun bir şekilde masaya yatırılması lazım. Çiftçi en pahalı mazotu kullanıyor ama şikayet edemiyor. Gazetecilikte patron gazetecilik dışında başka faaliyetle uğraşmamalı. Gazeteci patronuna karşı da özgür olmalı." Konuşmasının ardından Kılıçdaroğlu'na Anadolu'dan farklı illerinden getirilen yöresel ürünler hediye edildi.